DY

DY

Tuesday, 31 December 2013

SONG OF THE NEW YEAR! :)


SONG OF THE NEW YEAR! :) 





Do you hear me? I'm talking to you
Across the water across the deep blue ocean
Under the open sky, oh my, oh baby I'm trying
Boy I hear you in my dreams
I feel your whisper across the sea
I keep you with me in my heart
You make it easier when the life gets hard
I'm lucky I'm in love with my best friend
Lucky to have been where I have been
Lucky to be coming home again
Ooh ooh ooh
They don't know how long it takes,
Waiting for a love like this
Every time we say goodbye
I wish we had one more kiss
I'll wait for you I promise you, I will
I'm lucky I'm in love with my best friend
Lucky to have been where I have been
Lucky to be coming home again
Lucky we're in love in every way
Lucky to have stayed where we have stayed
Lucky to be coming home someday
And so I'm sailing through the sea
To an island where we'll meet
You'll hear the music fill the air
I'll put a flower in your hair
Though the breezes through the trees
Move so pretty you're all I see
As the world keeps spinning 'round
You hold me, right here, right now
I'm lucky I'm in love with my best friend
Lucky to have been where I have been
Lucky to be coming home again
I'm lucky we're in love in every way
Lucky to have stayed where we have stayed
Lucky to be coming home someday!


:)

Sunday, 29 December 2013

2013 vs 2014

Az zaman sonra, az gün, azıcık saat ve azıcık an sonra 2013 bitiyor...Zamanın nasıl geçtiğini bazen anlayamıyorum. bazen aylar, haftalar rüzgar gibi geçip gidiyor bazende "nasıl yani? bugün çarşamba mı?" dedirtiyor. 2013, geçenlerde bir yerdede paylaştığım gibi bir sınavdı. Yada bazılarının sınavlarına destek çıkıp kopya verdiğim bir yıldı. Teker teker neler yaşadığımı yazmak içimden gelmiyor ama aileme çok sıkı sıkı bağlandığım bir yıldı aslında. Aşk sevgi kelimeleri ise anlamsız kalıyor bu yıl için. En azından şu gün şu dakika baktığımda 2013'e. Sanki bir sınavdan geçtim bu yıl. zor ve uzun soluklu bir sınavdı aslında. Gerçekte olan kendimle verdiğim sınavdı. Doğruyu bulmak adına attığım adımlarımı çoğu zaman geri çekip 2013 yazında o kocaman adımı attığım bir yıldı. Adımım korkak ama doğruydu. Muhteşem bir yaz geçirdim. Kötü günler aklıma bile gelmiyor şuanda... Hatta kısa bir zaman olmasında rağmen kendime çok sinirliyim kendimi bu kadar hırpaladığım ve başkalarının sınavını bu kadar benimsediğim için. Bakmayın, yine olsa yine yaparım..Ruhumda var "iyi niyet"... Karşılığıı alamasamda yaptığım yada yapmadığım herşey benim! bana ait ve benim karakterimin mükemmel bir anıtı. Kendimle verdiğim savaş ise akıl ve kalp arasında verilen savaşın ta kendisi. Sonunda ikiside kazandı ama. Uzun süren ev, şarap ve pringles günlerinden sonra şimdi rahat ve huzurluyum. Hiç bir şey için ne pişmanım ne de umutsuz. 

Derken bu garip yılın son günleri geldi.... Beklediğim geldi. 25'i akşamı evde çam ağacımızı süslerken gözlerim dolu dolu bir dilek diledim... o kadar içten istedim ki sanırım bu sefer Allah'ım "sınavın bitti ufaklık" dedi. Belki bu sınavda zor olacak ama en azından umutluyum ve kalbim kırık olsada ayaklarım adım atacak hatta koşacak kadar güçlü. Kimsenin beni anlayacağını sanmıyorum belki yakın dostlarım ama insan yanlız kaldığında düşündüklerinden ibarettir ya işte, iste tamda bu yüzden ben "yanlızken düşündüklerim"den ibaretim. ve hep bende saklı kalacak... Belki bir gün başka bir yazı yazıp anlatırım...

Benim bu yılın sonunda vardığım tek bir durum var; BEN HERŞEYDEN ÖNEMLİYİM! Ve kimse için hayatımın vazgeçilmezlerinden vazgeçip kendimi değiştirmeye çalışmayacağım! sende desdur edin bunu... Çünkü altında yatan bu düşüncenin asıl neden, sen sen olunca mutlu oluyorsun. sen hayatında vazgeçilmezlerinle sensin ve sen olduğunda huzurlusun. kendin gibi olduğunda iyisin...bırak o senin sen oluşunu kabul etsin, bırak böyle kalsın. yüksek sesinden mi hoşlanmıyor biri daha fazla bağır! at binmen garip bi geliyor! daha fazla zaman ayır! sakız çiğnemenden mi hoşlanmıyor! 10 tane at ağzına. inadına kendin ol! seni değiştirmeye çalışanlara inadına daha fazla kendin ol. Ve en önemlisi bencil insanları hayatından çıkart. hatta defolsunlar gitsinler mümkünse. Vefasız ve kötü insanları... "ama onun içi iyi" diye bir dünya yok dostlar... Kötü her zaman kötü iyi herzaman iyidir. bir kere canını yakan bir daha yakar! net! bırak herkes kendi cehenneminde yansın kendi cennetine çekmeye çalışma zorla. onunda cenneti varsa beraber ortak cennetinizin derelerinden su için o zaman... çimenlerinde uzanın şaraplarından için yada muhteşem gökyüzünde uçurtmalar uçurun... sonra iplerini bırakın uçsun gitsin... uçsun gitsin aşk havada, yükselsin aşk, kocaman olsun... 

2014 benim umduğum ve umut ettiğim gibi başladı. Bundan sonra nasıl devam edeceğimin ip ucunu verdi. ellerimde :) avuçlarımın içinde, ilginç ve umut dolu kalbimin içinde. Aşk, 2014 için güzel bir başlık olur. Ardından umut ve başarı gelsin. sonrası iyilik sağlık....

Facebookta ki yazımda yazdığım yazıda demek istediğim gibi; bu yıl benim için bir sınavdı. Hiç kopya çekmeden kimsenin ahını almadan geçirdiğim bir yıldı, keyifsizdim çoğu zaman. kimseyi suçlamıyorum ama olmasaydıda olurdu. önemli olan soruyu son soruyu bile doğru çözebilmiş olmam! otur 5 pek iyi!

Devam etmek gerekirse; herkes kendi sınavını verdi. herkes kendi notunu aldı, 100 üstünden! öyle yada böyle sınav bitti. Herkese başarılar :) şimdi ben yeni bir sınava başlıyorum. tertemiz bir kağıt ile ucu yeni açılmış şahane kokulu bir kurşun kalemim var. Sorular aynı olmazsa cevaplarda aynı olmaz, ve asıl umduğum bu yıl sorularım aynı olmasın... yoksa korkarım ki aynı cevapları vereceğim ve kanaatten 100 gidiş yolundan 4 alacağım. 

herkese mutlu huzurlu yıllar. Dostlarım ve ailem iyi ki varlar... Sevgiye ve aşka diyorum! huzura, mutluluğa, doğru adımlara, doğru gidiş yollarına ve doğru cevaplara!

Sevgiler DY.





Wednesday, 27 November 2013

At binmek

Sadece bir spor mu? 


At binmeye başlama hikayem garip başladı aslında. Sene 1994, Ankara Atlı Spor'da tenis derslerine gidiyorum yazları. O sıra küçüğüm ve derslere kuzenim yani Ertürk abim ile gidip geliyoruz beraber. Çok keyifli. Hocalar biraz gaddar ama şahane geçiyor günler. Her gün gidiyoruz. Sabahtan öğlene kadar tartan kortun içinde toz kum ve güneş :) Çoğu zaman güneş bile geçerdi başımıza. sürekli başımızdan aşşağı litrelik sular dökerdik :) Allah'ım....Perişan halde eve dönerdik. Öğlen aralarımız olurdu, Atlı Spor'un lokalinde o zaman kantin var. Sosisli falan yerdik patates cipsi ve kola... ellerimizde yemekler Atlı Spor'daki atları görmeye giderdik. Gide gele gide gele yıllarca, o hayvanlara aşık olmaya başladım. Zamanla havuç ve şeker kaçırmaya başladım lokalden atlara vermek için. Onlar ile tanışmam o aralar oldu... Ardından anneme ve babama "ben ata binmek istiyorum" dedim. Hay hayyyyy sultanımız :) Sonraki yaz at binmeye başladım.

Yazdı yine, Kerami hoca ile tanıştım. Grup derslerine katılmaya başladım. Derslerden 15 dk önce bütün öğrenciler atlarını seçerdi. Önce gelen genelde Dalyan'ı kapardı... Bense ya onu seçerdi ya da Baran'ı. Kerami hoca bize önce düşmeyi öğretti. Sonra atın üstünde dengede durmayı. Nasıl bir sıra değil mi... Atı sevmeyi, onlara nasıl davranılacağını ya da nasıl davranılmayacağını gösterdi, öğretti. O beni eğitti, öğretti ve atı sevdirdi. Daha çok sevdirdi. Bana ilk tog'umu o hediye etti. Ahırların yanında bir oda vardı, odada da bir sandık. Hazine sandığı gibiydi. Açınca parlardı sanki :) Şimdi o tog küçük bir binicide... Hatılarımı o ufaklık büyütüyor. Kocaman oluyor... İlk defa hatırlıyorum engel atladığım günü. Kapalı manejin önünde çitlerle çevrili lonj bölümü vardı. Eskiden binenler hatırlar. Orada yaklaşık 30-40 cm lik bir maniyi ben, Kerami hoca ve Dalyan atlamıştık. Nasılda güzel anavan yaptığımı herkese söylemişti :) övüne övüne.. Ne de olsa onun öğrencisi onun gururuydum....

Gel zaman git zaman işte burdayım. Hala aynı yerde hala aynı zevk ve heves ile koşa koşa gidiyorum. Eskidende dersimin olduğu günden bir gece önce uyuyamazdım heyecandan. Hala böyle...Sevdiğim bütün herkes ile paylaşmak geliyor içimden bu keyfimi. Paylaşmak istiyorum bu harika fenomeni. Bir hayvan, bir canlı ve bir insanın mükemmel uyumunu. Hiç bir yerde göremeyeceğiniz o ahegi...

Şimdi her klübe gittiğimde, içimdeki ufak çoçuk tekrar çıkıyor. Dakikalarca beraber çalıştığımız ata bakabiliyorum. Dakikalarca seyrediyorum. Nasıl bir his biliyor musunuz? bir canlı ile dakikaları paylaşmak? Ne kedi gibi nede köpek. Konuşmasanızda anlaşabiliyorsunuz... Seni anlıyor. Canın sıkkınsa o da huysuzlanıyor, sana bazen de daha fazla sokuluyor. Mutluysan o senden daha heyecanlı ve keyifli oluyor. Üstüne bindiğinde "bugün canım sıkkın, anla beni" diyorsun içinden ve sana dünyanın en güzel hediyesini veriyor, sevgisini, özverisini, asaletinden bir parçayı ve ömründen bir kaç saati... Sonunda beklediği karşılıksız sevgi ve belki bir parça havuç :)

İleride çocuğum olur ise, kız yada erkek farketmez, ilk yapacağı spor at binmek olacak. Onları sevmek, onlara dokunmak ve o büyük hazzı hissetmek olacak.

Herkes bu keyfi almalı, tatmalı... korkmayın demeyeceğim, çünkü korkun hafiften, önlemlerinizi alın,tekniğinizi düzeltin. Sonrası gelecektir... Bir atın kalbini kazanmak ve seni orada o aynı saatte bekliyor olduğunu bilmek dünyanın bütün aşklarına dünyanın bütün sevgilerine bedel oluyor. Seni bekleyen biri oluyor ya orada ve inanın ölene dek sizi bırakmıyor... Gideceği yer yok, ahırında sizi bekliyor oluyor...

Gerçek aşk orada benim için....


Sevgiler DY.







Monday, 25 November 2013

okunamayan, uçamayan

okumayacağını bile bile yazmak,
okyanusa ufak bir şişe mektup bırakmak gibi.
kim bilir kim anlayacak duyacak sesini.
içtiğin çay kadar açık denizlere bıraktığım...
Bıraktım, evet.
bırakmıştım....
aceleciydim,
bilemedim,
çeresizdim,
ufak bir kuş düşün,
uçmaya çalışır,
kanatları hava alır,
o hissi sever,
uçmayı dener,
sonra cesaretlenir,
yere çakılır,
uçamaz ya hani...
o mektuplar gibi,
ister,okunsun,
ister uçsun.
uçamayan,
okunamayanlar bilir beni.
ancak onlar anlar...


Sevgiler DY

yaz bitti

Sormasınlar seni
sormasınlar bana
Yazdı o, bitti diyeyim.
Kısa ve net olsun
Çiçeklerimi açtım,
Kokular saçtım,
Aşkı bağırdım,
Şimdi çiçeklerimi bitirdim,
Yapraklarımı döktü diyeyim.
İki kelime,
Yaz bitti.

Yağmurlar başladı yağmaya
O bana şemsiyen ile geldiğinde,
Bu "o" derken,
Meğerse,
yapraklarını dökeme çoktan hevesli,
Ufak bir fidanmış.
bildiğim o sen değilken,
Nasıl inanayım artık mevsimlere?
Nasıl diyeyim bir daha yaz gelecek diye.

Zor geçti yaz,
Kumsallar hep soğuktu.
kaldırdığım kadehler sanaydı.
Bilemezdim,
Nereden bileyim yaz aslında bitmişti.

Yaz bitti....

Sevgiler DY.

Friday, 22 November 2013

İyilik vs kötülük

Merhaba,

Bu aralar "kötü"lük tanımına takmış durumdayım. Aklımda o kadar çok soru var ki...ve bunları Ane Brun Big in Japan dinlerken düşünüyorum:) Neyse... Sizce kötü kim? Yada çok uzun yıllardır "iyi"olduğunu düşündüğünüz birinin aslında "kötü" olduğunu düşünmeye başlarsanız ne olur? Ne hissedersiniz? Belkide bunu düşündüğünüz için siz yani ben kötüyümdür... Kötüye yormuşumdur. Kendini o klasik koruma klkanının arkasına saklamıştır yine belki? Kötü-ymüş gibi yapıyordur, beni düşünüyordur "iyi" olduğu için?Herşey güzel-çirkin ayırımı gibi. Göreceli, bilmediğin bir kuyunun en sonu gibi. İnmeden, görmeden bilemeyebiliyorsun... Kendi hayalgücün ya da eskiden kalma hatıraların yönetiyor işte...

Kötü; bilerek insan kalbi kıran, bilerek canını yakan, zayıf noktalarını bilerek karşısındakine zarar veren, tam o noktalara dokunarak zarar veren hemde. 

İyi; İyi... İyidir işte. Anlarsın. Karşılaştığında anlarsın. Kazanacağı tek şey karşıdakinin sevgisi yada ufak bir "teşekkür ederim" idir. Anlarsın, bilirsin. 

Bende çok kötü oldum, bende çok kötülük yaptım. Ama hepsini temizledim kendi içimde. Çünkü insanın cennetide cehennemide kendi içindedir. Vicdanın var ise, ki herkesde olmaz, bütün kötülüklerinin bedelini kendi kendine ödeyebilirsin. Onlardan özür dilemezsen bile Tanrı, bizi yaradan güç, seni affeder... Yeter ki pişman ol. Yeter ki vicdanın ile hesaplaş.

Artık "iyi"yim ben. Sadece kendimi düşünmüyorum, bencil düşüncelerimden arındım. Sürekli empati yapıyorum. O soğuk şehirden döndüşümden beri empati yeteneğimi tekrar kazandım. Kalbim yumuşadı, buzlarım eridi. Yolumu tekrar buldum. İnsanları üzmenin ne kadar acı verici bişi olduğunu öğrendim. Kendim yapmış olmasan bile etrafımda gördüm, beni üzenlerin yüzünde, gözlerinde gördüm o cehennemi... Kocaman alevlerini ve kocaman pişmanlıkları. Yeterlidir inanın bana...

En büyük tavsiyem nedir biliyor musunuz? Pişman olmamak adına, karar verirken çok düşünün... Bir laf ederken bir kaç kez düşünün. Ağlayamayanlar biliyorum ben. O ağlayamayanların omuzumda ağladıklarını biliyorum. Yazsam döksem içimi aynı durumda kendi omuzumu başımı koyup ağlayacağım. Onlar bilsin ki, kötülük ettikleri o kalp "iyi" bir kalpti. En iyi niyeti ile yanaştı, en güzel kelimeleriyle yanaştı, herşeye hazırdı, ki herşeye göğüs germişti. Süper kahramanlar hala yaşıyor. Uçmasada, ellerinden alev çıkmasada, arabaları fırlatamasada, eğer bir süper kahraman bulduysanız bırakmayın. Onlar hem "iyi"dir hemde vefalı ve fedakar. Siz süper kahramanlar; karşınıza elbette bir süper kahraman çıkacak :) Eminim başka birinin hayatının içinde ve kahramanlıklarını sergiliyor ve değeri bilinmiyor. Ama yoldadır... Siz "iyi" olmaya devam edin, o kötü, o vefasız ve o alçak kalplere inat. 

Sana diyeceğim; tekrar iyi olabilirsin.... sözlerimi hatırlaman yeterli.... 


Sevgiler DY.


Not: tüm karakterler hayal ürünüdür. başka ne olabilir ki? bu kadar kötülük bir hikayeye fazladır zaten.



Saturday, 9 November 2013

Yanlız kuş




Bazen yanlış yerlerde uçar bazı kuşlar, bazen yanlış ağaçlara konarlar, kanatları kırılır, kopar. Boşa harcarsın ki yine boşa kürek çekersin. Adaklarını köksüz ağaçlara bağlarsın. Şarkının sözleri herkesi benim kadar yaralamaz herhalde. Ama şarkının içinde bir kabulleniş ve doğrulamada var. Pişmanlık yok, farkına vardım! diyor. Yanlıştı zaten! farkına vardım diyor!

Kısa olsada söyleyebildiklerim kalbimden gelenler şimdilik bu kadar.

Sevgiler DY

Monday, 4 November 2013

Birazcık daha aşk üstüne

Geçenlerde bir arkadaşım beraber "aşk" sohbeti ederken; "aşk kendini onun yerine koyup kendini sevmektir" dedi... Aşk becildir. Aşk kendini sevmektir... Aşk kendinde göremediğini sevmektir, kendinde göremediğe alıştıkça ona benzemek ve kendine daha çok yaklaşmaktır. Aşk dünyadaki en güçlü duygulardan biridir ki insana neler yaptırır yada neler yaptırmaz. Yasaklarını delersin, yapamam dediklerimi güzelce hiç çekinmeden yaparsın, neleri neleri feda edersin hiç tereddüt etmeden, kurallarını kırarsın, kuralları koyarsın. Aşk seni yürürken koşturur, aşk seni ağlarken güldürür gülerken ağlatır, aşk bedenini bulutların üstüne düşünmeden atmaktır. Aşk gözlerinle görmesen bile sanki küçük bir çocuk gibi yatağına yattığında hayaletmektir... Ellerini, kokusunu, sesini, kalbini... O bildiğin ama bir o kadarda yabancın olanı... Kendini. Önce sen değişirsin, değiştiğinin farkına varmadan değişirsin. Bir bakmışsın o'sun, kendine dönmüşsün.... O gidince ise eski sana dayanamıyorsun işte, durum bence tamamen bu... Kendin ile kalmaya tahammülün yok, çünkü o kadar değişirsin ki sevdiğin renk,şarkı yada ülke bile farklıdır duygudan önce. Ne gariptir ki kendi kendine alışmaktır asıl geçirdiğin zaman. bir kitapta dediği gibi "Ayrıldıktan sonra önce acıyımı hissedersin yanlızlığımı?". Önce acıyı hissedersin.. Sonra gelen yanlızlık kendi kendine kalamamanın yanlızlığıdır. Kaldığında karşılaştığından korkmaktır, alışmadığın hatta unuttuğun senden korkmaktır.

Dostum aşk, kalabalığın içinde o tanıdığın, çok iyi tanıdığın yüzü görünce irkilmektir. O'na doğru koşamadığında, o'na seslenemediğinde ki huzursuzluktur. Aşk, bilmediğin bir kapıdan o'nun gidişini izlemektir. Aşk hani derler ya "burun sızısıdır", aşk "ne gel nede git" diyebilmektir yada diyememktir. Aşk bildiğin herşeyi unutmaktır. Aşk yapabileceğin en güzel şeydir hayatta yada başına gelebilcek en muhteşem şeydir. Aşk kapılarını sonuna kadar açmaktır, aşk karların üstünde yürürken çıkan ses gibidir. Tatlı ama acımasız. Aşk baharın o tatlı kokusu gibidir. Burnunu çıkartırsın ya hani pencereden, dersin "bahar gelmiş!". Aşk her mevsimdir.. Aşk onun kıymetini bilenindir. Sen istediğini söyle aşık olduğun an evrende sonsuza kadar dönüp duracaktır. 


Sevgiler DY


Thursday, 24 October 2013

Zordur

anlatmak zordur bazı şeyleri
sustuklarını haykırmak yada
haykırsanda ne işe yarayacaktır bazılarını
dilediğin özürler kadar aptalsındır
başladığın yeni başlangıçlar kadar toy
günün her saati kadar acelesindir.
bazende yavaşsındır.
gözlerin gösede körsündür.
kalbin atsada adeta bir ölü.
içtiğin her kadeh bir hikayedir.
bazen attığın her adım geriye
geriye geriye geriyedir....
özlediklerine doğru geri geri koşmak istersin
ama insansın,
kendini bile bile nasıl üzersin.
üzersin...
üzersin işte.

anlatmak zordur bazı şeyleri.
bildiklerini,gördüklerini,
ama tasvir edemediklerini.
hayalettiklerini bile,
gözünün önündeki resmi bile.
nasıl anlatabilirsin ki,
aslında yaşatmaya çalıştıklarının öldüğünü düşünen birine?
aslında hikayenin mutlu son ile biteceğini,
nasıl anlatabilirsin umutsuz gözler ile bakan birine?
kalbinin en derininde sakladığın ışıklı hikayeyi?





Sevgiler DY

gerçekten

Aşk herkese yakışmaz. Herkesde iyi durmaz. Tebessüm bile bazılarına tam oturmaz. Hani hep "öylesine" gülen insanlar vardır ya... sırf gülmüş olmak için gülenler. Kocaman kahkahaların altında ezilmeleri muhtemeldir değil mi? Önce güzel bir tebessüm ile başlayalım, sonra kahkahaya geliriz mutlu oldukça. Sonra, Dünya bir şiirdir. Farketmiş miydiniz? Dünya kocaman bir şiirdir dostum. Kocaman metaphor ları olan devasal ironileri olan muhteşem bir şiir... Yani önce şiirden anlamalı. Kelimeleri boşuna değil ardı ardına mükemmel bir dizede sıralamaları. Dizgileri uyaklı olmasada anlamlı olmalı. Konuşmuş olmak için konuşmamalı insan. Ne kadarda büyük bir ziyan olur değil mi? Konuşurken karşısındakinin gözlerine bakmalı. "Gözlerin çok güzel", "ilk defa biri gözlerimi beğendi... teşekkür ederim" diyaloğu kadar sıcak ve içten kalmalı herşey. Tertemiz ve kirlenmemiş. Sonra insan bu kurduğu güzel ve ardı ardına dizilmiş kelimeler ile karşısındakine derdini anlatabilmeli. "boşver" ler yerine "ama bak şimdi..." ile başlayan cümleler olmalı hayatınızda. Hayatında... Çok konuşan ve derdini anlatmak isteyen bir insan var ise karşında, dostum, kıymetini bil. Senelerce derdini anlatamayan ve anlatmakta istemeyen biri ile geçirdiysen zamanını, senin için ne kadar önemli olur bir bilsen...

Ardından insan birazcık uykusuz kalmalı. Sabah güneşin doğuşunu izlediği günler üniversitede kalmamalı. O zamanlar içerdik, sabaha karşı eve gelir, hatta işin komiği ekemk ve süt alırdık :) Ama büyüdük... Şimdi elinde bir kadeh güzel Bordeaux şarabı ilegüneşi karşılayabilmeli insan. Muhteşem bir sohbetin ardından, yüzüne vuran şehrin ilk ışıklarını hissederken yanındakine bakıp "çok güzelsin..." diyebilmeli. Deneyin. Uykusuzluk güzeldir, insanı daha dinç kılar bazen. Daha iyi düşünürsün bazen. Algıların daha daha açık olur bazen. Daha dikkatli ve daha anlamlı bakarsın herşeye. Yorgunluk değildir bu... Keyiftendir ya işte, işte tamda o dur insanın yapması gereken. Keyiften, biraz çakır keyif  olup uykusuz kalıp güneşin doğuşunu izlemektir, izlemektir ki işte esas onun 40 yıl hatrı vardır...Sonra, anılarından kurtulmalı insan. Anılar hayatlarımızda olmayan insanları barındırıyor ise; bırakmalı artık yakalarını. Bırakın gitsinler, bırakın mutlu olsunlar onlarda. Resimler, yazılar, mektuplar ve kocaman kocaman anılar... Saklanmasınlar. Gün gelir bir şekilde düşü verirler önüne ufacık bir dolap kapağından. Saçılırlar her yere....Kendi ellerinle teker teker kaldırmaz isen vedalaşıp oradakiler hep tutsak kalırlar senin anılarında. Bırak gitsinler dostum.

Bazı hikayeler nasıl başlıyor biliyor musun? Şu filmdeki gibi; ufacık bir toka ile. Birden bire karşına abuk sabuk bir yerden çıkan ufacık bir saç tokası ile. Dişlerini fırçalarken sıradan bir salı akşamında hemde. Ne büyük sıkıntı! Yada elini cebine attığında çıkan ufacık bir fiş. Ne zamandı? kiminleydi? Hatırladım! Arkanda bıraktıklarına gülümsemeyi öğreneceksin o gün dostum. Gülümsemeye, şiir okumaya, derdini anlatmaya ve arada bir uykusuz kalmaya başlayacaksın...Belki kendine daha fazla vakit ayırıp yaptığın hataları kendi hayatını düzelterek aşmaya çalışacaksın. Vicdan azabını böyle sanki camdan buğuyu siler gibi silmeye çalışıcaksın. Oda nemlendiğinde tekrar o sildiğin izlerde çıkacak biliyor musun?


Hikayeni yazmaya başladığında herşey ne kadarda farklıydı. Aslında karakterler ne kadarda ortaktı değil mi? Geçen mevsimler oyun gibiydi, güzel bir tabak yemekti, güzel bir şaraptı, tatlı bir müzikti, sıcağını yüzünde hissettiğin bir şömine ateşiydi, dalıp gittiğin bir göl manzarasıydı değil mi? Hikayeler başlarlar, devam ederler ve biterler dostum. Hepsininde sonunda kocaman bir "son" yazar. Devam edenlerden ol sen. Devam etsin dursun... Evrenin bir köşesinde devam etmeye devam etsin. Sen sen ol yaşadığın her anı "-mış" gibi yaşama, gerçekten yaşa. Gerçekten gör, gerçekten duy, gerçekten dokun, gerçekten söyle, gerçekten koş, gerçekten öp, gerçekten sarıl....Ve sonunda desinler senin için; gerçekten yaşadı... Sadece yaşadı ve öldü değil, bu insan gerçekten yaşadı. Yaptığın iş yada hırsların ve kazandığın para mı sanıyorsun herşey? Herşey ne biliyor musun; güzel dostlar,güzel bir aile ve mutlu ettiğin güzel insanlar. Bir daha düşün....

Bahsettiğim hikaye vardı ya, hani ufacık bir toka ile başlayan. İşte o bir ayrılık hikayesiydi. Gülmeyen, anlatmayan ve gerçekten yaşamayan birinin hikayesi. Kokusu artık burnunda değil yazarın... Gözyaşları biraz daha insaflı ve tepkisiz. Ya o diğeri? Hala gülmüyor, hala anlatmıyor ve hala öylesine yaşıyor. Diğerinin zorla aldırdığı montu giyiyor. En güzelide üşümüyor :) Arada bir o bulduğu şeye bakıyor. Biliyorum. Çünkü o diğeri vicdanını rahatlatmak için titeyen dişlerini daha fazla sıkıyor belli etmemek için. Çünkü o diğeri acısını gömüyor konuşamadıkları gibi. Gömüyor ve unutuyor. Unutmak, diyordu bir şair, unutmak büyük bir devrimdir. Devrim içinde devrimciler gerekir, korkak ve kaçak olanlar için değil. Unuttum dersin ama o bulduğun şey ile yıkılırsın. İçindeki paramparçalığı gözlerin anlatır. Kimse görmez, o görür. Anlıyormusunuz o nun ile diğerinin arasında ki farkı? Biri soğuk sularda yüzerek ısınmaya çalışanlardan, ama biliyor ki şahane bir yere varacak, ılık su da uyumaktansa....Kanat çırpmakta çözüm süzülmek yerine. Güzel ülkelere, güzel insanlar ile tanışmaya. Gelirmisin?

Hikayenin sonunda, artık onlarda anı olmuştur ya hani en zoruda budur. İnsan yinede gülümsemeli be dostum. İnsan yinede içinde bırakmamalı hissettiklerini. Özürünü yada pişmanlığını... Bırak gitsin, tutma içinde. Mış gibi yaşamayı bırak, günün batışına odaklanmışsın doğuşunu kaçırıyorsun. Esas heyecan tamda orada! Güzel bir kızçocuğu ile bitirdiğin şarap şişesinde.

Gülümse, gerçekten gülümse.


Sevgiler DY







Sunday, 29 September 2013

bilmek herşeydir aslında

mesela öyle biri olmalı ki saatlerce sans edebilmeliyiz.
başım omzunda eli belimde saatlerce susarak konuşabilmeliyiz
aklımızdan bu sırada geçenler aynı olmalı  mesela.
aynı zamanda aynı yerde olmalıyız.
bazende ayrı zamanlarda ayrı yerlerde.
ama bu zamanlarda bile gözüm kulağım olmalı
kalbim hep hem bende hem onunla olmalı

arada bir uzaklaşmalıyız.
köy kahvaltısı yapmalıyız.
demli çay içip en güzel kokulu sütlerden içmeliyiz
çamura batmalıyız beraber, sonra bana elini uzatmalı.
ona tutunarak çıkmalıyım.
belki sonra yıldızları izleyeceğimiz bir yer buluruz.
biraz deniz sesi, biraz kum
ayaklarımız değmeli aynı kuma... aynı sıcağa

arada bir güzel bir yerlerde güzel bir piyanisti dinlerken,
notalar ile sevişmesini mest olmuş halde dinlerken,
bi bakmalıyız ki kocaman bir şişe bitmiş.
 "devam" demeli mesela.
eve nasıl gidicez diye düşünmemeli...
yollar bizim olmalı ki nasıl olsa gideriz.

onu gördüğümde gökyüzü o kadarda mavi olmamalı.
biraz bulutlu belki yağmurlu bile olabilir.
şemsiyesini bana vermemeli.
beraber ıslanmalıyız.
beraber kurumalıyız sonra.
belki sıcak bir sohbetin içinde,
belki kocaman bir şöminenin önünde.

bana kızmamalı çok konuşuyorum diye...
gözümün içine bakarak dinlemeli.
lafları değil sesi dinlemeli...
bir gün konuşamazsak bile kalbimin sesini tanımalı.

ikimizin bir yeri olmalı.
kimsenin bilmediği.
yeri geldiğinde şarabımızı yeri geldiğinde kahvemizi,
yeri geldiğinde kalbimizi,
yeri geldiğinde aklımızı götürebileceğimiz bir yer.
herkese uzaktan baktığımız,
kendimiz dahil....

atları sevmeli,kedileride.
beraber saatlerce oturup aynı şeyden bahsedebilmeliyiz
ona bişileri ne kadar sevdiğimi anlatabilmeliyim.
o da bana...
sonra onları beraber sevmeliyiz.
beraber aşık olmalı,
beraber aynı yerden görmeliyiz

dostlarım dostları olmalı
dostları dostlarım.
ama gerçek dostlar.
gerçek şeyler konuşup
gerçek davranmalıyız.

senin benim olmalı tabiki...
benim hayallerim.
onun hayalleri ayrı ayrı.
ama aynı piyanonun başında,
iki piyanist gibi olmalı.
ayrı notalara basarak aynı dizelerden gitmeli.


ve bu kadar laftan sonra en güzelide bunların bir yerlerde var olduğunu bilmek


:)


SEVGİLER DY


Friday, 6 September 2013

tüme varım

o muhteşem an için bir sokak
o sokak için bir mahalle
o mahalle için bir semt
o semt için bir ilçe
o ilçe için bir şehir gerekir
o şehir için bir ülke
o ülke için bir yer küre

yerine koyamadıklarım için bir anı defteri
o anı defteri için bir kalem
o kalem için bir el gerekir.

ellerim titrer durur.
titresede yazasım var her anı.
anlatasım var her dakikayı
kimse dinlemesede,
her saniyesi aklımda.

şarap soğuktu
havada öyle....
sigara içiyordun o zaman
sonra bırakmıştın.
arada canın çekiyor biliyorum.
benimde....


Monday, 5 August 2013

şarap mantarı

şarap mantarlarını biriktirdiniz mi hiç?
neler saklıdır bilir misiniz onlarda?
bazıları şişelerini açarlar,
koklarlar mantarı,
bir köşede öylece yanlız yanlız kalır ufacık şey.
içinde sohbetleri,
kavgaları, sarhoş muhabbetlerini,
mutluluk kahkahalarını, hüzünü,
güzel bir etin tadını, yanarken bitmiş bir mumun ışığını,
ve uzaktan gelen hoş bir 45 liğin sesini saklar.
onları saklayın.
günler,aylar,yıllar,asırlar,hayatlar sonra bile inanın hala hatırlıyor olacaksınız onu.

Sevgiler DY

yastık,koku ve delilik

yanlızlık öyle gizli birşeydir ki,
ülkeler arası uçarken yüzlerce insanın üstünden geçersinde kimse seni farketmez ya
güzel bir scotch istersin belki?
gözlerini kapatırsın belki?
kokular duyarsın.
tanıdık olanları ararsın.
başını yasladığın yastıktır oysa ki
görmediğin bilmediğin merak ettiğin kimdir peki?
bir ses duyarsın başını kaldırırsın.
hızla geçer gider....
sen misin?

kim peki?

alakasız bir zamanda yola bakarsın.
benzetirsin.
rüzgarı koklarsın.
göğsün sıkışır.
ağzın kurur, nefesin hızlanır.
susmakta bir çözümdür dostum.
susmakta çözümdür.

neyi peki?

"gel" demek herşeyi anlatır aslında.
"git" demek o kadar az şey söyler ki mesela.
git'in içinde "gitme"de vardır,
"kal" da.
"dur" da dersin aynı zamanda.
ama "gel"?
öylemidir o?
o kadar sessiz midir sence dostum?
gel demek okadar zordur ve o kadar şey susar ki içinde.

gel....

kapanan kapılarında dili vardır aslında
pembe bir dili.
tatlı bir tadı.
gözle görünmeyecek kadar havalı bir ismi vardır.

kopan bir ip ise,
kalbinden bir parça götürüyor ise,
o kopmamıştır dostum....
yankılanan kahkahalar sohbetleride alıp götürürmü?
hayır!
canını acıtır sadece.
boş yere burnunu sızlatır
boş yere bir parça alır götürür
delimi bu insanlar?
neden yaparlar bunu?
vicdanlarını nereye saklamışlardır?
oysa ki ne kadar sıkıcıdır yanlızlık.

sevgiler DY

kelime oyunum

kırık kalem ucu gibidir hayat.
yeniden açarsın bir şekilde yazmaya devam edebilirsin.
basittir.
ama kalemin o kısmı ve kalemin o rengi bir daha asla geri gelmez

dünya mesela sen yürüdükçe keşke uzaklar yakınlaşsa.
yada sen havada dursan o sana doğru gelse.
kuşlar uçarken sen onlara bir mektup versen,
kocaman yerküreyi gezip onu bulup götürseler
bıraksalar avuçlarına.

Yada dünlemekten bıkmadığın bir şarkı.
defalarca dinleyip her seferinde başka başka hissetmek
birinde zevk alıp birinde hüzünlenmek.
mavileri es geçip belki kırmızıları aramak.
susmak mesela en güzelinden.

gardrobumuza sığmazken bütün elbiselerimiz,
biz neleri sığdırıyoruz yüreğimize.
kocaman kocaman sevgileri kocaman kocaman hüzünleri
huzurları...
sen sen ol bilmediğin trenlere biletler alma.
ya valizine sığdıramazsan tüm anılarını?



 sevgiler DY

Tuesday, 30 July 2013

Dml'den havadisler ve yas 27

Günaydın!

Uzun zamandır yazmadığımı fark ettim ve büyük büyük haberlerle tatlı tatlı tekrar yazmaya karar verdim. 

En güzel haber sanırım benim için 27 yaşıma girmem. Düşünsenize 30'a 3 kaldı. Yaşlandığımı hissetmiyorum ama güzel güzel yaş aldığımı hissediyorum. Daha mutlu daha keyifli ve daha iyi bir insan olduğumu hissediyorum günden güne. Bir şeyler kayboluyor tabi ki. Yaşadıklarından arkanda bıraktıkların oluyor ama bence her seferinde daha olgun ve daha keyifli bir insan olarak yola devam ediyorsun. ama işin en güzel yanı herkesden bir şeyler öğreniyorsun, hepsi sana birşeyler öğretiyor hayata dair. Olumlu yada olumsuz olması önemli değil, sonuçta hepsi ders değil mi?  Devam!

Doğum günüm yine çok keyifliydi. en sevdiklerim yanımdaydı eksikler olsada uzak şehirlerde hatta ülkelerde olanlar olsada harikaydı. Dilekler diledim Allah'ıma şükrettim bu yaşa kadar bu kadar keyifli şanslı ve ayrıcalıklı geldiğim için. Muhteşem dostlarım, muhteşem arkadaşlarım ve harika bir ailem olduğu için çok şanslıyım. Henüz hayatın katı gerçekleriyle tanışmadığım belki de tanıştırılmadığım için benim koruyucu meleklerim aileme teşekkür ederim... Tekrar tekrar da teşekkür ettim o gün. İyi ki doğmuşum ve iyi ki Damla'yım... Mutluyum. 

Ardından 1 yıldır çalıştığım dünya iyi si patronlarım ile karar verdik ve eğitmenlik işine devam etmeme karar verdik. Hepimiz için en doğrusu buydu ama şahane şeyler öğrendim, çok bilgi edindim, öğretebildiğimi ve eğitebildiğimi gördüm, zevk aldım, keyif aldım ve en güzeli patronların en iyileri ile tanıştım. Sevgiler! bir ay içinde yeni işime başladım. Yurt dışı eğitim danışmanlığı. Çok istemiştim daha öncesinde de keyifli olacağını düşünmüştüm hep ve düşündüklerim birer birer doğru çıkıyor. Keyifli bir iş keyifli insanlar ve tabi ki benim zayıf noktam Londra :) öğrenciler nasıl hevesli nasıl heyecanlılar... Nasıl meraklı ve korkulular bazen. Kendimi görüyorum onlarda bazen. Ne götürecekler? ne giyecekler? Ne diyecekler? Nasıl gidecekler? ne yiyecekler? Nerede kalacaklar? aman tanrım.... Buradan 4 yıl önceki Damla'ya sesleniyorum; iyibir iş çıkarttın ve herkesden çokça cesur davrandın. Afferim sana!  Her neyse, durum bu. Tatlı bir ofis tatlı çalışanlar ve güzel bir iş. Sanırım güzel şeyler olacak.

Doğum günüm ve işten önce tatil vardı bir de. çok güzel  bir 5 gün ve çok güzel insanlar tanıdım. yine klasik 15 kızdık ve full dedikodu hakimdi günümüze. Blush ile yatıp kalktık sanırım bütün tatil. Çok çok keyifliydi. Başak'ım Gökçe'm ile beraber. Tabi ki 2009 bodrum tatili gibi asla olamaz ama yinede kıyısından geçerdi. ayrıca tatili uzatmak istesekte sevgili evcil hayvanlarımız bizi evimizde bekliyorlardı ve bu imkansızdı. Hafiften aklımız kala kala gittik ama tabiki sonrasında heeepsini telafi ettik. Daha bayram var belki bir Çeşme planıda var hafiften içinde bakalım.... Bayramda olmasada bir haftasonu Çeşme istiyorum çünkü özlüyor insan. Anıları tazelemek daha güzellerini yerine koymak gerekli değil mi? Ve en son gelişme sanırım 5 yıl sonra tekrar Mersin'e gideceğim. Anneannem ve dedoşumun yanına. İlk yürüdüğüm yer ve ilk yüzmeyi öğrendiğim yere gideceğim J özlemiştim…



Durumlar şimdilik böyle… Keyifli, dostlarıma vakit ayırdığım, onların kıymetini anladığım ve benimle mutlu olmayı seven insanlar ile geçirdiğim bir dönem. Güzel. Devam. 

Sevgiler,

DY 

Wednesday, 10 July 2013

Gel

Derlerse desinler dersin
Ama demezler,
Sense sessiz sessiz dinlersin.
Denizde yüzmek gibidir aslında herşey
ayağın deymesede sen çabalarsın.
Kıyı sana uzaklaştıkça korkar,
Yaklaştıkça sevinirsin.
O sahil o güneş,
O yüzler o insanlar
O kahkahalar o umutlar
O hayal kırıklıkları o rüyalar.
Geride bırakırken bir çok şeyi,
Karadan ayrılan bir gemi gibisin daha çok.
Yüzerken ki heyecanından eser yok....
Oturursun koltuğuna belki tatlı bir şarap yada sert bir whisky koyarsın kendine
Mutlu olmaya çalışırsın kaybolan yüzler ve kahkahalar ile.
ellerin hala buruşuk
saçlarında sahilin kokusu
Yaz bitmemiştir oysaki....
Bu ne hüzündür peki?
Sen ayağını sürürken kumlarda
O ise çoktan telaşesindedir huzurun
Sen gökyüzüne bakarken o seni izler
Beraber baksak ya gökyüzüne
İğneyi ipliğe geçirmeye çalışmak gibi
Bıkarsın ya hani....
Ama sen susarsın onlar söyler
Sen söylemesende onlar söyler
Bir küçük andır herşey
Ayaklarını uzattığın balkondur bir çok şey.
Tatlı bir rengi vardı sesinin.
güzelde bir gülümsemesi.
Deniz kokan yürekler hep yaşar değil mi?
Karaya çıktığında hikaye yeni başlar.
Bıraktıkların yada bırakamadıkların
Güneş gözlüklerinin arkasına saklandığın zamanlar hani.
En güzeli çay simittir ya hani.
Gel sen yinede gel
Düşündüm ben çok
Sen yinede gel.
Onlar desinler
Ayakların değmesin boşver
Sen yinede gel...
sahile vurmuş bir kaç güzel güneş ışığı gibi gel
Gel ister sus ister söyle.
Yinede gel....





Sevgiler DY


















Thursday, 9 May 2013

Uç Uç böceği

Amelie filmini izleyenler okusun bu yazımı yada şu anda bu yazının bu satırlarını okuduktan sonra hemen bir şekilde izlesinler.... İzleyemiyorsanız hemen youtube'u açın ve soundtrack ini dinleyin.Bütün parçaların film gidişatına göre sıralandığı parçayı dinleyin. Hayatın ta kendisi aslında bütün parçaların hepsi teker teker. İnişli çıkışlı, aşklı, acılı, umutlu umutsuz, çok çok hüzünlü, çok çok mutlu.

Bazen şarkıları sözsüz parçaları anlatmak çok zordur. İşte tamda bu yüzden müzik vardır... İşte tamda bu yüzden Johann Sebastian Bach çok zaman önce Non lob', mein' Seel' den Herren 'i yazmıştır.... Sonra belkide Fahir Atakoğlu Sarı Zeybek'i bestelemiştir... Ne dersiniz?

Aşkda şarkı gibi, bestelenen müzikaller gibi. Her bir notanın bir anlamı var, her bir notanın ardından ne gelecek bilmeden dinliyorsun. Hem kendi öz yapıtın hemde çalıntılar içinde bir reprodüksiyon. Neden mi? Daha önce yaşadıkların gördüklerin yada görmediklerin, tanıdıkların yada tanımadıklarında işin içinde. Seninle aynı notalara onlarda parmak basıyor aslında sanki piyanoda koltuğunda yanında oturuyorlar. Sen "la" ile başlarken onların hepsi toplanmış; bir anı "sol" diyor bir digeri ise "faaa" diye bağırıyor... Bestelemek... Yaşamak... ne farkı var. ikiside hayatın kesitleri, ikiside hayatın en önemli bölümleri bestecileri ve yaşayanları için. Karakterler tam oturmasada her yaşantı bir parça bizim için. Kız kıza yenilmiş muhteşem bir yemek, evet belki dedikodu ve kahkaha içinde ama bir diğer tarafta mum ışığı içinde gül yaprakları arasında yenen romantik bir yemek... Sen istersen sol ile başla istersen la major...

Hayat dediğin şeyin tek gerçeği sensin. Yan sanatçılar var hepinizde berabersiniz ama son söz senin.... Son kararlar hep senin. Mutluluk kulağını tırmalayan o yan sesler olmasın. Mutlululuk sana eşlik eden bir kaç çift parmak olsun piyanonun tuşlarında. Belkide Londra sokaklarında Regent Street'de gezen ayakların olsun. Torbalar dolusu alışveriş yada Millie's den yediğin ufacık 3 poundluk kurabiye olsun....

 Yeter ki kısacık hayatlarımızda mutluluk herkesi bulsun. Herkesin burnuna konsun..









Sevgiler DY

Seeds

when you feel yourself all inside the same old paradox,
Just turn your face to the sky...
You will see the stars following the same old path with their satellites around.
think you will again jump into the same paradox again if you will be able to fall in love again.
Life is like a movie inside the bag with loads of heart icons around,
You will never ever know whats inside if you never try to live it...
Feel free....
Feel comfortable...
Thats you inside and outside.
Thats who you are and thats who you will be in the next few years.

Just think of your young flower in its pot.
Its trying to get used to its pot and soil.
But still its the same air and water filling in it....

feel free to love and feel free to move forward for the best of your life.
think that you are the only one that looks just like you :)
there is no one like you around...
you are the best of the creation and love is just the water and air for your new born seeds...

From DY to all who feels like flowering at this warm and cosy spring day

Saturday, 16 February 2013

ÖZLEM

Bu başlığı ne zamandır atıp altına birşeyler yazmak istiyordum. Tesadüf ki yazma gücünü bu duyguyu yoğun hissettiğim zamanlardan birinde buldum.

Konum kısaca; Özlemek... Dünyanın belki en hayali en içsel belkide en mutsuz eden duygusu. Burun direkleri vardır hani hep sızlar, bilen varmı hiç orası gerçekten sızlar. Özlediğinde sızlar çoğunlukla. Aslında özlem dendiğinde genelde insanlar sevgiliye özlemi belkide imkansız bir aşkı tezahür ederler akıllarında. Özlemin her türlüsünü yaşamış belkide hala yaşayan bir insan olarak söyleyebilirim ki bazen insan bir sözü, bir ağacı, bir duvarı, bir odayı belkide bir sesi özler. Bu özlem dediğimiz duygu, his bazende bir dükkanın önünden geçerken duyduğunuz bir kokudadır. Belkide bazen bir parfüm kokusu, ekmek kokusu, odanın kokusu... Kim bilir kimler neleri özlüyor. Farkettiniz mi hiç aslında bir çok şeyi özleriz gün içinde. İşteyken evimizi, evdeyken dostlarımızı gezmeyi belki, kahvenin yanında sigarayı yada güzel bir bebek sevmeyi özleriz. Bir anda olur bazıları. Bazılarıda yavaş yavaş içinize işleye işleye...

Hiç korktunuz mu bir şeyi kaybetmekten? korktunuz.. İnsansınız çünkü. Sevdiğiniz bir şeyi varlığı yada eşyayı kaybetmekten onu bir daha göremeyecek olmaktan, kullanamayacak olmaktan. Korkarız tabiki.... Bu kokrulan olunca özlemde başlar yavaştan yavaştan. Sözüm meclisten dışarı bir çok şeyimi kaybettim bir çok şeyi özledim ben. Ama hepsi geçti gitti.... Kalanlar var tabiki, hala hali hazırda özlemini çektiklerim var. Bunlar için değil onca sözüm yazma hevesim. Sadece farkettim ki bu özlem denen duygu aslında nasılda sıcak nasılda tatlı geliyor kulağa değil mi?

Asıl konuya geri gelirsek; özlemek güzeldir aslında. Hep bir umut bırakır insanda yani umuda sarar insanı sıkıca bu özlem. Umut edersin beklersin gözlersin...Pencerelere yapışırsın. Düşünmeyin ki illaki bir insan için olsun. Siz hiç mektup beklediniz mi? Postacıdan gelecek mektubu yada bir an önce eve gitmek için otobüs beklediniz mi? Peki ya treni? İşte heyecanla bekler bazen insan, özlemini gidermek için heyecan dolar içi. Umut eder insan ya bu işte sonunda.Kendi elindeyse bunlar olur tabiki. Birde insanın mecbur edildikleri yada kendi kendini mecbur ettiği özlemler vardır. Sen "o"ndan uzaklaşırsın yada uzaklaştırılırsın. Bu dediğim taptaze sıcacık beyaz ekmeğin kokusuda olabilir.... Hemen aşka meşke gitmesin kafa:) Özlemek özyle bir duygudur ki mecbur edilirsen içinde büyür büyür büyür. Gecelere gündüzlere sığmaz, güneşler saymakla batmasınıbeklemekle bitmez. Bütün arabalar yavaş, bütün otobüsler geç, bütün yollar kalabalık, bütün imkanlar zor ve zaman dahil herşey birden yavaşlar. Belki kavuşacağınız gün iki gün ötededir. Ötededir ya işte o sana yıllar asırlar gelir. Yarım saat geçmiştir dediğiniz saatler dakikalardır sadece. Bütün işler sıkıcı gelir. Bütün eğlenceler sıkıcı bütün yemekler tatsız gelir. size hiç oldu mu?

Özlemler ile doğrudan alakalıdır bu bizim bütün gün kullandığımız yollar. Yollarımız... Kim bilir kimleri ayıran yollar gün gelir o kimleri kimleri buluşturur. Akıl sır erdiremezsiniz bu hayata siz. Ne sen, ne onlar nede biz. Özletir insanı, geri vermez çoğunu. "Alış" der canice, hunharca seni zaman ile cezalandırır. Bazen yollar değilde görülmeyen duvarlar vardır bazılarına. Bir adım aralıklarla olan özlemler vardır bir de. Yine aşk geldi değil mi aklınıza? :) Diyette olanlara göre ufak bir bar çikolata ne kadar uzaktur biliyor musunuz? :)

Şaka bir yana dursun, ölüm vardır birde, insanları yaşamları hayatları ayıran. Uğruna çok şey yazılmıştır ama bana göre özlemin altbaşlıklarından belkide en acımasız altbaşlıklarından biridir. Üstüne çok konuşmak yazmak istemesemde söylemeden geçemeyeceğim; ölüm ile başlayan her özlemin sonu vardır, unutmayın....

Elinizden hiç birşey gelmeyecek özlemler vermesin Tanrım kimseye. Sonu belli sonu olan özlemler olsun olacaksa. Hayatı belkide tatlandıranlardır onlar. Hayatımıza heyecan ve gerektiği yerde hüzün katarlar. Bize verilen ufak cezalardır bence. Yerlerine konulmayacak özlemleriniz varsa koymaya doldurmaya çalışmayın. Onlar sizi ömrünüz boyunca bırakmayacaklar çünkü. boşuna uğraşmayın.

Ben özlediğimde genelde hayal ederim. bu insanı daha çok üzer bazen ama kafadan çıkartılmıyor ise (yine aklınız aşka gitti sanırım hayır mesela bu ara Londra'yı özledim, hayal ediyorum...) biraz eski resimlere bakmakta iyi gelecektir. Güzel bir krosan kokusuda fena olmazdı aslında....

Tavsiyem, umut etmeyi bırakmayın ama umudunuz bazen kendinizi bile kaybetmenize sebep olur. Çok hüzünlü bir yazı oldu biliyorum ama bu hüzün değil aslında bazen, bazen birini özlemek bile güzeldir. Sonunda geri geleceğini bilirsen tabiki....
 

Sevgiler,

D.Y.

PS: ve bu sırada Amelie dinlemekte çok güzeldir....

















Friday, 25 January 2013

ANKARALI OLMAK

İnternette bulduğum aslında yıllardır gördüğümüz bir yazının bir başka versiyonunu paylaşmak istedim. Yazar belli değil. O yüzden kendisi eğer ki denk gelirse bana alınmasın.... Maddeler bilindik ama başlangıç ve toparlama İstanbul'da yaşamış bir Ankaralı'nın hikayesi:) İşte tamda bu yüzden çok keyifli olmuş bütün olarak.

Biz Ankaralılar'a ;
-------------------------------------------------------------------------------------------------------

Ankaralı Olmak...

12 Eylül 2009- İstanbul’a taşındım.
Başlarda her şey o kadar zor ve ağır geliyordu ki, her şeyi geride bırakarak nasıl böylesine bir şeye kalkıştım ki diyordum. Ama işin ucunda İstanbul vardı ne de olsa. 24 saat uyumayan o büyülü şehir. Bir şekilde alışırdım nasılsa.

Gerçekten de alışmak çok da zor olmadı, çünkü bu şehir YA-ŞI-YOR. Eğlencesi, hareketi, 7-24 yapılabilecek bir şeyler olması insana işte şehir dediğin böyle olur dedirtiyor. Tabi bunun yanında insanı delirten, sinirden kudurtan yanları da yok diyemeyiz.

Her yeni günün rutini olarak bugün de işten çıktım ve okulun yolunu tuttum. Büyükdere’nin o işkence dolu trafiğini çekerek ilerlerken bir yandan da İstanbulluların deli gibi araba kullanmalarına karşılık veren çılgın dolmuş şoförünün korkunç manevralarına maruz kalarak Beşiktaş’a varmayı başardım.

Her gün bu trafikte işkence çekerken aslında Ankaralı olmanın ne kadar da güzel olduğunu düşünürken buluyorum kendimi. Ya da bir İstanbullunun Ankara için söylediği “ Ankara’nın en güzel yanı İstanbul’a dönüşü” lafına karşılık Ankara’yı nasıl da savunduğumu görüyorum. Çünkü Ankaralı olmak ne İstanbullu ne İzmirli ne de başka bir şehirli olmaya benzer. Gariptir Ankaralı olmak, garip ve içtendir Ankaralıların paylaşımları, yaşadıkları, ortak noktaları.
Diğer şehirliler gibi basit bir bağ değildir bizimkisi. Yani bir kitapta, bir filmde ya da dizide şehrimizi, onunla ilgili bir semti, onu anımsatan başka bir şeyi görsek, okusak bir gülümseme oluşur yüzümüzde. (Behzat Ç. niye bu kadar tuttu sanki:) )



İstanbul gibi birbirine uzak olmak değil hep iç içe olmak demektir Ankara, İstanbul gibi yapay değil içten olmak demektir. Hangimiz aşağıdakileri yapmadık ki, ya da hangisi biz Ankaralılar için bir şey ifade etmiyor olabilir ki?



© © Bir mekana gittiğinizde içeridekilerin %50sini tanımak demektir. (Bizim Ankara biraz köy gibidir de her yerde mutlaka birilerini bulursunuz.)
© © Zafer Çarşı'sından 2. El kitap almaktır.
© © Olgunlar; İngilizce kitaplarınızı almak için ilk adresiniz olması demektir.
© © Babanızın memur olması demektir.
© © Bir zamanlar Or-an’a ya da Çayyolu’na giderken “Buralarda şehir dışı be” demiş olmaktır.
© © Sinemaya gitmeye karar verip yarım saat sonraki seansa yetişebilmek ve bunu İstanbullulara anlatırken şaşkın suratları izleyerek eğlenmektir.
© © ODTÜ’lü değilsen içeriye girerken kimlik sormamaları için kapıdan kendinden emin adımlarla yürüyerek geçmek demektir.
© © Ortaokul döneminde Karum’un yan merdivenlerinde piyasa yapmak demektir.
© © Metropol Sineması açıldığında “Vaaay, sinemaya bak!” demektir.
© © Vakko ya da YKM’nin önünde birileriyle buluşmuş olmak demektir.
© © Okul gezilerinde mütemadiyen Anıtkabir, Anadolu Medeniyetleri , Etnografya Müzesi , Eski Meclis vs’ye gitmiş olmak demektir.
© © Çocukluğunuzun en unutulmaz anlarının, Atakule Dreamland.de geçirilen zamanlar olması demektir.
© © Kızılay’da dersaneye gitmek demektir.
© © Güvenpark’tan otobüs ya da dolmuş duraklarına gitmektir.
© © AAAL, GAL, MERAL’in ne anlama geldiğini bilmek demektir.
© © Arjantin’e “Cadde” diyebilmektir.
© © Kuğulu Park’ta kuğuları izlemektir. "Amaaan burayı görünce hayal kırıklığına uğradım!" diyen İstanbullulara, sen anlamazsın diyerek anılarına gömülmek demektir.
© © Bestekar’a inmek, Corvus’ta bira, Hayyami de şarap Mısır Cafe’de nargile içmek demektir.
© © Tunalı'ya "Tunalı Hilmi" diyenlerin bizden olmadığını bilmektir.
© © Kıtır'da patates bira keyfi yapmak, bu tadı başka hiçbir yerde alamamak demektir.
© © Bir İstanbullunun gelip de “İyi güzel de deniz yok ama yaa!” diyişine “Sanki sen her gün denize giriyorsun ya” demek istemektir.
© © Yapacak bir şey bulamamak ama bunu da Ankara’nın şanından saymaktır :)
© © "ASPAVA" demektir:) Soslu patatesine, salatasına, cacığına bayılmak, İstanbul'dan Ankara'ya her gidişte ilk gecesinde Aspava yemeden duramamak demektir.
© © “Bebe” demektir.
© © Yürüyen merdiveni tıka basa doldurmaktır, öyle sol tarafı boş bırakmak gibi huyumuz yoktur.
© © İ.Melih Gökçek yazısını her yerde görmektir.( O "İ" ile ilgili ne kadar yaratıcı olabileceğimizden bahsetmeme bile gerek yok sanırım)
© © AOÇ diyince akla gelen kokoreç ve AOÇ dondurmasıyla ağzının suyunun akmasıdır.
© © HOSTA= Döner demektir.
© © İstanbul’da Ankara ayazını özlemektir. Deniz olmamasına aldırmadan bağımlı olmak, sevmektir.
© © Seğmenler Parkı’nda içmiş ve parkta sabahlamış olmak demektir.
© © “Beyin Bedava”cı KPSS yıldızımız olması demektir.
© © Meşrutiyet köprüsünde dans eden apaçi videolarını görünce “İyi ki bunlara denk gelmemişim!” demektir.
© © Aşk Tesadüfleri Sever’i izlerken bir Ankaralı olarak herkesten çok ağlamak demektir.

Veee tüm bunları okuyan Ankaralıların yüzünde oluşan gülümsemeyi hep yaşıyor olmak demektir.
İstanbul'a taşınmakla doğru kararı vermişim diyorum bugün ama "İyi ki Ankaralıyım!" demekten kendimi alamıyorum...