herşeyin güzel olması demek böyle gideceği anlamınamı geliyor? yoksa mutluluk insanlara garip ve farklımı geliyor ? açıkcası bazen o kadar mutlu oluyorum ki o kadar mutlu olduğumu hissediyorum ki korkuyorum. bu mutluluk beni korkutuyor. herşey o kadar yerli yerinde ki...fazla güzel diye bir kelime kullanası geliyor insanon böyle durumlarda ama yok! fazla güzel diye bir şey yok. insanlığının güzelliği kadar güzel hayatın! kötü insanlarınsa güzel zannettikleri bir hayatları var ve bunu sadece dışardakiler görebiliyor. kendileri hayallerde yaşıyorlar yada şizofrenler. ama üzülmüyorum artık insanlar için. Allah bize akıl verdi doğduğumuzda ailelerimiz aklın yolu birdir diye yetiştirdi (ki bazı aileler görüyorumda çocuk yetiştirecek son insanlarmış ama yapmışlar) ve en önemlisi kocaman insanlarız artık. doğru düzgün yanlış yasak iyi kötü ayırdı yapabilriz değil mi?
artık dramatikleştirmiyorum olayları insanları yaşananları. sadece mutluluğun ve güzel şeylerin keyfini çıkartıyorum. en doğrusu bu bence. kurcalamak üstlenmek yada kabullenmemekle bir şeyer ters gidiyor hep. kendi içinde mutlu olduğunda zaten etrafında bir o kadar mutlu oluyor.
uzuuun uzuuun saçma sapan zamanlardan sonra sanki güzel bir kumsalda metropolitanımı yudumluyorum... soğuk bir şehirde yaşasamda hayat arkadaşım yanımda...kocaman doğuk bir şehir ancak böyle ısınıp şirin olabiliyor. gitme zamanı geldiğinde ise yine dramatiklikten uzak ve sakin sakin gidicem. bu sefer sakin olucam ki uçakta whisky mi içerken gözlerim şiş olmasın, çok komik olur birde sarhoş olursam, baya çirkin görünürüm değil mi? :)
sevgiler DY
DY
Monday, 15 November 2010
Thursday, 21 October 2010
iyi niyetmiş
şu eski kız arkadaşlar neden anlamazlar eski erkek arkadaşlarının artık yeni bi kızarkadaşı olduğunu? hatta yeni bile değil normal bir kızarkadaşı olduğunu? yada senin artık eski bile değil herhangi biri olduğunu? anlamamalarına inanamıyorum. ben asla böle bişi yapan böle kendini küçük düşüren biri olmadığın ve etrafımdada bu tarz insanlar olmadığından sanırım hiçbir zaman anlayamıcam. zavallı hale düşmek üzücü hallere girmek insana nasıl bir zevk verir? yada başkalarının mutsuzluklarıyla beslenmek nasıl bir psikolojidir? inanın anlamıyorum...anlayan varsa bana fikir versin? yada bu tarz insanların yatırılacağı bi klinik falan varmıdır acaba?
şu eski erkek arkadaşlar neden eski kız arkadaşlarının yeni hatta gerçekten bir erkek arkadaşları olduğunu kanıksamazlar? kızarkadaşlara yazdığımın aynısını devam ettiriyorum. karşı cins olarak....
birde şu ilşkiye saygısız inanlar var. maziyi açmak, maziyi hatırlatmak, ah ah ne güzel günlerdi diye iç geçercesine msjlar vermek ne kadar saygılı? yada ne kadar özgüven icadı? senin yaşayamadığın bir şeyi yaşıyorsak suçmu? bozmakmı zorundasın? neden saygı duyup seninde böle bişiye sahip olman içiniyi niyet göstermiyorsun ki? inan Tanrı kıskan. ve bu tarz insanlara hiç bir zaman mutluluk vermez....
bişilerin olduğunu göstermek için illa sanal internet paylaşım sitelerinde göstermemiz gerekmiyor. en güzel şeyleri yaşarız bazen kimsenin ruhu duymaz ama bu demek değildirki yaşanmıyor yok öyle birşey. belki senin bilemene gerek yoktur belki bilmesen senin psikolojin için daha iyidir. yaşamıyoruz diye bilirsen bak ne güzel mutlu oluyor insanlar....ama bu çok üzücü...çok. hiç bir zaman böyle bir duruma düşmedim düşmemde. aşkda gurur olmaz ama o insan senden çıktıysa artık gururlu olda biraz insan yerine koysunlar. değilmi?
çok doluyum bu tarz insanlara...etrafımda çevremdeler hep. insanların yaptığı alışverişi bile kıskanabilen insanlar bunlar. çevrelerindekilerin gittikleri gördükleri yerlere tepkileri "hımm anladım" yerine "harika ne kadar güzel gezmişiniz" diyemicek kadar kıskanç ve özgüvensizler...dayanamıyorum bu tarz insanlara. çevrelerindekilerin aldıkları şeylere bile "arkadaşım güle güle kullan" demek yerine aa yenimi tepkisi bana acaip komik geliyor...
biz büyük şehirde büyüdük. kolejde okuduk bilkentte büyüdük. ardından londraya geldik. medeniyetin beşiğindeydik hep ama hiç bir zaman bu tarz insanlara pirim vermedik iiyi niyeti elden bırakmadık.
böle insanlar acayip sıkıldım.dayanamıyorum hatta mümkünse. nasıl yetiştirilmişler nasıl büyütülmüşler? nasıl mutlu olmay planlıyorlar acaba? saygıdan yoksun özgüvenden uzak ve iyi niyetten paylarını almamışlar...neden yaşıyorlar? kıskanıp gıcık olup hsetinden çatlayıp insanların çevrelerinde onları rahatsız ederkenmi hayatlarını geçiricekler acaba? ben yokum kardeşim...size bol bol uzun uzun ömürler. ama ben iyi niyetimi hep korucam.
şu eski erkek arkadaşlar neden eski kız arkadaşlarının yeni hatta gerçekten bir erkek arkadaşları olduğunu kanıksamazlar? kızarkadaşlara yazdığımın aynısını devam ettiriyorum. karşı cins olarak....
birde şu ilşkiye saygısız inanlar var. maziyi açmak, maziyi hatırlatmak, ah ah ne güzel günlerdi diye iç geçercesine msjlar vermek ne kadar saygılı? yada ne kadar özgüven icadı? senin yaşayamadığın bir şeyi yaşıyorsak suçmu? bozmakmı zorundasın? neden saygı duyup seninde böle bişiye sahip olman içiniyi niyet göstermiyorsun ki? inan Tanrı kıskan. ve bu tarz insanlara hiç bir zaman mutluluk vermez....
bişilerin olduğunu göstermek için illa sanal internet paylaşım sitelerinde göstermemiz gerekmiyor. en güzel şeyleri yaşarız bazen kimsenin ruhu duymaz ama bu demek değildirki yaşanmıyor yok öyle birşey. belki senin bilemene gerek yoktur belki bilmesen senin psikolojin için daha iyidir. yaşamıyoruz diye bilirsen bak ne güzel mutlu oluyor insanlar....ama bu çok üzücü...çok. hiç bir zaman böyle bir duruma düşmedim düşmemde. aşkda gurur olmaz ama o insan senden çıktıysa artık gururlu olda biraz insan yerine koysunlar. değilmi?
çok doluyum bu tarz insanlara...etrafımda çevremdeler hep. insanların yaptığı alışverişi bile kıskanabilen insanlar bunlar. çevrelerindekilerin gittikleri gördükleri yerlere tepkileri "hımm anladım" yerine "harika ne kadar güzel gezmişiniz" diyemicek kadar kıskanç ve özgüvensizler...dayanamıyorum bu tarz insanlara. çevrelerindekilerin aldıkları şeylere bile "arkadaşım güle güle kullan" demek yerine aa yenimi tepkisi bana acaip komik geliyor...
biz büyük şehirde büyüdük. kolejde okuduk bilkentte büyüdük. ardından londraya geldik. medeniyetin beşiğindeydik hep ama hiç bir zaman bu tarz insanlara pirim vermedik iiyi niyeti elden bırakmadık.
böle insanlar acayip sıkıldım.dayanamıyorum hatta mümkünse. nasıl yetiştirilmişler nasıl büyütülmüşler? nasıl mutlu olmay planlıyorlar acaba? saygıdan yoksun özgüvenden uzak ve iyi niyetten paylarını almamışlar...neden yaşıyorlar? kıskanıp gıcık olup hsetinden çatlayıp insanların çevrelerinde onları rahatsız ederkenmi hayatlarını geçiricekler acaba? ben yokum kardeşim...size bol bol uzun uzun ömürler. ama ben iyi niyetimi hep korucam.
Saturday, 25 September 2010
sosyal hayvanlar 6
insan ne kadar bağlı çevresine inanılmaz biçimde. ne kadar bağlı duygularına, alışkanlıklarına ve egolarına. ama her duygu insan için değilmidir? alışkanlıklar kurtulmak içinmidir? o kadar çok kafa karıştırıyorki insan beyni ve kalbi. hep çelişmekle beraber süreklide kavga halinde. ama en rahat ettiği yeri biliyor ikiside. başını koyduğun anda bitiyor bütün kavgaların egoların alışkanlıkların. sadece sessiz bi huzur kalıyor. içinden geçenleri sölesen konuşamazsın bile.
abartıyorlar hep..hep abartıyorlar. aşk aslına bakarsan biyolojik ve fizyolojik bir şey. bütün özellikleri ortaya döktüğünde fiziksel (doğurganlık), huy (ilerideki anne baba profili) vs vs gibi konularda en uygununu seçiyor kalp, doğurganlık açısından bakıyor, sosyal ve ekonomik açıdan bakıyor ve bizim salak kalbimiz aşık olduğunu sanıyor. herşey fizyolojik ve biyolojik aslna bakarsan.
bunları söleyerek duygusuzluk ve soğuk bir rüzgar katılıyor değilmi aşkın sevginin içine. ama kısmende olsa gerçekler yani siz farketmeseniz bile bunlar bilinçdışı oluyorlarMIŞ. düşününcede mantıklı geliyor. biz sosyal hayvanlar değilmiyiz?
D.
abartıyorlar hep..hep abartıyorlar. aşk aslına bakarsan biyolojik ve fizyolojik bir şey. bütün özellikleri ortaya döktüğünde fiziksel (doğurganlık), huy (ilerideki anne baba profili) vs vs gibi konularda en uygununu seçiyor kalp, doğurganlık açısından bakıyor, sosyal ve ekonomik açıdan bakıyor ve bizim salak kalbimiz aşık olduğunu sanıyor. herşey fizyolojik ve biyolojik aslna bakarsan.
bunları söleyerek duygusuzluk ve soğuk bir rüzgar katılıyor değilmi aşkın sevginin içine. ama kısmende olsa gerçekler yani siz farketmeseniz bile bunlar bilinçdışı oluyorlarMIŞ. düşününcede mantıklı geliyor. biz sosyal hayvanlar değilmiyiz?
D.
Wednesday, 15 September 2010
Londra ve saçmalıklar 5
karşıda Tower bridge var, biraz solunda Swiss building (hani şu yumurta gibi olan) ardından St Paul's diye gidiyor. Tate modernin biraz ilerisinde güzel kıyı restorantları var.içerilere girersende nandos vs vs...güzel ingiliz pubları. Bond'un ara sokaklarında yeni keşfettiğim harika fransız ve italyan restorantları. öğretenler sağolsun...hafif bir piyano çalarken tombul bi amca şarkılar söylüyor, 80'lerden. biraz daha turistik olsun diyorsan tmm, Covent Garden'a yola koyulursun. bir kaç gösteri seyredip şarap içer pizza yersin.
gözlerim kamaşıyor bu şehirde. o kdr çok ışık var ki. o kdr çok yansıma o kadar çok gölge. gölgelerin arkasına saklandım sen yokken hep. kaçtım kaçtım saklandım hep kendimi odalara kilitledim. görmesinler yanlız dedim. parklar vardı bide. yenmeğini alıp ayakkabılarını çıkarttığın parklar. sevgililerin öpüşüp koklaştığı ama kimsenin dönüpde bakmadığı. sokakların dili var mesela. karakteri bile var. hep birşeyler anlatıyor sana. burdan kim geçmiş yıllar önce? diye düşündüğünde balon elbiseli teyzeler ve havada uçuşan mendiller...ağır bir parfüm kokusu karışmış thames e doğru gidiyor.
burda duygusuz olmanın mümkünatı yok. manzaraya bakarken bile gözlerim doldu o gün. iç geçirdim bol bol.sonra şarabımdan bir yudum aldım...geçti. sen yokken o kdr çok senin elini tuttumki. hiç bırakmadım aslında. gözlerim dolar gibi oldu, başımı dimdik yaptım sırtımı düzelttim adımlarımı hızlandırdım. kimse görmesin diye.
şimdi çantamda heeep anılarla geziyorum. kendimi suçladığımda oluyor bu şehride. ama burası suçlanamıcak kadar masum. dili yok. konuşamaz sadece dalıp gittiğinde gözlerini alan koskoca bir gölge var hala. gün doğarken seni üşüten güneş batarken ısıtan saçma sapan bi naifliği olan bi yer.
özlemlerim burda ve hep burda kalıcak . bu şehirden gitmeme az kaldı. herşeyi ardımda bırakıcam. ben kaçmıştım değil mi bu şehire? son bir yıldan kaçmıştım. ne ailemdennede dostlarımdan. sessizliğe ve yalansız bir ieylere ihtiyacım vardı ya hani... ah evet ya! nasılda unuttum ben bu şehire kaçtım. aldım başımı kaçtım hemde. apar topar beklemeden hızlıca. şimdi kaçtıklarım beni geri gelip buluyorlar. ne kdr ilginç değilmi? hayat işte bu. sürprizlerle dolu. her ne kdr can acıtsada bu sürprizler karşılaşması bir o kadarda güzeller.
saçlarını savur, eteklerin zil çalsın bi bırak...güneş gözlüklerini at artık yerine atkını bereni al. soğudu bak havalar. yağmur yağsa bide mis kokar bilirmisin? o buluştuğumuz parkda gözlerimin dolduğunu hatırlıyorum. içime içime akıtmıştım ya...sonra bi kadeh şarap bi kadeh daha. beyaz soğuk ve bir o kadarda sıkıcı.
yinede burda olmak çok güzel...
gözlerim kamaşıyor bu şehirde. o kdr çok ışık var ki. o kdr çok yansıma o kadar çok gölge. gölgelerin arkasına saklandım sen yokken hep. kaçtım kaçtım saklandım hep kendimi odalara kilitledim. görmesinler yanlız dedim. parklar vardı bide. yenmeğini alıp ayakkabılarını çıkarttığın parklar. sevgililerin öpüşüp koklaştığı ama kimsenin dönüpde bakmadığı. sokakların dili var mesela. karakteri bile var. hep birşeyler anlatıyor sana. burdan kim geçmiş yıllar önce? diye düşündüğünde balon elbiseli teyzeler ve havada uçuşan mendiller...ağır bir parfüm kokusu karışmış thames e doğru gidiyor.
burda duygusuz olmanın mümkünatı yok. manzaraya bakarken bile gözlerim doldu o gün. iç geçirdim bol bol.sonra şarabımdan bir yudum aldım...geçti. sen yokken o kdr çok senin elini tuttumki. hiç bırakmadım aslında. gözlerim dolar gibi oldu, başımı dimdik yaptım sırtımı düzelttim adımlarımı hızlandırdım. kimse görmesin diye.
şimdi çantamda heeep anılarla geziyorum. kendimi suçladığımda oluyor bu şehride. ama burası suçlanamıcak kadar masum. dili yok. konuşamaz sadece dalıp gittiğinde gözlerini alan koskoca bir gölge var hala. gün doğarken seni üşüten güneş batarken ısıtan saçma sapan bi naifliği olan bi yer.
özlemlerim burda ve hep burda kalıcak . bu şehirden gitmeme az kaldı. herşeyi ardımda bırakıcam. ben kaçmıştım değil mi bu şehire? son bir yıldan kaçmıştım. ne ailemdennede dostlarımdan. sessizliğe ve yalansız bir ieylere ihtiyacım vardı ya hani... ah evet ya! nasılda unuttum ben bu şehire kaçtım. aldım başımı kaçtım hemde. apar topar beklemeden hızlıca. şimdi kaçtıklarım beni geri gelip buluyorlar. ne kdr ilginç değilmi? hayat işte bu. sürprizlerle dolu. her ne kdr can acıtsada bu sürprizler karşılaşması bir o kadarda güzeller.
saçlarını savur, eteklerin zil çalsın bi bırak...güneş gözlüklerini at artık yerine atkını bereni al. soğudu bak havalar. yağmur yağsa bide mis kokar bilirmisin? o buluştuğumuz parkda gözlerimin dolduğunu hatırlıyorum. içime içime akıtmıştım ya...sonra bi kadeh şarap bi kadeh daha. beyaz soğuk ve bir o kadarda sıkıcı.
yinede burda olmak çok güzel...
Tuesday, 14 September 2010
insan ? 4
insan olma meziyetleri:
saygılı, terbiyeli, anlayışlı, ağzından çıkanı kulağı duyan, kibar, oturmasını kalkmasını bilen, kadına büyüklerine ve küçüklerine dahada saygılı, vefalı, kıymet bilen, yalan sölemeyen, kul hakkı yemeyen, hırsızlık yapmayan (her anlamda) insan bence İNSANDIR.
unuttuklarım olabilir ama bence genel hatları bunlar. 24 yıldan sonra ben bunları keşfettim ve keşfetmeyede devam ediyorum. dahada bişi görmek istemiyorum aslında ama :) hayat....daha kim bilir neler neler görücez.
saygılı, terbiyeli, anlayışlı, ağzından çıkanı kulağı duyan, kibar, oturmasını kalkmasını bilen, kadına büyüklerine ve küçüklerine dahada saygılı, vefalı, kıymet bilen, yalan sölemeyen, kul hakkı yemeyen, hırsızlık yapmayan (her anlamda) insan bence İNSANDIR.
unuttuklarım olabilir ama bence genel hatları bunlar. 24 yıldan sonra ben bunları keşfettim ve keşfetmeyede devam ediyorum. dahada bişi görmek istemiyorum aslında ama :) hayat....daha kim bilir neler neler görücez.
sabah ve mahmurluk 3
kurtulmakdır ki elin titrer, kurtulmakdırki gözlerin dolar, özlemektirki öfkeden gözlerin döner.
ne varsa birbirine tezat insan içinde besliyor sanki. bir sabah güneşli sabahlardan birine uyansan bile yağmur yağmur oluyorsun, karlı puslu isli bir sabahda bazen güneş güneş açı veriyorsun. ne kadar ilginç ve sınırsızız ne kadar umursamaz ve budala...
ne varsa birbirine tezat insan içinde besliyor sanki. bir sabah güneşli sabahlardan birine uyansan bile yağmur yağmur oluyorsun, karlı puslu isli bir sabahda bazen güneş güneş açı veriyorsun. ne kadar ilginç ve sınırsızız ne kadar umursamaz ve budala...
Monday, 13 September 2010
dil bilgisi 2
kelimelerimizin bir noktası olmalı. noktalarında bir satırı. gördüklerimizin bir parantezi bir alt yazısı, bildiklerimizinse soru işaretleri olmalı. sorduklarımızın iki nokta üstüsteleri cevaplarımızınsa üç noktası olmalı. öfkelerimizin bir virgülü, nefretimizinse bir ünlemi olmalı. içtiğin çayın bile bir noktası bir parantezi olmalı. kaleminin bile bir soru işareti olmalı.
ki, insanlar seni sen nasıl biriysen öyle tanıyabilsinler.
ardından küçük bi şiir gelir yazının daha anlamlı olması için;
insan bütün noktalarını kaybetsede,
iki noktaları vardır.
açıklar anlatır ima eder belirtir.
yüklemlerinle öznelerin yer değiştirsede,
olan sana oluyorsa bile,
kesinlikle üç noktan vardır...
daha sonra devam edebilesin diye.
gördüklerin ünlemler gerektiriyorsa,
parantezlerinle saklanabilrisin bir yerlere,
sonra belki bir soru işaretiyle çıkarsın içinden.
kim bilir....
göz göre göre virgüllerle devam ediyorsa ünlemlerle biten.
inan bana noktaların hala var demektir.
çıkart neredelerse,
noktalarınla virgüllerini yada üç noktalarının yerlerini değiştir.
daha fazla ünlem ve büyük harf olmasın hayatında.
daha fazla boğulma betimlemelerin ve noktalaı vürgüllerin arasında.
en güzeli,
en temizi,
kocaman bi beyaz sayfa aç.
kocaman bir başlık at büyük harflerle.
ve bir paragraf başıyla başla yeniden,
kaldığın yerden olmasada,
bi kaç satır ilerisinden...
D.
belli başlı terimler 1
aşk: kendinde olmayana duyulan zaaf
sevgi: aşkın ne olduğunu kanıksamaya başladığında artık çoktan bağlanılmış olan evredir.
bağlılık: herşeyi anladığında, kendi kendine yeterek çözülecek ufak bir düğüm
mutluluk: ruhunun tamamen arınmış, tamamen temiz ve hükümsüz olduğu an.
mutsuzluk: nesnelerle bile kurduğun bağın yetmediği, ruhun suçluluk ve soru işaretleriyle dolu olduğu zaman dilimi.
sevgili: aynı zevkleri paylaştığını ne kadar benzer olduğunu düşünüp hayatını paylaştığın, ama genelde hep yanıldığın er yada hatun kişi.
(**Volkan ,"Çingeneler Zamanı" filmindeki tanıma benzediğini söylüyor izlemedim bilmiyorum ama doğrudur...duygular düşünceler ne kadarda evrensel ne kadarda aynıyız aslında ve ne kadarda uzak insanlar birbirine...)
sevgi: aşkın ne olduğunu kanıksamaya başladığında artık çoktan bağlanılmış olan evredir.
bağlılık: herşeyi anladığında, kendi kendine yeterek çözülecek ufak bir düğüm
mutluluk: ruhunun tamamen arınmış, tamamen temiz ve hükümsüz olduğu an.
mutsuzluk: nesnelerle bile kurduğun bağın yetmediği, ruhun suçluluk ve soru işaretleriyle dolu olduğu zaman dilimi.
sevgili: aynı zevkleri paylaştığını ne kadar benzer olduğunu düşünüp hayatını paylaştığın, ama genelde hep yanıldığın er yada hatun kişi.
(**Volkan ,"Çingeneler Zamanı" filmindeki tanıma benzediğini söylüyor izlemedim bilmiyorum ama doğrudur...duygular düşünceler ne kadarda evrensel ne kadarda aynıyız aslında ve ne kadarda uzak insanlar birbirine...)
başlamak 0
bir şeylere başlamak ne kadar zor görünsede aslında hemen hayata geçirmekle başlar ve sonunda siz ona başlamış ve hatta bazen bitirmiş bile olursunuz. bir şeylerin bittiği yerde bende yeni birşeylere başlıyorum. yazmaya başlıyorum. eskiden çok çok yaptığım bir şeye tekrar başlıyorum.
yazmak ne kadar güzelse paylaşmakta bir o kadar güzeldir aslında. hem yazıp hem paylaşmaksa bence harika bir şey olsa gerek.
ve başladım....bir çok şeyim bitsede, son bulsada yinede bir şeye başladım.
bu kadar.
yazmak ne kadar güzelse paylaşmakta bir o kadar güzeldir aslında. hem yazıp hem paylaşmaksa bence harika bir şey olsa gerek.
ve başladım....bir çok şeyim bitsede, son bulsada yinede bir şeye başladım.
bu kadar.
Subscribe to:
Comments (Atom)