DY

DY

Monday, 26 September 2011

küçük bir kaç tavsiye

başımıza gelmez dediğimiz o kadar çok şey başımıza geliyor ki. bana birşey olmaz dediğimiz kazalar, benim başıma gelmez dediğimiz musubetler...büyük konuşmamak lazım bir, ikincisi sağlığımıza (her türlü sağlık, yani ruh sağlığı ve beden sağlığı) dikkat etmemiz lazım....

"mutluluk" herşeyin çözümü aslında. kanserin, hastalıkların, üzüntülerin, hüznün, kötü modun...hepsinin. mutlu olmaya bakmamız lazım. bencil olun demiyorum ancak mutlu edin mutlu olun...Kabbalah felsefesini hiç araştıranınız var mı? peki benim sol elimdeki kırmızı bilekliği farkeden var mı? (red strip w 6 knots on it...). Felsefe der ki; Tanrı'ya ulaşmanın, onun sıfatlarına ulaşmanın en güzel yolu "bencilliğimizi" yok etmektir. Yani will to bistow...insanoğlu, bizler, bencil yaratıklarız. Hep istiyor hep istiyoruz... İnsanlardan çıkar güdüyoruz ve ilişkilerimiz bu yönde oluyor çoğunluklar. bir düşünün... en son kime borç verdiniz geri vermeyeceğini bile bile? yada en son içinizden kime bir şey maddi manevi vermek takdim etmek geldi?              çok düşündünüz....

Şimdi; felsefede şöyle bir hikaye anlatılır;


kişiler: ben ve sen               mekan: senin en sevdiğin yer      event: yemek (akşam yemeği)   

ben sen mutlu ol diye içimden geldiği için sana tamda senin istediğin gibi bir yemek hazırlıyorum, organize ediyorum. senin en sevdiğin yemek, en sevdiğin yer en sevdiğin müzik...herşey ama herşey senin istediğin gibi. sen odaklı bir organizasyon. İlk önce insanların, yani senin tepkin ne olur?
1. ve ilk tepki; hepsini yemek lazım herşey harika tamda beninm istediğim gibi herşey benim!
2. tepki; yo hayır bunlar çok fazla...kabul edemem Damla, olmaz herşey çok harika ben odaklı yo yo bunlar çok çok emek harcamışsın bunu kabul edemem (sevgilinizin size ultra pahalı bi hediye aldığını düşünün yada)

işte tamda bu arada devreye ben giriyorum ve diyorum ki;     -lütfen saçmalama...bunları senin için yaptım. sen sevin mutlu ol diye hoşuna gitsin diye... sen yemezsen bu yemekleri bu sofraya oturmazsan ben  üzüleceğim. en azından beni mutlu etmek için ye ve otur lütfen...

3.tepki; tamam...senin için yiyorum ve senin için kabul ediyorum bunları. madem bana sundun....kendi egom ve tatminim için değil ama...sen istiyorusun sen sunuyorsun diye...


işte şimdi kimler yemeğin, benim ve senin neye refer ettiğini anladı?  Haaşa ancak benzetmede ben Tanrıyı temsil ediyorum sen kul u yani insanları yemek ise Tanrı'nın bize verdiği sunduğu her türlü nimet sans güzelliği yansıtıyor....

anlatabildimmi bilmem... Şimdi bu hikaye ilginizi çektiyse Kabbala'yı araştırmak yerine birde Aykut Oğut ayna 'yı okuyun iyice kafanız karışssın , hatta net olarak "ego" ile ilgili bölümü okuyun... sonra kafanız karışıyor ise Kabbalah'a geri dönün ve basic philosophy'sini inceleyin. tavsiyem; benimseyin....

mutluluk paylaştıkça var, paylaştıkça mutluyuz biz...hep sen hep sen..insanları mutlu etmekde harika bir duygudur. insanların yüzünü senin yüzünden mutlu görmekde şahanedir. her zaman işstemek her zaman birilerinden birşeyler beklemek ve sadece bu hayatta kendine çalışmak sana bir şey kazandırmaz. kalbin soğur kalbin yanlızlaşır. ve mutlu olamazsın...paylaş ve verici ol.... bencil ol ol tabiki ama yerine ve zamanına göre egonu kontrol etmeyi bil....

sevgiler....

DY





Tuesday, 6 September 2011

after-eid :)

Uzunca bir tatilden sonra işe geri dönmek ne kadar zor değil mi? üstelik bu evrensel bir duygu, evrensel bir serzeniş. ne kadar ilginç...Sezen aksu'nun şarkılari gibi evrensel bazı duygular. işte buda onlardan biri. yorgun ardgın kalkarsın, elbiseni ütülersin (evde bir katia yoksa:)), kahvaltını yapmaya çalışırsın, balkonda bir isgara bir çay (ada çayı yada ıhlamur lütfen) hangi ayakkabıyı giyeceğini düşünürsün ayakkabı dolabının önünde saatlerce (ütü yaparken bunu düşünebilirsin aslında :)) ve ardından yollara düşersin (evim ile işim arası ONLY 4 min.:P :)). İşe gelirsin bilgisayarını açarsın haber okursun kahveni içersin. sohbet muhabbet haftanın kritiği derken işe koyulursun. hafiften tabiki:) bayram sohbetleri sürer durur öğlene kadar. bir bakarsın öğlen olmuş ve sen çok tan acıkmışsındır bile. yemek ve sonra klasik öğleden sonra modu. Starbucks London mug'ımla geçen bir gün daha :). işte böyle...yaptığın mükemmel tatil anılarını yaşarsın tekrar kafanda. bozcaadadaki o muhteşem sahil restoranına (balıkçısına) geri dönersin, yolda inegölde durup yediğin köfteyi düşünürsün, yolda geçen sevgili ile şahane sohbetlere ve o güzel yüzünü hatırlarsın. - e öğlen beraberdiniz? -aşk... :)) falan filan....

Edindiğim bilgilere göre yine bayram tatilinde ölenlerin sayıısı (trafik kazalarında) almış yürümüş yine...165 ölü 900 yaralı ne demektir biri bana bunu açıklasın? EGM'den gelen bayram mesajında dediği gibi "hız varacağın yere hızlı götürmez, ecele hızlı götürür"...kimlere gitti acaba yada kimlere gitmedi...Bakanlık uyarınca yapılan açıklamalar bildiriler eğitimlerimiz "trafikte sorumluluk proje"miz...boşamı bunların hepsi anlamıyorum...aslında şöyle; tatil yollarında memocan'ın yaklaşık olarak ortalama 150 ile gittiğini varsayarsak cidden durumumuz vahim. hadi o bu işi bilinçli yapıyor ya diğerleri? cidden üzücü ve boşa giden hayatlar ve ardından çok materyalist olsada yaptığımız araştırmalara göre bu ölümlerin ülkeye mali götürüsü o kadar çok ki...bunların tazminatları iş gücü kaybı vs vs. chain reaction olarak gidiyor, domino taşi gibi. ne yaopılır ne olur ne nasıl önüne geçilir inanın bilmiyorum...

lütfen herkes trafikte bilinçli olsun...bilinçli ve uyanık. akıllı ve akılcı. tedbirli ve sorumluluk sahibi bir şekilde aracınızı kullanın. boşa ölmek çünkü trafik kazası durup dururken vaden dolmamışken belki..of...içim sıkıldı. ben projeye geri dönüyorum. uyarımı yapmış olayım bir Ulaştırma Bakanlığı, Kara Ulaştırması Genel Müdürlüğü çalışanı olarak...

sevgiler, herkese iyi haftalar :))))))   


PS: sevgili yada eş dost ile öğle yemeği şahane bir motivasyon...yemek aspavada olsa bile :)



DY.