İyi geceler;
Geleneksel olarak yine yazımı gecenin bir körü uyumak istemediğimde aklıma gelen saçma sapan sorulardan kurtulamadığımda yazıyorum. Vereceğim rahatsızlıktandolayı özür dilerim şimdiden. Ayrıca bugün yazımı bir "telaş" ile değil de sakin sakin hatta Amelie soundtrack dinleyerek falan yazıyorum. O derece sakinim yani.
Haftasonu çok sakin başlamadı, güzel insanlar ile güzel sohbetler bol kahkaha bol sohbet ve bol hüzün vardı aslında. Herkes döküldü birer birer, herkes bir şeyler anlattı, çünkü herkes dertliydi. O kalabalık, sigara dumanı yerde bütün şarkılar birilerine söylendi. Birbirimizin gözüne bakıp kimi nasıl düşündüğünü anlayıp bir kere daha gözlerimiz doldu, ağladık bile. Salak biz... Sonrası haftasonunun sakin geçti, konuşulanlar, düşünülenler ve akılda kalanlar kafada döndü durdu hep. Senin eklediklerin, yaşamadan alman gereken hayat dersleri ve diğerleriydi haftasonunun diğer bölümü. Sakindi bir o kadar da düşünceli.
Aklımda çok soru var. İlla ki kendi hayatımla ilgili olması gerekmiyor, her yazımda dediğim gibi, duyduklarım ve şahit olduklarım da olabilir. Unutulmasın.Sorular aslında zincirleme gidiyor. Şöyle ki; mutluluk nedir? Mutluluk aslında nedir? Mutluluğumuzu biz mi yaratıyoruz? Mutluluk iki tarafın çabası ile mi olur yoksa tek taraf yeterli midir? Gibi...
Daha önce yazdığım "mutluluk" yazısını quote almıcam ama büyük ihtimalle ona yakın birşeyler yazıyorum şuanda, kontrolü size bırakıyorum.
Mutluluk heryerde aslında; sevgilinin omzunda, yakmayı başardığın bir şöminede, dostlarla açılan güzel bir şişe Şili şarabında, annenin sıcak sohbetinde, babanın tatlı dilinde, en sevdiklerinin olduğu bir odada, başarılarının eserlerini astığın duvarında, isteyerek aldığın o tshirtde, severek yediğin o bir buçuk iskenderde :) haksız mıyım? mutluluk görmek istediğimiz her yerde. Her anında hayatın, istedikten sonra yaratılmayacak yer yok. Eminim işler kötü gitsede sokakta sandwichinizden bir parça verdiğiniz o kedinin tatlı gırıldamasında, ağlarken bile "nerdesin hemen geliyorum" diyen dostun tatlı mesajında, canın yandığında "yarın geçececek" dediğin Polyanna kafanda... Mutluluk görmek istedikten sonra heryerde! Her halının altında, her masanın bir çekmcesinde, her bardağın dibinde ya da her şişenin son yudumunda. Yeter ki iste! Yeter ki mutlu olmayı iste... O yüzden bazen Polyanna sendromuna yakalanmış görüyorum kendimi. Ama başka çare var mı? Hayatımında bu kadar anlamsızlık bu kadar mutsuzluk bu kadar YOK OLAMAZ ARTIK lar varken Allah aşkınıza haksız mıyım? O zaman hepimiz kafaları yeriz, her birimiz teker teker intiharın eşiğine gelip mantığımızı yitirip birer birer cehennemi boylarız. Ya da hayatımızın sonuna dek hiç bir şeyden zevk almadan keyifsiz bir şekilde mantıklı mantıklı tatlı tatlı yaşarız. Anlamsız ve ünlemsiz hayatlarımızda ölüp gideriz. Evet belki cennete gideriz ama orada buluşur muyuz onu bilemem :)))
Her ne ise; mutluluğu biraz tanımladıktan sonra bence artık boş boş konuşmama devam etmeliyim :) Evet, mutluluk diyordum, iki kişinin mutlu olması için ne gerekli? Çünkü çoğumuz hayatımızın bir çok evresinde yanlız değiliz ve yanlız da olmayacağız, en kötü bir apartman görevlimiz olacak ya da en kötü bakkaldan çikolata alırken bir sohbete gireceğiz :) Abarttım tamam, ama gerçekten yanlız değiliz. Hele bir de aşık olduysak eyyyvahhhlar olsun! işte o zaman hiç yanlız kalamayız. Yanlızlık zaten anlamını yitirmişti çoktan değil mi? Aptallık diyenleri duyar gibiyim... Bilmem... Konuyu saptırıp yine aşka bağlamıcam. Tamam ok. OK:) Şöyle ki; yanlız değiliz, tamam, peki bu yanımızda ki erkişi ya da hatunkişi ile nasıl mutlu olacağız? Hadi tut ki bir de kişilileriniz çok farklı ise.Ne olacak o zaman? Nasıl mutlu olunacak. Sen beyaz diyorsun adam/kadın siyah diyor. Her zaman herşeyde ortası gri olmuyor. Ne olacak? Bir daha görüşmeyelim bir mutlu olamıyoruz mu demeli yoksa doğru olduğunu düşündüklerinin peşinden kendi kişiliğinden kısmen de olsa ödün vererek ve alttan alarak mı koşmalı? Koşmalı mı? Yoksa o muhteşem mantığımızı mı öne sürmeli? O hani övüne övüne insanlığımızın en önemli ve özel özelliğini kullanarak herkes yoluna mı denmeli?
Peki ya kalbimiz? Kalp ile aklın savaşı çağlar boyudur devam ediyor. Her konuda her anlamda ve her duvar arkasında! Hiç düşündünüz mü Tanrı bize kalbimizi verdiyse aklımızı neden vermiş? Ya da aklımızı verdiyse neden kalbimizi vermiş?
Kalbimizle mutlu olalım aklımızla mutlu edelim diye....
Sorularımın bütün cevabını sanırım yazımı yazarken buldum.... Biraz da siz düşünün bakalım. Aklınız ile kalbinizi yanyana koyun....
Ben peri masallarına inanıyorum hala, ben o filmlerde ki aşklara ve o hikayelerde ki beyaz atlı prenslere. Ya sen? Herşey inanmak ile başlıyor, unutma....
Sevgiler DY.
Ve Yann Tiersen (Erik Satie ya da Einaudi de olur) dinlenebilir düşünürken;
Ve Yann Tiersen (Erik Satie ya da Einaudi de olur) dinlenebilir düşünürken;
Duygu cipimin alinmasini ya da basta cesaret cipimin guncellenmesini ve ardindan duygu cipimi kendim almak isterdim. 100 kisiye sorduk. Istikrarli bir hayatin cozumu duygularin az kullanilmasindan geciyormus cevabini aldik..
ReplyDeleteimza: anonimolmakçohoş
duyguların az kullanılması diye bişi söz konusu olabilir mi? sanmıyorum. Ama o da bir çözüm tabiki:) Teşekkürler anonimolmakçokhoş :))))
Deletehep temenni yoksa ben de bilmez miyim :( sindire sindire iste napiyim :((
DeleteMukadderat :)
Delete