DY

DY

Wednesday, 29 February 2012

iç hesaplaşma

herkes her zaman cesur olabilir mi? zaman geçtikçe cesaretimi kaybediyorum. gözüm daha az kör son zamanlarda. risk alamıyor, riske atamıyorum hiçbirşeyimi. neden? yaşlanıyor muyum? büyüyor muyum? yoksa hayatıma, statükoma bu kadarmı bağımlıyım?

düşünmemem gerekenleri düşünüyorum bazen. söylememem gerekenleri söylüyorum. yanlış ayın delisi oluyorum bazen. birşeyi bulup başka bir havuzda kayboluyorum. kapımın önünde duran kış ise bana uzaktan tebessüm ediyor. ne kışlar geçirdin sen ben biliyorum diyor. hepside geçti sonra ardından şahane baharlar yazlar geldi diyor. bu kışta böylemi geçicek? Geçen kışlara baktımda 2009 daki gibi hiç bir zaman o kdr cesur olmamışım. tek cesaretim yeni hayatım olmuş. şimdi? şimdi yapabilir miyim o yaptığımı? herşeyi bırakıp belki daha iyiye gidebilir miyim? alırmıyım bu riski? hayır...korkağım çünkü artık. daha korkak. incekte kocaman kocaman kütükleri balta ile ufak ufak parçalayan şömineyi kendi yakabilen ateşten bile korkmayan damla...

iç hesaplaşmalar bitmez. edebiyat bu, self expressionism... dışa vurum. huysuzluk korkaklık. kendine güvensizlik. ki en çok gıurur duyduğum özellikken. insanlardan değil hayatın ta kendisinden kendimden korkar oldum. adım atarken 5 kere düşünür oldum. daha iyiyi aramaz oldum.

iç hesaplaşmalar bitmez...

Sevgiler  DY

Tuesday, 21 February 2012

"keşke"ler üzerine

Hani olur ya, ettiğin kavgaların verdiğin mücadelelerin ne kadar boş olduğunu anlarsın. sakinleşirsin....o anda yutkunursun ya hani. neden boşuna üzmüşssündür acaba kendini boş işlerle? belki şuan üzdüğün işlerde bi kaç dakika sonra boş gelecek yada daha uzun zamanlar gerek akıla...her bünyeye ilçalar farklı etki eder ya işte tamda onun gibi, her üzüntü her sevinç farklı etkiler her bünyeyi. kimi ayaklarını yerden keser kimi ellerini çırpar kimi tırnak yer kimiyse balon demetlerinde kaybolur...ama belli etmez. mesela yani.

Şimdi sana dünyanın en klişe lafını söylicem; geçen sene üzüldüğün şeye şimdi üzülüyormusun? yoksa -aman ne saçmaymış mi diyorsun. çoğunluk yakınlarından biri değilse kaybettikleri yada hastalık ölüm yoksa işin içinde (ki bunlar bile zamanla azalıyor yaralar kapanıyor) aynen -ne saçmaymış cevabını veriyor. bence yani...hani edebiyatçıyız hani mühendis değiliz hani sosyalciyiz hani sol beyin lobumuz daha çok çalışıyor ya. aynen bu yüzden. :)

Kimse bir şeye üzülmesin diyemem ama sevinçler fazla olsun hayatlarda. sevinçler umutlar mutluluklar. yani kısaca dünya barışı. Barış demişken, hatırlıyorumda beraber üzüldüğümüz ağladığımız zamanlar vardı. o ayrı ben ayrı...bazışeyler aynıydı hayatlarımızda aynı sıkıntılardan geçiyorduk. o ayrı telden ben ayrı telden. o devam etti....ben pes ettim. Aslında aynen böyle oldu. hep gülerdi. çok nadir ağlarken üzgün gördüm onu. canı sıkkın olsada küfreder bi bira daha açardi kendine. mutlu öldü diye düşünüyorum ben....elveda derken hayata ne bizi hatırladı ne başka birini sadece kendini düşündü. hani herşeyi en iyi yerinde bırakmak lazım düşüncesi vardır ya....Dostum rahat uyu...bizim cehennem emin ellerde hala yaşıyor yani. Esas sana kızdığım daha yaşanacaklar varken gitmen. bile bile gitmen. sana küfrediyorum içimden ve yazıda sana ayırdığım bu gözyaşlarına boğan kelimelere son veriyorum. şapkanı yere fırlattığın gün aklımda...bana kızdığın o gün. inan bana çok haklıydın....

her ne ise işte. hayat kısa. kavga etmek için üzümek ağlamak için. ağlamakta güzeldir bir yandan. bir bülent ortaçgil açarsın bir bardak çok pahalıolmasada güzel keyifdli bir şarap açarsın ve yine ufak bi kelime yakalar aklın. kaybolursun.gidersin şişe bitene kdr geri dönemezsin.

Aynen öyle; çok sonra düşünürsün mantıksızlığını. verdiği acı yavaşça bedenini zihnini terkederken inan bana çok geçmeden seni mutlu edecek bir şey bulabilirsin. en küçüğünden üzüntü verenler yanında değildir. boş bir otoparkta replikler gibidir bu. yankılanır. sözlerin asıl sahibi bir havalandırma boşlıuğunda umutsuzluktan ölüme terkedilmeye mahkumdur.

Arabana atla ve uzaklaş. uyan. ve mutlu ol.

Sevgiler DY


Yanlızık üzerine gözlemler

yanlızlık nedir biliyor musun? yanlızlık koca bir çınar olup tepede tek başına kalmak değildir. yanlızlık yaşadıklarını kimseye anlatamayana aittir. gülmeye çalışırken aslında gözyaşı dökmektir. işte o adam yanlızdır. yaşadığı şehirleri insanları arkasında bırakabilendir yanlız. ben mi? ben asla yanlız kalmam...asla kalmam. bir gün olurda etrafımda kimse kalmazsa bile anılarımla yaşayabililirim. yada bir sahil kasabasındaysam kumsalda otururken okuduğum kitapların üstünden geçerek yıllarımı geçirebilirim... peki ya gerçek yanlız kalanlar? fotoğraflarda sadece flaş olduğu için yüzünü değiltirebilenler? aynı tek düze yaşamlarında gerçek olduğunu düşündükleri dostlarının aslında kendini hiç bir zaman anlayamayacağını anladıklarında? üzülmeyecekler mi? dönüp baktıklarında hayatlarına? sadece kariyer ve aç gözlülük olduğunu hayatlarının? ellerindekiler ile yetinmek! hani; "hep daha iyisi"mantığı? ya aslında kötüye gidiyorsan? yanlızsan daha iyisini nasıl bulabileceksin? karakter olmak güzel bir hikayede, ama ben konu olmay tercih etmişimdir her zaman. filmlerde, evet oyunculuklarda anılır ama hep konu akılda kalır. konu ile anılır filmler hikayeler genelde. "pamuk prenses" gibi mesela. evet, karakter isimleri ön planda ama inanın bana hep akılda kalan konular olur.

Sen; daha iyisini ararken elimdekinide kaybedersen ne olacak? sevginin kıymetini bilmeyecek misin? sözüm meclisten dışarı kimseyede değil belki öyledir belkide değil aslında...düşündürmek önemli olan. benim kafam patlayana kdr düşündüklerimi sende düşün diye...paylaş, gece yatağına yattığında lambanı kapattığında düşün diye. ışıkta düşünme diye. yanlızken düşün diye...dost sohbetlerinden uzaktayken düşün diye. tequilla yı tuz ile limon ile içemezken. yada iki buzlu blush kadehinde kendi yansımanı görmediğinde...

Yanlızlık dostum, gülen fotoğrafların arkasına saklanır. en uykusuz anında yakalar, kahve ile yenmeye çalıştığın onca saati sana hatalarını düşündüğün geceler olarak geri verir. Yanlızlık dostum, posta kutundaki saçma sapan reklamlar gibidir. seni heyecanlandırır önce sonra sıkar. anlamsızdır ihtiyacın yoksa. Yanlızlık dostum, dost sohbetlerinde yakaladığın bir kelime ile herşeyin dağılmasıdır.kulağından girer, kafanda döner, kalbine dokunur ve ir yudum alırsın rakından. işte orda yanlızsındır. Sen, yanlızsındır insanlar kalabalık.

Sevgiler DY

Thursday, 16 February 2012

one step b4 insanity

şarkıların anlamları vardır. illa ki birini anlatması anımsatması gerekmiyor. o anki duygularını üzüntülerini yada mutluluğunu hatırlatmaları yada hayatının o dönemini anlatması hatırlatması bile seni heyecanlandırır. duygusal hassas insanlar dinlerse hele birde. Yalın - terazi dinlersin kopar birşeyler. nerede ne zaman nasıl dinlediğinin bi anlamı yoktur duygulanırsın işte. Yada cake-i will survive dinleyince tatlı bi gülümseme alır yüzünü "I should have changed my fuckn lock" dediği yerde daha bir tebessüm edersin...London metrosunda yanlışlıkla bağırarak söylenmiştir mesela :)
Anılara bağlı kalmalı insan. unutmamalı hiç bir şeyi. seni üzenide mutlu edenide. sürekli hatırlamalı demiyorum ama onlara birşeyler borçlu değil mi herkes? yani geçmişteki nesnelere, şehirlere, ülkelerei mekanlara, odalara, müziklere, havaya, kara, yağmura, isimlere kısaca herşeye birşeyler borçlusun. onlar seni buraya getirdi. sen evde oturduğun yerde sen olmadın.
Ama ayırmalı iyiyi kötüyü ve gereksizi. pilavdan taşları ayıklar gibi. ufak ufaktır ama bi anda karşına çıktıklarında olur olmaz bir yerde; BANG! u shoot me down BANG BANG! aynen....o yüzden ayıklamalı. ayıklanmalı. hele onlar seni ayıkladıysa tamamen baştan hata ayıkla sil atma direk shift delete. sana katacaklarını katmışlardır. yıllar sonra eski eldivenlerin, eski şarkıları elbet dinlersin ama zaten içinden attığın bir şeye üzülemezsin. üzmesine izin vermemeli....

üzmekte değil, hafifi bir burukluk olmamalı durduk yere. mazi denmemeli. eskiden kullandığım ipod ne kdr da güzeldi dememeli insan :) yada istanbulda çaldırdığım çantam ne kullanışlıydı gibi :)

ben edebiyatçıyım, yazar ve şairim. metaphor lar, similie ler, characterizationlar ile geçiyor hayatım yani en ufak bir fındıklı filtre kahvenin yada mantarlı pilavın bir anlamı vardır benim için. mantarlı pilav, biber dolması yapmıyor, e2 izlemiyor ve ıssız adam izlemiyor, at binmiyorsam sebeplerim vardır.

Sorulmuyorsa biliniyordur. 

Sevgiler DY.

Thursday, 9 February 2012

Küçük kırmızı

Bence hayat bahsedildiğinden daha basit.
Basit yaşamak daha mantıklı yada.
Denizci düğümü atacağına küçük bir fiyonk yetsin.
birşeyleri bağlamaya, kapatmaya.
Çokmu sıkıldın, açabilmelisin tekrar düğüm atmadığın bağcıkları.
Sevdiğin adam sen olmalı,
Sende o....
O seninle yaşarken sende onunla yaşayabilmelisin.
Paylaştıkça basitleşir, basit oldukça aslında huzur verirken özelleşir.
Basit derken; ucuz anlamında değil.
Kalın kalatlar ile atılan denişci düğümleri değilde,
Küçük kırmızı saten iple atılan ufak bi fiyonk.
Sade, güzel, göz alıcı ve zahmetsiz.

Hayatı basit yaşamalı.
Gözünün önünde rahatsızlık verenleri kaldırmalı.
En sevdiklerin kalsın komodinin üstünde, aynalı makyaj masanda.

Sevgilim;
Dünyadaki en basit en sade ama en tende hissedilen aşkı verdin bana...
Karmaşa yerine sadelik,
Koşturmaca yerine ufak sahil yürüyüşleri,
Sert kokteyller yerine ılık bir fındıklı kahve,
Kar yağarken bile beraber duyduğumuz ayak sesleri,
Ve küçük kırmızı fiyonlarım....


Dünyaya bir şey bırakmak zorunda değilsin,
Ama illaki bırakacaksan senin sevginle, gülüşünle mutlu olan insanlar kalsın.
Hırsların öfkelerin ve çığlıkların değil.

Sevgilwe DY.