Cemal Süreyya okudum bugün. unutmuşum şairi. "soluğundan öptüm seni" diyordu....soluğundan öptünüz mü kimseyi? yada saatlerin uzun günlerin kısa olduğunu düşündünüz mü? peki hiç Rıfat Ilgaz, İlhan Berk, Özdemir Asaf, Ziya Osman Saba okudunuz mu? yada Edmund Gardner? William Blake, Robert Lloyd, Alexander Pope?
insanlar kendilerini ifade edebilmeli...edebilmesi içinde okumalı, insanlar nasıl ifade etmiş diye bir bakmalı. Robert Frost'un "The Road Not Taken"ını yada William Wordsworth'un "The World is Too Much with Us; Late or Soon"unu okumadıysanız okuyun...gözünüzü kapatıp dinleyin hatta bir yerlerden. o zamana gidin, şairin yürüdüğü yollardan yürüyün. attığı sigranın üstüne basın. basın ki bir şeyleri denemeden "experience" etmeden sonuçlarını görün...kolay yolu seçmemeyi, zor ve az seçilmiş yolun daha "iyi" olduğunu öğrenin...tavsiye 2.
sevgiler.DY
DY
Tuesday, 11 October 2011
Sunday, 9 October 2011
ve sonbahar gelir.
insan yağmuru özler mi? cama vuran "damla"ları? onların sesiyle uyumayı? özlermiş :) bütün gün evde durduktan sonra gece geç saatlerde çıktım dışarı. tabiki ondan önce açık pencereden giren yağmur kokusunu farkettim. koklaya koklaya açık pencereyi buldum. işte! gelmiş... :) yağmur! yağmış bile, bütün ağaçların kuru yapraklarını savura savura yapıyordu hala. içime çektim kokusunu. bana kötü ama bir okadarda güzel, beni büyüten günleri hatırladım.çektim içime daha çok. sevdiğim adamın kokusu bu işte...yumuşak ama akılda kalıcı, mutlu ama bir o kadarda hüzünlü, sakin ama bir o kadarda heyecanlı her geçen gün. daha çok yağacak sanırım bu yağmur. yağsın...yağsın tabiki, şehri sokakları temizlesin. geçirdiğimiz 7 ayın şahane anılarını ıslatsın ıslatsın ki kokuları burnumuza gelsin...kestane ağacının kokusu gibi. yenilerine yer açılsın. kuru yapraklar düşsün. dalları kalsın ama içimize işleyen "yeniden" heyecanı, bizi hep mutlu tutsun :)
cidden çok sevindim sonbaharın gelişine. koskoca şahane bir yaz geçti. dostlar aile ve sevgiyle...aşkla, özlemle, huzurla, mutluluklar, yeniliklerle...hayatımın yeni dönemine başladığım 2011'in sonbaharı, hoşgeldin. kışı, baharı ve sonra yeniden yazın hayali ile. herşey sandığımızdan güzel olsun. üşüsekde gülmeyi unutmayalım. kocaman çizmelerimizin içinde bile hep çimenlerin üstündeymiş gibi yürüyelim :)
sonbahar depresyonu vardı bir zamanlar, ama uzun süre yağmurların şehrinde yaşayınca sanırım cama vuran damlalar bile beni mutlu edebiliyor. :) e hadi o zaman madem; HOŞGELDİN SONBAHAR! :)
muck! DY
cidden çok sevindim sonbaharın gelişine. koskoca şahane bir yaz geçti. dostlar aile ve sevgiyle...aşkla, özlemle, huzurla, mutluluklar, yeniliklerle...hayatımın yeni dönemine başladığım 2011'in sonbaharı, hoşgeldin. kışı, baharı ve sonra yeniden yazın hayali ile. herşey sandığımızdan güzel olsun. üşüsekde gülmeyi unutmayalım. kocaman çizmelerimizin içinde bile hep çimenlerin üstündeymiş gibi yürüyelim :)
sonbahar depresyonu vardı bir zamanlar, ama uzun süre yağmurların şehrinde yaşayınca sanırım cama vuran damlalar bile beni mutlu edebiliyor. :) e hadi o zaman madem; HOŞGELDİN SONBAHAR! :)
muck! DY
Thursday, 6 October 2011
"sen hiç aldatıldın mı?"
öncelikle başlık neden quotation içinde acaba? çünkü bir arkadaşımın fikriydi bu başlık...konularım bazılarına ilginç bazılarına ise "yazın okunan kitap" tadında geliyor ama dün konuştuğum bir arkadaşım bunları off-topic buldu ve bu konuyu teklif etti :) kabul ettim...açıklama yapmamın sebebi, hiç bir kişisellik içermeyen bir konu. yazmamayı tercih ettiğim ve aslında midemi bulandıran bir konu, ancak ne yazıkki, üzülerek söylüyorum; hayatın gerçekleri...
aldatılmak kimi zaman duygusal kimi zaman fiziksel olarak ikiye ayrılır bana göre. eşler birbirlerini, sevgililer birbirlerini, çalışanlar patronlarını veya işlerini bile aldatabilirler :) ama en güncel title sanırım şu aralar "sevgililerin birbirlerini aldatması". neden aldatır insan? heyecan arar, daha güzelini, daha konuşkanını, daha akıllısını, daha az konuşanınıi daha aptalını, daha görgülüsünü, daha asilini, daha zenginini, yada kısaca daha iyisini arar insan evladı. neden? zor değil cevabı; insanoğlu açgözlüdür...insanoğlu hep daha iyisini (kime göre neye göre) arar bulur...daha başka bir bakış açısıyla yine phaselere ayrılır aldatma. aşık olabilir insan, sadece fiziksel ilgi duyabilir, kişisel özellikleri ilgisini "daha çok" çekebilir gibi de düşünebiliriz. aldatan taraf tamamen haksız eğildir. neden? sebebi yine basit. gözardı ettiğimiz bir konu aslında. aldatılan tarafta bir bakmalı kendine. oda itmiş olabilir çünkü aldatan insanı...oda hareketleriyle, sıkıcılığı ile aldatmaya yardımcı olmuş olabilir. hiç düşündünüz mü? Herşeye rağmen aldatmak toplumumuzda hoş karşılanan bir olgu değildir , ve aslada iyi karşılanmayacak. Tabiki erkeklerden bahsetmiyorum, kadınlar içinde geçerli bu konular. onlarda insan, onlarda aldatabilir, ve nedense kadınların aldatması çok çok daha fazla irrite eden ve kötü karşılanan tü kaka denilen bir olgudur. niye? bilin bakalım....müslüman ülkelerde kadın eşittir namus. birde konu ile alakalı, özverili sevgililer vardır. şöyle ki; sevgilim beni aldatırsa affederim....kişisel fikrim; ASLA! başıma geldi yada gelmedi bunu tartışmıcam tartışmamda, ancak, bir kadın seviyorsa affeder, gururunu aşkı sevgisi için gözardı eder ama erkek bunu asla ve asla yapmaz. gurur herşeydir namus herşeydir....
düğün arifelerinde aldatılan dostlarım var, yada evliliklerinin 30.yıllarında aldatılan insanlar etrafımda ama bence en saçması insanların erkek yada kızarkadaşlarını aldatması. kardeşim ayrıl sonra ne yapıyorsan yap? değermi?? değmez....aradığın heyecan yada her ne ise, karşındaki insanın gururnu kırmaya değer mi? değmez...değmemelide zaten. sonra yıllar sürüyor insanların bu yıkımı bünyelerinden atmaları, çıakrtıp hayatlarına devam ederken birilerine güvenmeleri.
nacizanbe fikrim; seviyorsanız, aşıksanız, emek harcadıysanız aldatmayın...aldatıcak hale geldiyseniz zaten bir gelecek düşnmeyin direk ayrılın. insanları kandırmayın...hem cidden günah şeklinde tabir edebileceğim kadar ayıp hemde kendine ve karşındakinin gururunu bir o kadar kötü, incitici biçimde kıracak kadar ahlaksızca....
şöyle bir ekleme daha yapacağım, bir hikaye aslında. turkish attitude'u anlamak için. bir ingiliz kadına sormuşlar, aldatılsanız ne yaparsınız diye, kadın; hiç umrumda olmaz zaten bende aldatmışımdır demiş. fransız kadına sormuşlar; pılını pırtını kapıya koyarım telefonlarını açmam ayrılım demiş. hintliye sormuşlar; öldürürm herhalde demiş. ve sonunda türk kadına sormuşlar; BENİM KOCAM YAPMAZ, demiş.... :)
PS: konu için teşekkürler...ciddi yazdım tamda aslında dilimin ucuna gelenleri yazamadım, zaten arkadaşımla konuştuğumuzda dilimin ucuna gelenleri söylemiştim... :) ayrıca konudan kendimi bin kere tenzih ederek yazdım hepsini. benim sevgilim yapmaz :))))))))))))
sevgiler,
DY.
aldatılmak kimi zaman duygusal kimi zaman fiziksel olarak ikiye ayrılır bana göre. eşler birbirlerini, sevgililer birbirlerini, çalışanlar patronlarını veya işlerini bile aldatabilirler :) ama en güncel title sanırım şu aralar "sevgililerin birbirlerini aldatması". neden aldatır insan? heyecan arar, daha güzelini, daha konuşkanını, daha akıllısını, daha az konuşanınıi daha aptalını, daha görgülüsünü, daha asilini, daha zenginini, yada kısaca daha iyisini arar insan evladı. neden? zor değil cevabı; insanoğlu açgözlüdür...insanoğlu hep daha iyisini (kime göre neye göre) arar bulur...daha başka bir bakış açısıyla yine phaselere ayrılır aldatma. aşık olabilir insan, sadece fiziksel ilgi duyabilir, kişisel özellikleri ilgisini "daha çok" çekebilir gibi de düşünebiliriz. aldatan taraf tamamen haksız eğildir. neden? sebebi yine basit. gözardı ettiğimiz bir konu aslında. aldatılan tarafta bir bakmalı kendine. oda itmiş olabilir çünkü aldatan insanı...oda hareketleriyle, sıkıcılığı ile aldatmaya yardımcı olmuş olabilir. hiç düşündünüz mü? Herşeye rağmen aldatmak toplumumuzda hoş karşılanan bir olgu değildir , ve aslada iyi karşılanmayacak. Tabiki erkeklerden bahsetmiyorum, kadınlar içinde geçerli bu konular. onlarda insan, onlarda aldatabilir, ve nedense kadınların aldatması çok çok daha fazla irrite eden ve kötü karşılanan tü kaka denilen bir olgudur. niye? bilin bakalım....müslüman ülkelerde kadın eşittir namus. birde konu ile alakalı, özverili sevgililer vardır. şöyle ki; sevgilim beni aldatırsa affederim....kişisel fikrim; ASLA! başıma geldi yada gelmedi bunu tartışmıcam tartışmamda, ancak, bir kadın seviyorsa affeder, gururunu aşkı sevgisi için gözardı eder ama erkek bunu asla ve asla yapmaz. gurur herşeydir namus herşeydir....
düğün arifelerinde aldatılan dostlarım var, yada evliliklerinin 30.yıllarında aldatılan insanlar etrafımda ama bence en saçması insanların erkek yada kızarkadaşlarını aldatması. kardeşim ayrıl sonra ne yapıyorsan yap? değermi?? değmez....aradığın heyecan yada her ne ise, karşındaki insanın gururnu kırmaya değer mi? değmez...değmemelide zaten. sonra yıllar sürüyor insanların bu yıkımı bünyelerinden atmaları, çıakrtıp hayatlarına devam ederken birilerine güvenmeleri.
nacizanbe fikrim; seviyorsanız, aşıksanız, emek harcadıysanız aldatmayın...aldatıcak hale geldiyseniz zaten bir gelecek düşnmeyin direk ayrılın. insanları kandırmayın...hem cidden günah şeklinde tabir edebileceğim kadar ayıp hemde kendine ve karşındakinin gururunu bir o kadar kötü, incitici biçimde kıracak kadar ahlaksızca....
şöyle bir ekleme daha yapacağım, bir hikaye aslında. turkish attitude'u anlamak için. bir ingiliz kadına sormuşlar, aldatılsanız ne yaparsınız diye, kadın; hiç umrumda olmaz zaten bende aldatmışımdır demiş. fransız kadına sormuşlar; pılını pırtını kapıya koyarım telefonlarını açmam ayrılım demiş. hintliye sormuşlar; öldürürm herhalde demiş. ve sonunda türk kadına sormuşlar; BENİM KOCAM YAPMAZ, demiş.... :)
PS: konu için teşekkürler...ciddi yazdım tamda aslında dilimin ucuna gelenleri yazamadım, zaten arkadaşımla konuştuğumuzda dilimin ucuna gelenleri söylemiştim... :) ayrıca konudan kendimi bin kere tenzih ederek yazdım hepsini. benim sevgilim yapmaz :))))))))))))
sevgiler,
DY.
Tuesday, 4 October 2011
minik...
sene 1999, bir mart ayı. Annemle babam bir arkadaşlarına yemeğe gitmişlerdi. bende evde sıkıla sıkıla bir şeyler izliyordum televizyonda. o kadar sıkılmıştım ki artık uyusammı diye düşünüyordum ama o ara olan karanlık korkumdan dolayı annemleri beklemeyi tercih etmiştim :)
bir kaç saat sonra zil çaldı ve açtım, gelen annem ile babamdı ama değişik bir şey vardı...annemin kucağında ufak minik siyah bir şey. annem -sana kedi getirdik dedi...ve o anda çığlık atarak annmin elindeki kediye uzakdım. o benimdi artık...adını minik koyduk. annemlerin gittiği arkadaşları miniğimizi sokakta terkedilmiş olarak bulmuşlar. açmış ve üşümüş...almışlar büyüyünc sokağa bırakacaklarmış. şans bu ya...bizimkilr almış getirmiş.
o günden sonra, 2011 yılındayız, minik benim tek aşkım tek sevgilim tek bebeğim tek dostum oldu. hep dinledi beni, kucağımda uyudu, arada kavga ettik, koltuklarımızı tırmaladı ama hep evimizin küçük yaramaz ve şımarık kızı oldu. Abim ile pek anlaşamadılar ama olsun Tolga beyde sevdi onu zamanla... :) annesi gibi (ben) biraz hırçın ama bir o kadarda asil bir kız çocuğuydu hep. onu sevmeyenleri anlar, koltuğuna oturanların karşısına geçerek psikolojik baskı sureti ile yerlrinden eder. benim minik kızım o, beni sırdaşım, bitanecik miniğim.
hayvan beslemek, bir hayvanın sorumluluğunu almak ve onun mükemmel bir varlık olarak hayatına devam edişini görmek harika bir şey. 12 yaşında olmasına rağmen hala evimizin küçük güzel siyah kara kızı...memocanın değimi ile naomisi, bazılarının açılımı ile negrosu yada anneannemin değimi ile kara kızımız....
hayvanları koruma günü olan bugünde siz de bir kedi yada köpek yada herhangi bir hayvanı mümkünse sokak hayvanını (petiniz yoksa) besleyin yolda görürseniz sevin....onların tek ihtiyaçları sevgi ve şefkat. bir varlığa sevgi ve şefkat göstermek sizide büyütür yüceltir... size tavsitem hayvanları sevmeyenlerdende mümkünse uzak durun...içlerinde sevgi yoktur....
sevgiler...
DY.
bir kaç saat sonra zil çaldı ve açtım, gelen annem ile babamdı ama değişik bir şey vardı...annemin kucağında ufak minik siyah bir şey. annem -sana kedi getirdik dedi...ve o anda çığlık atarak annmin elindeki kediye uzakdım. o benimdi artık...adını minik koyduk. annemlerin gittiği arkadaşları miniğimizi sokakta terkedilmiş olarak bulmuşlar. açmış ve üşümüş...almışlar büyüyünc sokağa bırakacaklarmış. şans bu ya...bizimkilr almış getirmiş.
o günden sonra, 2011 yılındayız, minik benim tek aşkım tek sevgilim tek bebeğim tek dostum oldu. hep dinledi beni, kucağımda uyudu, arada kavga ettik, koltuklarımızı tırmaladı ama hep evimizin küçük yaramaz ve şımarık kızı oldu. Abim ile pek anlaşamadılar ama olsun Tolga beyde sevdi onu zamanla... :) annesi gibi (ben) biraz hırçın ama bir o kadarda asil bir kız çocuğuydu hep. onu sevmeyenleri anlar, koltuğuna oturanların karşısına geçerek psikolojik baskı sureti ile yerlrinden eder. benim minik kızım o, beni sırdaşım, bitanecik miniğim.
hayvan beslemek, bir hayvanın sorumluluğunu almak ve onun mükemmel bir varlık olarak hayatına devam edişini görmek harika bir şey. 12 yaşında olmasına rağmen hala evimizin küçük güzel siyah kara kızı...memocanın değimi ile naomisi, bazılarının açılımı ile negrosu yada anneannemin değimi ile kara kızımız....
hayvanları koruma günü olan bugünde siz de bir kedi yada köpek yada herhangi bir hayvanı mümkünse sokak hayvanını (petiniz yoksa) besleyin yolda görürseniz sevin....onların tek ihtiyaçları sevgi ve şefkat. bir varlığa sevgi ve şefkat göstermek sizide büyütür yüceltir... size tavsitem hayvanları sevmeyenlerdende mümkünse uzak durun...içlerinde sevgi yoktur....
sevgiler...
DY.
Subscribe to:
Comments (Atom)
