Merhabaaaaa!
Yine bir kız sohbetinden çıkan fikirler ile buralardayım. Yine kafam çok karışık yine dolu doluyum! bilmem iyi birşey mi acaba bu kadar düşünmek...
Bu sefer ki sevgili arkadaşım, dostum, ilkokul sıralarından beri hiç kopmadığımız dostum Merve. Saatlerce konuşmamızdan sonra bana "Damla Polyanna olmaktan vazgeçmen lazım" dedi. Ve sanırım bununla da ilgili birşeyler yazmam gerektiğini böylelikle düşünmüş bulundum. (Merve'm seni seviyorum, bana kızma:))
Bu gün ki konum; Pollyanna Sendorumu. Bu sefer ki örneklerimi kendimden vereceğim dolayısı ile quotation ya da bibliography ye ihtiyacım yok. Beni tanıyanların zaten "evet damla aynen!" diyeceklerini biliyorum. Ama bir kaç kere "damla çok mu safsın yoksa numara mı yapıyorsun anlamıyorum" lafını duydum :) Ağır oldu ne diyeceğimi bilemedim o yüzden belki onlara da cevaben bir yazı olur bu sefer ki "bilimsel makalem".
Evet, bu sendrom nasıl başlar, kimlerde olur, nasıl farekdilir ve nasıl zararları yararları vardır biraz bunların üstünde duralım.
Pollyanna bildiğiniz gibi Elenor H. Porter isimli yazarın elinden çıkmış bir kitaptır. Yazar 1868 doğumludur ve 1920 yılında vefat etmiştir. Kendisi New Hampshire'lı olup 1907 yılından beri sayısız kısa hikaye ve roman yazmıştır. Ancak biz kendisini Pollyanna ile tanıdık ki ne yazık... Diğer öykülemelerini ve keyifli kısa hikayelerininde okunması taraftarıyım. Pollyanna teenage diye nitelendirebileceğimiz yaşlarda öksüz bir kızdır ve roman boyunca onu tatlı şirin ve olumlu uyumlu bir kız olarak görüyoruz. Küçük kız başından geçen olaylara rağmen hep iyi kalabilmiş ve hep olumlu düşünebilmiştir aslında işin özü ve bu Pollyanna terimide dilimize bu şekilde pelesenk olmuştur.
Kısa bir "background info" dan sonra asıl konumuza geri dönelim.
Kişi bu sendroma aslında doğuştan yakalanır. Yakalanmaktan ziyade bu sendromun sebepleri şöyle sıralanabilir;
-muhteşem bir şekilde özverili bir aile
-olumlu ve iyimser bir aile
-hep destek tam destek dostluklar
-güzel bir kalp
İlk bakışta sebepler çok tatlı geliyor ancak kişi bu sendrom yüzünden devamlı ve devamlı kalp kırıklıkları yaşamaktadır. Şöyle özetleyelim isterseniz fazla karışmadan;
Kişi olgun ve hayatı ile "tatmin olmuş" bir şekilde büyür. Çok keyifli özverili ve iyimser iyi niyetli bir ailede büyüdüğü için herkesi öyle sanmaya başlar. Herkese güvenilecek potansiyel iyi insanlar olarak görür ve içeridek imesajları alamayacak kadar uyuşmuştur huzur ve mutluluk takıntısı ile. Karşısına çıkan kişileri ilk baştan "güvenilir" olarak tanımlar ki aslında çok çok pek çok yanlıştır bu kanı. Yüzde elli civarlarına dayanan yanılgılar "dream deffered ve frustration" getirir beraberinde. Neyse, devam edelim; Herkese potansiyel iyi insan olarak bakan bu kişi "saf salak" olarak algılanır aslında. Fazla gülümseyen aptal ve terbiyesiz şakaları bile alttan alabilecek kadar iyimser biri olarak tanınır. Hatta bazende "aysu" olarak da nitelendiriliebilir (Baknız: Damla Yılmaz TED yılları:)). Ancak kişi bu halinden memnundur çünkü sonunda o iyi olan olarak kalır karşıdakiler "kötü" olmuşlardır. Bu iç huzuru ile kişi hayatına bu Pollyanna hali ile devam eder.
Bir çok sefer bu güven meselesi ile mücadele eder. Kişi güvenir ama güvei sarsılır yarıda kalan yollar ve tutulmayan sözler ile, kişi inanır "iyi biri" der ve en olmayacak en yapılmayacak hata düşmanının bile yapmayacağı kötülükler ile karşılaşır. Yalan ve "nitelikli dolandırıcılık" bunlardan bir kaçıdır sadece. Herşeye iyi bir kulp bulur;
-aslında öyle demek istemedi biliyorum
-ama gerçekten ben bunu yapmak istediğini sanmıyorum
-ben onun kötü biri olduğunu düşünmüyorum
-çevresi etkilemiştir mutlaka
-hayır bence o iyi biri içinde
-özünde gerçekten iyi ve güvenilir biri
-hayat şartları onu böyle yapmış
Peki sorarım, hayat şartları ve çevre neden bu Pollyanna'yı değiştirmez. Güvenilir ve iyi niyetli olmaya devam eder??? Demek ki beceriliyor muş, demek ki olabilir birşey miş diye herkesi yine kendi gözlüklerinden nitelendirip bir yerlere oturtur. Çoğunlukla da haketmedikleri yerlere... Pollyanna sendromu devam etmektedir. Kişi insanlara güvenip ya da sırtını dayayıp yarı yolda kalsa da devam eder çünkü biliyordur ki hala kendisi gibi "iyi" insanlar var etrafında. Etrafında olmasa bile dünyanın bir yerinde bir yerlerde olmalı... Üstelik Fransa'yı ve İngiltere'yi de gezmiştir ve bulunduğu şehirde çok geniş bir arkadaş çevresi vardır ve tabi ki başka şehirlerde. Bu bahsettiğim insanlar illa ki "aşk" adı altında olmaz, olmamalı zaten. Arkadaş dost vs vs gibi sıfatlar altına saklanan insanlardan da kazık yer herkes gibi. Çevresini küçültür ama hala güvenmeye devam eder inanmaya ve iyi insanlar olduklarına.
İnsanların "güvenemiyorum" demelerine anlam veremez ya da baştan yüzde 10 güven ile başlayan insan ilişkilerine. Aptal mı acaba? Herkes tam güven ile başlasa belki karşısında kil de bir şekilde bunu haketmeye çalışacak ve bu olumlu hava herkesi etkileyecektir... Olmaz... Kalan tatlı Dostları ve ailesi dışında bir çok kişiden bunu duyamaz ve göremez. Kırılır incinir. Ama bizim inatçı Pollyanna sendromuna yakalanmış kişimiz hala "iyi insanlar" kulübünü aramaya devam etmektedir...
Sizce hangisi doğru? sıfır güven ile başlayan samimiyetsiz sohbetler ve ilişkiler mi yoksa baştan insanların birbirlerine açık samimi ve güvenilir davrandıkları durumlar mı? Sendroma yakalananlara sesleniyorum;
Çocuklar;
İnsanlara güvenmek kötü bir şey değil... Güvendiğin kişilerin güvenilir olmadığını gördüğünde evet üzülüyorsun ancak temiz kalbin ile eminim çevren 30'larına geldiğinde tamamen güvenilir ve tamamen gerçek insanlar ile çevrili olacak. Ki çok uzun zamandır çevremi böyle tanımlıyorum ben şahsen bizzat Sendroma yakalanmış kişilerden biri olarak.
Sendromu yine diğer yazım ile birleştirmeye çalışıyor beynim! Güven meselesi bir yana, başına gelen kötü olaylardan dolayı pes etmemekte aslında Pollyanna sendromunun bir belirtisidir. Bu belirtiler çok ciddi sıkıntılar ya da kazalardan sonra bile kendini göstermektedir.
-olsun her işte bir hayır vardır
-bunu yaşamasam iyilerin kıymetini nasıl bileceğim
-Allah beterinden saklasın
-daha da kötüsü olabilirdi
-olsun ben iyiyim ya
-Aman mutlaka iyi birşeyler olacak
Kelimeleri ile kendini göstermektedir. Kişi iyi birşeylerin olacağından umudunu asla kesmez asla "yok olmaycak ben pes ediyorum" demez taa ki karşısında ki engel ya da kişi pes edene kadar.
Çok uzatmadan yazımı bitirmek istiyorum çünkü yeterince kendim ile yüzleştim biraz da size kendi kendinizi bırakıyorum.
İyi düşünmek ve olumlu yanlarını görmeyi denemek etrafınızda ki dünyanın, kötü bir şey değil. Bunun kötü olduğunu sizi düşündürmeye çalışacaklardır belki de gerçekten öyledir, belkide dünya kötüler tarafından kontrol edilip kötülerin kazandığı bir evrendeyizdir kim bilir... Sen iyi olmaktan vazgeçme sen dostum iyi düşünmekten ve herkesin bir gün "iyi insan" olabileceği ütopyasından kopma....
Sevgiler Güneşli günler;
DY.
"background info"da yer alan bilgiler nereden? bu bilgilerin alıntısı nerede? (alıntı iççin APA formatınnı kullanabilirsiniz, detaylı bilgi için bkz: http://library.flcc.edu/APA_FLCC.pdf )
ReplyDelete-abi :)
Dml'nin kafasinda:) kardes amerikan kulturu ve edebiyati mezunu. Unutulmasin abicim:)
ReplyDelete