zamanın birinde, uzak değil yakın diyarlarda uçmayı yeni öğrenmiş bir kuş varmış. annesinden tek dinlediğiği şey güneşmiş... güneşin ısıttığı, güneşin kalbi yumuşattığı, güneşin iyileştirdiği, ve güneşin tek hayat kaynağı olduğunu öğrenmiş. yuvadan uçmaya başlamış, uzak diyarlarda kanat çırpmış, derelerin üzerinden, dağların aralarından, kumrularla, akbabalarla, turnalarla bile uçmuş aynı gök yüzünde. martılar görmüş, göçmen kuşları... her geri dönüşünde annesine anlatacakları olurmuş. uzun uzun anlatırmış her kuşu her cinsi, her uçuşu. Ardından gözleri daha iyi görmeye başlamış, yavaş yavaş yıldızları görmüş, gökyüzünde ki bulutları ve o bütün yansımaları. Yine annesine her seferinde heyecan ve hevesle anlatmış. Nasılda ılık rüzgarlarda, sert fırtınalarda uçmayı başardığını ve artık nasıl da güzel uçtuğunu. kanatlarından esip geçen havayı anlatmış, onca yolu onca kilometreyi ve geçtiği tüm şehirleri. göç kafilelerini ve diğer bütün gördüklerini.
bir gün yine bir aşşağı bir yukarı uçarken güneşi görmüş... ısıtmış kanatlarını, sakinleştirmiş. annesinin güneş masallarını ve o güzel hikayeleri hatırlamış. Artık güneşi daha net görebiliyormuş, ve her seferinde daha da yaklaşmaya başlamış annesinin anlattığı bu devasa ışığa. yaklaştıkça bir silüet görmeye başlamış, her seferinde daha netleşiyormuş silüet. Sonunda bu silüette kinin bir başka kuş olduğunu farketmiş. Bu kuş hayli büyük ve epeyce de güçlüymüş. Biraz hüzünlü ama masmavi gözleri varmış. göçmenmiş o da, yeni değil çok olmuş uçmayı öğreneli. uzun uzun yıllardır uçuyormuş bir orada bir burada. hatta o annesinin bahsettiği masallarda bile arada da bir bahsettiği bir kuşmuş. Küçük kuş gibi az bulunan... ama her yaklaştığında o kuşa güneşe de yaklaşıyormuş. daha fazlasını görmek için her kanat çırpışta daha yaklaşırken, güneş daha belirgin kuş daha netleşiyormuş. ancak masallarda ki güneş, annesinin bahsettiği ışık ısıtırken yaklaştıkça yakıyormuş. canı acıyormuş, ama bu can acısı kuşa ve güneşe olan merakını eksiltmiyor, aksine her eve döndüğünde kanatları ufak ufak daha fazla siyah geliyormuş. annesinin sorularını hep yanıtsız bırakırken, bir sonra ki gün daha neler keşfedeceğini düşünüyormuş acılarını unutup güneş ve o diğer kuş ile ilgili.
her gün daha da yaklaşıyor her gün daha da yanıyor ve her günb daha da canı yanıyormuş. Ama güneşe ve ona yakın uçan bu göçmen kuşa giderken ki her yolda içinde ki heyecanı, merakı ve huzuru tercih ediyormuş, ve can acısını bu heyecanları unutturuyormuş. her sohbet daha huzurlu her sohbet daha da keyifliymiş. her dönüş daha fazla acı ama her dönüş daha fazla huzurmuş. merakın yanında heyecan ve mutluluk da varmış...
güneşe yakın uçan göçmen kuşa bir gün sormuş, "neden benim canım bu kadar yanıyorken güneşe bu kadar yakın uçarken, sen her gün buradasın, her gün bu acıya nasıl dayanıyorsun?". göçmen kuş gülümsemiş, "seni bekliyorum" demiş...beklerken aynı küçük kuş gibi onunda canı yanıyormuş yaklaştıkça güneşe ama o da aynı merak ve huzur ile bunu unutuyormuş...
küçük kuş evine dönmüş ve annesine anlatmış...annesi küçük kuşun artık büyüdüğünü ve o masallarda ki güneşin aslında güzel olduğu kadar kanatlarını yakacağını ve acı vereceğini, hüzünle dolduracağını söylemiş küçük kalbini. Eklemiş; ona yakın uçan göçmen kuşlar kış gelince başka diyarlara uçarmış... çok alışmamalıymış.
ve sonra küçük kuş yanmış kanatlarına bakmış, düşünmüş... güneşi, o göçmen kuşu, küçük kalbini ve onun kocaman kanatlarını, sonra tekrar ona doğru yola çıkmış. yine güneşe yakın uçuyormuş, her zaman ki sohbetlerine devam etmiş...hikaye küçük kuş ölene kadar devam etmiş... göçmen kuş ise havalar soğuyunca gitmiş... güneşin yaktığı kocaman kanatları ile...
masallar, hikayeler, o güzel efsaneler böyle oluyor demiş. yakan bir şeyler, ama o yakan şeylerin içinde diğer tüm dünya da bu kadar da kalbini yumuşatan duygular olmazsa olmazmış.
derin bir iç çekmiş. son gördüğü tepesinde ışıldayan güneş ve o kocaman göçmen kuşun kocaman mavi gözleriymiş.
Son
Sevgiler D.Y.
No comments:
Post a Comment