DY

DY

Saturday, 28 February 2015

İstek parça

"insanlarin hic mi hic degismeyecegine; degistirmeye calismanin yersiz oldugunu; kabul edebiliyosan oldugu gibi kabul edebilecegine iliskin ama edersen de senin mutlu olamayacagin bir yazi talep ediyorum ve yazinin sonunda da gene nalet (lanet diil) kalbimizi dinleyerek gene uzulecegeimizi de belirt ama pismanlikolmayacagi icin sonra mutlu olllabilecegimiz avuntusu eklemeyi unutma. Evet boyle bi yazi istiyoruuuummm!"

Onur benim Londra'dan arkadaşımdır. Bir çok zamanımızı beraber geçirdik. Belde ve Apo'cuk hep beraber kalıyorlardı. Ben tek başıma kaldığım için genelde çoğu vaktimi onların evinde geçirirdim :) Gecenin bir körü "hadi ben gidiyorum" diyip yalnız yalnız çok evime dönmüşlüğüm vardır. Sene 2009 diyorum, sen düşün... Ailenden, ülkenden, dostlarından uzakta biz birbirimizin ailesi olmuştuk, ki hala da ufak bir aileyiz. Birbirimizin sevinçleri ile sevinip çoğaltır mutsuzluklarını paylaşıp azaltırız. Belde ve Apo'cuk uzaklarda olsalarda biz Ankara'da kiler ve İstanbuldakiler çok sık görüşemesek de biliriz bir yerlerde küçük ailemizin varlığını. Sıkıntılar, yalnızlık ve bir dolu şey paylaştık beraber Londra'da. Şehri güzel yapan dostlardır anılardır, işte bu yüzden orada ki dostlarıma çok bağlıyımdır, en az o isli puslu şehire bağlı olduğum kadar. Kim bilir belki hep beraber yine bir gün Covent Garden'da güzel bir şişe kırmızı şarap ve pizza makarna yaparız? Kim bilir...

Başta paylaştığım serzenişten yola çıkarak ve ardından gelen yazıyı düşünürsek, serzenişin kime ait olduğunu tahmin edersiniz. Dostlarımın ricası benim için bir emirdir :) There you go Fella!

Ne demişler; insan 7 sinde neyse 70'inde de odur. İnsanın psikolojisini 7 yaşına kadar yaşadıkları oluşturuyor aslında. Yani kıskançlık, öfke, umarsızlık, kötülük, iyilik, cimrilik vb bir dolu huy ve kişilik özelliği 7 yaşına kadar yapışıyor insanın üstüne. Yani 70 yaşında da olsa o yaşta ki hal ve durumların gelişmişini yaşıyor insan. 

Şimdi bu ufak pedagojik ve psikolojik açıklamadan sonra konumuza geri dönebiliriz. İnsanlar değişir mi? Değişebilirler aslında... Çok sevdikleri çok istedikleri sürece bazı huylar törpülenir. Karşısındakini ne kadar mutlu etmek ve ne kadar mutlu olmak istediği ile doğru orantılıdır aslında. Bizim düştüğümüz "trap" tam olarak burada aslında. İnsanları değişmez olarak görüyoruz... Evet 60% değişmiyor ise geri kalan kısmı değişebiliyor. Aslında buna değişmek demiyorum ben,işte  huyu törpülemek ve hafifletip zayıflatmak diyorum.Törpülemek ve hafifletmek yeter ise aslında karşındakini bir tık tatmin edebilirsin. Yani ben şahsen memnun olurum bu durumdan ama eğer ki en ufak bir çaba sarfetmiyor ve en ufak bir iyileşme belirtisi ya da en azından isteği göstermiyorsa oradan hızla uzaklaşmak lazım. 

Haksız mıyım? Allah aşkınıza karşınızdakini seviyorsanız ona kıymet veriyorsanız fedakarlık yapabilir ve bunu içten taaaaaa içten yaparsınız. Ama yok yapmıyorsanız SEVMİYORSUNUZ! Ben böyleyim arkadaşım! diye birşey yok! İlişkiler emek ister ilişkiler özveri ister gibi cümleler çok banel farkındayım ama öyle değil mi? O zaman herkes olduğu yerde dursun bencil ve egoist bir şekilde karşısındakinin değişmesini beklesin kılını kıpırdatıp poposunu yerinden oynatmasın. Bu ilişki değil bu RUH HASTALIĞI! BENCİLLİK VE BİNİMUM KÖTÜ MEZİYETLER!

Durumun bir de karşı taraf hali var. Yani o hani kişinin değişebileceğine inananlar var... Değişmeyeceğini içten içe bilip hala bile isteye yanında olan, yanında olmayı sırf sevgisi ve belki de aşkı yüzünden yürütmek isteyen insan... Ne güzel geliyor değil mi kulağa, ne kadar insancıl ne kadar iyi niyetli bir yaklaşım bu. Kıymet bilmek lazım cidden böyle insanların. Çok da rahat söyleyebilirim ki eğer kıymet bilinmiyor ise çok çok hızlı bir şekilde masadan kalkmak lazım. Öyle hüzünlü şarkılar dinleyip melankoli yapılacağına işe güce bakıp yeni açılan kapılara buyur demek lazım. 

Dostum, sana sesleniyorum :) Sen tanıdığım en iyi adamlardan birisin. Ve ben de aynı fikirlerde olduğum için ben de iyi bir insan olduğuu düşünüyorum. İyi insanlar her zaman iyi şeyler yaşamazlar ama yaşadıkları kötü şeyler de onlara hiç bir şey öğretmese de "NEYİ İSTEMEDİĞİNİ VE KİMİNLE MUTLU OLAMAYACAĞINI" öğretirler. Ve inan iyi insanlar hep olmasa bile iyi insanlarla da karşılaşırlar:) Karşılaştıklarında da birbirlerini tanırlar. Ne şanslıyız ki güzel dostluklarımız şahane anılarımız ve daha uzun uzuuuun yenilerini ekleyecek zamanımız ve sağlığımız var. Şükretmek lazım... Elinden geleni yaptıysan aynı hataya tekrar tekrar düş ama en sonunda yorul! En sonunda anla! Emin ol bir gün hiç uğraşmadan kendiliğinden mutlu olacağız :) İnan bana! Yıllar sonra bu yazımı okuyup, "silsek mi artık yeterince mutluyuz" diyeceğiz.

Headzaaaaaaaap! 


Hala ateşim var, hala her tarafıma iğneler batıyormuşcasına ağrıyor heryerim. Ölüyorum sanırım yavaş yavaş:))))) Şaka bir yana, yazımı bitirmem gerektiğini düşünüyorum. Yeterince konuşup kafa ütüledim yine. Kimseye laf sokmuyorum. Kimseye bir şey söylemeye çalışmıyorum. Direk söylüyorum ve direk anlatıyorum. Gerekeni gerektiği yerde de söyledim zaten. 

Uzun zamandan sonra bir cumartesi evdeyim ve Kardeş Payını seyredeceğim :) Saçmaladıysam kusura bakmayın lütfen 38 derece ateşim var halüsinasyonlar falan bile görüyorum bazen :) Belki bu yazıyı da yazmamışımdır hiç :)


Sevgiler DY.

konu ile ilgili komiklikli video: :)







inadınıza

daha yazacağım çok şey var.
seninle, onunla, bununla, kendimle ilgili.
bana "sus" derken konuşmayı unutanların aksine,
hep!
inanmak, güvenmek ve iyi niyet,
benim ayıbım olsun,
diğerleri sizin marifetiniz.
sonra hep beraber alkışlarız,
ayakta hem de.
sizin inadınıza!


Sevgiler DY.

Wednesday, 25 February 2015

.

-nasılsın? iyi misin?
-eh sayılır. have seen better days tabi ki
-unutma hayat kısa ve devekuşları uçamıyor
-çok haklısın :)

(Boğaç'a teşekkürler bu teselli için:))

 

Monday, 23 February 2015

Kuş'un rüzgarları

her yere ulaşamaz ellerim
her kadere dokunamam,
elimden geleni yaparım ama...
benim boyum bile kısa,
kalbim derin ve büyük olmuş ne farkeder.
ellerim küçük,
baksana yetişemiyorum hiç bir şeye!
kar yağarken bile gökyüzüne bakabilirken,
şimdi güneşi görecek halim bile yok.
elimden geleni yaparım ama...
benim kanatlarım var!
uçarsan yetişebilirim sana ancak,
yürüdüğün yollar benim yollarım değil.
rüzgarlarım var benim.
bazen hafif meltemlerim
bazen de kocaman poyrazlarım var!
öfkem sonbahar,
mutluluğum yaz!
yeryüzüne sadece nefes almaya iniyorum,yoksa hep nefesimi tutuyorum,
Benimle uçar mısın?
Korkma düşersen tutarım...


Sevgiler DY











Sunday, 22 February 2015

akıl vs kalp / peri masalları vs hayat

İyi geceler;

Geleneksel olarak yine yazımı gecenin bir körü uyumak istemediğimde aklıma gelen saçma sapan sorulardan kurtulamadığımda yazıyorum. Vereceğim rahatsızlıktandolayı özür dilerim şimdiden. Ayrıca bugün yazımı bir "telaş" ile değil de sakin sakin hatta Amelie soundtrack dinleyerek falan yazıyorum. O derece sakinim yani.

Haftasonu çok sakin başlamadı, güzel insanlar ile güzel sohbetler bol kahkaha bol sohbet ve bol hüzün vardı aslında. Herkes döküldü birer birer, herkes bir şeyler anlattı, çünkü herkes dertliydi. O kalabalık, sigara dumanı yerde bütün şarkılar birilerine söylendi. Birbirimizin gözüne bakıp kimi nasıl düşündüğünü anlayıp bir kere daha gözlerimiz doldu, ağladık bile. Salak biz... Sonrası haftasonunun sakin geçti, konuşulanlar, düşünülenler ve akılda kalanlar kafada döndü durdu hep. Senin eklediklerin, yaşamadan alman gereken hayat dersleri ve diğerleriydi haftasonunun diğer bölümü. Sakindi bir o kadar da düşünceli. 

 Aklımda çok soru var. İlla ki kendi hayatımla ilgili olması gerekmiyor, her yazımda dediğim gibi, duyduklarım ve şahit olduklarım da olabilir. Unutulmasın.Sorular aslında zincirleme gidiyor. Şöyle ki; mutluluk nedir? Mutluluk aslında nedir? Mutluluğumuzu biz mi yaratıyoruz? Mutluluk iki tarafın çabası ile mi olur yoksa tek taraf yeterli midir? Gibi...

Daha önce yazdığım "mutluluk" yazısını quote almıcam ama büyük ihtimalle ona yakın birşeyler yazıyorum şuanda, kontrolü size bırakıyorum. 

Mutluluk heryerde aslında; sevgilinin omzunda, yakmayı başardığın bir şöminede, dostlarla açılan güzel bir şişe Şili şarabında, annenin sıcak sohbetinde, babanın tatlı dilinde, en sevdiklerinin olduğu bir odada, başarılarının eserlerini astığın duvarında, isteyerek aldığın o tshirtde, severek yediğin o bir buçuk iskenderde :)  haksız mıyım? mutluluk görmek istediğimiz her yerde. Her anında hayatın, istedikten sonra yaratılmayacak yer yok. Eminim işler kötü gitsede sokakta sandwichinizden bir parça verdiğiniz o kedinin tatlı gırıldamasında, ağlarken bile "nerdesin hemen geliyorum" diyen dostun tatlı mesajında, canın yandığında "yarın geçececek" dediğin Polyanna kafanda... Mutluluk görmek istedikten sonra heryerde! Her halının altında, her masanın bir çekmcesinde, her bardağın dibinde ya da her şişenin son yudumunda. Yeter ki iste! Yeter ki mutlu olmayı iste... O yüzden bazen Polyanna sendromuna yakalanmış görüyorum kendimi. Ama başka çare var mı? Hayatımında bu kadar anlamsızlık bu kadar mutsuzluk bu kadar YOK OLAMAZ ARTIK lar varken Allah aşkınıza haksız mıyım? O zaman hepimiz kafaları yeriz, her birimiz teker teker intiharın eşiğine gelip mantığımızı yitirip birer birer cehennemi boylarız. Ya da hayatımızın sonuna dek hiç bir şeyden zevk almadan keyifsiz bir şekilde mantıklı mantıklı tatlı tatlı yaşarız. Anlamsız ve ünlemsiz hayatlarımızda ölüp gideriz. Evet belki cennete gideriz ama orada buluşur muyuz onu bilemem :)))

Her ne ise; mutluluğu biraz tanımladıktan sonra bence artık boş boş konuşmama devam etmeliyim :) Evet, mutluluk diyordum, iki kişinin mutlu olması için ne gerekli? Çünkü çoğumuz hayatımızın bir çok evresinde yanlız değiliz ve yanlız da olmayacağız, en kötü bir apartman görevlimiz olacak ya da en kötü bakkaldan çikolata alırken bir sohbete gireceğiz :) Abarttım tamam, ama gerçekten yanlız değiliz. Hele bir de aşık olduysak eyyyvahhhlar olsun! işte o zaman hiç yanlız kalamayız. Yanlızlık zaten anlamını yitirmişti çoktan değil mi? Aptallık diyenleri duyar gibiyim... Bilmem... Konuyu saptırıp yine aşka bağlamıcam. Tamam ok. OK:) Şöyle ki; yanlız değiliz, tamam, peki bu yanımızda ki erkişi ya da hatunkişi ile nasıl mutlu olacağız? Hadi tut ki bir de kişilileriniz çok farklı ise.Ne olacak o zaman? Nasıl mutlu olunacak. Sen beyaz diyorsun adam/kadın siyah diyor. Her zaman herşeyde ortası gri olmuyor. Ne olacak? Bir daha görüşmeyelim bir mutlu olamıyoruz mu demeli yoksa doğru olduğunu düşündüklerinin peşinden kendi kişiliğinden kısmen de olsa ödün vererek ve alttan alarak mı koşmalı? Koşmalı mı? Yoksa o muhteşem mantığımızı mı öne sürmeli? O hani övüne övüne insanlığımızın en önemli ve özel özelliğini kullanarak herkes yoluna mı denmeli? 

Peki ya kalbimiz? Kalp ile aklın savaşı çağlar boyudur devam ediyor. Her konuda her anlamda ve her duvar arkasında! Hiç düşündünüz mü Tanrı bize kalbimizi verdiyse aklımızı neden vermiş? Ya da aklımızı verdiyse neden kalbimizi vermiş?

Kalbimizle mutlu olalım aklımızla mutlu edelim diye....



Sorularımın bütün cevabını sanırım yazımı yazarken buldum.... Biraz da siz düşünün bakalım. Aklınız ile kalbinizi yanyana koyun....

Ben peri masallarına inanıyorum hala, ben o filmlerde ki aşklara ve o hikayelerde ki beyaz atlı prenslere. Ya sen? Herşey inanmak ile başlıyor, unutma....



Sevgiler DY.

Ve Yann Tiersen (Erik Satie ya da Einaudi de olur) dinlenebilir düşünürken;


Friday, 13 February 2015

Aklımın sol tarafı

aç gözlerini
uyuyorsan bile aç
gerçekten bağır bağırmak istiyorsan
koşmak mı istiyorsun,
daha hızlı koş,
hiç koşmadığın kadar hızlı.
aç kollarını.
bahar yakında.
pembe meyve çiçekleri,
tatlı güneş ve güzel havalar pek yakında.
ellerini uzatsan tutamazsın belki,
evet, ama yastığa başını koyduğunda,
için rahatsa, asıl bahar orada,
tam gözlerinin yanında,
boynunun biraz üstünde,
aklımın sol tarafında....

Sevgiler DY

Tuesday, 10 February 2015

Yaz çocuğu

mevsime göre giyinmekten sıkıldım
kar yağarsa çizmelerin,
yağmur yağarsa şemsiyen.
hep güneş gözlüklerimiz olsa,
hep güzel elbiselerimiz,
hep boynumuzda rengarenk fularlar,
ben yaz çocuğuyum,
alışamadım gitti şu kışa...

alışmak demişken;
sahi alışmak neydi...
hatırlayan var mı?
kalın kazaklarımızdan sıyrılıp,
kocaman atkılarımızdan kurtulur gibi kurtulabiliyor muyuz?
alıştıklarımızdan bu kadar kolay vazgeçebiliyor muyuz?



Sevgiler DY

Sunday, 8 February 2015

Kiraz mevsimi

Merhaba;

Kiraz mevsimini bilir misiniz? Nisan ayındadır, kirazların toplandığı mevsimdir... Anne dedeminde baba dedeminde yani Ertürk dedem ve Hasan dedemin hatta hatta anneannemin ve babannemin doğduğu köyümüz; Şehitler köyünde; İnegöl Bursa, her Nisan ayında kiraz bahçelerimizden kirazlar toplanır. Traktörlere binilir herkes ağaç tepelerinde hem yer hem de kirazları toplar. Çok keyiflidir... Her Nisanda köyden telefon gelir bize; haydi gelin de kiraz toplayın. Keza aynı şekilde İncek'te ki evde ki kiraz ağaçları için de babam aynı şekilde arar beni; hadi gel kiraz toplamaya! diye. Ne keyiflidir. Ama esas bu mevsimin hüzünlü olmasının sebebi, çok kısa sürer... Çokca kısa sürer hem de. Bir aydan daha kısa sürer. Kirazlar toplanır sandıklara konur; reçel, şerbet, meyve suyu ve benzeri işlerde kullanılır ve o sonsuz keyifli mevsim bitiverir biranda. Toplanınca kirazlar ağaçlardan, o mis kokulu şeylerin toplanması bitince keyif de biter. Mevsimi biter meyvenin...Sonra gelenler hep "mevsimi değil" dedirtir.

Hayatlarımızda kiraz mevsimleri olmuyor mu sanıyorsunuz? Metaphorlar ve simili ler ile dolu hayatlarımız! bir kiraz mevsimine bir bahar kokusuna benzer bazen hayatlarımızın bazı evreleri. Kısadır tatlıdır mis kokuludur heyecanlanırsın, koşup koşup o kukuyu içine çekmek istersin. Saate, güne, tarihe bakmadan. Ama hayat yine en övündüğü huylarıyla hooop diye seni indirir o ağaçtan. "bitti kiraz mevsimi" diye... Sonra ki mevsimi beklersin, yaz gelir ardından, hala o kirazları yiyebilirsin ama tadı tuzu olmaz. Güzel plajlarda muhteşem dostlar ve güzel bir şişe blush ile tadını alabileceğini düşünürsün o dalından kopardığın meyvenin. Ama dostum! alamazsın. Üzülürsün, dudaklarını büzüştürürsün, çenen hafif titrer. Ağlamak istersin ağlayamazsın bile, bir kadeh daha şarap koyarsın, zaten bir kaç kadeh sonra herşey kiraz kokar herşey o ağaçtayken dalından kopardığın kiraz tadındadır...

Bilmem anlatabildim mi....


Sevgiler DY.