DY

DY

Monday, 30 April 2012

Aşk şiiri

Gördüğün insanlar,
Yaptığın hatalar,
Kaçtığın şanslar...
Hepsi sensin aslında.
Kayıkta senin kürekte denizde.
Kaybettiklerini bir dere kenarında bulasın diye,
Ilık sakin bir denizde kulaç atabilesin diye aşk senindir.
Sevesin, gerçekten toprağa ayak basasın diyedir.

Çöllerin ortasında olmadan,
Issız biryerlerde yaşamadan,
Güneş gözlüğünle gözyaşlarını sakladığın günler olmadan,
Bir kaç kitaptan sonra hala kafan aynı yerde kalmadan,
Anlayamazsın dostum gerçek mutluluğu.

Doğada olan renklerdir seni hayata bağlayan.
Gökyüzünün mavisi,
Yağmurun renksizliği.
Şarabın güzel kırmızısı.
Dumanlı sisli puslu rüyalarda görüdklerindir aslında o.
Seni ona bağlayansa farksızdır senden.
Yine sende biter sende başlar.
Saklayamadığın gözyaşın olur işte birden
Ama bu sefer mutluluktandır dostum.
doğru olanıda budur.



Sevgiler DY

Ankara ve monolog

ne zamandır derin derin bişiler yazmak istiyorum ama çıkmıyor birtürlü. İlham periciğim ile alakası yokda sanırım kafamı biraz daha az çalıştırıyorum.Yaz geldi zaten gönül yaylarımda vücut yaylarımda gevşedi herkes gibi. böle uzadımmm yayıldım :) Ya sen? :)

Canım aslında biraz Ankara'dan bahsetmek istiyor. İstanbullu ve İzmirlilere göre "kuru" Ankara'dan. Çoğu kimseler sevmez ama nedendir bilmem ben biir ayrı aşığım bu şehire. Çıkmaz sokaklarına, kuru havasına, sakin publarına, bowling ve dart huylarına. Her zaman yürüyüş yapabileceğiniz bir parkur olmasına, soğuk insanlarına, orta halli memur tavrına ve bana kazandırdıklarına. Sevgilimle tanıştığımızda, İstanbul'da, bana -Bende Ankara'da oturuyorum. dediğinde nede çok sevinmiştim. Aman Tanrım:) Hele birde TED'den mezunsanız Ankara sizin eski dostunuzdur çünkü her yer kolejli kaynar, her an her yerden bir ilkokul arkadaşı yada ortaokul arkadaiınız fırlayabilir. -It hezzz bin ayyyyyycııızzzz diyerekten yanına gelir. Telefonlar alınır, görüşelim denir ama? Koşturmacada çoğunlukla gerçekleştirilemeyenler şehridir Ankara aslında bakmayın sakin durduğuna. Hastaneler, bakanlıklar, Meclis...Vesaiiire Vesaire. Ben sosyal tarafıyla ilgiliyim şuan. Doktor baba ressam annenin 26 yaşındaki kızı olarak 26 yıldır bulunduğum şehirden o kadar mutluyum ki. Nefes alıyorum burada ben. Elimle koymuş gibi heryeri. Her sokağı....Ve en güzeli ne biliyormusunuz eski dost gibiyiz çünkü her sokağında caddesinde bir anı vardır mutlaka. Mesela Tunaı Mc kapanınca okadar üzüldümki... Çünki ortaokul zamanlarımızda arada bir kaçıp geldiğimiz Mc Donalds dı orası. Hani Mc Royal'in bir kaç lira olduğu zamanlardan bahsediyorum. Kuğulunun Kuğulu olduğu, Ankara simidinin tadının daha güzel olduğu, dersanelerin henüz okul olmadığı zamanlardan bahsediyorum. Büyük Kolej - TED kavgalarından, Tuttie's partilerinden ve öğlen aralarında gidilen Champs den bahsediyorum . Hatırlayan? Bir çoğumuz....

İstanbul ve diğer şehirler benim için tebdil-i mekan aslında. Hani atları eğitirken dikkat dağılsın diye şöyle kendi etraflarında bir döndürürler. Bir tur yeter terar eski bilinc haline dönmesine. aynen bunun gibi bu sehir ile ilişkimiz. Ciddi düşünüyoruz aslında bakma, seviyoruz ve hayatlarımızı sonsuza kadar birleştirmek istiyoruz. Ciddiyim. Ulustaki hamamlar, bahçeli 7.cadde, Tunalı, Çayyolu falan filan. Güzel şehir Ankara. Dostlar aile sevgili burda bir kere. Mutluluk burda doğup büyüdüğüm ev burada, ilk defa koştuğum sokaklar burda, pembe bisiklertimin tekerleklerinin döndüğü ve ilk defa düştüğüm sokaklar burada. İstanbul'un martıları Londra'nın müzeleri hiç üzülmesin darılmasın ama yapacak birşey yok. Ankara'da aşık olmayanda anlamaz beni...

(PS:Radyo ODTU başka hangi şehirde var birde öyle düşünelim.)

Sevgiler DY

Saturday, 28 April 2012

Şarkılar sözleri ve beyin fırtınası

Her şarkıda farklı hisseder ya insan mesela;




Sandığım kadarı ile 1995 lerden kalma bir şarkı ve aslında daha eskiymiş gibi geliyor bana. Yanlız yaşayan bir kızın hafif aşk acısıymış gibi sanki. Genelde zıplayarak söylediğim bir şarkı bu. Kendimi 15'imde gibi hissettiriyor bana nedense. Nina Elisabet Persson'ın sesinden olsa gerek. İsveçli grubun sevdiğim şarkılarından aslında. İnfoyu geçip konuya gelmek istiyorum. Deneysel bir çalışma istiyorum bugün. Şarkıların bende yarattığı duygular konumuz... Dediğim gibi (devam ediyorum) zıplayarak söylüyorum şarkıyı ve çocuksu bir ses tonuyla söylüyorum. Şarkının sözleride zaten tekerleme gibi ve "you broke my heart" demek yerine "you can always say you did no major harm" diyor :) Çok sevimli bir anlatım summer's charm gibi benzetmeler bence şahane geliyor kulağa. Bir kadının erkek arkadaşının yaz hakkında söylediği bir sözü şarkıda anlatması çok cici geliyor bana. Bir yandanda hüzünlü ki sonunda diyor zaten ; 

symptoms are so deep
something here's so wrong
nothing is complete
nowhere to belong
symptoms are so deep
I think I'd better stay
here on my own
so spare me if you please
 Birinin ona verdiği zararı ancak bu kadar kibar ve hanım hanımcık anlatabilirdi sanırım bir kadın.... bir daha bu kadar güzel şarkılar yapılacak mı acaba? Yada bir erkek bir kadının kalbini kırdığında bir kadın bu kadar kibar bir şekilde acısını yaşayabilecek mi dersiniz? sanmıyorum....



Bir diğer şarkıda;




İrlandalı bir adamın söylediği şarkıyı nasıl sevmem....Sesi o kadar içime işliyor ki şarkının içine giriyorum resmen. Aşk duygusu çok yoğun değil mi? "Take me in your arms and hold me take me in your arms and hold say you never let me go". Kim söyledi en son size bunları? İnsan hüzünleniyor birazda aslında şarkıyı dinlerken. Ben yaşadığım aşktan çok memnunum ancak şarkıda sözlerin ait olduğu aşkı merak ediyor insan. Adam gerçek aşk denizinden su içtiğimi anlarsın diyor, hemde dudaklarıma bak...oradan anlarsın diyor. Ve en güzeli ne biliyormusunuz? En son kimin kollarında gerçekten kendinizi güvende hissettiniz? ve bunu söyleyebildiniz? Şarkılar böyle işte size farketmediğiniz şeyleri söyletiyor hatırlatıyor. Ölürken bile kimi yanınızda istiyorsunuz şuanda? Şarkıyı dinlerken o adamı yada kadını düşünün gözlerinizden ufak yaşlar damlıyor inanın bana...Yoğun yaşatıyor insana aşkını. Kin nefret yok. Belki eski sevgilinizi bile düşünebilirsiniz yada ilk aşkınızı ama içinde aşk olacağo kesin...Saf tertemiz mis kokulu. Ben şarkıyı uzun zamandır dinlemiyormuşum. dinleyince anlamsız bir şekilde gözlerim doldu, sonra biraz titrek bir sesle şarkıyı söylemeye devam ettim çok garip... Shakespeare de böyledir işte, evrensel duyguları kağıda dökmek, enstrüman yada başka türlü aygıtlar yardımı ile paylaşmaktır der. duyguların evrenselliği ilkesi her zaman geçerlidir, herkes seni anlayabilir aslında, herkes senin hissettiklerini hissedebilir hayatının bir diliminde önce yada sonra... Belki sokaktan geçen o kadın seninle aynı şekilde özlüyordur birini yada aynı şekilde seviyordur? Arada bir düşünmek ve daha anlayışlı olmak lazım.


bir şarkıdan bunlar çıkıyorsa hayatın boyunca müzik dinlerken neler düşündün acaba...Keşke herkes yazsa, dinlediğini yaşayabilse, düşündüğünü söyleyebilse. 

"We need more than one nose blink to make this happen"  (BeWitched)


Sevgiler DY 

PS: bu hafta psikoloğuma gitmicem anlaşılan :)

Saturday, 21 April 2012

Ata binmezsin! At binersin!

Bugün sevdiğim birşey hakkınd ayazmaya karar verdim. Üzgünüm herkese hitab etmicem ama sanırım geç bile kaldım diye düşünyorum.

Sanırım 7-8 yaşlarındaydım Atlı Spor klübünde tenis deslerine bşlamıştım yazın oyalanmak için. Annem saolsun...Sabahtan akşama kdr o küçücük boyumla tenis oynuyordum. Tartan kort hep ayakkabılarımızı kırmızı yapardı ya hani öyleydi işte. Ter içinde eve gitmek zaten bir ölümdü ama çokda güzel dostluklarım olmuştu. O yaşta bu kdr güzel sosyalleşebilmek şahaneydi. Toplarımı hep kaybeder her gün eve gittiğimde raketimin neresinin çizilmiş olduğunu bakardım, eeee dunlop du titanium olmasada:) Ankaralılar Ankara Atlı Spor'u bilirler. Çiftlik kavşağının azıcık üstünde Binicilik İhtisasın bir altındadır. Yani bizim eve yaklaşık 10 dk yürüme mesafesi oluyor. O zamanlar Ertürk abimle gidip gelirdik bazende annem alırdı. Ertürk ile giderdim çünkü bi kaç ana yol geçmem gerekiyordu o kadar da değil dendi ve beraber gitmeye başladık.

Neyse, zamanla öğle aralarımızda klübü keşfetmeye başladık bacak kadar boyumuzla. Sonra bir baktım ki kocaman bir açık manej! Yanındaki lokalde yemek yerdik genelde ve balkonları açık maneje bakardı. Sosislimi yerken genelde manzaram engel atlayan güzel estetik atlar, güzel kızlar ve güzel erkeklerdi :)))) Gel zaman git zaman bir gün anneme babama "ben at binicem" demişim...Ve at aşkı başlamış...O saatten sonra hep at çizmişim insandan önce at çizmek istemişim. At belgeselleri izlemişim, ilkokulda ilk ingilizce ödevim bile bir biniclik dergisini eleştirmek olmuş, falan öle bir kafa...

O bu değilde, bence atlar dünyanın en asil en vakur ve kişilikli hayvanlarından. Duygusallar, soylular ve insanın medeniyetler öncesinde bile en iyi dostları. Biliyorsunuz....İşin kısası bu "adorable creatures" (bence ancak böyle anlatılıyor) - mükemmel varlıklar ile tanışmam böyle olmuş. Tenis ve biniclik uzun zaman beraber götürdüm yıllarca hatta. Lise zamanlarında sağ dizimde kıkırdak erimesi olana kadar... Doktor: iki ters kasları çalıştıran sporu aynı anda yapmışssın ya o ya o Damla.!! Daha az at biner oldum daha fazla tenis oynamaya başladım. Çünkü cidden dizlerime çok yük biniyordu ve ciddi ağrılar çekiyordum lisede. Sonra zaten üniversite ve sağlıksız yaşam...

En son geçenlerde,  bi yılın ardından at binmek isteyincede düştüm zaten...13 yıldan sonra ilk defa. Ki Atlı Sporu eskiden bilenler "Baran" ı da bilirler...O bile düşürememiştir beni düşünün yani...Velhasıl kelam, binicilik sporu bence dünyanın en güzel sporlarından biri...Hayvan ile yapılıyor, onunla iletişimdesin, etkileşimdesin ve gözlerinle dokunarak onunla iletişim kuruyorsun. o senin istediğini yapmıyor aslında unutma bunu. Hiç bir zorunluluğu yok sadece "loyal"lar...Mükemmeller ve merhametliler...İstediği anda ortalığı birbirine katıp kaçıp gidebilir. Çokda büyük hasarlara sebep olabilr ancak yapmıyorlar..korkularından mı? sanmam.

Bir elma parçası bir havuç parçası ve biraz şeker o mükemmel hayvanın seni ömrü boyunca hatırlamasını sağlıcaktır. Burunlarının yumuşak derisinide sen unutamazsın hiç bir zaman. Hayvan sevgisi sadece kedi köpek olmasa gerek...O kimine göre pis kokan ahırlar benim için cennet gibi..Hala arada bir Atlı sporun yada Binicilik ihtisasın lokaline gidildiğinde içim sızlar bir üzülürüm nedense daha sık yapamadığım ve hayallerimin peşinden bu kadar kısa koştuğum için. Klübü ve havasını bana kattıklarını asla unutamam. Kerami hocamıi bana hediye ettiği Tog'u, Dalyanı ve Espartoyu...Ordaki dostluklarımı...


at binmek hayat gibidir...Üç seçeneğin vardır, ya hiç mahmuz kullanmazsın baldır ile yürütürsün (dörtnala çıkmak bilindiği gibi hayvana daha hızlı vurmakda değildir ayrıca), ya yuvarlak mahmuz kullanırsın hayvan metalin soğukluğunu hafifi hisseder ama canı acımaz yada bazıları gibi canını yakacak sivri mahmuzlardan kullanırsın...Zorla yürütürsün, can yakarsın. Seçim senin...

Sevgiler DY.


Tuesday, 17 April 2012

Uçurtmayı vurmasınlar - Küçük Barış

Çok küçüktüm inanın yaşımı hatırlamıyorum ama "maam" yani namı diyar bebekliğimden beri yanımdan ayırmadığım adınıda kendim koyduğum (bir anda adı maaaaaaaa dediğim - BKNZ: SNOOPY; LINUS) kumaş parçasına sarılarak izlediğimi hatırlıyorum. Bir film için ilk o zaman ağlamıştım sanırım sonra bir de "Lion King" vardı değil mi? Offf... Baba aslan öldüğünde hüngür şakır annemle ben. Babam annem ben gitmiştik mısırlar kolalar herşey yerindeydi. Tam bir aile saadeti pazarıydı. Ay pardon sanırım başta bahsetmek istediğim filmi unuttum; "Uçurtmayı Vurmasınlar". 1989 yılında Tunç Başaran'ın yönetmenliğinde çekilen film aslında kimse bilmesede Ankara Merkez Kapalı Cezaevinde çekilmiş. Küçük Barış'ın hikayesiydi aslında. Annesinin orda  doğurduğu onu ve dışarıyı hiç görmemişti çocuk...Kadınlar koğuşunda geçen ömrü dışarı çıkan bir mahkumun gökyüzünde onun için dışarıdan uçurduğu bir uçurtmayla renklenmişti..sonra tahmin edersiniz ki gardiyanlar uçurtmaya ateş ederek vurmaya çalışırlar..Halbuki "küçük Barış" için çok şey ifade eden, bir çok şey demek olan o uçurtmayı vurmaya çalışırken ufak bir yüreği kırmış umutlarını hayallerinide vurmak istemişlerdi; ama başaramazlar...

Off çok acı bence... Ancak film;
 ödüllerine layık görünmüştür ki ödüller hiçde azımsanmayacak türden.

O SON SAHNE (sakın ağlamayın)


Sadece filmi hatırladım ve hatırlatmak istedim.

Sevgiler DY

Unutmak ve diğerleri üstüne kısa kısa

Ben uyumakta zorluk çekersem, yatağıma yattığımda genelde olmak istediğim yerleri hayal ederim, yada sevdiğim yerleri adım adım gezerim, etrafıma bakarım, ayaklarımın altındaki toprağı hissedecekmiş kadar sahici ve gerçekçi bir şekilde dolaşırım bir yerlerde. Havayı solurum, rüzgarı hissederim, o kadar yani... Sonra uyur gideirm işte, sabah uyandığımdada ne düşündüğümü bile unutmuş olurum. çok ilginç...

Hayatta böyle işte...çoğu zaman çoğu şeyi unutturur bir şekilde. uykuya dalarsınız yada biraz alkol alırsınız. oldu bitti işte... Unuttuğunuzu sandığınız şeylerde vardır yabiki.Tıpkı ertesi gün yatağıma yattığımda ondan önceki gece tam olarak ne düşünerek uyuduğumu hatırlamam gibi işte. O yürüdüğüm yola tekrar geri giderim işte uyuyamazsam şayet. Garip değil mi? 

Çoğu zaman bilerek unuturuz çoğu zaman bilmeden istemeden. Kaybettiğimiz şeyler, hayatlar eşyalar çoğu zaman kendiliğinden unutulur..Zaman diyoruz ya işte. Aynen öyle. Zaman zaman hatırlanır ama biraz daha siliktir işte her seferinde. Yediğin ilk dondurmayı hatırlıyor musun? yada oynadığın ilk bilyenin rengini? ama anı şöyle böyle hatırlıyorsun değil mi?

Sözüm şu ki; bugün beni düşündüren insanların zamanla ne kadarda değiştirğini kendi gözlerimle görüyor olmam. bu bana acı versede herkesin "kişisel" gelişimi kendine değil mi? ama ya zamanında beni bu huylar için üzdülerse? işte o zaman kocaman bir "ahmak" ı hakediyorlardır! Bence...


Yazmak istediğim çok şey var bu ara ancak sanki bir yerlerde düğümleniyor birşeyler, aklıma geliyor kafamdan yazıyorum düşünüyorum ve musluğun yaklaşık 2 dk dır boşa aktığını görüyorum kendime gelip hayatıma devam ediyorum. Ama yazmamış oluyorum.Aklımdan geçenleri kayda alıcak biri lazım sanırım.

Son söz olarak tavsiyem, değişirken insanları kırmayın, unutmayın. Her yatağa yattığınızda kurduğunuz hayalin bile sizde bir emeği var... her ettiğiniz duada onada yer verin. Vefa. Vefasızları sevmeyenler var biliyorum işte diyeceğim o ki; sizde vefasız olmayın. aynı şekilde unutkanlık ile karşılaşabilirsiniz. 

Sevgiler DY.