biraz dramatizeden bir şey olmaz,
derken gözlerim şimdiden dolu.
bir dolu sorunun içinde yüzerken ruhum,
ayaklarım geri geri gidiyor,
her kilometrede uzaklaşan.
gökyüzünü tutmak,
saatlere sarılmak istiyorum çoğu zaman.
ve gökyüzü durmuyor,
saatler ise kimseyi beklemiyor çocuk.
artık inanmıyorum masallara ben.
aşkın iyileştirdiğini düşünen kalbim,
içine attığı gözyaşlarında boğuluyor.
eski bir 45'likde yeniden iyileşirken,
istediğimi göremeyince,
yeniden gözlerimi kapatıyorum.
çünkü artık bazen gerçekten inanmıyorum.
Sevgiler D.Y.
DY
Friday, 13 January 2017
hiç mi?
tek kişilik diyalog değil bunlar.
gerisi var, ilerisi var, cevap vereni var
ya rakı kadehinde yüzen balık?
peki ya rüzgara karşı uçmaya çalışan o peri?
hiç mi inanmıyorsun?
hiç mi görmedin kayan bir yıldız?
hiç mi ölümsüz hissetmedin kendini?
gerçekten hiç mi inanmadın masallara?
Sevgiler D.Y.
gerisi var, ilerisi var, cevap vereni var
ya rakı kadehinde yüzen balık?
peki ya rüzgara karşı uçmaya çalışan o peri?
hiç mi inanmıyorsun?
hiç mi görmedin kayan bir yıldız?
hiç mi ölümsüz hissetmedin kendini?
gerçekten hiç mi inanmadın masallara?
Sevgiler D.Y.
Heves
küçük bir heves,
ufak bir sarhoşluk.
hafif bir ağrı.
yüzsüz bir neşe.
sessiz sabahlara uyanmak gibi,
geceden kalanları temizler gibi,
ayak seslerini dinliyorum.
kocaman günler yerine seninle,
ufak saatler planlıyorum.
"uçurtmayı vurmasınlar",
Barış'ı üzmesinler,
kanatlarımı onarırken ben,
o duvarları görüyorum sanki,
ziyaretlerim renkli değil,
köşeli laflarım,
sözler veremezken,
en ufak esintide hasta oluyorum.
boynumdan inen ince bir ter,
sana değiyor,
titriyorum...
sarhoşum,
biliyorum...
Sevgiler D.Y.
ufak bir sarhoşluk.
hafif bir ağrı.
yüzsüz bir neşe.
sessiz sabahlara uyanmak gibi,
geceden kalanları temizler gibi,
ayak seslerini dinliyorum.
kocaman günler yerine seninle,
ufak saatler planlıyorum.
"uçurtmayı vurmasınlar",
Barış'ı üzmesinler,
kanatlarımı onarırken ben,
o duvarları görüyorum sanki,
ziyaretlerim renkli değil,
köşeli laflarım,
sözler veremezken,
en ufak esintide hasta oluyorum.
boynumdan inen ince bir ter,
sana değiyor,
titriyorum...
sarhoşum,
biliyorum...
Sevgiler D.Y.
Cam
ilk defa içimden geçenleri bu kadar söylemiyorum.
ilk defa içimden geçenleri bu kadar ağlamıyorum.
ilk defa bu kadar susuyorum,
ilk defa bu kadar dinlemiyorum.
notalar uçuşurken kafamda,
hayal ettiğim küçük köylerin fotoğrafları hafızamda.
serin havalar değil ama,
güneşli sabahların ışığından kısılırken gözlerim,
seninkilerin renkleri cam gibi aklımda.
Sevgiler D.Y.
ilk defa içimden geçenleri bu kadar ağlamıyorum.
ilk defa bu kadar susuyorum,
ilk defa bu kadar dinlemiyorum.
notalar uçuşurken kafamda,
hayal ettiğim küçük köylerin fotoğrafları hafızamda.
serin havalar değil ama,
güneşli sabahların ışığından kısılırken gözlerim,
seninkilerin renkleri cam gibi aklımda.
Sevgiler D.Y.
uzak
fazla yakın,
fazla yüksek sesli.
uzaklığım bir sarılma mesafesi,
uzatma kollarını,
daha fazla alıştırma kendini.
Sevgiler D.Y.
fazla yüksek sesli.
uzaklığım bir sarılma mesafesi,
uzatma kollarını,
daha fazla alıştırma kendini.
Sevgiler D.Y.
gece gündüze
dökülüyordu nehirler,
kocaman okyanuslara.
kaynar volkanların içinde,
toprak kavruluyordu.
gördüklerimin yanında ben,
küçücük ellerimle,
ancak şiir yazabiliyorum.
dönerken gece gündüze...
Sevgiler D.Y.
kocaman okyanuslara.
kaynar volkanların içinde,
toprak kavruluyordu.
gördüklerimin yanında ben,
küçücük ellerimle,
ancak şiir yazabiliyorum.
dönerken gece gündüze...
Sevgiler D.Y.
bağdaş
kısa cümleler kuruyorum artık.
uzun cümlelerde boğulmak yerine,
kısalarında daha hızlı ölüyorum.
dinlerken kendimi,
yoruluyorum.
koşarcasına değişirken aklımdakiler,
ilk at bindiğim gün ki gibi titriyor bacaklarım,
kalbim atıyor hızlı
dudaklarım kururken,
ellerimi hissetmiyorum.
yazmak istiyorum tam o sırada.
ki susarak yazabilirim ancak.
ama bu kadar harf nasıl gelir bir araya?
nasıl dönüşür kağıda satıra?
sen söyle şimdi çocuk,
uzun cümleler çekerken için,
neden kurduğun bağdaşın içinde,
sarhoş bedeninle,
kocaman ellerinle,
nasıl bu kadar sessizsin?
bana da anlatsan ya...
Sevgiler D.Y.
uzun cümlelerde boğulmak yerine,
kısalarında daha hızlı ölüyorum.
dinlerken kendimi,
yoruluyorum.
koşarcasına değişirken aklımdakiler,
ilk at bindiğim gün ki gibi titriyor bacaklarım,
kalbim atıyor hızlı
dudaklarım kururken,
ellerimi hissetmiyorum.
yazmak istiyorum tam o sırada.
ki susarak yazabilirim ancak.
ama bu kadar harf nasıl gelir bir araya?
nasıl dönüşür kağıda satıra?
sen söyle şimdi çocuk,
uzun cümleler çekerken için,
neden kurduğun bağdaşın içinde,
sarhoş bedeninle,
kocaman ellerinle,
nasıl bu kadar sessizsin?
bana da anlatsan ya...
Sevgiler D.Y.
Sema
düşünüyorum başka bir yer var mı gidecek.
kaçmak çözüm mü ya da.
bir kuşun kanadında uçup semaya,
yıldızlara dokunabilir miyim?
orada süzülüp yer yüzüne ayak basmadan,
çiçek kokularını, bütün nehirleri,
dağları tepeleri bütün kelebek kanat çırpışlarını,
tüm sessizliği toplayabilir miyim?
bulutların ardında,
onlara sarılıp uyurken,
rüyalarımda seni görür müyüm?
Sevgiler D.Y.
kaçmak çözüm mü ya da.
bir kuşun kanadında uçup semaya,
yıldızlara dokunabilir miyim?
orada süzülüp yer yüzüne ayak basmadan,
çiçek kokularını, bütün nehirleri,
dağları tepeleri bütün kelebek kanat çırpışlarını,
tüm sessizliği toplayabilir miyim?
bulutların ardında,
onlara sarılıp uyurken,
rüyalarımda seni görür müyüm?
Sevgiler D.Y.
Thursday, 12 January 2017
bir yerde
direniyorum her şeye
sana, gidişimize.
zamana, saate, çabuk gelen sabaha.
kızıyorum her şeye.
sana, gidişimize,
zamana, saate, çabuk gelen sabaha.
sonra üzülüyorum.
her şeye...
boşlukta uçan kelimelere,
yerini bulmayan sözlere,
hatırlayamadığım tarihlere,
özlediğim her şeye.
üzülüp üzülüp tekrar gülüyorum.
çünkü biliyorum başka yol yok.
küskün kalamam sonsuza kadar.
bir yer de sevmem lazım,
her şeyi...
Sevgiler D.Y.
sana, gidişimize.
zamana, saate, çabuk gelen sabaha.
kızıyorum her şeye.
sana, gidişimize,
zamana, saate, çabuk gelen sabaha.
sonra üzülüyorum.
her şeye...
boşlukta uçan kelimelere,
yerini bulmayan sözlere,
hatırlayamadığım tarihlere,
özlediğim her şeye.
üzülüp üzülüp tekrar gülüyorum.
çünkü biliyorum başka yol yok.
küskün kalamam sonsuza kadar.
bir yer de sevmem lazım,
her şeyi...
Sevgiler D.Y.
Nim Sofyan
Nim Sofyan Senden Bana Yar Olmaz
dinlenmesi gerek bu şarkının her akşam her akşam üzeri...
Alçak ışıklar ve daldığın kocaman duvarlar da olmalı.
dinlenmesi gerek bu şarkının her akşam her akşam üzeri...
Alçak ışıklar ve daldığın kocaman duvarlar da olmalı.
kendi kendime
kendi kendime küsüyorum sana.
kendi kendime barışıyorum sonra.
ardından kendi kendime kırılıp,
kendi kendime uzaklaşıyorum.
sonra tekrar kendi kendime sarılıyorum.
kendi kendime yaşıyorum seninle...
Sevgiler D.Y.
kendi kendime barışıyorum sonra.
ardından kendi kendime kırılıp,
kendi kendime uzaklaşıyorum.
sonra tekrar kendi kendime sarılıyorum.
kendi kendime yaşıyorum seninle...
Sevgiler D.Y.
biliyorum
bilmiyorum nereye kaçacağım bundan,
belki saklanacağım ama,
ruhum yakalandı.
kalbimi de yanında götürmek üzere.
sessiz olmak benim seçimim.
konuştuğumda susmayacağım biliyorum.
belki bir gün söylerim.
belki sen de bir gün dinlersin.
elini tutarım belki bir gün.
yanağına bir öpücük kondurup,
"gel" derim.
gelmezsin, gelmeyeceksin biliyorum.
işte sırf bu yüzden,
kaçmak ve susmak en tatlısı,
biliyorum...
Sevgiler D.Y.
belki saklanacağım ama,
ruhum yakalandı.
kalbimi de yanında götürmek üzere.
sessiz olmak benim seçimim.
konuştuğumda susmayacağım biliyorum.
belki bir gün söylerim.
belki sen de bir gün dinlersin.
elini tutarım belki bir gün.
yanağına bir öpücük kondurup,
"gel" derim.
gelmezsin, gelmeyeceksin biliyorum.
işte sırf bu yüzden,
kaçmak ve susmak en tatlısı,
biliyorum...
Sevgiler D.Y.
Gibi
kuşların cümleleri,
kalemin sesi,
şarabın aydınlığı,
kağıdın kesiği,
sabahın karanlığı,
ya da "güle güle"nin güzelliği gibiyiz...
Sevgiler D.Y.
kalemin sesi,
şarabın aydınlığı,
kağıdın kesiği,
sabahın karanlığı,
ya da "güle güle"nin güzelliği gibiyiz...
Sevgiler D.Y.
hepsi
Dilini bilmediğim şarkılar,
yolunu unuttuğum parklar,
yerini unuttuğum dileklerim,
kapaklarını kaybettiğim kutularım,
isimlerini unuttuğum dostlarım...
hepsi aklımda aslında,
hepsi benimle,
hepsi burada...
Sevgiler DY
yolunu unuttuğum parklar,
yerini unuttuğum dileklerim,
kapaklarını kaybettiğim kutularım,
isimlerini unuttuğum dostlarım...
hepsi aklımda aslında,
hepsi benimle,
hepsi burada...
Sevgiler DY
Monday, 9 January 2017
dikkat uzun yazı
görmediğimi sanıyorlar. bilmediğimi sanıyorlar. düşünmediğimi sanıyorlar. anlamadığımı anlamak istemediğimi sanıyorlar. ne kadar da farklı durum aslında... fazlasıyla anlayıp fazlasıyla düşünüyor ve fazlasıyla görüyorum. noktalama işaretleri bir yana şimdi... sadece yazmak istiyorum, dinlediğim yeter. biraz konuşmak isitiyorum. şiir tadında olmasın bu, bu sefer küçük harflerle yazılan bir yazı olsun. kalbimin sesi belki aklımın belki de parmaklarımın götürdüğü yer.
yolun ortasındaydı çocuk. tam ortasında. elinde şarap kadehi bana bakıyordu. sigarası yeni sönmüştü, yenisine mecali yoktu. arabalar geçiyorduyanından, egzoz kokuları... ah ne kötüydü. oyasa ki o oramana uyanmak istiyordu. kim mi o? o biziz işte... bizim araflarımız, bizim beceremediklerimiz yapamadıklarımız bizim, umursamak istemediklerimiz. hepimizin yok mu sanki aklında geçenleri söylemedikleri? yok mu hiç bağıra bağıra söylemek istediğiniz şarkılar ancak söyleyemediğiniz şarkılar? deli gibi dans etmek istediğiniz zamanlar şarabınız bittiği zamanlar? olmuyor mu oluyor işte... Sofie'nin Dünyası'nda bir şey söylüyorlardı; filozof her daim her şeye şaşırandır... Bebekleri düşünün.. bir kedinin koşması, senin ellerini çırpman ne kadar da ilginç onlar için değil mi? işte öyle yaşıyorum ben... her şey yeni benim için. Her şeye şaşırırken kınanıyorum. "Nesi var bunun Damla?". nesi mi var? bir bebeğin gülüşü, bir kedinin mırıldaması, kar yağışı, yolları kapatışı, bir çocuğun ilk kelimesi, ilk tebessümü...bunlar değil mi bizi yaşatan? neden şaşırmam garip? sen de şaşır... şaşır ki düşün.düşün ki yaşa.. "düşünüyorum öyle ise varı" sence boşuna mı söylenmiş.. Ya da "to be or not to be and that's the question" boşuna mı yazılmış? asla... her şeyin bir sebebi var. önemli olan bunu bulamasanda o yolda ölmek değil mi...ölmek ve ölüm biraz dramatize edilmiş hali her şeyin. dramatize etmekte üzerime yoktur laf aramızda. Ancak, dramatize etmek demek aslında bir yandan da içine duygu fırlatmak değil mi? duygu fırlatmak... ne güzel oldu bu...
nerede kalmıştık... o yolun ortasında duran adamdan bahsediyorduk. özlemi hatırlatan, hatırlattığını getirmeyen, getirdiğini unutturan... dostlar var, yok mu.. eskisi gibi kalmadı evet ama hala var. bir elin beş parmağı gibi. az-öz, iyi-ılımlı, akıllı-makul....onlar kalıyor bir de ailen işte eninde sonunda. keşkelerin bir yana o yolun ortasında duran adam bir yana, sen, dostların, ailen ve onların güzel yüzleri... bir çok şeye değiyor. bir çok şeyi unutturuyor. değil mi?
dünyaları geziyoruz. bir tek ülkeleri şehirleri yerküreyi gezmiyoruz... her insan bir dünya. her isimde bir dünya geziyoruz. hepsi birer deneme hepsi birer şiir. üniversitedeyken Muammer hocamız bize her şiir her deneme bir deneyimdir der. yaşamana gerek yok! çöz dizeleri, çöz karakterleri, çöz ironileri buluyorsun işte! yeni bir deneyim.ne olmuş kim ne yapmış nasıl sonuçlanmış.. yaşamana gerek var mı? al işte sana deneyim. bilmediğim dillerde dinledikleriniz bile birer deneyim...
birine şaşırırdım "konudan konuya nasıl geliyorsun, takip edemiyorum seni" diye. şimdi anlıyorum şimdi adlandırabiliyorum. aslında ben de oradan oraya dünyadan dünyaya gidebiliyorum...sudoku çözmek gibi bir şey işte bunlar...yazıyorsun yazdıkça yazıyorsun... sonucumuz ilk cümlemizle nasıl alakalı acaba. sen de düşün, sen de sev, sen de özle, sen de anlat, sen de hisset, sen de anla! sen de dinle! hayat öylesine yaşamak için çok kısa. hayat hiç bir şey düşünmemek için çok çok kısa. hele ki hayat sorgulamamak ve alışmak sıradanlaşmak için daha da kısa...
sev... düşün... anla...dene...düş...tekrar dene...tekrar düş ve tekrar sev ve ardından tekrar anla. tekrar yanıl. oku, üzerine git, öğren, çöz, çözemesen de çocuk kim bilir hangi şehirde, işte orada öyle öl. sıradan, alışılmış rutinlerin içinde kaybolma.Kabbalah'da dediği gibi "her şeye bir manevi anlam ver" ve sonrasında her şeyi öyle kabul et. para, araba, ev mal mülk.. belki bir bar cikolata. onu bile bir lütuf olarak gör. kimden? ve sonra tekrar düşün...
yazmaya devam edersem sayfalar sürecek ve sıkılacaksın... ama unutma, sıradanlaşmak ve sorgusuz alışılmışlığın içine girmek kendine ve sana verilmiş bu ömüre yapabileceğin en kötü şey.
ah bir de, o yolun ortasında durana sarılabileceğin kadar sarıl. sonra "keşke" denen iğrenç hiçliğin içine düşme. dene... sev. düşün anla dene düş tekrar dene.
Sevgiler D.Y.
yolun ortasındaydı çocuk. tam ortasında. elinde şarap kadehi bana bakıyordu. sigarası yeni sönmüştü, yenisine mecali yoktu. arabalar geçiyorduyanından, egzoz kokuları... ah ne kötüydü. oyasa ki o oramana uyanmak istiyordu. kim mi o? o biziz işte... bizim araflarımız, bizim beceremediklerimiz yapamadıklarımız bizim, umursamak istemediklerimiz. hepimizin yok mu sanki aklında geçenleri söylemedikleri? yok mu hiç bağıra bağıra söylemek istediğiniz şarkılar ancak söyleyemediğiniz şarkılar? deli gibi dans etmek istediğiniz zamanlar şarabınız bittiği zamanlar? olmuyor mu oluyor işte... Sofie'nin Dünyası'nda bir şey söylüyorlardı; filozof her daim her şeye şaşırandır... Bebekleri düşünün.. bir kedinin koşması, senin ellerini çırpman ne kadar da ilginç onlar için değil mi? işte öyle yaşıyorum ben... her şey yeni benim için. Her şeye şaşırırken kınanıyorum. "Nesi var bunun Damla?". nesi mi var? bir bebeğin gülüşü, bir kedinin mırıldaması, kar yağışı, yolları kapatışı, bir çocuğun ilk kelimesi, ilk tebessümü...bunlar değil mi bizi yaşatan? neden şaşırmam garip? sen de şaşır... şaşır ki düşün.düşün ki yaşa.. "düşünüyorum öyle ise varı" sence boşuna mı söylenmiş.. Ya da "to be or not to be and that's the question" boşuna mı yazılmış? asla... her şeyin bir sebebi var. önemli olan bunu bulamasanda o yolda ölmek değil mi...ölmek ve ölüm biraz dramatize edilmiş hali her şeyin. dramatize etmekte üzerime yoktur laf aramızda. Ancak, dramatize etmek demek aslında bir yandan da içine duygu fırlatmak değil mi? duygu fırlatmak... ne güzel oldu bu...
nerede kalmıştık... o yolun ortasında duran adamdan bahsediyorduk. özlemi hatırlatan, hatırlattığını getirmeyen, getirdiğini unutturan... dostlar var, yok mu.. eskisi gibi kalmadı evet ama hala var. bir elin beş parmağı gibi. az-öz, iyi-ılımlı, akıllı-makul....onlar kalıyor bir de ailen işte eninde sonunda. keşkelerin bir yana o yolun ortasında duran adam bir yana, sen, dostların, ailen ve onların güzel yüzleri... bir çok şeye değiyor. bir çok şeyi unutturuyor. değil mi?
dünyaları geziyoruz. bir tek ülkeleri şehirleri yerküreyi gezmiyoruz... her insan bir dünya. her isimde bir dünya geziyoruz. hepsi birer deneme hepsi birer şiir. üniversitedeyken Muammer hocamız bize her şiir her deneme bir deneyimdir der. yaşamana gerek yok! çöz dizeleri, çöz karakterleri, çöz ironileri buluyorsun işte! yeni bir deneyim.ne olmuş kim ne yapmış nasıl sonuçlanmış.. yaşamana gerek var mı? al işte sana deneyim. bilmediğim dillerde dinledikleriniz bile birer deneyim...
birine şaşırırdım "konudan konuya nasıl geliyorsun, takip edemiyorum seni" diye. şimdi anlıyorum şimdi adlandırabiliyorum. aslında ben de oradan oraya dünyadan dünyaya gidebiliyorum...sudoku çözmek gibi bir şey işte bunlar...yazıyorsun yazdıkça yazıyorsun... sonucumuz ilk cümlemizle nasıl alakalı acaba. sen de düşün, sen de sev, sen de özle, sen de anlat, sen de hisset, sen de anla! sen de dinle! hayat öylesine yaşamak için çok kısa. hayat hiç bir şey düşünmemek için çok çok kısa. hele ki hayat sorgulamamak ve alışmak sıradanlaşmak için daha da kısa...
sev... düşün... anla...dene...düş...tekrar dene...tekrar düş ve tekrar sev ve ardından tekrar anla. tekrar yanıl. oku, üzerine git, öğren, çöz, çözemesen de çocuk kim bilir hangi şehirde, işte orada öyle öl. sıradan, alışılmış rutinlerin içinde kaybolma.Kabbalah'da dediği gibi "her şeye bir manevi anlam ver" ve sonrasında her şeyi öyle kabul et. para, araba, ev mal mülk.. belki bir bar cikolata. onu bile bir lütuf olarak gör. kimden? ve sonra tekrar düşün...
yazmaya devam edersem sayfalar sürecek ve sıkılacaksın... ama unutma, sıradanlaşmak ve sorgusuz alışılmışlığın içine girmek kendine ve sana verilmiş bu ömüre yapabileceğin en kötü şey.
ah bir de, o yolun ortasında durana sarılabileceğin kadar sarıl. sonra "keşke" denen iğrenç hiçliğin içine düşme. dene... sev. düşün anla dene düş tekrar dene.
Sevgiler D.Y.
Subscribe to:
Posts (Atom)