Evvel zaman içinde, İstanbulun tatlı bir bahar ayında tanışan iki kişi varmış. Birden aşık olmuşlar. İkiside aynı şehrin insanıyken o masallar şehri İstanbulda tanışmışlar... Boş bulunup aşık olmuşlar işte. İlaç olmuşlar, tatlı bahar ayları olmuşlar, beraber ısındıkları kışlar olmuş. Kısa zamanda kalpleri olmuşlar birbirlerinin. Zaman mekan tanımadan sevmişler birbirlerini, öpmüşler, sarılmışlar, koca şehir onları tanımış. Ayrı gidilen yemekler bile eziyet olmuş, ayrı uyunan geceler bile keyifsiz ve huzursuz. Sonra hayat kötü bir oyun oynamış. Hiç bir şeyi bilemez olmuşlar, elleri ayakları kolları bağlanmış... Bir yandan ölüm vurmuş en acımasız silahı ile ardından değişen kalpleri, bedenleri, ruhları...
Sonra zaman geçmiş... Mevsimler geçmiş hızlıca. Ge.en zamanda birbirlerine tutunmaya çalışırken bahar yağmurları ve öncesinde o soğuk kız koparmış iplerini. Ufak bir rakı bardağının dibinde bitirmişler herşeyi. Hoşçakal demek hiç bu kadar zor olmamış. Gitmişler artlarına bakmadan. Başka ruhlarda başka diyarlarda yaşamışlar aynı şehirde. Belki onun rakı kadehi diğerinin önüne gelmiş, aynı bardağı belki kimse görmeden sormasınlar "neden? kime?" diye masaya vurup bir kere öyle almışlar yudumlarını. Kim bilir belki...
Yıllar geçmiş aradan. Çok zaman geçmiş, bir gün o gürültülü yerde karışılaşmışlar. Duydukları boş insanların uğultuları ve gürültülü bir müzikten başkası değilmiş. İkiside birbirine gülümseyebilmişler. Tekrar sarılınca "olur..." diye düşünmüşler, ama o köprüleri var ya hani bir kıyıdan öbür kıyıya geçiren, hepsi aslında baktıklarında dönüp, yıkılmış. Yıkmışlar, kendi elleriyle ne çok yazık etmişler. Sabah olmuş, nefesleri berabermiş o sabah. Gözleri bir, ruhları bir. Ayrılmışlar, "kendine iyi bak"lar ile. Ama İkisi de biliyormuş bir daha kimseye böyle saf temiz güvenemeyeceklerini, ikisi de biliyormuş aynı şekilde kimsenin omzunda ağlayamayacaklarını, ikisi de biliyormuş bir daha kimse için "o" olmayacaklarını. Hayat işte... Ayırmış kıyıları, hayat işte yıkmış o güzelim köprüleri, yolları.. Ne yapsınlar, yine ayrılmışlar çaresiz. Çare bile bulunamayacak durumlar ne acıdır. Düğümlenir sözler boğazına, dilin dönmez "gel" demeye, korkar cevabından, duyacaklarının acımasız doğruluğundan...
Evvel zaman içinde kalmış, evvel çoktan geçmiş aslında. Zaman yutuvermiş bütün evveli. Hikayeleri o tatlı Mayıs akşamında düşündükleri gibi bitmiş. Elvedalar, hoşçakallar hiç bu kadar buruk ve çaresiz olmamış...Sonra kız bir söz vermiş kendine, beklemeyecekmiş onu artık. Hayatının kalbinin en orta yerinden almnış o gece onu. Kenara koymuş. Çocuğun yazdığı güzel notları kutusuna geri kaldırmış. Umudunu almış pencereden fırlatmış. Ama öfke ile değil, mutluluk ve huzur dileği ile. Ne güzel sevmişler birbirlerini... Kim bu kadar güzel veda eder ki artık sevmediğine...
Bu son masalı bitirmiş yazar burada. Masalın mutlu sonu yokmuş aslında. Nice daha güzel sevmeler dilemiş ona, olmayacağını bilerek "kendine iyi bak" demiş. Bu hikaye, bu masal da burada bitmiş...
Ve 4 senenin en büyük "hoşçakal" ını demiş kız.
Sevgiler DY.
Sevindim vazgectigine....
ReplyDelete