DY
Monday, 26 December 2011
SHOUT IT OUT LOUD! !!!!!
Hey son
I'm looking forward
You're leaning backwards
Of this I'm sure
Have you had enough?
Are you feeling rough?
Does your skull hurt?
Well if it's warm
Cos I am taking back what's mine
I am taking back the time
You may call it suicide
But I'm being born again
I'm waiting
Aaaahh
I'm waiting
Aaaahahahahaaa
Right here now
Aaaahh
I'm waiting
For someone
Or something
To take me
To take me over
Days
Days are forgotten
Now it's all over
Simply forgotten
How to disappear
Home bred
I've got blood lust
Feeding you bread crust
I leave no scar
You say I'm old hat
A fucking dirty rat
Call me a cliche
How right you are
Cos I am flipping bag of bones
I am righting all your wrongs
You may call it suicide
But I'm being born again
I'm waiting
Aaaahh
I'm waiting
Aaaahahahahaaa
Right here now
Aaaahh
I'm waiting
For someone
Or something
To take me
To take me over
Days
Days are forgotten
Now it's all over
Simply forgotten
How to disappear
Days
Days are forgotten
Now it's all over
Simply forgotten
How to disappear
I saw something
out there on the darkest star
You were sent home
Chewing on monkey brains
I am not here
I'm just a silhouette
You will never
Ever ever forget
Days
Days are forgotten
Now it's all over
Simply forgotten
How to disappear
Days
Days are forgotten
Now it's all over
Simply forgotten
How to disappear
I saw something
out there on the darkest star
You were sent home
Chewing on monkey brains
Saturday, 24 December 2011
" l'amour nous garde en vie "
umut değilmidir insanı yaşatan? olumlu-ılımlı düşünmek değilmidir insanı ayakta tutan? koyverirsek olurmu? biliyorum. Babamı kaybedeceğimi düşünmüştüm. ellerimden gıdebileceği fikrini yaşamıştım...caresizlik nasıldır bilirim. Ama hep gülümsemeye çalışmıştım. o yoğunbakımdayken yanına girmiştim. hiç unutmuyorum, bir sürü kiyafet önlük giydirmişlerdi. orda öylece yatıyordu, bilinçsiz. canı acıyordu. elini tutup gülümsemiştim. ne olup bittiğini anlamadan oda gülümsemişti. dışarı çıkar çıkmaz 25 yaşımda hiç ağlamadığım kadar içten ağlamıştım. kime sarıldığımı bile hatırlamıyorum. içim acımıştı.onu öyle görmek...acıların en büyüğüydü. Senin yaşamana sebep olanın ellerinden kayıp gitmesi fikri. Yıkar insanı.ama bir kaç zaman içinde kendime geldim. düşündüm...öyle yada böyle bir şekilde ne olacaksa olacak. ben,m onu ve kendimi bu zaman süresinde huzurlu bir şekilde tutmam gerekiyordu. başardım....aklıma hiç kötüyü getirmedim. aklımın bir köşesindeydi hep kötü fikir orda durdu atmadım hiç. Ancak hep olumluyu düşündüm ona odaklandım....işe yaradı yada yaramadı. ben kendimi onu ve etrafımızdakileri mutlu ettim en azından. o yiyemiyor diye yemeyi bıraktığım herşeyi tekrar yemeye başladım. biliyordum iyileşince beraber herşeyin zaten keyfini çıkartacaktık.aynende öyle oldu.... dualarımız, olumlu düşüncemiz ve anlayışımız. bunlarla büyürüz bunlarla yaşarız. yada kısaca aşk sevgi bizi yaşatır. l'amour nous garde en vie ....
sevgiler.
sevgiler.
Wednesday, 21 December 2011
KISACAşk
Her şarkıdan ayrı lirikler almak gibi aşk
Her teraziden ayrı bir dengeye bürünmek.
Hikayelerinden en güzelini yaşamak,
Kadere inanacak kadar saf olup,
Ellerindeki uçan balonların avuçlarından kaçacakmış gibi korkmak.
En güzel dostlarını görmek tek bir bedende.
Yada dünyanın en güzel rüzgarlarında saçlarını savurmak.
Senden önce bir çok insanın okuduğu kitabın sayfalarını çevirirken,
Herkesin anladığından çok çok farklı şeyleri anlamaktır.
Aşk, karda eldiven, yağmurda yağmur çizmelerin gibidir.
Aşk sendir. Senin olandır.
SEVGİLER DY
77 bombay street - long way - bence son zamanların en iyi şarkılarından
It's time for waking up now, it's time to take my rags
I'm living my own town now I'm living with my bags
I close the doors behind me into the hills I go
If you could only see me 'cause I want you to know
It's a long way, out of my own town into your own town
I'm playing with the fairies, I'm drinking from their wine
I'm singing to the music but I know it's in my mind
Don't care about the maker, don't care about the world
I'm looking for the answers while I'm walking in the dirt
I'm walking over mountains, I sail across the sea
I meet all kind of creatures and I feel you're here with me
I'm talking to the people, I ask them for the way
But they only stare at me, believe no world I say
It's a long way, out of my own town into your own town
And it's a long way, out of my own town into your own town
It's a long way, a long loney way
I know I walk in circles, they say that I'm insane
But since the day you died somthing changed in my brain
Well it was just too much for me, I found no help in talking
Who can show me where to go, I have to keep on walking
You're the only one in my mind
It's a long way, out of my own town into your own town
It's a long way, a long lonely way
I keep on walking, I keep on walking, I'm alking walking on
I keep on walking, I keep on walking, I'm alking walking on
I'm living my own town now I'm living with my bags
I close the doors behind me into the hills I go
If you could only see me 'cause I want you to know
It's a long way, out of my own town into your own town
I'm playing with the fairies, I'm drinking from their wine
I'm singing to the music but I know it's in my mind
Don't care about the maker, don't care about the world
I'm looking for the answers while I'm walking in the dirt
I'm walking over mountains, I sail across the sea
I meet all kind of creatures and I feel you're here with me
I'm talking to the people, I ask them for the way
But they only stare at me, believe no world I say
It's a long way, out of my own town into your own town
And it's a long way, out of my own town into your own town
It's a long way, a long loney way
I know I walk in circles, they say that I'm insane
But since the day you died somthing changed in my brain
Well it was just too much for me, I found no help in talking
Who can show me where to go, I have to keep on walking
You're the only one in my mind
It's a long way, out of my own town into your own town
It's a long way, a long lonely way
I keep on walking, I keep on walking, I'm alking walking on
I keep on walking, I keep on walking, I'm alking walking on
Sunday, 20 November 2011
Planlar
hiç birşeyin sizi hayallerinizden alıkoymasına izin vermeyin....bence. bir planınız varsa, vardır işte...ve buna giden yolda aslında siz siz olursunuz. hevesiniz, isteğiniz, gözünüzdeki o pırıltı bile size ışık tutar. yanınızda olanlar mı? bazen siz seçersiniz bazende yolarkadaşım dediğiniz size pekde yolarkadaşı olamaz. olmak istemez...aslında ister bazen ama olamaz, çünkü kendi planları vardır. planları hayallerinin yanında olmasada bile. plan plandır işte. güzel bir noktaya geldi şu an konu....; planlarınız hayalleriniz ile yanyana mı? işte o zaman bu gerçek bir gelecektir. gerçeklik olmasada hayallerinizde, siz yinede hayal edin, DECADE OF ACTION'ınıza alın derim ben. gideceğim diyorsanız gidin, kalacağım diyorsanız kalın. başka hiç birşeye bahane bulmayın, şunun bunun için bu yüzden şu yüzden...sizin seçimleriniz, bunu kimseye yüklemeyin. savaşmayın seçimlerinizle. barışın.... planlar ve hayallere gelirsek aynı gökyüzünde uçsunlar. uçurtamalar görün o yolda, dostlarınızı görün, hafif bir yaz esintisi olsun yolda. cüzdanınızda taşıdığınız resimleriniz, anahtarlarınız ve en sevdiğiniz müzikler olsun. resimler özleminizi giderir, gidermesede hafifletir, anahtarınız ise her kapıyı açar, müziklerinizse sizi rahatlatır, belki ağlatır belki uyandırır. ne yapıyorsanız istediğiniz bir şeyler olsun....
sevgiler DY.
sevgiler DY.
Tuesday, 11 October 2011
şair, okur, düşünce, perspektif: hepsi
Cemal Süreyya okudum bugün. unutmuşum şairi. "soluğundan öptüm seni" diyordu....soluğundan öptünüz mü kimseyi? yada saatlerin uzun günlerin kısa olduğunu düşündünüz mü? peki hiç Rıfat Ilgaz, İlhan Berk, Özdemir Asaf, Ziya Osman Saba okudunuz mu? yada Edmund Gardner? William Blake, Robert Lloyd, Alexander Pope?
insanlar kendilerini ifade edebilmeli...edebilmesi içinde okumalı, insanlar nasıl ifade etmiş diye bir bakmalı. Robert Frost'un "The Road Not Taken"ını yada William Wordsworth'un "The World is Too Much with Us; Late or Soon"unu okumadıysanız okuyun...gözünüzü kapatıp dinleyin hatta bir yerlerden. o zamana gidin, şairin yürüdüğü yollardan yürüyün. attığı sigranın üstüne basın. basın ki bir şeyleri denemeden "experience" etmeden sonuçlarını görün...kolay yolu seçmemeyi, zor ve az seçilmiş yolun daha "iyi" olduğunu öğrenin...tavsiye 2.
sevgiler.DY
insanlar kendilerini ifade edebilmeli...edebilmesi içinde okumalı, insanlar nasıl ifade etmiş diye bir bakmalı. Robert Frost'un "The Road Not Taken"ını yada William Wordsworth'un "The World is Too Much with Us; Late or Soon"unu okumadıysanız okuyun...gözünüzü kapatıp dinleyin hatta bir yerlerden. o zamana gidin, şairin yürüdüğü yollardan yürüyün. attığı sigranın üstüne basın. basın ki bir şeyleri denemeden "experience" etmeden sonuçlarını görün...kolay yolu seçmemeyi, zor ve az seçilmiş yolun daha "iyi" olduğunu öğrenin...tavsiye 2.
sevgiler.DY
Sunday, 9 October 2011
ve sonbahar gelir.
insan yağmuru özler mi? cama vuran "damla"ları? onların sesiyle uyumayı? özlermiş :) bütün gün evde durduktan sonra gece geç saatlerde çıktım dışarı. tabiki ondan önce açık pencereden giren yağmur kokusunu farkettim. koklaya koklaya açık pencereyi buldum. işte! gelmiş... :) yağmur! yağmış bile, bütün ağaçların kuru yapraklarını savura savura yapıyordu hala. içime çektim kokusunu. bana kötü ama bir okadarda güzel, beni büyüten günleri hatırladım.çektim içime daha çok. sevdiğim adamın kokusu bu işte...yumuşak ama akılda kalıcı, mutlu ama bir o kadarda hüzünlü, sakin ama bir o kadarda heyecanlı her geçen gün. daha çok yağacak sanırım bu yağmur. yağsın...yağsın tabiki, şehri sokakları temizlesin. geçirdiğimiz 7 ayın şahane anılarını ıslatsın ıslatsın ki kokuları burnumuza gelsin...kestane ağacının kokusu gibi. yenilerine yer açılsın. kuru yapraklar düşsün. dalları kalsın ama içimize işleyen "yeniden" heyecanı, bizi hep mutlu tutsun :)
cidden çok sevindim sonbaharın gelişine. koskoca şahane bir yaz geçti. dostlar aile ve sevgiyle...aşkla, özlemle, huzurla, mutluluklar, yeniliklerle...hayatımın yeni dönemine başladığım 2011'in sonbaharı, hoşgeldin. kışı, baharı ve sonra yeniden yazın hayali ile. herşey sandığımızdan güzel olsun. üşüsekde gülmeyi unutmayalım. kocaman çizmelerimizin içinde bile hep çimenlerin üstündeymiş gibi yürüyelim :)
sonbahar depresyonu vardı bir zamanlar, ama uzun süre yağmurların şehrinde yaşayınca sanırım cama vuran damlalar bile beni mutlu edebiliyor. :) e hadi o zaman madem; HOŞGELDİN SONBAHAR! :)
muck! DY
cidden çok sevindim sonbaharın gelişine. koskoca şahane bir yaz geçti. dostlar aile ve sevgiyle...aşkla, özlemle, huzurla, mutluluklar, yeniliklerle...hayatımın yeni dönemine başladığım 2011'in sonbaharı, hoşgeldin. kışı, baharı ve sonra yeniden yazın hayali ile. herşey sandığımızdan güzel olsun. üşüsekde gülmeyi unutmayalım. kocaman çizmelerimizin içinde bile hep çimenlerin üstündeymiş gibi yürüyelim :)
sonbahar depresyonu vardı bir zamanlar, ama uzun süre yağmurların şehrinde yaşayınca sanırım cama vuran damlalar bile beni mutlu edebiliyor. :) e hadi o zaman madem; HOŞGELDİN SONBAHAR! :)
muck! DY
Thursday, 6 October 2011
"sen hiç aldatıldın mı?"
öncelikle başlık neden quotation içinde acaba? çünkü bir arkadaşımın fikriydi bu başlık...konularım bazılarına ilginç bazılarına ise "yazın okunan kitap" tadında geliyor ama dün konuştuğum bir arkadaşım bunları off-topic buldu ve bu konuyu teklif etti :) kabul ettim...açıklama yapmamın sebebi, hiç bir kişisellik içermeyen bir konu. yazmamayı tercih ettiğim ve aslında midemi bulandıran bir konu, ancak ne yazıkki, üzülerek söylüyorum; hayatın gerçekleri...
aldatılmak kimi zaman duygusal kimi zaman fiziksel olarak ikiye ayrılır bana göre. eşler birbirlerini, sevgililer birbirlerini, çalışanlar patronlarını veya işlerini bile aldatabilirler :) ama en güncel title sanırım şu aralar "sevgililerin birbirlerini aldatması". neden aldatır insan? heyecan arar, daha güzelini, daha konuşkanını, daha akıllısını, daha az konuşanınıi daha aptalını, daha görgülüsünü, daha asilini, daha zenginini, yada kısaca daha iyisini arar insan evladı. neden? zor değil cevabı; insanoğlu açgözlüdür...insanoğlu hep daha iyisini (kime göre neye göre) arar bulur...daha başka bir bakış açısıyla yine phaselere ayrılır aldatma. aşık olabilir insan, sadece fiziksel ilgi duyabilir, kişisel özellikleri ilgisini "daha çok" çekebilir gibi de düşünebiliriz. aldatan taraf tamamen haksız eğildir. neden? sebebi yine basit. gözardı ettiğimiz bir konu aslında. aldatılan tarafta bir bakmalı kendine. oda itmiş olabilir çünkü aldatan insanı...oda hareketleriyle, sıkıcılığı ile aldatmaya yardımcı olmuş olabilir. hiç düşündünüz mü? Herşeye rağmen aldatmak toplumumuzda hoş karşılanan bir olgu değildir , ve aslada iyi karşılanmayacak. Tabiki erkeklerden bahsetmiyorum, kadınlar içinde geçerli bu konular. onlarda insan, onlarda aldatabilir, ve nedense kadınların aldatması çok çok daha fazla irrite eden ve kötü karşılanan tü kaka denilen bir olgudur. niye? bilin bakalım....müslüman ülkelerde kadın eşittir namus. birde konu ile alakalı, özverili sevgililer vardır. şöyle ki; sevgilim beni aldatırsa affederim....kişisel fikrim; ASLA! başıma geldi yada gelmedi bunu tartışmıcam tartışmamda, ancak, bir kadın seviyorsa affeder, gururunu aşkı sevgisi için gözardı eder ama erkek bunu asla ve asla yapmaz. gurur herşeydir namus herşeydir....
düğün arifelerinde aldatılan dostlarım var, yada evliliklerinin 30.yıllarında aldatılan insanlar etrafımda ama bence en saçması insanların erkek yada kızarkadaşlarını aldatması. kardeşim ayrıl sonra ne yapıyorsan yap? değermi?? değmez....aradığın heyecan yada her ne ise, karşındaki insanın gururnu kırmaya değer mi? değmez...değmemelide zaten. sonra yıllar sürüyor insanların bu yıkımı bünyelerinden atmaları, çıakrtıp hayatlarına devam ederken birilerine güvenmeleri.
nacizanbe fikrim; seviyorsanız, aşıksanız, emek harcadıysanız aldatmayın...aldatıcak hale geldiyseniz zaten bir gelecek düşnmeyin direk ayrılın. insanları kandırmayın...hem cidden günah şeklinde tabir edebileceğim kadar ayıp hemde kendine ve karşındakinin gururunu bir o kadar kötü, incitici biçimde kıracak kadar ahlaksızca....
şöyle bir ekleme daha yapacağım, bir hikaye aslında. turkish attitude'u anlamak için. bir ingiliz kadına sormuşlar, aldatılsanız ne yaparsınız diye, kadın; hiç umrumda olmaz zaten bende aldatmışımdır demiş. fransız kadına sormuşlar; pılını pırtını kapıya koyarım telefonlarını açmam ayrılım demiş. hintliye sormuşlar; öldürürm herhalde demiş. ve sonunda türk kadına sormuşlar; BENİM KOCAM YAPMAZ, demiş.... :)
PS: konu için teşekkürler...ciddi yazdım tamda aslında dilimin ucuna gelenleri yazamadım, zaten arkadaşımla konuştuğumuzda dilimin ucuna gelenleri söylemiştim... :) ayrıca konudan kendimi bin kere tenzih ederek yazdım hepsini. benim sevgilim yapmaz :))))))))))))
sevgiler,
DY.
aldatılmak kimi zaman duygusal kimi zaman fiziksel olarak ikiye ayrılır bana göre. eşler birbirlerini, sevgililer birbirlerini, çalışanlar patronlarını veya işlerini bile aldatabilirler :) ama en güncel title sanırım şu aralar "sevgililerin birbirlerini aldatması". neden aldatır insan? heyecan arar, daha güzelini, daha konuşkanını, daha akıllısını, daha az konuşanınıi daha aptalını, daha görgülüsünü, daha asilini, daha zenginini, yada kısaca daha iyisini arar insan evladı. neden? zor değil cevabı; insanoğlu açgözlüdür...insanoğlu hep daha iyisini (kime göre neye göre) arar bulur...daha başka bir bakış açısıyla yine phaselere ayrılır aldatma. aşık olabilir insan, sadece fiziksel ilgi duyabilir, kişisel özellikleri ilgisini "daha çok" çekebilir gibi de düşünebiliriz. aldatan taraf tamamen haksız eğildir. neden? sebebi yine basit. gözardı ettiğimiz bir konu aslında. aldatılan tarafta bir bakmalı kendine. oda itmiş olabilir çünkü aldatan insanı...oda hareketleriyle, sıkıcılığı ile aldatmaya yardımcı olmuş olabilir. hiç düşündünüz mü? Herşeye rağmen aldatmak toplumumuzda hoş karşılanan bir olgu değildir , ve aslada iyi karşılanmayacak. Tabiki erkeklerden bahsetmiyorum, kadınlar içinde geçerli bu konular. onlarda insan, onlarda aldatabilir, ve nedense kadınların aldatması çok çok daha fazla irrite eden ve kötü karşılanan tü kaka denilen bir olgudur. niye? bilin bakalım....müslüman ülkelerde kadın eşittir namus. birde konu ile alakalı, özverili sevgililer vardır. şöyle ki; sevgilim beni aldatırsa affederim....kişisel fikrim; ASLA! başıma geldi yada gelmedi bunu tartışmıcam tartışmamda, ancak, bir kadın seviyorsa affeder, gururunu aşkı sevgisi için gözardı eder ama erkek bunu asla ve asla yapmaz. gurur herşeydir namus herşeydir....
düğün arifelerinde aldatılan dostlarım var, yada evliliklerinin 30.yıllarında aldatılan insanlar etrafımda ama bence en saçması insanların erkek yada kızarkadaşlarını aldatması. kardeşim ayrıl sonra ne yapıyorsan yap? değermi?? değmez....aradığın heyecan yada her ne ise, karşındaki insanın gururnu kırmaya değer mi? değmez...değmemelide zaten. sonra yıllar sürüyor insanların bu yıkımı bünyelerinden atmaları, çıakrtıp hayatlarına devam ederken birilerine güvenmeleri.
nacizanbe fikrim; seviyorsanız, aşıksanız, emek harcadıysanız aldatmayın...aldatıcak hale geldiyseniz zaten bir gelecek düşnmeyin direk ayrılın. insanları kandırmayın...hem cidden günah şeklinde tabir edebileceğim kadar ayıp hemde kendine ve karşındakinin gururunu bir o kadar kötü, incitici biçimde kıracak kadar ahlaksızca....
şöyle bir ekleme daha yapacağım, bir hikaye aslında. turkish attitude'u anlamak için. bir ingiliz kadına sormuşlar, aldatılsanız ne yaparsınız diye, kadın; hiç umrumda olmaz zaten bende aldatmışımdır demiş. fransız kadına sormuşlar; pılını pırtını kapıya koyarım telefonlarını açmam ayrılım demiş. hintliye sormuşlar; öldürürm herhalde demiş. ve sonunda türk kadına sormuşlar; BENİM KOCAM YAPMAZ, demiş.... :)
PS: konu için teşekkürler...ciddi yazdım tamda aslında dilimin ucuna gelenleri yazamadım, zaten arkadaşımla konuştuğumuzda dilimin ucuna gelenleri söylemiştim... :) ayrıca konudan kendimi bin kere tenzih ederek yazdım hepsini. benim sevgilim yapmaz :))))))))))))
sevgiler,
DY.
Tuesday, 4 October 2011
minik...
sene 1999, bir mart ayı. Annemle babam bir arkadaşlarına yemeğe gitmişlerdi. bende evde sıkıla sıkıla bir şeyler izliyordum televizyonda. o kadar sıkılmıştım ki artık uyusammı diye düşünüyordum ama o ara olan karanlık korkumdan dolayı annemleri beklemeyi tercih etmiştim :)
bir kaç saat sonra zil çaldı ve açtım, gelen annem ile babamdı ama değişik bir şey vardı...annemin kucağında ufak minik siyah bir şey. annem -sana kedi getirdik dedi...ve o anda çığlık atarak annmin elindeki kediye uzakdım. o benimdi artık...adını minik koyduk. annemlerin gittiği arkadaşları miniğimizi sokakta terkedilmiş olarak bulmuşlar. açmış ve üşümüş...almışlar büyüyünc sokağa bırakacaklarmış. şans bu ya...bizimkilr almış getirmiş.
o günden sonra, 2011 yılındayız, minik benim tek aşkım tek sevgilim tek bebeğim tek dostum oldu. hep dinledi beni, kucağımda uyudu, arada kavga ettik, koltuklarımızı tırmaladı ama hep evimizin küçük yaramaz ve şımarık kızı oldu. Abim ile pek anlaşamadılar ama olsun Tolga beyde sevdi onu zamanla... :) annesi gibi (ben) biraz hırçın ama bir o kadarda asil bir kız çocuğuydu hep. onu sevmeyenleri anlar, koltuğuna oturanların karşısına geçerek psikolojik baskı sureti ile yerlrinden eder. benim minik kızım o, beni sırdaşım, bitanecik miniğim.
hayvan beslemek, bir hayvanın sorumluluğunu almak ve onun mükemmel bir varlık olarak hayatına devam edişini görmek harika bir şey. 12 yaşında olmasına rağmen hala evimizin küçük güzel siyah kara kızı...memocanın değimi ile naomisi, bazılarının açılımı ile negrosu yada anneannemin değimi ile kara kızımız....
hayvanları koruma günü olan bugünde siz de bir kedi yada köpek yada herhangi bir hayvanı mümkünse sokak hayvanını (petiniz yoksa) besleyin yolda görürseniz sevin....onların tek ihtiyaçları sevgi ve şefkat. bir varlığa sevgi ve şefkat göstermek sizide büyütür yüceltir... size tavsitem hayvanları sevmeyenlerdende mümkünse uzak durun...içlerinde sevgi yoktur....
sevgiler...
DY.
bir kaç saat sonra zil çaldı ve açtım, gelen annem ile babamdı ama değişik bir şey vardı...annemin kucağında ufak minik siyah bir şey. annem -sana kedi getirdik dedi...ve o anda çığlık atarak annmin elindeki kediye uzakdım. o benimdi artık...adını minik koyduk. annemlerin gittiği arkadaşları miniğimizi sokakta terkedilmiş olarak bulmuşlar. açmış ve üşümüş...almışlar büyüyünc sokağa bırakacaklarmış. şans bu ya...bizimkilr almış getirmiş.
o günden sonra, 2011 yılındayız, minik benim tek aşkım tek sevgilim tek bebeğim tek dostum oldu. hep dinledi beni, kucağımda uyudu, arada kavga ettik, koltuklarımızı tırmaladı ama hep evimizin küçük yaramaz ve şımarık kızı oldu. Abim ile pek anlaşamadılar ama olsun Tolga beyde sevdi onu zamanla... :) annesi gibi (ben) biraz hırçın ama bir o kadarda asil bir kız çocuğuydu hep. onu sevmeyenleri anlar, koltuğuna oturanların karşısına geçerek psikolojik baskı sureti ile yerlrinden eder. benim minik kızım o, beni sırdaşım, bitanecik miniğim.
hayvan beslemek, bir hayvanın sorumluluğunu almak ve onun mükemmel bir varlık olarak hayatına devam edişini görmek harika bir şey. 12 yaşında olmasına rağmen hala evimizin küçük güzel siyah kara kızı...memocanın değimi ile naomisi, bazılarının açılımı ile negrosu yada anneannemin değimi ile kara kızımız....
hayvanları koruma günü olan bugünde siz de bir kedi yada köpek yada herhangi bir hayvanı mümkünse sokak hayvanını (petiniz yoksa) besleyin yolda görürseniz sevin....onların tek ihtiyaçları sevgi ve şefkat. bir varlığa sevgi ve şefkat göstermek sizide büyütür yüceltir... size tavsitem hayvanları sevmeyenlerdende mümkünse uzak durun...içlerinde sevgi yoktur....
sevgiler...
DY.
Monday, 26 September 2011
küçük bir kaç tavsiye
başımıza gelmez dediğimiz o kadar çok şey başımıza geliyor ki. bana birşey olmaz dediğimiz kazalar, benim başıma gelmez dediğimiz musubetler...büyük konuşmamak lazım bir, ikincisi sağlığımıza (her türlü sağlık, yani ruh sağlığı ve beden sağlığı) dikkat etmemiz lazım....
"mutluluk" herşeyin çözümü aslında. kanserin, hastalıkların, üzüntülerin, hüznün, kötü modun...hepsinin. mutlu olmaya bakmamız lazım. bencil olun demiyorum ancak mutlu edin mutlu olun...Kabbalah felsefesini hiç araştıranınız var mı? peki benim sol elimdeki kırmızı bilekliği farkeden var mı? (red strip w 6 knots on it...). Felsefe der ki; Tanrı'ya ulaşmanın, onun sıfatlarına ulaşmanın en güzel yolu "bencilliğimizi" yok etmektir. Yani will to bistow...insanoğlu, bizler, bencil yaratıklarız. Hep istiyor hep istiyoruz... İnsanlardan çıkar güdüyoruz ve ilişkilerimiz bu yönde oluyor çoğunluklar. bir düşünün... en son kime borç verdiniz geri vermeyeceğini bile bile? yada en son içinizden kime bir şey maddi manevi vermek takdim etmek geldi? çok düşündünüz....
Şimdi; felsefede şöyle bir hikaye anlatılır;
kişiler: ben ve sen mekan: senin en sevdiğin yer event: yemek (akşam yemeği)
ben sen mutlu ol diye içimden geldiği için sana tamda senin istediğin gibi bir yemek hazırlıyorum, organize ediyorum. senin en sevdiğin yemek, en sevdiğin yer en sevdiğin müzik...herşey ama herşey senin istediğin gibi. sen odaklı bir organizasyon. İlk önce insanların, yani senin tepkin ne olur?
1. ve ilk tepki; hepsini yemek lazım herşey harika tamda beninm istediğim gibi herşey benim!
2. tepki; yo hayır bunlar çok fazla...kabul edemem Damla, olmaz herşey çok harika ben odaklı yo yo bunlar çok çok emek harcamışsın bunu kabul edemem (sevgilinizin size ultra pahalı bi hediye aldığını düşünün yada)
işte tamda bu arada devreye ben giriyorum ve diyorum ki; -lütfen saçmalama...bunları senin için yaptım. sen sevin mutlu ol diye hoşuna gitsin diye... sen yemezsen bu yemekleri bu sofraya oturmazsan ben üzüleceğim. en azından beni mutlu etmek için ye ve otur lütfen...
3.tepki; tamam...senin için yiyorum ve senin için kabul ediyorum bunları. madem bana sundun....kendi egom ve tatminim için değil ama...sen istiyorusun sen sunuyorsun diye...
işte şimdi kimler yemeğin, benim ve senin neye refer ettiğini anladı? Haaşa ancak benzetmede ben Tanrıyı temsil ediyorum sen kul u yani insanları yemek ise Tanrı'nın bize verdiği sunduğu her türlü nimet sans güzelliği yansıtıyor....
anlatabildimmi bilmem... Şimdi bu hikaye ilginizi çektiyse Kabbala'yı araştırmak yerine birde Aykut Oğut ayna 'yı okuyun iyice kafanız karışssın , hatta net olarak "ego" ile ilgili bölümü okuyun... sonra kafanız karışıyor ise Kabbalah'a geri dönün ve basic philosophy'sini inceleyin. tavsiyem; benimseyin....
mutluluk paylaştıkça var, paylaştıkça mutluyuz biz...hep sen hep sen..insanları mutlu etmekde harika bir duygudur. insanların yüzünü senin yüzünden mutlu görmekde şahanedir. her zaman işstemek her zaman birilerinden birşeyler beklemek ve sadece bu hayatta kendine çalışmak sana bir şey kazandırmaz. kalbin soğur kalbin yanlızlaşır. ve mutlu olamazsın...paylaş ve verici ol.... bencil ol ol tabiki ama yerine ve zamanına göre egonu kontrol etmeyi bil....
sevgiler....
DY
Tuesday, 6 September 2011
after-eid :)
Uzunca bir tatilden sonra işe geri dönmek ne kadar zor değil mi? üstelik bu evrensel bir duygu, evrensel bir serzeniş. ne kadar ilginç...Sezen aksu'nun şarkılari gibi evrensel bazı duygular. işte buda onlardan biri. yorgun ardgın kalkarsın, elbiseni ütülersin (evde bir katia yoksa:)), kahvaltını yapmaya çalışırsın, balkonda bir isgara bir çay (ada çayı yada ıhlamur lütfen) hangi ayakkabıyı giyeceğini düşünürsün ayakkabı dolabının önünde saatlerce (ütü yaparken bunu düşünebilirsin aslında :)) ve ardından yollara düşersin (evim ile işim arası ONLY 4 min.:P :)). İşe gelirsin bilgisayarını açarsın haber okursun kahveni içersin. sohbet muhabbet haftanın kritiği derken işe koyulursun. hafiften tabiki:) bayram sohbetleri sürer durur öğlene kadar. bir bakarsın öğlen olmuş ve sen çok tan acıkmışsındır bile. yemek ve sonra klasik öğleden sonra modu. Starbucks London mug'ımla geçen bir gün daha :). işte böyle...yaptığın mükemmel tatil anılarını yaşarsın tekrar kafanda. bozcaadadaki o muhteşem sahil restoranına (balıkçısına) geri dönersin, yolda inegölde durup yediğin köfteyi düşünürsün, yolda geçen sevgili ile şahane sohbetlere ve o güzel yüzünü hatırlarsın. - e öğlen beraberdiniz? -aşk... :)) falan filan....
Edindiğim bilgilere göre yine bayram tatilinde ölenlerin sayıısı (trafik kazalarında) almış yürümüş yine...165 ölü 900 yaralı ne demektir biri bana bunu açıklasın? EGM'den gelen bayram mesajında dediği gibi "hız varacağın yere hızlı götürmez, ecele hızlı götürür"...kimlere gitti acaba yada kimlere gitmedi...Bakanlık uyarınca yapılan açıklamalar bildiriler eğitimlerimiz "trafikte sorumluluk proje"miz...boşamı bunların hepsi anlamıyorum...aslında şöyle; tatil yollarında memocan'ın yaklaşık olarak ortalama 150 ile gittiğini varsayarsak cidden durumumuz vahim. hadi o bu işi bilinçli yapıyor ya diğerleri? cidden üzücü ve boşa giden hayatlar ve ardından çok materyalist olsada yaptığımız araştırmalara göre bu ölümlerin ülkeye mali götürüsü o kadar çok ki...bunların tazminatları iş gücü kaybı vs vs. chain reaction olarak gidiyor, domino taşi gibi. ne yaopılır ne olur ne nasıl önüne geçilir inanın bilmiyorum...
lütfen herkes trafikte bilinçli olsun...bilinçli ve uyanık. akıllı ve akılcı. tedbirli ve sorumluluk sahibi bir şekilde aracınızı kullanın. boşa ölmek çünkü trafik kazası durup dururken vaden dolmamışken belki..of...içim sıkıldı. ben projeye geri dönüyorum. uyarımı yapmış olayım bir Ulaştırma Bakanlığı, Kara Ulaştırması Genel Müdürlüğü çalışanı olarak...
sevgiler, herkese iyi haftalar :))))))
PS: sevgili yada eş dost ile öğle yemeği şahane bir motivasyon...yemek aspavada olsa bile :)
DY.
Edindiğim bilgilere göre yine bayram tatilinde ölenlerin sayıısı (trafik kazalarında) almış yürümüş yine...165 ölü 900 yaralı ne demektir biri bana bunu açıklasın? EGM'den gelen bayram mesajında dediği gibi "hız varacağın yere hızlı götürmez, ecele hızlı götürür"...kimlere gitti acaba yada kimlere gitmedi...Bakanlık uyarınca yapılan açıklamalar bildiriler eğitimlerimiz "trafikte sorumluluk proje"miz...boşamı bunların hepsi anlamıyorum...aslında şöyle; tatil yollarında memocan'ın yaklaşık olarak ortalama 150 ile gittiğini varsayarsak cidden durumumuz vahim. hadi o bu işi bilinçli yapıyor ya diğerleri? cidden üzücü ve boşa giden hayatlar ve ardından çok materyalist olsada yaptığımız araştırmalara göre bu ölümlerin ülkeye mali götürüsü o kadar çok ki...bunların tazminatları iş gücü kaybı vs vs. chain reaction olarak gidiyor, domino taşi gibi. ne yaopılır ne olur ne nasıl önüne geçilir inanın bilmiyorum...
lütfen herkes trafikte bilinçli olsun...bilinçli ve uyanık. akıllı ve akılcı. tedbirli ve sorumluluk sahibi bir şekilde aracınızı kullanın. boşa ölmek çünkü trafik kazası durup dururken vaden dolmamışken belki..of...içim sıkıldı. ben projeye geri dönüyorum. uyarımı yapmış olayım bir Ulaştırma Bakanlığı, Kara Ulaştırması Genel Müdürlüğü çalışanı olarak...
sevgiler, herkese iyi haftalar :))))))
PS: sevgili yada eş dost ile öğle yemeği şahane bir motivasyon...yemek aspavada olsa bile :)
DY.
Friday, 26 August 2011
değer
bugün bir rüya gördüm....aklımın kaldığıo şehirdeydik. bütün ekip hemde. şahane küçük bir fransız pastanesinde croissant ile şahane "just brewed" kahve içiyorduk. all bar one da birada fena olmazdı aslında o ayrı :) ufak bir sokak masasıydı. sanırım bond street falandı. hava tertemiz kokuyordu. bootsdan illak ialınacak bir şeyler vardı :) tez bitmişti bile, submit edilmişti. onu mu kutluyorduk acaba? kahkahalar atıyorduk. herkes nece konuştuğumuzu merak ediyordu, Türk üz biz :). sonra belde ve abdullah çıka geldiler. nasıl sarılmışız öyle belli değil. yüzüğünü gösteriyor biz çığlık atıyoruz. o kadar şahaneydiki. beldeye anlattım; özlemişsin dedi. özlemek ne kelime...şu an ölebilirim tower birdge nin yanında çimlerde bir sürahi pimms içmek için. sevgilimde olsun ama yanımda...marinada bir pint de fena olmazdı hani..yadaaaa yadaaa...benim evin yakınındaki şu ufak local club da değişik bir ingiliz birası ve yanında harika fish n chips.
bir şehirde akın kalması çok acı verici. düşünsene...ne kadar kötü anılarım oldu orda. ne kadar acı çektim yanlızlık çektim ufak odamda evimde ne çok ağladım sızladım evimi yatağımı özledim, annemi babamı minik'i...insanoğlu doyumsuz...yok yok doyumsuzum. ordayken burayı burdayken orayı. gerçekten aslan burcuyum...doyumsuz huysuz :) londra orda duruyor ya...gitmiyor ya bi yere canary wharf ve manzaramın tümü olan gökdelenler....evimde duruyor. ya Gaywood 20 :) belde snaa seslenioyurm hatta direk onur'a abdullaha:) nasıl bir adresdir yavrum o öyle yahu. ya o örümceeeeekkkkk ....ay ay ne günler... yani kısaca bugün gördüğüm rüya aynen böyleydi.
güzeldi :) hep güzel kalacak yaşanan onca üzücü anıya rağmen. Londrayı benim kadar seven yoktur sanırım. tek başıma yaptığım regent street alışverişleri, tek başıma alışverişten sonra regentın sonundaki spanish rest. da içtiğim sangria :)....şu an evimdeyim...kendi evimde sevgiğim diğer bir şehirde, dostlarım,sevgilim ve ailem ile.yinede değer...
bir şehirde akın kalması çok acı verici. düşünsene...ne kadar kötü anılarım oldu orda. ne kadar acı çektim yanlızlık çektim ufak odamda evimde ne çok ağladım sızladım evimi yatağımı özledim, annemi babamı minik'i...insanoğlu doyumsuz...yok yok doyumsuzum. ordayken burayı burdayken orayı. gerçekten aslan burcuyum...doyumsuz huysuz :) londra orda duruyor ya...gitmiyor ya bi yere canary wharf ve manzaramın tümü olan gökdelenler....evimde duruyor. ya Gaywood 20 :) belde snaa seslenioyurm hatta direk onur'a abdullaha:) nasıl bir adresdir yavrum o öyle yahu. ya o örümceeeeekkkkk ....ay ay ne günler... yani kısaca bugün gördüğüm rüya aynen böyleydi.
güzeldi :) hep güzel kalacak yaşanan onca üzücü anıya rağmen. Londrayı benim kadar seven yoktur sanırım. tek başıma yaptığım regent street alışverişleri, tek başıma alışverişten sonra regentın sonundaki spanish rest. da içtiğim sangria :)....şu an evimdeyim...kendi evimde sevgiğim diğer bir şehirde, dostlarım,sevgilim ve ailem ile.yinede değer...
Thursday, 25 August 2011
hoşgeldin
sevmeli insan. aşık olmalı. heyecan duyarken gözleri dolmalı yüzündeki tebessümden. elini tuttuğunda kalbni çarpmalı, çarpmalı ki yanağından öptüğünde bile midende kelebekler uçuşmalı. "10 dk ya aşşağıdayım" dediğinde elin ayağına dolaşmalı. ne giyeceğini unutmalısın, yaptığın makyajı yüz kere silip tekrar yapmalısın. her sezen aksu şarkısında onu hatırlamalısın. sana "sevgilim..." dediğinde yeniden doğmalısın, doğmalısın ki ona yeniden başlayasın her seferinde. birazda bencil olmalısın tabi. bırak o seni sevsin daha fazla, bırak o seni arasın daha fazla. içinde tut biraz hissettiklerini tut ki gözü üstünde olsun hep. yeni yeni şeylerle git her gün ona. yeni şeyler kat öğret anlat dinlesin seni. seni dinlerken elini çenesine koyup hafifi bir tebessümle dinlesin. sen" noldu yaaa dinlemiyor musun?" dediğinde "dinliyorum, hemde seni izliyorum" desin. her elinin kolunun hareketini, vücudunu nasıl kullandığını, mimiklerini, gülüşünü izlesin...kendine güven. bırak her gün aşık olsun sana. sen zaten oluyorsun ya :)
bir hamakta sallanmalı, elinizde şu büyük şarap kadehlerinden...bir sahil şehrine gitmeli. kimsenin sizi tanımadığı bir yerler. mesela fransa cote d'azure :)... el ele yürürken, sokak satıcılarıyla pazarlık etmeli. -10 Euro -noo way! make it 5 :) sonra 10 Euro verip gidilmeli ordan :). kocaman bir avluda sokak sanatçıları dinlenmeli. jazz çalıyorsa hele ki elinizde kadehler dans etmeye çalışmalı. sonra herkes sizi alkışlamalı. yanağından öpüp seni bir kadeh daha söylemeli...bir yerlere yetişilmeli, sizi bekleyen birileri olmalı üstelik sizi seven birileri."onlar" diye anılmalısınız artık. bir zamandan sonra değil beeli bir "aşk"tan sonra. zaman mı? zaman önemli mi? 2 güne yılları sığdırabilirsin. inanın bana...
istanbula gidilmeli birde. orda ki bütün anılar silinmeli, ikinizin sesi kalmalı sadece. denizin kokusunu beraber içinize çekerken rakınızdan bir yudum almalı. sonra şahane bir kalamar tava... gün batmalı o sırada. sen...sen elini tutmalısın. sonra sana bakıp "iyi ki...." demeli. :) gerisi önemli değil.
hep bir şeyler olamamlı tabiki. yeri geldiğinde saatlerce konuşulmamalı. o ne dediğini anlamalı sen ne demek istediğini..."şeker ?" dememeli...zaten sen getirmiş olmalısın. bunun gibi...türevleri :)
hayat güzel...aşık olacak kadarda uzun. aşık olduğun adamı sevecek kadar bile. doğru insanı bulduğunu anlayacak onunla zamanını geçirecek kadar, ona tekrar aşık olacak kadar. "ama yok" demeyin. bir yerlerde inan :) inanmalı.... yeri zamanı sen seçemezsin zaten seçilmiş zamana ve yere gidersin. gittiğinde ordadır. hemen tanırsın. -tanıştırayım..siz tanışmamıştınız değil mi? -aa hayır...hoşgeldin. - sen hoşgeldin... :)
hoşgeldin "aşk", ki zaten hoşgelmiştin...çok olmuşken.
DY.
bir hamakta sallanmalı, elinizde şu büyük şarap kadehlerinden...bir sahil şehrine gitmeli. kimsenin sizi tanımadığı bir yerler. mesela fransa cote d'azure :)... el ele yürürken, sokak satıcılarıyla pazarlık etmeli. -10 Euro -noo way! make it 5 :) sonra 10 Euro verip gidilmeli ordan :). kocaman bir avluda sokak sanatçıları dinlenmeli. jazz çalıyorsa hele ki elinizde kadehler dans etmeye çalışmalı. sonra herkes sizi alkışlamalı. yanağından öpüp seni bir kadeh daha söylemeli...bir yerlere yetişilmeli, sizi bekleyen birileri olmalı üstelik sizi seven birileri."onlar" diye anılmalısınız artık. bir zamandan sonra değil beeli bir "aşk"tan sonra. zaman mı? zaman önemli mi? 2 güne yılları sığdırabilirsin. inanın bana...
istanbula gidilmeli birde. orda ki bütün anılar silinmeli, ikinizin sesi kalmalı sadece. denizin kokusunu beraber içinize çekerken rakınızdan bir yudum almalı. sonra şahane bir kalamar tava... gün batmalı o sırada. sen...sen elini tutmalısın. sonra sana bakıp "iyi ki...." demeli. :) gerisi önemli değil.
hep bir şeyler olamamlı tabiki. yeri geldiğinde saatlerce konuşulmamalı. o ne dediğini anlamalı sen ne demek istediğini..."şeker ?" dememeli...zaten sen getirmiş olmalısın. bunun gibi...türevleri :)
hayat güzel...aşık olacak kadarda uzun. aşık olduğun adamı sevecek kadar bile. doğru insanı bulduğunu anlayacak onunla zamanını geçirecek kadar, ona tekrar aşık olacak kadar. "ama yok" demeyin. bir yerlerde inan :) inanmalı.... yeri zamanı sen seçemezsin zaten seçilmiş zamana ve yere gidersin. gittiğinde ordadır. hemen tanırsın. -tanıştırayım..siz tanışmamıştınız değil mi? -aa hayır...hoşgeldin. - sen hoşgeldin... :)
hoşgeldin "aşk", ki zaten hoşgelmiştin...çok olmuşken.
DY.
Wednesday, 24 August 2011
"X?!:)=_!Sé" üstüne
iki günlük izinden sonra (hasta gibiydim halsizdim yorgundum vs vs) işe geri dönmek zor oluyor ancak sabah kalktığım saat 7:30 ve evden çıkana kadar (8:45) yaptığım rutinlerden çok memnunum aslında. Erken kalkmak bir yana dursun, Londrada unuttuğum kahvaltı kültürünü tekrar hayata geçiriyorum. Annemin 3 hafta olmaması sebebiyle yani aslında anneannem ile bodrumda olması nedeni ile :), annemin bahçe çiçekleri ve anneannemin menekşeleri benim sorumluluğum altında. sabah teker teker onları suluyorum, minik'i seviyorum, tüylerini tarıyorum ve kahvaltı yapıyorum. çayımı keyifli keyifli annemin çiçeklerine bakarak içiyorum. sonra bir gayret yola koyuluyorum. 5 dk süren bir yolculuktan sonra Bakanlık'a ulaşıyorum...masama oturup bilgisayarımı açıp Başkan ile günün kritiğini yaptıktan sonra işlere koyuluyorum. öğle vakti eve kaçıp minik ile vakit geçirip yemek yiyip dinlenip işe geri dönüyorum. akşam ise 5 dedimi saat güle güle...off to home herkes gibi. yemekdi etreaf toplamacaydı derken sevgilim ile yemek geliyor ardından en güzel zamanıdır zaten günümün. şarap sohbet dvd. şahane! genelde "çankaya"mız oluyor yada değişik biralarımız :)
tabiki kamuda çalışmanın sıkıntıları var ancak devlet dairesinde öğrendiğim şeylerin yanında solda sıfır kalıyor. ingilizcem birazcık körelsede altyazısız dvdlerimiz gayet başarılı bir kompresör görevi görüyor bu bağlamda.
başka değişik bir konu var kafamda; evlilik. etrafımdaki dostlarımın (başak gökçe) dışında :p çoğu evlendi evlneiyor nişanlanıyor vs vs. daha bugün Aynurkonun "isteme" haberini duydum, geçen hafta Beldemiki Apocuk istedi ve yüzükler takıldı falan filan :) harika değilmi? bir yandanda erken değilmi diyorum...yani çalışıp birikim yapmadan evlenilirmi kardeşim? aslında evlilikten ziyade ben şu ilk başlardaki olaylara geriliyorum sanırım. nişan söz? söz-nişan benzer şeyler. söz daha gayri resmi nişan ise dönüşü zor bir kurum. evlilik ise...hayat arkadaşın olduğunun göstergesi artık resmi olarak yani. nişan-söz ve evlilik arasında geçen zamana ne demeli? o neden peki? amacı ne? yani o kadar uzun sürüyorki bazılarının...manasız geliyor bana. abim mesela Tolga Yılmaz, 1 ay içinde Yaseminciğe evlenme teklif etti sözlendiler nişanlandılar istedik kızı ve hoop nikah masası. en mantıklısı en şahanesi. ne o öyle uzatmalar. Beldemik ile Apocukta yanen böyle yapıyorlar. 3 senelikj bir ilişkiden sonra 4 ay içinde söz nişan nikah. e harika! kaçırmadan büyüsünü. en güzeli. mutluluklar hepsine.
ben evlilik hakkında ne mi düşünüyorum;? hayatıma giren insan sayesinde olumlu ve güzel bakıyorum. içimi ısıtıyor hayat arkadaşı kelimesi ama herşey bir imza değil tabiki değilmi? evlilik aşk tan daha güzel ve özel olamaz. ki evliliğik aşkı öldürdüğü bir gerçek. erkek arkadaşınız ile bakın 1 ay aynı evde yaşayın 1.ayın sonunda her eve geldiğinde ona sarılmanızın kuvveti azalıyor azalacaktır. insanız...ve nankörüz. sonrada ardından klasik evlilik zorunları..allah korusun tabiki ama %85 in içinde değilsek değilseniz yada değilseler şanslıyız şanslılar şanslıdırlar umarım :)
ama herşeye rağmen güzel bir şey oolsa gerek. sevdiğin adam ile senin evin, senin tabakların çatalın ve senin halın yada senin mutfağın banyon. :) sound like a plan gibisinden. neyse herşeyin büyüsü kaçmadan ben bitiriyorum yazıyı. fazla düşündüm durduk yere şimdi TSH'a odaklanacağım. sol beyin lobu çalışmalı birazda....edebiyat okuduk yeter 8 sene...yazdık yeter :)
ciao!
D.Y.
BAYRAMDA YOLA ÇIKACAKLARA UYARI:
HIZINIZA VE SOLLAMAYA DİKKAT EDİN, YOLA ÇIKMADAN ARACINIZIN BAKIMINI YAPTIRIN VE İKİ SAATTE BİR MOLA VERİN!
Ulaştırma Bakanlığı koordinasyonunda ve TÜVTURK’ün desteğiyle hayata geçirilen Trafikte Sorumluluk Hareketi, Ramazan Bayramı’nda yola çıkacak sürücüleri, basit ama hayati önem taşıyan kurallara dikkat edilmesi gerektiği konusunda uyardı:
“Rahat, hafif giysiler ile düz ayakkabılar giyin, klima açık olsa bile, sık sık pencereleri açarak içeriyi havalandırın, uzayan konvoylarda konsantrasyonu yitirmemek için sükûnetinizi koruyun hız ve sollama başta olmak üzere tüm trafik kurallarına uyun.
Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri olan trafik sorunu, özellikle uzun tatillerin yaşandığı dönemlerde doruğa çıkıyor. Trafik kazalarında son yıllarda yaşanan azalmaya rağmen, bayram tatilleri, tatil veya ziyaret amacıyla şehirlerarası trafiğe çıkan araç sayısının artması ve dikkatsizlik nedeniyle trafik kazalarının arttığı dönemler olarak dikkat çekiyor. Emniyet Genel Müdürlüğü’ne göre geçen yıl uzun tatillerin olduğu Kurban Bayramı’nda 9 günde 147 kişi hayatını kaybetti, 786 kişi de yaralandı.
Türkiye’de can ve mal kayıplarına yol açan en ciddi sorunlardan birisi olan trafik konusunda koruyucu önlemler alınması ve sorumluluk bilincinin geliştirilmesi amacıyla toplumda farkındalık yaratmak için hayata geçirilen Trafikte Sorumluluk Hareketi projesi, bu Ramazan Bayramı nedeniyle sürücüleri dikkatli ve sorumlu olmaya davet ediyor.
En çok kaza birinci ve beşinci günde!İstatistiklere göre Bayram tatili süresinde meydana gelen trafik kazalarında, en çok can kaybının tatilin birinci ve beşinci günlerinde meydana geldiği, kazaların yüzde 52’lik bölümünün, 12.00-16.00 saatleri arasında oluştuğu belirlendi. İstatistikler, kazaların sebepleriyle ilgili de çarpıcı sonuçlar ortaya koyuyor. Kazaların yüzde 29’u araçların hızını yol ve hava şartlarına uydurmaması, yüzde 21’i de araçların hızlarını kavşaklara-dönemeçlere yaklaşırken azaltmaması nedeniyle gerçekleşiyor. Yanlış dönüş veya manevra yapmak kazaların yüzde 15’inin nedeni olurken, şerit ihlali ise kazaların yüzde 12’sinin gerçekleşmesine neden oluyor.
Trafikte Sorumluluk Hareketi kapsamında güvenli sürüş ve kaza önleme konusunda eğitim veren uzmanlara göre, basit önlemlerle hem rahat yolculuk yapmak hem de trafik kazalarından korunmak mümkün;
Aracın muayenesi ve bakımı tam olsun- Yola çıkmadan önce aracınızın bakımlarını yaptırın, muayenesinin zamanının geçmediğinden emin olun.- Lastiklerinizin hava basıncını ve durumunu, aracın aksamlarını (hız, yakıt göstergeleri, Airbag göstergeleri vs.) tüm gerekli malzemeleri (İlk yardım çantası, yangın söndürme tüpü ve üçgen reflektörleri) kontrol edin.- Gideceğiniz güzergâhtaki yol çalışmaları hakkında önceden bilgi edinin.- Giysilerinizin mümkün olduğunda rahat ve hafif olmasına özen gösterin.- Pedalları hissedebileceğiniz ince tabanlı ve rahat ayakkabılar tercih edin.
Her iki saatte bir 15 dakika dinlenin- Tüm trafik işaretlerine, işaretçilerine ve kurallarına uyun,- Araç içinde dikkatinizi dağıtacak, görüşünüzü kapatacak eşyalar bulundurmayın, tüm eşyaları sabitleyin.- Hem önde, hem arkada otururken emniyet kemerinizi mutlaka takın, bebeklerin, küçük çocukların yaşlarına uygun çocuk koltuğu ile seyahat etmesini sağlayın.- Ağustos ve Eylül ayında aşırı sıcak havalara yakalanmamak için yola sabahın erken saatlerinde çıkın.- Sürüş esnasında bol bol sıvı tüketmeniz konsantrasyonunuzu korumanıza katkı sağlayacaktır.- Klimayı sürekli çalıştırmayın. Zaman zaman camları açarak aracı havalandırmayı ihmal etmeyin.- Aşırı sıcak havanın asfalt zeminin yumuşamasına ve dolayısı ile kaygan bir zemin oluşturabileceğine dikkat edin.- Her 2 saatlik sürüşten sonra mutlaka 15 dakika mola verin.- Öğlen saatlerini molada geçirin. Aşırı sıcak hem sizin hem de aracınızın performansını düşürecektir.- Yoğunluk, kaza veya yol çalışması nedeniyle oluşan konvoylarda veya feribot girişlerindeki beklemelerde sakinliğinizi koruyun. Yol konsantrasyonunuzu bozmayın.
Yol kenarındaki mıcıra dikkat edin- Gevşek malzemeli zemini bulunan yollarda (Mıcır ve benzeri serbest malzeme) ani fren ve direksiyon hareketlerinden kaçınınız, hızınızı azaltın.- Seyir halinde takip mesafenizi mutlaka koruyun.- Kısa farlarınızı mutlaka yakın.
Çocuk koltuğu hayat kurtarıyor- Ülkemizde 1 Haziran 2010’dan beri boyu 135 santimetrenin ve ağırlığı da 36 kilogramın altındaki çocukların, çocuk güvenlik koltuğunda seyahat zorunluluğu bulunuyor.- Çocuk güvenlik koltuğunun kullanımının zorunlu olduğu ülkelerde trafik kazalarında çocuk ölüm oranları yüzde 3’e ilerlerken, yasal zorunluluk olmayan ülkelerde ise bu oran yüzde 46’lara çıkıyor.
T.C. Ulaştırma Bakanlığı koordinasyonunda yürütülen Trafikte Sorumluluk Hareketine, İçişleri Bakanlığı ve bağlı Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Milli Eğitim Bakanlığı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Bilim, Sanayi ve Teknoloki Bakanlığı, Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu, TÜRKAK, TÜVTURK, Boğaziçi Üniversitesi, Gazi Üniversitesi, Erzincan Üniversitesi’nin yanı sıra İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyeleri ile Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT) paydaş olarak destek veriyor.
Tuesday, 23 August 2011
wind from cuba
this song is dedicated to my spanish friends in London...in our small house in putney, ı used to "try" to sing and listen this beautiful street group alot! they are really full of passion and they are making my senses awake! we had to go to Cuba, smoke, drink, listen fine music and love..... Gracias!
Monday, 22 August 2011
harika haftasonu abstract.
dün harika bir gündü. ne zamandır yapmak istediğimiz pazarı gerçekletirdik sevgilimle. ben planladım ama lütfen...zaten cuma damla is offline idi, cumartesi ise kendime gelip ilk apple martinimi içtikten sonrası şahaneydi. başak gökçe ben berkin ömer ahmet gökçenin erkek arkadaşı onur :) orası burası derken zekide bulduk kendimizi. duygu gibi olmasada vazgeçtimi dinledik kendimize geldik :) iğrenç vodka yı içip sonra evlere dağıldık ki aspava yı unuttuk kesinlikle. herkes unuttu hatta...gayet güzeldi. pazar ise, önce beymet de (eve 300 metre) şahane bir kahvaltı yaptık. üstelik araba kullandım :) bakarmısınızzzz....neyse, kahvaltı, 3 tane gazete ve bir o kadarda güzel olan sohbeti bitirip, çankaya belediyesinin "mesire" alanına gittik :))) ikimizde küçüklüğümüzden beri gitmiyormuşuz. nostalji,anılar hatılar ve biz olduk. yolda uçurtma gördük. "meeaaaoowww" dememle memocan ani bir dönüş yapıp uçurtmacı amcanın yanına gittik. en büyük en renkli uçurtmayı alıp çimlere koştuk. yaklaşık 2 saat uçurmaya çalıştık ve perişan olduk. soluklanıp birer bira içtikten sonra saate bir baktık 5 olmuş. uçurtmacı amcayı bulmaya gittik. kızmıştık :) neyse değiştirdik problem varmış gerçekten :) yenisni daha güzelini aldık hemencecik. koşa koşa çimlere geri döndük. bu sırada migrosdan battaniye kuruvasan ve jambon aldık (mini piknik). uçurtmamız uçtu :)!!!!!! mehmet can'ın ellerine sağlık....uçtu uçtu en yükseğe uçtu :) sevindik bayıldıkkkk çığlık attım resmen :) sonra pııırrrrrrrrr memocan elindeki misinadan kurtardı bilmeden ipi hoooooooop uçurtma kaçtı elimizden :) kuruvasanlarımıza geri döndük :) üzüldük ama harikaydı yaklaşık 1 saat boyunca. olsun....yinede harikaydı. sevgilimle piknik ve elimizden kaçan uçurtmamız. çok seviyorum....çok.
Friday, 19 August 2011
bir varmış bir yokmuuuuuuuuşşşşş Damla 25 yaşında koca kız olmuş
2009 Ekim 5 Londraya gidişim.... ondan önceki 2 sene yi nasıl anlatsam nasıl tarif etsem bilemiyorum. bugün uzun süreden sonra kızlarla buluşmanın heyecanı içindeyim sanırım :) günler süren telefon konuşmalarından sonra, hayatlarımız değişik yönlere savrulmuşken konuşacağımız eleştireceğimiz güleceğimiz çok şey var sanırım.
2009 yazı zaten efsane bir yazdır. DDBG'mizin geçirdiği en güzel yazdı. erkek arkadaşlardan uzak o mantıktan o kafadan uzak, 10 gün girls night out. Gökçe'nin ev sahipliğindeydi. Duyguş ilk günden közlendi zaten çillim benim :) başak israrla kararmaya devamdı sabahın köründe "güneşi belledi" gökçe süzüldü bense dostlarımın keyfini çıkarttım :) dönüşte yolculuk vardı ki zor bir sene geçirmiştim. üniversite bitti, Bilkent bitti pardon :) falan filan...ankara ise böyle bir kız grubu görmemiştir sanırım. Erkeklerden uzak (dostlarımız vardı tabiki) ama her zaman 4 kız gelip 4 kız çıktık her yerden. yani anlıcağınız hesabımızı ödeyecek kimse yoktu olmadıda olamazda hiç bir zaman. işte tamda bu yüzden "ankara" insanını garibine giden bir grupduk. program şöyleydi:
hafta salıdan başlardı:
salı: yüzlerce telefon konuşması (konferans çoğunlukla), akşam yemeği, coconot, zeki, aspava (hassas), ev
çarşamba: yüzlerce telefon konuşması, rezervasyonlar (simla gökçe kasap adına hep:)),akşam yemeği,coconot 80's,90's,justin (denen iğrenç yer), KYU, zeki, aspava,ev
perşembe: coconot 80's-90's,chocolate (karaoke), justin, KYU, zeki, aspava,ev
cuma:coconot,justin,KYU, zeki,aspava, ev
cumartesi:coconot ASK gecesi (ajda,sezen,kenan),justin,KYU,zeki,aspava, ev
eve sabah 7 de falan giriyorduk. Gökçecan evimizden alır eve bırakır servis gibi :) şahane :) alkolde alamaz.arabanın içi bira şişeleri dolu, başağın elinde hep bir efes fıçı :) hep ama :) bana zorla topuklu ve makyaj yasası! falan filan işte....
pazar ve pazartesi inziva günleri. felç olan bünye ve maddiyatı düzeltme çabası ile geçerdi. gündüz aktivitesi nadir olurdu oda luna park vs vs vs komik komik işler. belki sinema :) öyleydi....uzunca bir süre hemde.6-7 ay böyle sürdü. sonra ben adios diyip ver elini londra....yabancılık çekmedim ama dostlarımı çok özledim.
ne çok jargon oldu ne çok "bizden replikler" şimdi tekrar bir arada oluyoruz evet ama artık büyüdük sanırım. cuma akşamı başak "zekiye gitmeyelim" diyecek kadar bizde "evde oturalım şarap içelim" diyecek kadar olgunlaştık :) ve bohemleştik.büyüdük? yoo hayır koca kız olduk? hayır hayır deve olduk :)...işte böyle.hatırlıyorum çoğu zaman hatta bir ara 08-09 larda yaşıyordum. geçirdiğim zoooor bir seneden sonra manevi açıdan kendime gelmemin tek dayanağı dostlarımdır. DDBG. çok zor geçirebileceğim dönemi onlar sayesinde dağıta dağıta yeri gelince bağıra bağıra ağlayarak yeri gelince sinri krizi geçirip gülerek yerlere yatıp, bazende dedikodu yaparak geçirdim. şahane anılarım oldu ki oralarda takılı kalmamın sebebi bu. şimdi gökçe hariç hepimiz çalışıyoruz aşk meşk peşinede düştük e hayat gailesi....:) tekrar o günler geri gelmez ama şahane zamanlar geçirdiğimiz için çok şanslıyım iyiki vardılar iyiki varlar. Ankara sanada diyeceklerim var , daha burdayım!!! hiiiç bir yere gidesim yok başaktan kurtuldun evet ama ben nortooooooooooo imkanı yok. sevdiğim adam burda bir ailem burda iki dostlarımın çoğu burda 3. yapıcak birşey yok. tependeyim yani. bunun kadar güzel anılar çılgın anılar bırakamasamda sana daha olgun daha ayakları yere basan daha aklı başında daha vakur bir damla olduğu için evet....herşey bundan sonra sana yaşatacağim herşey daha vakur ve aklıa başında olacak.
evet akşam zekiye gitmiyoruz kısaca. cumarteside başonun canı çekmiş uğramaca yapalım dioruz zeki ye. hani belki bir vazgeçtim dinleriz? duygu'nun sesi gibi olmasada hiç bir ses....
sevgiler.
DY
2009 yazı zaten efsane bir yazdır. DDBG'mizin geçirdiği en güzel yazdı. erkek arkadaşlardan uzak o mantıktan o kafadan uzak, 10 gün girls night out. Gökçe'nin ev sahipliğindeydi. Duyguş ilk günden közlendi zaten çillim benim :) başak israrla kararmaya devamdı sabahın köründe "güneşi belledi" gökçe süzüldü bense dostlarımın keyfini çıkarttım :) dönüşte yolculuk vardı ki zor bir sene geçirmiştim. üniversite bitti, Bilkent bitti pardon :) falan filan...ankara ise böyle bir kız grubu görmemiştir sanırım. Erkeklerden uzak (dostlarımız vardı tabiki) ama her zaman 4 kız gelip 4 kız çıktık her yerden. yani anlıcağınız hesabımızı ödeyecek kimse yoktu olmadıda olamazda hiç bir zaman. işte tamda bu yüzden "ankara" insanını garibine giden bir grupduk. program şöyleydi:
hafta salıdan başlardı:
salı: yüzlerce telefon konuşması (konferans çoğunlukla), akşam yemeği, coconot, zeki, aspava (hassas), ev
çarşamba: yüzlerce telefon konuşması, rezervasyonlar (simla gökçe kasap adına hep:)),akşam yemeği,coconot 80's,90's,justin (denen iğrenç yer), KYU, zeki, aspava,ev
perşembe: coconot 80's-90's,chocolate (karaoke), justin, KYU, zeki, aspava,ev
cuma:coconot,justin,KYU, zeki,aspava, ev
cumartesi:coconot ASK gecesi (ajda,sezen,kenan),justin,KYU,zeki,aspava, ev
eve sabah 7 de falan giriyorduk. Gökçecan evimizden alır eve bırakır servis gibi :) şahane :) alkolde alamaz.arabanın içi bira şişeleri dolu, başağın elinde hep bir efes fıçı :) hep ama :) bana zorla topuklu ve makyaj yasası! falan filan işte....
pazar ve pazartesi inziva günleri. felç olan bünye ve maddiyatı düzeltme çabası ile geçerdi. gündüz aktivitesi nadir olurdu oda luna park vs vs vs komik komik işler. belki sinema :) öyleydi....uzunca bir süre hemde.6-7 ay böyle sürdü. sonra ben adios diyip ver elini londra....yabancılık çekmedim ama dostlarımı çok özledim.
ne çok jargon oldu ne çok "bizden replikler" şimdi tekrar bir arada oluyoruz evet ama artık büyüdük sanırım. cuma akşamı başak "zekiye gitmeyelim" diyecek kadar bizde "evde oturalım şarap içelim" diyecek kadar olgunlaştık :) ve bohemleştik.büyüdük? yoo hayır koca kız olduk? hayır hayır deve olduk :)...işte böyle.hatırlıyorum çoğu zaman hatta bir ara 08-09 larda yaşıyordum. geçirdiğim zoooor bir seneden sonra manevi açıdan kendime gelmemin tek dayanağı dostlarımdır. DDBG. çok zor geçirebileceğim dönemi onlar sayesinde dağıta dağıta yeri gelince bağıra bağıra ağlayarak yeri gelince sinri krizi geçirip gülerek yerlere yatıp, bazende dedikodu yaparak geçirdim. şahane anılarım oldu ki oralarda takılı kalmamın sebebi bu. şimdi gökçe hariç hepimiz çalışıyoruz aşk meşk peşinede düştük e hayat gailesi....:) tekrar o günler geri gelmez ama şahane zamanlar geçirdiğimiz için çok şanslıyım iyiki vardılar iyiki varlar. Ankara sanada diyeceklerim var , daha burdayım!!! hiiiç bir yere gidesim yok başaktan kurtuldun evet ama ben nortooooooooooo imkanı yok. sevdiğim adam burda bir ailem burda iki dostlarımın çoğu burda 3. yapıcak birşey yok. tependeyim yani. bunun kadar güzel anılar çılgın anılar bırakamasamda sana daha olgun daha ayakları yere basan daha aklı başında daha vakur bir damla olduğu için evet....herşey bundan sonra sana yaşatacağim herşey daha vakur ve aklıa başında olacak.
evet akşam zekiye gitmiyoruz kısaca. cumarteside başonun canı çekmiş uğramaca yapalım dioruz zeki ye. hani belki bir vazgeçtim dinleriz? duygu'nun sesi gibi olmasada hiç bir ses....
sevgiler.
DY
Thursday, 4 August 2011
-BARIŞ-
bugün Barış'ın doğumgünü. 4.8.1986. aramızdan ayrılalı kaç ay oldu saymadım bile. ama çok olmadığı kesin. köşede otururken havadan sudan bile konuşurken hala içimiz acıyorsa...çok olmamış demektir. yıllar geçsede aynı sızıyı duyacağımız için hiç bir zaman çok geçmiş olmayacaktık. tek "keşkem" londradan döndüşüm günlerden biriydi ve acelem vardı dışarı çıkıyordum, bizim koca adam köşedeydi aceleden öpemeden "arıcam seni" diyip koşturdum bi yerlere. bi kerecik bile öpemedim arkadaşımı...ve sonra pazar gününe yaptığımız rakı organizasyonu. çarşambaydı sanırım...bizi bıraktı. arada bir bizi çağırıyor bide arada bir gidiyoruz yanına, ne kadar eğlendirebilirsek işte. anlatıyoruz içimizden belki küfrediyoruz bizi, hayatını bıraktı diye. ne kadar kızsakda hayatı onun kendi ellerinden gitti...bişi yapamadık.
herkesin keyfi yerinde Barış. Ablan,annen ve baban sa...onlar her gün ölüyorlar. inan bana. işlere başladı herkes. Ertuğ bile iş hayatına atıldı :) sabah erken kalkıyormuş. Doğacan geldi dün. Sıla ise...bilmiyorum. zor be kardeşim. keyifler yerinde dediğime bakma. aklımıza geliyorsun arada. ben penceremden baktığımda, bizim salonda o koltukta oturduğumda, oyun kartlarımızı elime aldığımda gözlerim doluyor. "niye" diyorum sonra susuyorum. elimde olmadan....cevabım yok sorum yok...yapmasaydın iyiydi, olsaydın iyiydi. tatile giderdiniz belki. belki köşede yine absolute vanilla içerdik plastik bardaklarda hemde...sonra sen "heeeee" derdin gülerdin :) dişlerin önde önde :) küfrederdin ama ciddi ciddi dinlerdin beni sonra "ee mutlu musun" derdin.
mutluyum...ama paylaşabilseydim seninle iyiydi be Barış'ım. yattığın yer yer değil, gittiğin yer yer değil. bıraktıklarının acısı öyle böyle değil. sen rahatladın ya...o bize yeter.
mekanın cennet olsun, güzel anneciğin iyi ki doğurmuş senide iyi ki tanımışız seni. aklımıza mıh giibi yazılmış bir dolu anımız kalmış. unutma bizi...doğumgünün kutlu olsun madem öyle...sensiz bir doğumgünü.
herkesin keyfi yerinde Barış. Ablan,annen ve baban sa...onlar her gün ölüyorlar. inan bana. işlere başladı herkes. Ertuğ bile iş hayatına atıldı :) sabah erken kalkıyormuş. Doğacan geldi dün. Sıla ise...bilmiyorum. zor be kardeşim. keyifler yerinde dediğime bakma. aklımıza geliyorsun arada. ben penceremden baktığımda, bizim salonda o koltukta oturduğumda, oyun kartlarımızı elime aldığımda gözlerim doluyor. "niye" diyorum sonra susuyorum. elimde olmadan....cevabım yok sorum yok...yapmasaydın iyiydi, olsaydın iyiydi. tatile giderdiniz belki. belki köşede yine absolute vanilla içerdik plastik bardaklarda hemde...sonra sen "heeeee" derdin gülerdin :) dişlerin önde önde :) küfrederdin ama ciddi ciddi dinlerdin beni sonra "ee mutlu musun" derdin.
mutluyum...ama paylaşabilseydim seninle iyiydi be Barış'ım. yattığın yer yer değil, gittiğin yer yer değil. bıraktıklarının acısı öyle böyle değil. sen rahatladın ya...o bize yeter.
mekanın cennet olsun, güzel anneciğin iyi ki doğurmuş senide iyi ki tanımışız seni. aklımıza mıh giibi yazılmış bir dolu anımız kalmış. unutma bizi...doğumgünün kutlu olsun madem öyle...sensiz bir doğumgünü.
Subscribe to:
Comments (Atom)


