Merhaba;
Bugün çok keyifsizim çünkü dün gece 3 civarlarında astım krizi geçirdim ve hastanede sabahladık babam ile. Acil kötü bir yer zaten, nefes alamamak daha kötü hele bir de babanın üzüntülü gözleri varsa. Çokca kötüydü. Resmen oksijen açlığı tam anlamıyla tanımı bu durumun. Üşüttüğümü ya da bir virüs kaptiğimi düşünüyorum ki bu da astımımı tetikledi çünkü normalde kontrollü ve bilinçliyimdir astım ataklarımın geldiğini hissettiğim zaman. Taaa 2010'da başıma gelmişti tekrar. Londra'dan Ankara'ya tatile geldiğimde, şu h1n1 virüsünü kapmıştım o tetiklemişti. Feci bişi... Neyse uzun süreler daha başıma gelmemesini ve kimsenin başına gelmemesini diliyorum. Sigarayı bırakıyoruz içmiyoruz kesinlikle! daha fazla spor ve daha az stres, daha az kafa doluluğu, daha az gerginlik... Formülü bu.
Esas konuşara gelmemiz gerekirse; Perşembe günününen itibaren çok tatlı bir tatil geçirdim. Önce babam ile Bursaya gittik babannemi aldık. Bir gece kaldık. Gitmeden yolda tabi ki köftemiz piyazımızı da yedik, şıramızı da içtik. İnsanın toprakları, memleketi gibi yok... İnsan kendini hiç olmadığı kadar evinde hissediyor. Hiç olmadığı kadar. O tatlı erik bahçeleri, o güzel bağlar, o yukarıda ki köy. Herşey sanki senin kolundan parmağından gözlerinden bedeninden bir parça. İnanılmaz bir duygu. Neyse memleket hasreti giderdikten sonra kuzenim Çiğdem ablamın düğününe doğru yola koyulduk. İki İstanbullu Cunda Adasında evleniyordu ki çokça tatlı ve keyifliydi herşey. Tatlı bir çift, güzel ailem ve tatlımı tatlı insanlar. Çok cici insanlar ile tanıştım ve çok keyifli zaman geçirdim babam, babannem ile halam ile Uğur amcam ile ve diğer akrabalarımız ile. Herşey mükemmeldi. Keseyi taşıyan kişi olarak gelin ve damadın peşinden yaklaşık 30 masa gezdim. Evet yoruldum ama şahane bir görevi başarı ile bitirmiş bulunuyorum :) Aferim bana. Düğün kısmı güzeldi, aile ve tatlı insanlar kısmı çok güzeldi... Ancak;
Cunda'nın bende yeri çok farklıdır. Çok kıymetlidir bir o kadar da kıymetsiz ve anlamsızdır. İki gün bir kere güneş doğar doğmaz taş kahvedeydim, düğün günü de aynı güneşi doğurdum. Gözleri insanın nasıl dalıyor o denize o koya o maviye. NAsıl büyülüyor insanı inanılmaz bir şekilde. Belki size çok alelade geliyor. Sıradan bir ada işte diyorsunuz ama sanırım kişiler ve anılar ile mekanları çok birleştiriyorum ve bu yüzdende fazla fazla anlam yüklüyorum. Keyfim yerinde benim bu durumlarda, kendime zarar vermiyorum. Yüklediğim anlamları yeri zamanı geldiğinde iki elimle kocaman kalbim ile öyle bir kazıyıp atıyorum ki denize görseniz inanamazsınız. Ve bu sefer son kaleyi de temizlemiş bulunuyorum. Çok güzel ve "neath" oldu herşey. Artık orası sevdiğim insanlar ile severek ve gülümseyerek gideceğim tatlı bir ada. Üstelik muhteşem anılarda bıraktım yine :) çok güzel çok çok keyifli ve çok çok eğlenceli. Kafanı tırmalayan anılar yerine belki bir daha görüşemeyeceğin insanlar ile tatlılarını bıraktım. Tekrar gittiğimde tatlı tebessümlerim olacak, buruk, sıkıntılı ve sürekli saklamaya çalıştığım gözyaşlarım değil. Attım hepsini gitti! Geçmişler olsun.
Evet, zaman ve yer kavramlarını biraz irdeledim bu aralarda. Einstein'nın izafiyet teorisini kurcaladım. Mesela uzayda ki astronotlar ile Dünya'da ki biz ile zaman kavramı o kadar farklı ki... Döndüklerinde bu kadar yıl geçtiğini duyunca şaşırıyorlar... Haksız mıyım Allah aşkına? Bir düşünn; bazı durumlarda zaman nasılda hızlı akıyor geçiyor, ama bazı durumlarda dakikalar aylar yıllar gibi sanki üstünüze üstünüze geliyor. Mesela first date'inizi düşünün :) Evde hazırlanırken zaman nasıl yavaş geçer. Boş boş işler yaparsınız, zaman geçmez bir türlü :) O saat gelmez. Beklerken daha fazla heyecanlanırsınız, o yavaş akan zaman geçerken daha fazla kalbiniz çarpar ve zaten o heyecana bile aşık olursunuz. Haksız mıyım :) Sonra buluşursuuzi güzel sophbet tatlı sohbet bir şişe şarap sonrası eğlence vs vs derken sabah olmuş! Ya da 12 olmadan evinizdesiniz. Çok hızlı geçer o keyifli o tatlı zaman... Algınız algıladımız zaman kavramı çok ilginç... O ada'da geçmek bilmeyen zaman bu sefer nasıl geçti anlamadım... Sonuç olarak bence zamanın hızlı mı yavaş mı geçtiği değil; doğru insanlar ve doğru zamanlarda geçmesi önemli. Pişman olunmuş 1 dakika bile çok yazık, çok çok yazık...
Dinleniyorum ben, kafamı, ruhumu ve bedenimi dinlendiriyorum... Zaman nasıl akarsa aksın.
Sevgiler DY
O zaman ne mutlu sana.. diyelim..
ReplyDeleteBu anonymous umut mu acaba:)
DeleteYok degil maalesef :(
DeleteKimsin
DeleteAyrica insan once bi gecmis olsun der.
DeletePardon ozur... tabiki de gecmis olsun. Kim oldugumu bosver senin gibi biri iste. Onemli degil.
Deletepeki bakalım. teşekkürler.
Delete