başımıza gelmez dediğimiz o kadar çok şey başımıza geliyor ki. bana birşey olmaz dediğimiz kazalar, benim başıma gelmez dediğimiz musubetler...büyük konuşmamak lazım bir, ikincisi sağlığımıza (her türlü sağlık, yani ruh sağlığı ve beden sağlığı) dikkat etmemiz lazım....
"mutluluk" herşeyin çözümü aslında. kanserin, hastalıkların, üzüntülerin, hüznün, kötü modun...hepsinin. mutlu olmaya bakmamız lazım. bencil olun demiyorum ancak mutlu edin mutlu olun...Kabbalah felsefesini hiç araştıranınız var mı? peki benim sol elimdeki kırmızı bilekliği farkeden var mı? (red strip w 6 knots on it...). Felsefe der ki; Tanrı'ya ulaşmanın, onun sıfatlarına ulaşmanın en güzel yolu "bencilliğimizi" yok etmektir. Yani will to bistow...insanoğlu, bizler, bencil yaratıklarız. Hep istiyor hep istiyoruz... İnsanlardan çıkar güdüyoruz ve ilişkilerimiz bu yönde oluyor çoğunluklar. bir düşünün... en son kime borç verdiniz geri vermeyeceğini bile bile? yada en son içinizden kime bir şey maddi manevi vermek takdim etmek geldi? çok düşündünüz....
Şimdi; felsefede şöyle bir hikaye anlatılır;
kişiler: ben ve sen mekan: senin en sevdiğin yer event: yemek (akşam yemeği)
ben sen mutlu ol diye içimden geldiği için sana tamda senin istediğin gibi bir yemek hazırlıyorum, organize ediyorum. senin en sevdiğin yemek, en sevdiğin yer en sevdiğin müzik...herşey ama herşey senin istediğin gibi. sen odaklı bir organizasyon. İlk önce insanların, yani senin tepkin ne olur?
1. ve ilk tepki; hepsini yemek lazım herşey harika tamda beninm istediğim gibi herşey benim!
2. tepki; yo hayır bunlar çok fazla...kabul edemem Damla, olmaz herşey çok harika ben odaklı yo yo bunlar çok çok emek harcamışsın bunu kabul edemem (sevgilinizin size ultra pahalı bi hediye aldığını düşünün yada)
işte tamda bu arada devreye ben giriyorum ve diyorum ki; -lütfen saçmalama...bunları senin için yaptım. sen sevin mutlu ol diye hoşuna gitsin diye... sen yemezsen bu yemekleri bu sofraya oturmazsan ben üzüleceğim. en azından beni mutlu etmek için ye ve otur lütfen...
3.tepki; tamam...senin için yiyorum ve senin için kabul ediyorum bunları. madem bana sundun....kendi egom ve tatminim için değil ama...sen istiyorusun sen sunuyorsun diye...
işte şimdi kimler yemeğin, benim ve senin neye refer ettiğini anladı? Haaşa ancak benzetmede ben Tanrıyı temsil ediyorum sen kul u yani insanları yemek ise Tanrı'nın bize verdiği sunduğu her türlü nimet sans güzelliği yansıtıyor....
anlatabildimmi bilmem... Şimdi bu hikaye ilginizi çektiyse Kabbala'yı araştırmak yerine birde Aykut Oğut ayna 'yı okuyun iyice kafanız karışssın , hatta net olarak "ego" ile ilgili bölümü okuyun... sonra kafanız karışıyor ise Kabbalah'a geri dönün ve basic philosophy'sini inceleyin. tavsiyem; benimseyin....
mutluluk paylaştıkça var, paylaştıkça mutluyuz biz...hep sen hep sen..insanları mutlu etmekde harika bir duygudur. insanların yüzünü senin yüzünden mutlu görmekde şahanedir. her zaman işstemek her zaman birilerinden birşeyler beklemek ve sadece bu hayatta kendine çalışmak sana bir şey kazandırmaz. kalbin soğur kalbin yanlızlaşır. ve mutlu olamazsın...paylaş ve verici ol.... bencil ol ol tabiki ama yerine ve zamanına göre egonu kontrol etmeyi bil....
sevgiler....
DY