Boynundan damarlar fışkırırcasına bağırmak istiyordu bazen. Haksızlıkları, uğursuzlukları, yapılan adilikleri ama yapamıyordu. Yaptı aslında, çok yaptı çok söyledi. Ama sonunda hep suçlu o oldu. Afaroz edilmedi! Afaroz etti! Kendi mabedindeydi hep. Kimseler dokunmasındı... Dokunanında ellerini yaktı! Hiç acımadan, sonunu düşünmeden çekti silahlarını. Yaralı olan oydu! Yaralanmış olan oydu! Hey! Kimsenin görmediklerini gören ve kalbinde hepsini taşıyan oydu. Önünde sus pus olanlar azıcık ötede çığlık atıyorlardı. Arkasına bakardı hep, dönüp bakardı....aptal...
Mabedine izinsiz kimse girmedi, onaylanmışlar bile elden geçti. Tek bir yanlış bütün yılların doğrularını götürdü. Çünkü söz konusu bir kristaldi, eşi benzeri olmayan bir kristal. Eşssiz birşeydi... en ufak darbede paramparça olacaktı. Söyledi çok söyledi... çok söylendi çok hırpalandı. kimse yokken o vardı. Masallar diyarından seçtiği sözleriyle günleri geçiştirdi. Ölümü sanki yuttu, boğazından geçemesede yuttu...Ellerinde eritti, sözlerinde kaybetti. Kim anladı onu? Kimse anlamadı, kimse "o da yaralı" demedi. En sonunda "herkes hakettiği yanlızlığı yaşasın" diye ayrıldı hikayeden.
Sessiz çığlık çok klişedir ama onun sessiz çığlıkları vardı. Dallara sığmayan rüzgarları, göklere sığmayan bir nefesi, kalbine sığmayan bir sevgisi. Herkesi bir sandı, kendi gibi, kendi gibi İYİ sandı. Kendi kapısının arkası temizdi. Ne bir bela vardı peşine takılmış ne de ahları vardı takıntı yaptığı. Tertemizdi elleri, uzattığı elleri titrek değildi, emindi!
Terkediş o terkediş. Tebessümleri kaldı. Hala duyar gibi olurlar. İyi niyetinin anıları akıllardadır. Kimse birbirine söylemesede içten içe bilirler; o iyi biriydi ve kimseye bilerek zarar vermemişti, ta ki damarına basıncaya kadardı. Basmasalardı bu kadar gereksiz söz olmayacaktı. Rahat bıraksalardı olmayacaktı.
No comments:
Post a Comment