Ne zaman aşk acısı çeker olduk arabada uyuma numarı yapıp kucakta eve taşınırken ya da misafirlikte iki koltuk birleştirilmiş yataklarda uyurken... Ne ara ne zaman bu kadar incindik? Ne zaman hangi ara bu kadar gözlerimiz dolar oldu? Hangi gün hangi zaman Fikret Kızılok dinleyip efkarlanır olduk? Ne zaman bu kadar büyüdük de 30'a gün sayar olduk... Yaşı geç ne zaman bu kadar huzursuz olduk...
DY
Wednesday, 24 September 2014
Tuesday, 16 September 2014
Cunda dönüşü
Merhaba;
Bugün çok keyifsizim çünkü dün gece 3 civarlarında astım krizi geçirdim ve hastanede sabahladık babam ile. Acil kötü bir yer zaten, nefes alamamak daha kötü hele bir de babanın üzüntülü gözleri varsa. Çokca kötüydü. Resmen oksijen açlığı tam anlamıyla tanımı bu durumun. Üşüttüğümü ya da bir virüs kaptiğimi düşünüyorum ki bu da astımımı tetikledi çünkü normalde kontrollü ve bilinçliyimdir astım ataklarımın geldiğini hissettiğim zaman. Taaa 2010'da başıma gelmişti tekrar. Londra'dan Ankara'ya tatile geldiğimde, şu h1n1 virüsünü kapmıştım o tetiklemişti. Feci bişi... Neyse uzun süreler daha başıma gelmemesini ve kimsenin başına gelmemesini diliyorum. Sigarayı bırakıyoruz içmiyoruz kesinlikle! daha fazla spor ve daha az stres, daha az kafa doluluğu, daha az gerginlik... Formülü bu.
Esas konuşara gelmemiz gerekirse; Perşembe günününen itibaren çok tatlı bir tatil geçirdim. Önce babam ile Bursaya gittik babannemi aldık. Bir gece kaldık. Gitmeden yolda tabi ki köftemiz piyazımızı da yedik, şıramızı da içtik. İnsanın toprakları, memleketi gibi yok... İnsan kendini hiç olmadığı kadar evinde hissediyor. Hiç olmadığı kadar. O tatlı erik bahçeleri, o güzel bağlar, o yukarıda ki köy. Herşey sanki senin kolundan parmağından gözlerinden bedeninden bir parça. İnanılmaz bir duygu. Neyse memleket hasreti giderdikten sonra kuzenim Çiğdem ablamın düğününe doğru yola koyulduk. İki İstanbullu Cunda Adasında evleniyordu ki çokça tatlı ve keyifliydi herşey. Tatlı bir çift, güzel ailem ve tatlımı tatlı insanlar. Çok cici insanlar ile tanıştım ve çok keyifli zaman geçirdim babam, babannem ile halam ile Uğur amcam ile ve diğer akrabalarımız ile. Herşey mükemmeldi. Keseyi taşıyan kişi olarak gelin ve damadın peşinden yaklaşık 30 masa gezdim. Evet yoruldum ama şahane bir görevi başarı ile bitirmiş bulunuyorum :) Aferim bana. Düğün kısmı güzeldi, aile ve tatlı insanlar kısmı çok güzeldi... Ancak;
Cunda'nın bende yeri çok farklıdır. Çok kıymetlidir bir o kadar da kıymetsiz ve anlamsızdır. İki gün bir kere güneş doğar doğmaz taş kahvedeydim, düğün günü de aynı güneşi doğurdum. Gözleri insanın nasıl dalıyor o denize o koya o maviye. NAsıl büyülüyor insanı inanılmaz bir şekilde. Belki size çok alelade geliyor. Sıradan bir ada işte diyorsunuz ama sanırım kişiler ve anılar ile mekanları çok birleştiriyorum ve bu yüzdende fazla fazla anlam yüklüyorum. Keyfim yerinde benim bu durumlarda, kendime zarar vermiyorum. Yüklediğim anlamları yeri zamanı geldiğinde iki elimle kocaman kalbim ile öyle bir kazıyıp atıyorum ki denize görseniz inanamazsınız. Ve bu sefer son kaleyi de temizlemiş bulunuyorum. Çok güzel ve "neath" oldu herşey. Artık orası sevdiğim insanlar ile severek ve gülümseyerek gideceğim tatlı bir ada. Üstelik muhteşem anılarda bıraktım yine :) çok güzel çok çok keyifli ve çok çok eğlenceli. Kafanı tırmalayan anılar yerine belki bir daha görüşemeyeceğin insanlar ile tatlılarını bıraktım. Tekrar gittiğimde tatlı tebessümlerim olacak, buruk, sıkıntılı ve sürekli saklamaya çalıştığım gözyaşlarım değil. Attım hepsini gitti! Geçmişler olsun.
Evet, zaman ve yer kavramlarını biraz irdeledim bu aralarda. Einstein'nın izafiyet teorisini kurcaladım. Mesela uzayda ki astronotlar ile Dünya'da ki biz ile zaman kavramı o kadar farklı ki... Döndüklerinde bu kadar yıl geçtiğini duyunca şaşırıyorlar... Haksız mıyım Allah aşkına? Bir düşünn; bazı durumlarda zaman nasılda hızlı akıyor geçiyor, ama bazı durumlarda dakikalar aylar yıllar gibi sanki üstünüze üstünüze geliyor. Mesela first date'inizi düşünün :) Evde hazırlanırken zaman nasıl yavaş geçer. Boş boş işler yaparsınız, zaman geçmez bir türlü :) O saat gelmez. Beklerken daha fazla heyecanlanırsınız, o yavaş akan zaman geçerken daha fazla kalbiniz çarpar ve zaten o heyecana bile aşık olursunuz. Haksız mıyım :) Sonra buluşursuuzi güzel sophbet tatlı sohbet bir şişe şarap sonrası eğlence vs vs derken sabah olmuş! Ya da 12 olmadan evinizdesiniz. Çok hızlı geçer o keyifli o tatlı zaman... Algınız algıladımız zaman kavramı çok ilginç... O ada'da geçmek bilmeyen zaman bu sefer nasıl geçti anlamadım... Sonuç olarak bence zamanın hızlı mı yavaş mı geçtiği değil; doğru insanlar ve doğru zamanlarda geçmesi önemli. Pişman olunmuş 1 dakika bile çok yazık, çok çok yazık...
Dinleniyorum ben, kafamı, ruhumu ve bedenimi dinlendiriyorum... Zaman nasıl akarsa aksın.
Sevgiler DY
Monday, 8 September 2014
Gel
yaşamışsındır,
aşkın en güzelini,
huzurun keyfin en alasını,
sakinlik ararsın ya hani,
işte gel diyorum...
gel diyorum.
Sevgiler DY
aşkın en güzelini,
huzurun keyfin en alasını,
sakinlik ararsın ya hani,
işte gel diyorum...
gel diyorum.
Sevgiler DY
Saturday, 6 September 2014
Derken
Ben olduğun yere gelemiyorum,
seviyorum ama söyleyemiyorum
alışıyorum ama kalamıyorum
özlüyorum ama koşamıyorum
yalanı sevmesemde,
"iyiyim" diyorum
düşünüyorum ama çabalayamıyorum
bekliyorum ama duramıyorm
görüyorum ama söyleyemiyorum
dinlesemde duymuyorum
sarılsamda ağlayamıyorum
sarhoş oluyorum ama arayamıyorum
gülsem de aslında daha çok üzülüyorum
mutsuz olsamda gülebiliyorum ya!
derken uyuya kalıyorum...
Sevgiler DY.
seviyorum ama söyleyemiyorum
alışıyorum ama kalamıyorum
özlüyorum ama koşamıyorum
yalanı sevmesemde,
"iyiyim" diyorum
düşünüyorum ama çabalayamıyorum
bekliyorum ama duramıyorm
görüyorum ama söyleyemiyorum
dinlesemde duymuyorum
sarılsamda ağlayamıyorum
sarhoş oluyorum ama arayamıyorum
gülsem de aslında daha çok üzülüyorum
mutsuz olsamda gülebiliyorum ya!
derken uyuya kalıyorum...
Sevgiler DY.
O'na
kelimelerim sana uçuyor sürekli.
bütün özlemlerim sana.
bütün anılarım aslında seninle sanki.
bıraktığım şehirler,
aklımın kaldığı bütün yerler...
aşk sandıklarım bile sensin.
kaçtıklarım, kovaladıklarım.
kaçamadıklarım ve yakalandıklarım.
hepsi sensin...
yılları bile saymadığım bu günler,
hele hele bazı günler,
o kadar bendesin ki,
sanki ben ben değilim.
başka biriyim.
gürültülü küçük bir kız gibi,
bazen de çok sessiz 50'lerinde bi kadın.
kurutulmuş çiçekler buluyorum,
kitapların arasında,
albümlerin sayfalarında.
hangisiydi? neydi diyorum.
çok soruyorum
çok cevaplayamıyorum.
çok koşuyorum hızlı yoruluyorum...
biliyorsun.
sen de biliyorsun.
kocaman kahkahalarımın arındakinin sen olduğunu
çok iyi biliyorsun keyfimin arkasındaki,
huzursuzluğumun sen olduğunu.
asla veda etmedim ben.
veda edilmez herkese herşeye
edilemeyenlerdeniz biz.
aşk'lı şiirlerimi tekrar yazdıran,
gözyaş'lı mısraları özleten SEN;
mağlup olduğunu düşünme,
kazandık biz aslında...
baksana...
ayrı odalarda,
ayrı kokulara uyanıyoruz belki.
kim bilir rüyalarımızda isimlerimizi sayıklıyoruz.
hani o terleyerek uyandıkların,
hani o anlamsız bi tadın olduğu ağzında...
hepsi benim aslında.
hepsi sensin aslında.
tebessüm et sevgilim,
yaşandı diye mutlu ol.
yaşadıklarımızı yaşamak için dualar edenler varken,
biz nasılda asil bıraktık oracıkta herşeyi...
o küçük ada,
o tatlı şehir,
o tatlı şarap peynir.
o güzel şarkılar...
hep biziz aslında.
Allah'a emanetsin hep...
Sevgiler DY
Uzun zamandan sonra O'na...
bütün özlemlerim sana.
bütün anılarım aslında seninle sanki.
bıraktığım şehirler,
aklımın kaldığı bütün yerler...
aşk sandıklarım bile sensin.
kaçtıklarım, kovaladıklarım.
kaçamadıklarım ve yakalandıklarım.
hepsi sensin...
yılları bile saymadığım bu günler,
hele hele bazı günler,
o kadar bendesin ki,
sanki ben ben değilim.
başka biriyim.
gürültülü küçük bir kız gibi,
bazen de çok sessiz 50'lerinde bi kadın.
kurutulmuş çiçekler buluyorum,
kitapların arasında,
albümlerin sayfalarında.
hangisiydi? neydi diyorum.
çok soruyorum
çok cevaplayamıyorum.
çok koşuyorum hızlı yoruluyorum...
biliyorsun.
sen de biliyorsun.
kocaman kahkahalarımın arındakinin sen olduğunu
çok iyi biliyorsun keyfimin arkasındaki,
huzursuzluğumun sen olduğunu.
asla veda etmedim ben.
veda edilmez herkese herşeye
edilemeyenlerdeniz biz.
aşk'lı şiirlerimi tekrar yazdıran,
gözyaş'lı mısraları özleten SEN;
mağlup olduğunu düşünme,
kazandık biz aslında...
baksana...
ayrı odalarda,
ayrı kokulara uyanıyoruz belki.
kim bilir rüyalarımızda isimlerimizi sayıklıyoruz.
hani o terleyerek uyandıkların,
hani o anlamsız bi tadın olduğu ağzında...
hepsi benim aslında.
hepsi sensin aslında.
tebessüm et sevgilim,
yaşandı diye mutlu ol.
yaşadıklarımızı yaşamak için dualar edenler varken,
biz nasılda asil bıraktık oracıkta herşeyi...
o küçük ada,
o tatlı şehir,
o tatlı şarap peynir.
o güzel şarkılar...
hep biziz aslında.
Allah'a emanetsin hep...
Sevgiler DY
Uzun zamandan sonra O'na...
Thursday, 4 September 2014
öp
kimsenin kimseye gel diyesi yok
herkes mi yorgun?
herkes mi bıkmış birşeylerden?
ya da herkesin mi ufak tefek yaraları var?
bu kadar yalniz varken neden bu kadar yalniz var?
bu kadar iyi niyet varken neden bu kadar çok kötülük var?
sor! sormaktan korkma.
içini dök çekinmeden korkmadan.
kandırmak ile başlar,
kocaman boşluklar ile biter hikayelerin çoğu
sen beyazı seç, sen maviyi...
kocaman boşluklar yerine çocuk,
sen inadına görerek bas toprağa.
bilerek isteyerek
istemediğini de kırmadan dökmeden yolcula
herkes yorgun,
herkes anlamsız bakıyor hayata.
bişeyleri anlamlı kılmaya uğraşma.
anlamlı ise zaten ellerinle tutabilrisin,
dokunabilir öpebilirsin parmak uçlarını
bekletme kimseyi,
göz göre göre acıtma bedelerin içindekileri
emin ol çocuk,
senden büyük değil hayat.
korkuların senden acımasız değil.
insanlar senden kötü ya da senden iyi değil.
varışı bildikten sonra,
rotanın ne önemi var.
tut elinden birinin.
korkmadan utanmadan.
mutlu et mutlu ol çocuk.
bırak tesadüfler kovalasın seni.
düştüğünde emin ol elinden tutup çekeceklerdir.
bil ve unutma,
güneş doğduğunda,
her ülkeye her şehire aynı doğmaz.
sana güneş doğuyor diye,
ona da doğmuş demek değil.
iyi bak iyi izle.
sana öyle bakan gözleri farkedersen çocuk,
bırakma!
öp parmak uçlarından,
öp soluğundan,
öp korkularından,
öp uzaklıklarından,
öp duvarlarından,
öp kalbinden...
Sevgiler DY
herkes mi yorgun?
herkes mi bıkmış birşeylerden?
ya da herkesin mi ufak tefek yaraları var?
bu kadar yalniz varken neden bu kadar yalniz var?
bu kadar iyi niyet varken neden bu kadar çok kötülük var?
sor! sormaktan korkma.
içini dök çekinmeden korkmadan.
kandırmak ile başlar,
kocaman boşluklar ile biter hikayelerin çoğu
sen beyazı seç, sen maviyi...
kocaman boşluklar yerine çocuk,
sen inadına görerek bas toprağa.
bilerek isteyerek
istemediğini de kırmadan dökmeden yolcula
herkes yorgun,
herkes anlamsız bakıyor hayata.
bişeyleri anlamlı kılmaya uğraşma.
anlamlı ise zaten ellerinle tutabilrisin,
dokunabilir öpebilirsin parmak uçlarını
bekletme kimseyi,
göz göre göre acıtma bedelerin içindekileri
emin ol çocuk,
senden büyük değil hayat.
korkuların senden acımasız değil.
insanlar senden kötü ya da senden iyi değil.
varışı bildikten sonra,
rotanın ne önemi var.
tut elinden birinin.
korkmadan utanmadan.
mutlu et mutlu ol çocuk.
bırak tesadüfler kovalasın seni.
düştüğünde emin ol elinden tutup çekeceklerdir.
bil ve unutma,
güneş doğduğunda,
her ülkeye her şehire aynı doğmaz.
sana güneş doğuyor diye,
ona da doğmuş demek değil.
iyi bak iyi izle.
sana öyle bakan gözleri farkedersen çocuk,
bırakma!
öp parmak uçlarından,
öp soluğundan,
öp korkularından,
öp uzaklıklarından,
öp duvarlarından,
öp kalbinden...
Sevgiler DY
Gün geçtikçe
Kaçarmış gibi yaşıyorsun
korkarak
sanki her yer sokak lambasız
koşar adımlar bizim ayrılıklarımız
kavuşmalarımız ise yavaş aheste adımlar
biz demek için bile çok erkenken
ne saçma bu beklemek
büyük şairlerin şiirleri gibi
ilk başta anlamsız
gün geçtikçe,
mısraları kafandan geçirdikçe,
o kadar anlamlı ve okadar dokunaklı ki
ağlayasın geliyor.
şehirler çok uzak
mevsımler çok kısadır
o koşar adımlar hep dönüş yollarınadır.
ilk başta heyecanlı,
gün geçtikçe olmadığı kadar dokunaklı.
Sevgiler DY
korkarak
sanki her yer sokak lambasız
koşar adımlar bizim ayrılıklarımız
kavuşmalarımız ise yavaş aheste adımlar
biz demek için bile çok erkenken
ne saçma bu beklemek
büyük şairlerin şiirleri gibi
ilk başta anlamsız
gün geçtikçe,
mısraları kafandan geçirdikçe,
o kadar anlamlı ve okadar dokunaklı ki
ağlayasın geliyor.
şehirler çok uzak
mevsımler çok kısadır
o koşar adımlar hep dönüş yollarınadır.
ilk başta heyecanlı,
gün geçtikçe olmadığı kadar dokunaklı.
Sevgiler DY
Subscribe to:
Posts (Atom)