DY

DY

Friday, 26 August 2011

değer

bugün bir rüya gördüm....aklımın kaldığıo şehirdeydik. bütün ekip hemde. şahane küçük bir fransız pastanesinde croissant ile şahane "just brewed" kahve içiyorduk. all bar one da birada fena olmazdı aslında o ayrı :) ufak bir sokak masasıydı. sanırım bond street falandı. hava tertemiz kokuyordu. bootsdan illak ialınacak bir şeyler vardı :) tez bitmişti bile, submit edilmişti. onu mu kutluyorduk acaba? kahkahalar atıyorduk. herkes nece konuştuğumuzu merak ediyordu, Türk üz biz :). sonra belde ve abdullah çıka geldiler. nasıl sarılmışız öyle belli değil. yüzüğünü gösteriyor biz çığlık atıyoruz. o kadar şahaneydiki. beldeye anlattım; özlemişsin dedi. özlemek ne kelime...şu an ölebilirim tower birdge nin yanında çimlerde bir sürahi pimms içmek için. sevgilimde olsun ama yanımda...marinada bir pint de fena olmazdı hani..yadaaaa yadaaa...benim evin yakınındaki şu ufak local club da değişik bir ingiliz birası ve yanında harika fish n chips.
bir şehirde akın kalması çok acı verici. düşünsene...ne kadar kötü anılarım oldu orda. ne kadar acı çektim yanlızlık çektim ufak odamda evimde ne çok ağladım sızladım evimi yatağımı özledim, annemi babamı minik'i...insanoğlu doyumsuz...yok yok doyumsuzum. ordayken burayı burdayken orayı. gerçekten aslan burcuyum...doyumsuz huysuz :) londra orda duruyor ya...gitmiyor ya bi yere canary wharf ve manzaramın tümü olan gökdelenler....evimde duruyor. ya Gaywood 20 :) belde snaa seslenioyurm hatta direk onur'a abdullaha:) nasıl bir adresdir yavrum o öyle yahu. ya o örümceeeeekkkkk ....ay ay ne günler... yani kısaca bugün gördüğüm rüya aynen böyleydi. 

güzeldi :) hep güzel kalacak yaşanan onca üzücü anıya rağmen. Londrayı benim kadar seven yoktur sanırım. tek başıma yaptığım regent street alışverişleri, tek başıma alışverişten sonra regentın sonundaki spanish rest. da içtiğim sangria :)....şu an evimdeyim...kendi evimde sevgiğim diğer bir şehirde, dostlarım,sevgilim ve ailem ile.yinede değer...



Thursday, 25 August 2011

hoşgeldin

sevmeli insan. aşık olmalı. heyecan duyarken gözleri dolmalı yüzündeki tebessümden. elini tuttuğunda kalbni çarpmalı, çarpmalı ki yanağından öptüğünde bile midende kelebekler uçuşmalı. "10 dk ya aşşağıdayım" dediğinde elin ayağına dolaşmalı. ne giyeceğini unutmalısın, yaptığın makyajı yüz kere silip tekrar yapmalısın. her sezen aksu şarkısında onu hatırlamalısın. sana "sevgilim..." dediğinde yeniden doğmalısın, doğmalısın ki ona yeniden başlayasın her seferinde. birazda bencil olmalısın tabi. bırak o seni sevsin daha fazla, bırak o seni arasın daha fazla. içinde tut biraz hissettiklerini tut ki gözü üstünde olsun hep. yeni yeni şeylerle git her gün ona. yeni şeyler kat öğret anlat dinlesin seni. seni dinlerken elini çenesine koyup hafifi bir tebessümle dinlesin. sen" noldu yaaa dinlemiyor musun?" dediğinde "dinliyorum, hemde seni izliyorum" desin. her elinin kolunun hareketini, vücudunu nasıl kullandığını, mimiklerini, gülüşünü izlesin...kendine güven. bırak her gün aşık olsun sana. sen zaten oluyorsun ya :)
bir hamakta sallanmalı, elinizde şu büyük şarap kadehlerinden...bir sahil şehrine gitmeli. kimsenin sizi tanımadığı bir yerler. mesela fransa cote d'azure :)... el ele yürürken, sokak satıcılarıyla pazarlık etmeli. -10 Euro -noo way! make it 5 :) sonra 10 Euro verip gidilmeli ordan :). kocaman bir avluda sokak sanatçıları dinlenmeli. jazz çalıyorsa hele ki elinizde kadehler dans etmeye çalışmalı. sonra herkes sizi alkışlamalı. yanağından öpüp seni bir kadeh daha söylemeli...bir yerlere yetişilmeli, sizi bekleyen birileri olmalı üstelik sizi seven birileri."onlar" diye anılmalısınız artık. bir zamandan sonra değil beeli bir "aşk"tan sonra. zaman mı? zaman önemli mi? 2 güne yılları sığdırabilirsin. inanın bana...
istanbula gidilmeli birde. orda ki bütün anılar silinmeli, ikinizin sesi kalmalı sadece. denizin kokusunu beraber içinize çekerken rakınızdan bir yudum almalı. sonra şahane bir kalamar tava... gün batmalı o sırada. sen...sen elini tutmalısın. sonra sana bakıp "iyi ki...." demeli. :) gerisi önemli değil.
hep bir şeyler olamamlı tabiki. yeri geldiğinde saatlerce konuşulmamalı. o ne dediğini anlamalı sen ne demek istediğini..."şeker ?" dememeli...zaten sen getirmiş olmalısın. bunun gibi...türevleri :) 
hayat güzel...aşık olacak kadarda uzun. aşık olduğun adamı sevecek kadar bile. doğru insanı bulduğunu anlayacak onunla zamanını geçirecek kadar, ona tekrar aşık olacak kadar. "ama yok" demeyin. bir yerlerde inan :) inanmalı.... yeri zamanı sen seçemezsin zaten seçilmiş zamana ve yere gidersin. gittiğinde ordadır. hemen tanırsın. -tanıştırayım..siz tanışmamıştınız değil mi? -aa hayır...hoşgeldin. - sen hoşgeldin... :)
hoşgeldin "aşk", ki zaten hoşgelmiştin...çok olmuşken.

DY.

Wednesday, 24 August 2011

"X?!:)=_!Sé" üstüne

iki günlük izinden sonra (hasta gibiydim halsizdim yorgundum vs vs) işe geri dönmek zor oluyor ancak sabah kalktığım saat 7:30 ve evden çıkana kadar (8:45) yaptığım rutinlerden çok memnunum aslında. Erken kalkmak bir yana dursun, Londrada unuttuğum kahvaltı kültürünü tekrar hayata geçiriyorum. Annemin 3 hafta olmaması sebebiyle yani aslında anneannem ile bodrumda olması nedeni ile :), annemin bahçe çiçekleri ve anneannemin menekşeleri benim sorumluluğum altında. sabah teker teker onları suluyorum, minik'i seviyorum, tüylerini tarıyorum ve kahvaltı yapıyorum. çayımı keyifli keyifli annemin çiçeklerine bakarak içiyorum. sonra bir gayret yola koyuluyorum. 5 dk süren bir yolculuktan sonra Bakanlık'a ulaşıyorum...masama oturup bilgisayarımı açıp Başkan ile günün kritiğini yaptıktan sonra işlere koyuluyorum. öğle vakti eve kaçıp minik ile vakit geçirip yemek yiyip dinlenip işe geri dönüyorum. akşam ise 5 dedimi saat güle güle...off to home herkes gibi. yemekdi etreaf toplamacaydı derken sevgilim ile yemek geliyor ardından en güzel zamanıdır zaten günümün. şarap sohbet dvd. şahane!  genelde "çankaya"mız oluyor yada değişik biralarımız :)

tabiki kamuda çalışmanın sıkıntıları var ancak devlet dairesinde öğrendiğim şeylerin yanında solda sıfır kalıyor. ingilizcem birazcık körelsede altyazısız dvdlerimiz gayet başarılı bir kompresör görevi görüyor bu bağlamda.

başka değişik bir konu var kafamda; evlilik. etrafımdaki dostlarımın (başak gökçe) dışında :p çoğu evlendi evlneiyor nişanlanıyor vs vs. daha bugün Aynurkonun "isteme" haberini duydum, geçen hafta Beldemiki Apocuk istedi ve yüzükler takıldı falan filan :) harika değilmi? bir yandanda erken değilmi diyorum...yani çalışıp birikim yapmadan evlenilirmi kardeşim? aslında evlilikten ziyade ben şu ilk başlardaki olaylara geriliyorum sanırım. nişan söz? söz-nişan benzer şeyler. söz daha gayri resmi nişan ise dönüşü zor bir kurum. evlilik ise...hayat arkadaşın olduğunun göstergesi artık resmi olarak yani. nişan-söz ve evlilik arasında geçen zamana ne demeli? o neden peki? amacı ne? yani o kadar uzun sürüyorki bazılarının...manasız geliyor bana. abim mesela Tolga Yılmaz, 1 ay içinde Yaseminciğe evlenme teklif etti sözlendiler nişanlandılar istedik kızı ve hoop nikah masası. en mantıklısı en şahanesi. ne o öyle uzatmalar. Beldemik ile Apocukta yanen böyle yapıyorlar. 3 senelikj bir ilişkiden sonra 4 ay içinde söz nişan nikah. e harika! kaçırmadan büyüsünü. en güzeli. mutluluklar hepsine.

ben evlilik hakkında ne mi düşünüyorum;? hayatıma giren insan sayesinde olumlu ve güzel bakıyorum. içimi ısıtıyor hayat arkadaşı kelimesi ama herşey bir imza değil tabiki değilmi? evlilik aşk tan daha güzel ve özel olamaz. ki evliliğik aşkı öldürdüğü bir gerçek. erkek arkadaşınız ile bakın 1 ay aynı evde yaşayın 1.ayın sonunda her eve geldiğinde ona sarılmanızın kuvveti azalıyor azalacaktır. insanız...ve nankörüz. sonrada ardından klasik evlilik zorunları..allah korusun tabiki ama %85 in içinde değilsek değilseniz yada değilseler şanslıyız şanslılar şanslıdırlar umarım :)

ama herşeye rağmen güzel bir şey oolsa gerek. sevdiğin adam ile senin evin, senin tabakların çatalın ve senin halın yada senin mutfağın banyon. :) sound like a plan gibisinden. neyse herşeyin büyüsü kaçmadan ben bitiriyorum yazıyı. fazla düşündüm durduk yere şimdi TSH'a odaklanacağım. sol beyin lobu çalışmalı birazda....edebiyat okuduk yeter 8 sene...yazdık yeter :)


ciao!


D.Y.



BAYRAMDA YOLA ÇIKACAKLARA UYARI:

HIZINIZA VE SOLLAMAYA DİKKAT EDİN, YOLA ÇIKMADAN ARACINIZIN BAKIMINI YAPTIRIN VE İKİ SAATTE BİR MOLA VERİN! 

 Ulaştırma Bakanlığı koordinasyonunda ve TÜVTURK’ün desteğiyle hayata geçirilen Trafikte Sorumluluk Hareketi, Ramazan Bayramı’nda yola çıkacak sürücüleri, basit ama hayati önem taşıyan kurallara dikkat edilmesi gerektiği konusunda uyardı:

“Rahat, hafif giysiler ile düz ayakkabılar giyin, klima açık olsa bile, sık sık pencereleri açarak içeriyi havalandırın, uzayan konvoylarda konsantrasyonu yitirmemek için sükûnetinizi koruyun hız ve sollama başta olmak üzere tüm trafik kurallarına uyun.

Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri olan trafik sorunu, özellikle uzun tatillerin yaşandığı dönemlerde doruğa çıkıyor. Trafik kazalarında son yıllarda yaşanan azalmaya rağmen, bayram tatilleri, tatil veya ziyaret amacıyla şehirlerarası trafiğe çıkan araç sayısının artması ve dikkatsizlik nedeniyle trafik kazalarının arttığı dönemler olarak dikkat çekiyor. Emniyet Genel Müdürlüğü’ne göre geçen yıl uzun tatillerin olduğu Kurban Bayramı’nda 9 günde 147 kişi hayatını kaybetti, 786 kişi de yaralandı.  

Türkiye’de can ve mal kayıplarına yol açan en ciddi sorunlardan birisi olan trafik konusunda koruyucu önlemler alınması ve sorumluluk bilincinin geliştirilmesi amacıyla toplumda farkındalık yaratmak için hayata geçirilen Trafikte Sorumluluk Hareketi projesi, bu Ramazan Bayramı nedeniyle sürücüleri dikkatli ve sorumlu olmaya davet ediyor.

En çok kaza birinci ve beşinci günde!
İstatistiklere göre Bayram tatili süresinde meydana gelen trafik kazalarında, en çok can kaybının tatilin birinci ve beşinci günlerinde meydana geldiği, kazaların yüzde 52’lik bölümünün, 12.00-16.00 saatleri arasında oluştuğu belirlendi. İstatistikler, kazaların sebepleriyle ilgili de çarpıcı sonuçlar ortaya koyuyor. Kazaların yüzde 29’u araçların hızını yol ve hava şartlarına uydurmaması, yüzde 21’i de araçların hızlarını kavşaklara-dönemeçlere yaklaşırken azaltmaması nedeniyle gerçekleşiyor. Yanlış dönüş veya manevra yapmak kazaların yüzde 15’inin nedeni olurken, şerit ihlali ise kazaların yüzde 12’sinin gerçekleşmesine neden oluyor. 

Trafikte Sorumluluk Hareketi kapsamında güvenli sürüş ve kaza önleme konusunda eğitim veren uzmanlara göre, basit önlemlerle hem rahat yolculuk yapmak hem de trafik kazalarından korunmak mümkün;


Aracın muayenesi ve bakımı tam olsun  
-     Yola çıkmadan önce aracınızın bakımlarını yaptırın, muayenesinin zamanının geçmediğinden emin olun.
-      Lastiklerinizin hava basıncını ve durumunu, aracın aksamlarını (hız, yakıt göstergeleri, Airbag göstergeleri vs.) tüm gerekli malzemeleri (İlk yardım çantası, yangın söndürme tüpü ve üçgen reflektörleri) kontrol edin. 
-          Gideceğiniz güzergâhtaki yol çalışmaları hakkında önceden bilgi edinin.
-          Giysilerinizin mümkün olduğunda rahat ve hafif olmasına özen gösterin.
-          Pedalları hissedebileceğiniz ince tabanlı ve rahat ayakkabılar tercih edin.

Her iki saatte bir 15 dakika dinlenin
-          Tüm trafik işaretlerine, işaretçilerine ve kurallarına uyun,
-          Araç içinde dikkatinizi dağıtacak, görüşünüzü kapatacak eşyalar bulundurmayın, tüm eşyaları sabitleyin.
-          Hem önde, hem arkada otururken emniyet kemerinizi mutlaka takın, bebeklerin, küçük çocukların yaşlarına uygun çocuk koltuğu ile seyahat etmesini sağlayın.
-          Ağustos ve Eylül ayında aşırı sıcak havalara yakalanmamak için yola sabahın erken saatlerinde çıkın.
-          Sürüş esnasında bol bol sıvı tüketmeniz konsantrasyonunuzu korumanıza katkı sağlayacaktır.
-          Klimayı sürekli çalıştırmayın. Zaman zaman camları açarak aracı havalandırmayı ihmal etmeyin.
-          Aşırı sıcak havanın asfalt zeminin yumuşamasına ve dolayısı ile kaygan bir zemin oluşturabileceğine dikkat edin.
-          Her 2 saatlik sürüşten sonra mutlaka 15 dakika mola verin.
-          Öğlen saatlerini molada geçirin. Aşırı sıcak hem sizin hem de aracınızın performansını düşürecektir.
-          Yoğunluk, kaza veya yol çalışması nedeniyle oluşan konvoylarda veya feribot girişlerindeki beklemelerde sakinliğinizi koruyun. Yol konsantrasyonunuzu bozmayın.

Yol kenarındaki mıcıra dikkat edin
-                Gevşek malzemeli zemini bulunan yollarda (Mıcır ve benzeri serbest malzeme) ani  fren ve direksiyon hareketlerinden kaçınınız, hızınızı azaltın.
-          Seyir halinde takip mesafenizi mutlaka koruyun.
-          Kısa farlarınızı mutlaka yakın.

Çocuk koltuğu hayat kurtarıyor
-          Ülkemizde 1 Haziran 2010’dan beri boyu 135 santimetrenin ve ağırlığı da 36 kilogramın altındaki çocukların, çocuk güvenlik koltuğunda seyahat zorunluluğu bulunuyor.
-          Çocuk güvenlik koltuğunun kullanımının zorunlu olduğu ülkelerde trafik kazalarında çocuk ölüm oranları yüzde 3’e ilerlerken, yasal zorunluluk olmayan ülkelerde ise bu oran yüzde 46’lara çıkıyor.

 T.C. Ulaştırma Bakanlığı koordinasyonunda yürütülen Trafikte Sorumluluk Hareketine, İçişleri Bakanlığı ve bağlı Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Milli Eğitim Bakanlığı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Bilim, Sanayi ve Teknoloki Bakanlığı, Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu, TÜRKAK, TÜVTURK, Boğaziçi Üniversitesi, Gazi Üniversitesi, Erzincan Üniversitesi’nin yanı sıra İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyeleri ile Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT) paydaş olarak destek veriyor.

Tuesday, 23 August 2011

wind from cuba




this song is dedicated to my spanish friends in London...in our small house in putney, ı used to "try" to sing and listen this beautiful street group alot! they are really full of passion and they are making my senses awake! we had to go to Cuba, smoke, drink, listen fine music and love..... Gracias!


Monday, 22 August 2011

harika haftasonu abstract.

dün harika bir gündü. ne zamandır yapmak istediğimiz pazarı gerçekletirdik sevgilimle. ben planladım ama lütfen...zaten cuma damla is offline idi, cumartesi ise kendime gelip ilk apple martinimi içtikten sonrası şahaneydi. başak gökçe ben berkin ömer ahmet gökçenin erkek arkadaşı onur :) orası burası derken zekide bulduk kendimizi. duygu gibi olmasada vazgeçtimi dinledik kendimize geldik :) iğrenç vodka yı içip sonra evlere dağıldık ki aspava yı unuttuk kesinlikle. herkes unuttu hatta...gayet güzeldi. pazar ise, önce beymet de (eve 300 metre) şahane bir kahvaltı yaptık. üstelik araba kullandım :) bakarmısınızzzz....neyse, kahvaltı, 3 tane gazete ve bir o kadarda güzel olan sohbeti bitirip, çankaya belediyesinin "mesire" alanına gittik :))) ikimizde küçüklüğümüzden beri gitmiyormuşuz. nostalji,anılar hatılar ve biz olduk. yolda uçurtma gördük. "meeaaaoowww" dememle memocan ani bir dönüş yapıp uçurtmacı amcanın yanına gittik. en büyük en renkli uçurtmayı alıp çimlere koştuk. yaklaşık 2 saat uçurmaya çalıştık ve perişan olduk. soluklanıp birer bira içtikten sonra saate bir baktık 5 olmuş. uçurtmacı amcayı bulmaya gittik. kızmıştık :) neyse değiştirdik problem varmış gerçekten :) yenisni daha güzelini aldık hemencecik. koşa koşa çimlere geri döndük. bu sırada migrosdan battaniye kuruvasan ve jambon aldık (mini piknik). uçurtmamız uçtu :)!!!!!! mehmet can'ın ellerine sağlık....uçtu uçtu en yükseğe uçtu :) sevindik bayıldıkkkk çığlık attım resmen :) sonra pııırrrrrrrrr memocan elindeki misinadan kurtardı bilmeden ipi hoooooooop uçurtma kaçtı elimizden :) kuruvasanlarımıza geri döndük :) üzüldük ama harikaydı yaklaşık 1 saat boyunca. olsun....yinede harikaydı. sevgilimle piknik ve elimizden kaçan uçurtmamız. çok seviyorum....çok.





Friday, 19 August 2011

bir varmış bir yokmuuuuuuuuşşşşş Damla 25 yaşında koca kız olmuş

2009 Ekim 5 Londraya gidişim.... ondan önceki 2 sene yi nasıl anlatsam nasıl tarif etsem bilemiyorum. bugün uzun süreden sonra kızlarla buluşmanın heyecanı içindeyim sanırım :) günler süren telefon konuşmalarından sonra, hayatlarımız değişik yönlere savrulmuşken konuşacağımız eleştireceğimiz güleceğimiz çok şey var sanırım.

2009 yazı zaten efsane bir yazdır. DDBG'mizin geçirdiği en güzel yazdı. erkek arkadaşlardan uzak o mantıktan o kafadan uzak, 10 gün girls night out. Gökçe'nin ev sahipliğindeydi. Duyguş ilk günden közlendi zaten çillim benim :) başak israrla kararmaya devamdı sabahın köründe "güneşi belledi" gökçe süzüldü bense dostlarımın keyfini çıkarttım :) dönüşte yolculuk vardı ki zor bir sene geçirmiştim. üniversite bitti, Bilkent bitti pardon :) falan filan...ankara ise böyle bir kız grubu görmemiştir sanırım. Erkeklerden uzak (dostlarımız vardı tabiki) ama her zaman 4 kız gelip 4 kız çıktık her yerden. yani anlıcağınız hesabımızı ödeyecek kimse yoktu olmadıda olamazda hiç bir zaman. işte tamda bu yüzden "ankara" insanını garibine giden bir grupduk. program şöyleydi:

hafta salıdan başlardı:


salı: yüzlerce telefon konuşması (konferans çoğunlukla), akşam yemeği, coconot, zeki, aspava (hassas), ev

çarşamba: yüzlerce telefon konuşması, rezervasyonlar (simla gökçe kasap adına hep:)),akşam yemeği,coconot 80's,90's,justin (denen iğrenç yer), KYU, zeki, aspava,ev

perşembe: coconot 80's-90's,chocolate (karaoke), justin, KYU, zeki, aspava,ev

cuma:coconot,justin,KYU, zeki,aspava, ev

cumartesi:coconot ASK gecesi (ajda,sezen,kenan),justin,KYU,zeki,aspava, ev

eve sabah 7 de falan giriyorduk. Gökçecan evimizden alır eve bırakır servis gibi :) şahane :) alkolde alamaz.arabanın içi bira şişeleri dolu, başağın elinde hep bir efes fıçı :) hep ama :) bana zorla topuklu ve makyaj yasası! falan filan işte....

pazar ve pazartesi inziva günleri. felç olan bünye ve maddiyatı düzeltme çabası ile geçerdi. gündüz aktivitesi nadir olurdu oda luna park vs vs vs komik komik işler. belki sinema :) öyleydi....uzunca bir süre hemde.6-7 ay böyle sürdü. sonra ben adios diyip ver elini londra....yabancılık çekmedim ama dostlarımı çok özledim.

ne çok jargon oldu ne çok "bizden replikler" şimdi tekrar bir arada oluyoruz evet ama artık büyüdük sanırım. cuma akşamı başak "zekiye gitmeyelim" diyecek kadar bizde "evde oturalım şarap içelim" diyecek kadar olgunlaştık :) ve bohemleştik.büyüdük? yoo hayır koca kız olduk? hayır hayır deve olduk :)...işte  böyle.hatırlıyorum çoğu zaman hatta bir ara 08-09 larda yaşıyordum. geçirdiğim zoooor bir seneden sonra manevi açıdan kendime gelmemin tek dayanağı dostlarımdır. DDBG. çok zor geçirebileceğim dönemi onlar sayesinde dağıta dağıta yeri gelince bağıra bağıra ağlayarak yeri gelince sinri krizi geçirip gülerek yerlere yatıp, bazende dedikodu yaparak geçirdim. şahane anılarım oldu ki oralarda takılı kalmamın sebebi bu. şimdi gökçe hariç hepimiz çalışıyoruz aşk meşk peşinede düştük e hayat gailesi....:) tekrar o günler geri gelmez ama şahane zamanlar geçirdiğimiz için çok şanslıyım iyiki vardılar iyiki varlar. Ankara sanada diyeceklerim var , daha burdayım!!! hiiiç bir yere gidesim yok başaktan kurtuldun evet ama ben nortooooooooooo imkanı yok. sevdiğim adam burda bir ailem burda iki dostlarımın çoğu burda 3. yapıcak birşey yok. tependeyim yani. bunun kadar güzel anılar çılgın anılar bırakamasamda sana daha olgun daha ayakları yere basan daha aklı başında daha vakur bir damla olduğu için evet....herşey bundan sonra sana yaşatacağim herşey daha vakur ve aklıa başında olacak.

evet akşam zekiye gitmiyoruz kısaca. cumarteside başonun canı çekmiş uğramaca yapalım dioruz zeki ye. hani belki bir vazgeçtim dinleriz? duygu'nun sesi gibi olmasada hiç bir ses....

sevgiler.

DY

Thursday, 4 August 2011

-BARIŞ-

bugün Barış'ın doğumgünü. 4.8.1986. aramızdan ayrılalı kaç ay oldu saymadım bile. ama çok olmadığı kesin. köşede otururken havadan sudan bile konuşurken hala içimiz acıyorsa...çok olmamış demektir. yıllar geçsede aynı sızıyı duyacağımız için hiç bir zaman çok geçmiş olmayacaktık. tek "keşkem" londradan döndüşüm günlerden biriydi ve acelem vardı dışarı çıkıyordum, bizim koca adam köşedeydi aceleden öpemeden "arıcam seni" diyip koşturdum bi yerlere. bi kerecik bile öpemedim arkadaşımı...ve sonra pazar gününe yaptığımız rakı organizasyonu. çarşambaydı sanırım...bizi bıraktı. arada bir bizi çağırıyor bide arada bir gidiyoruz yanına, ne kadar eğlendirebilirsek işte. anlatıyoruz içimizden belki küfrediyoruz bizi, hayatını bıraktı diye. ne kadar kızsakda hayatı onun kendi ellerinden gitti...bişi yapamadık.

herkesin keyfi yerinde Barış. Ablan,annen ve baban sa...onlar her gün ölüyorlar. inan bana. işlere başladı herkes. Ertuğ bile iş hayatına atıldı :) sabah erken kalkıyormuş. Doğacan geldi dün. Sıla ise...bilmiyorum. zor be kardeşim. keyifler yerinde dediğime bakma. aklımıza geliyorsun arada. ben penceremden baktığımda, bizim salonda o koltukta oturduğumda, oyun kartlarımızı elime aldığımda gözlerim doluyor. "niye" diyorum sonra susuyorum. elimde olmadan....cevabım yok sorum yok...yapmasaydın iyiydi, olsaydın iyiydi. tatile giderdiniz belki. belki köşede yine absolute vanilla içerdik plastik bardaklarda hemde...sonra sen "heeeee" derdin gülerdin :) dişlerin önde önde :) küfrederdin ama ciddi ciddi dinlerdin beni  sonra "ee mutlu musun" derdin.

mutluyum...ama paylaşabilseydim seninle iyiydi be Barış'ım. yattığın yer yer değil, gittiğin yer yer değil. bıraktıklarının acısı öyle böyle değil. sen rahatladın ya...o bize yeter.

mekanın cennet olsun, güzel anneciğin iyi ki doğurmuş senide iyi ki tanımışız seni. aklımıza mıh giibi yazılmış bir dolu anımız kalmış. unutma bizi...doğumgünün kutlu olsun madem öyle...sensiz bir doğumgünü.

Wednesday, 3 August 2011

uzun zaman sonra

baktımda ne zamandır bir şeyler yazmıyorum yani içimi dökesim yok ne zamandır demek ki. Hayatımdan fazlasıyla memnun ve mutluyum demek sanırım bu değil mi?

aşk denen enteresan ve bir o kadarda mucizevi şey ile, Fransa'nın güney sahillerinde harika bir tatil geçirdim. Nice, Monacco, Monte Carlo, St. Torpez, Eze...Şahaneydi...harika yemekler tattık, harika yerler gördük, mükemmel sahillerde denize girdik. 

Ardından İstanbul geldi...Ki bende yeri çok büyüktür şimdi dahada büyüdü o şehrin bende ki yeri. Herkesin bir geçmişi vardır herkesin mazisi ama onları daha güzelleri ile nasılda yenileyebileceğimizi gördüm. konuşup güldük, kahkahalar attık eğlenebildik. Boğaza nazır sohbet ettik...Ayrıca 26.7. doğumgünümdü zaten. 26 sında sevgilimle başbaşa yemekle kutlanmaya başlanan 25 yaşımın kutlamalarına iki tane daha pasta kesmece eklendi. İstanbuldaydık...sevgilimin güzel dostları şahane manzaralar ve inanılmaz akşam yemekleri ile. 

konuşma yaptım yine her zamanki "şımarık" damla modundaydım. konuşmamın özeti şuydu aslında; londradaki 26.7.2010 doğumgünü kutlamasının ardından beni hiç bir şey doyurmayacak diye düşünürken bir baktımki "aşk" yanımda ve bir okadarda güzel insanlar var etrafımda. harika dilekler ve ne akadar çok sevildiğimi bir kez daha anlayan ben. 24 yıldır evet güzel geçiyor her doğumgünüm ama (mehmet can'a dönerek) bu sene bir başkaydı....Aslan burcu olmanın bir özelliğimidir nedir, sevildiğimi anlayınca 100 kat daha fazla seviyorum bonkör ve verici oluyorum. Kabbalah da dediğimiz gibi "will to bistow"... umarım hep sever sevilirim.

kısacası herşey şahane gidiyor. çok mutlu ve tatmin edici bir 25 yaşa girdim. daha nicelerine bu kadar mutlu ve umutlu girmek dileği ile. 

bunu dışına extra olarak düşündüklerim;

geçmiş ile uğraşmak saçmalıktan öteye gidemez. olmuşl bitmiş, adı kalmış insanların namını yürütmek kikmseye yarar sağlamaz, ben ve sen var artık. sen ve o yani. gözlerine bakarak senin onun olduğunu onunda senin olduğunu söyleyebiliyorsa, bu söylenebiliyorsa, aşk var ve ilk defa yaşanıyor....işte tamda bu yüzden tamda bunun için mutlu olmalı geçmişe saygıu gösterip orda güzellkleri ve hoşlukları ile kalmasına izin vermeli. şöyle düşünüyorum, hayatlarımıza girip çıkan herkes ama herkes bir şeyler öğretir ve azda olsa bir şeylerde yardımcıdır. bunun için onun hayatına girmiş çıkmmış herkes benim hayatımda olmuş olan insanlara "canı gönülden" teşekkür etmek boynumun borcu :))))  (kürdil-i hicaz makamı) herneyse, evet aynen öyle dediğim gibi. teşekkür ederim zor zamanlarımızda yada iyi zamanlarımızda bizimle hayatımızı paylaştığınız için. ona yardım edip onun yanında olup onu sevdiğiniz için. cidden. 

güzel bir iftar yemeği beni bekliyor annecik ile. ona odaklansam fena olmaz. aklıma gelenler şimdilik bu fazla dışa vurumcu bir tavır oldu ama bu ara böyleyim yapıcak bişi yok. 

Adios  

D.