DY

DY

Sunday, 31 May 2015

Gibi

neden sözcüklere bu kadar takılıyız ki,
neden biraz daha sol yanımızla konuşmuyoruz?
sessizlik en güzel cevap en güzel soru iken.
çatılardan atlamak yerine sokaklarda yürümek,
bağırmak yerine susmak mesela,
beyaz şarap yerine,
sıcak bir kahve gibi...
kocaman sözler yerine,
uzun ve güzel uykular...
hayat bazı şeyleri konuşmak,
ve üstüne anlaşamamak için çok kısa.
sadece sevsek ya,
sadece sarılıp koklasak ya.
herşey öyle düzelir gibi,
bir çok şey sadece severek olacak gibi.
öyleyse sev çocuk!
son sözüne kadar sev,
son nefesine kadar sev,
vazgeçme ki,
gönlün hep sıcak kalsın.
soğursa senin olmaz,
senin olmazsa nasıl yaşarsın sen çocuk!


Sevgiler DY

Friday, 8 May 2015

Masal'ın sonu

Evvel zaman içinde, İstanbulun tatlı bir bahar ayında tanışan iki kişi varmış. Birden aşık olmuşlar. İkiside aynı şehrin insanıyken o masallar şehri İstanbulda tanışmışlar... Boş bulunup aşık olmuşlar işte. İlaç olmuşlar, tatlı bahar ayları olmuşlar, beraber ısındıkları kışlar olmuş. Kısa zamanda kalpleri olmuşlar birbirlerinin. Zaman mekan tanımadan sevmişler birbirlerini, öpmüşler, sarılmışlar, koca şehir onları tanımış. Ayrı gidilen yemekler bile eziyet olmuş, ayrı uyunan geceler bile keyifsiz ve huzursuz. Sonra hayat kötü bir oyun oynamış. Hiç bir şeyi bilemez olmuşlar, elleri ayakları kolları bağlanmış... Bir yandan ölüm vurmuş en acımasız silahı ile ardından değişen kalpleri, bedenleri, ruhları...

Sonra zaman geçmiş... Mevsimler geçmiş hızlıca. Ge.en zamanda birbirlerine tutunmaya çalışırken bahar yağmurları ve öncesinde o soğuk kız koparmış iplerini. Ufak bir rakı bardağının dibinde bitirmişler herşeyi. Hoşçakal demek hiç bu kadar zor olmamış. Gitmişler artlarına bakmadan. Başka ruhlarda başka diyarlarda yaşamışlar aynı şehirde. Belki onun rakı kadehi diğerinin önüne gelmiş, aynı bardağı belki kimse görmeden sormasınlar "neden? kime?" diye masaya vurup bir kere öyle almışlar yudumlarını. Kim bilir belki...

Yıllar geçmiş aradan. Çok zaman geçmiş, bir gün o gürültülü yerde karışılaşmışlar. Duydukları boş insanların uğultuları ve gürültülü bir müzikten başkası değilmiş. İkiside birbirine gülümseyebilmişler. Tekrar sarılınca "olur..." diye düşünmüşler, ama o köprüleri var ya hani bir kıyıdan öbür kıyıya geçiren, hepsi aslında baktıklarında dönüp, yıkılmış. Yıkmışlar, kendi elleriyle ne çok yazık etmişler. Sabah olmuş, nefesleri berabermiş o sabah. Gözleri bir, ruhları bir. Ayrılmışlar, "kendine iyi bak"lar ile. Ama İkisi de biliyormuş bir daha kimseye böyle saf temiz güvenemeyeceklerini, ikisi de biliyormuş aynı şekilde kimsenin omzunda ağlayamayacaklarını, ikisi de biliyormuş bir daha kimse için "o" olmayacaklarını. Hayat işte... Ayırmış kıyıları, hayat işte yıkmış o güzelim köprüleri, yolları.. Ne yapsınlar, yine ayrılmışlar çaresiz. Çare bile bulunamayacak durumlar ne acıdır. Düğümlenir sözler boğazına, dilin dönmez "gel" demeye, korkar cevabından, duyacaklarının acımasız doğruluğundan...

Evvel zaman içinde kalmış, evvel çoktan geçmiş aslında. Zaman yutuvermiş bütün evveli. Hikayeleri o tatlı Mayıs akşamında düşündükleri gibi bitmiş. Elvedalar, hoşçakallar hiç bu kadar buruk ve çaresiz olmamış...Sonra kız bir söz vermiş kendine, beklemeyecekmiş onu artık. Hayatının kalbinin en orta yerinden almnış o gece onu. Kenara koymuş. Çocuğun yazdığı güzel notları kutusuna geri kaldırmış. Umudunu almış pencereden fırlatmış. Ama öfke ile değil, mutluluk ve huzur dileği ile. Ne güzel sevmişler birbirlerini... Kim bu kadar güzel veda eder ki artık sevmediğine...


Bu son masalı bitirmiş yazar burada. Masalın mutlu sonu yokmuş aslında. Nice daha güzel sevmeler dilemiş ona, olmayacağını bilerek "kendine iyi bak" demiş. Bu hikaye, bu masal da burada bitmiş...

Ve 4 senenin en büyük "hoşçakal" ını demiş kız.



Sevgiler DY.




Wednesday, 6 May 2015

Yaz gelmeden;

Merhaba;

Biliyorum bu ara şiirden başka bir şey yazamıyorum. Kalem kırık :) sayfalar ıslanmışşşşşş :)))) Çünkü aklımda çok şey var,nasıl yazıya döksem, nasıl yanlış anlaşılmasa diye de düşünüyorum bir yandan. Kim üstüne alınır, kim alınmalı ya da alınmalı mı gibi gibi bir ton düşünce var herşeyin yanı sıra. Ne doluyum! ne yorgun! 

Kafam çok karışık bu ara... Yani şöyle ki; doğru bildiğini mi yapmak lazım körü körüne, o yolda mı yürümek lazım yoksa "akıl var mantık var" çerçevesinde mi davranmak lazım? Bu ikisinin arasında inanılmaz ince bire çizgi var. Esas o keskin çizgi çok extreme durumlarda ortaya çıkıyor. Bir şey için israrcı olmalı mıyım? Olmamalı mıyım? Diye düşünürken üstelik... Çabalarsam olur diyorsun ama bir yandan da "benim çabam ile olacaksa olmamalı" diyerek kendi gururnu ya da kendi özgüvenini korumaya çalışıyorsun mantıklı mantıklı. 

Ne yapılmalı böyle durumlarda bilmiyorum. Tek çözüm yolum ya da tek destekçim "içimde kalmasın" ve yahut "ben elimden geleni yaptım" diyerek kendimi rahatlatmak oluyor. Yastığa başımı koyduğumda da bunlar beni huzurlu ve mutlu olmadam bile rahat ettiriyor. Mantık... Ah bu mantık... Kalbimizi ezen geçen mantık, ah bu affedilemeyenler, ah bu mutluluğa konan sınırlar ve öfkeler kinler. Ben de kin tutarım ama karşımdakinin iyi niyetinden ve özründen şüphe etmezsem cidden affedebilir ve gerçekten de tekrar güvenip hayatıma sokabilirim. İşte burada benim sevgim devreye giriyor.... Sevgim affediyor aslında, ben değil. Benim kendimin yani kişiliğimin gururumun bile kabul etmediklerimi kalbim eder genelde. Hem de öyle bir eder ki... Mantık falan kalmaz. Ama insanlar mantıklarını nasıl bu kadar hayatlarında en ortaya koyabiliyorlar aklım almıyor. Aslında şöyle ki, çok da gönlüm olmayan, çok da risk almak taraftarı olmadığım konularda ben de mantık abidesiyim ama bazı "keyword"ler benim sözlüğümde mantıık ötesi-beyond my logic...in my heart...

Taş olmak için çok genciz, sevgimizin peşinden koşmamak için çok erken yaşlarımız... Henüz hiç bir şey bitmemiş henüz kalbimiz atar ayaklarımız tutar durumdayken neden sevgiyi ezip geçelim.. Ne saçma ne akılsızlık!!!:))) Mantıksızlığın içinde mantık var işte! Kalplerimizin içinde ise kocaman bir boşluk.. Dolsun boşluklar. Doldurulsun, eskiden oldukları yerde mutlu huzurlu oldukları yerde olsunlar...

Herşeye rağmen yaz geliyor :) yaz planları yapılıyor. Önümüzde iki düğün var güzel dostlarımızın. Tatlı kızkardeşlerimin ikisi evleniyor. Ne mutlu bize. Tuğba'cım ve Gökçe'cim! Nasıl keyfiliyiz aslında ve nasıl heyecanlı. Ne giyeceğiz, hangi ayakkabı hangi çanta, kız tarafı nasıl olmalı vs vs gibi çok keyifli konularımız var bu ara bir yandan :)  Dedim ya, yaz geliyor, hava ısındı, havuz ve deniz, kum güneş blush mevsimi yaklaşıyor. Keyifler sırf bunun için bile yerinde olmaslı aslında. Değil mi? O zaman ENJOY THE FINE WEATHER AND BE THANKFUL THAT YOU ARE STILL ALIVE!

Sevgiler DY.

Tuesday, 5 May 2015

Şiir

koşmuyorum.
kovalamıyorum.
yorulmuyorum.
bilmiyorum.
bilmek de istemiyorum.
gelse kollarımı açarım.
şimdi sadece bekliyorum.
olduğum yerde.
bir günbatımı geçiyor,
diğeri başlıyor.
bilmem duyuyor musun...
her seferinde sana sesleniyorum.
sakin ve sessizce.
kalbim uçuyor,
sana dokunup öyle geri geliyor.
anlıyor musun...


Sevgiler DY



PS: bugün Hıdırellez, herkesin dileklerinin dualarının kabul olması dileği ile. umarım herkesler mutlu herkesler istedikleri yerde istedikleri ile olurlar. mecburiyetlerden ve yetinmekten uzak huzurun bulunduğu güzel dünyalar. sevdiğimiz işleri yapıp sevdiğimiz adamları kokladığımız güzel günler güzel ömürler dileği ile...



Saturday, 2 May 2015

seni arıyorum

seni arıyorum,
duyuyor musun?
her güneş doğuşunda,
her nefeste,
her adımda.
bu böyle gider mi?
diye düşünürken,
uyuya kalıyorum.
rüyalarımda bile seni arıyorum çocuk
neredesin...
seni bekliyorum.

Sevgiler DY