görmek istemediğini görme
gitmek istemediğine gitme
söylemek istemediğini söyleme
yanlız kalmak istiyorsan yanlız kal.
aşık olmak istiyorsan şuanda şu saniye git ol!
ama;
içinde ki kötü fısıldamasın,
"acıt acıtabildiğin kadar"
zamansız gitme,
yarı yolda bırakma,
gördüklerini aratma,
verdiklerini geri isteme,
çokda sık yanlız kalma...
alışma, alıştırma.
önce fikir düşer,
sonra yol.
ardından tek bi cümle herşeyi çöözer
ama ben çok çok çok aşığım sana.
bedeni ruhundan ayıran tam da budur.
kalbi de ayrı bir yere koyan yine ta kendisidir.
her iyiliğin müsebbibi,
her kötülüğün yine aynı şekilde sorumlusu.
Aşk;
korkarak koşmuyorum!
yeterince düşündüm.
bedenim ve ruhum ile beraberim.
yolda eşlik et.
inan artık fazla konuşmuyorum.
Sevgiler DY
DY
Saturday, 27 December 2014
Wednesday, 24 December 2014
konuşmak
aklına gelen cümleleri söylemelisin çocuk
içine attıkça büyür çünkü, anla.
büyüdükçe cümlelerin kısalır,
onlar kısaldıkça içine attıkların büyür.
onlar büyüdükçe sen de kendini büyüyor sanarsın.
en güzel aynada bile baksan da,
en güzel kıyafetlerin ardında olsan da,
emin ol doğruları söyler sana.
gözlerinde, alnında ki çizgilerde, ellerinde.
göğsünde....
gel gör ki çocuk,
biz büyüyoruz,
yol arkadaşlarımız yanımızda,
sevdiklerimiz yanıbaşımızda.
sev çocuk,
sevmek en güzeli,
söyle,
söze bir yerlerden başla,
bak gör sözlerin büyüdükçe,
inan sen de büyüyeceksin.
en azından ufakda olsa bir adım at,
inan çocuk,
kanatlarını geri verecek sana...
Sevgiler DY
içine attıkça büyür çünkü, anla.
büyüdükçe cümlelerin kısalır,
onlar kısaldıkça içine attıkların büyür.
onlar büyüdükçe sen de kendini büyüyor sanarsın.
en güzel aynada bile baksan da,
en güzel kıyafetlerin ardında olsan da,
emin ol doğruları söyler sana.
gözlerinde, alnında ki çizgilerde, ellerinde.
göğsünde....
gel gör ki çocuk,
biz büyüyoruz,
yol arkadaşlarımız yanımızda,
sevdiklerimiz yanıbaşımızda.
sev çocuk,
sevmek en güzeli,
söyle,
söze bir yerlerden başla,
bak gör sözlerin büyüdükçe,
inan sen de büyüyeceksin.
en azından ufakda olsa bir adım at,
inan çocuk,
kanatlarını geri verecek sana...
Sevgiler DY
Monday, 22 December 2014
2014'e
Uzun zamandır yazmadığımı farkederek soğuk bir Ankara gününde sevgili blogumu açtım ve klasik bir tema olacak ama konumuz 2014...Zaman ne kadar hızlı geçiyor değil mi? 2014'e geçtiğimiz gün saniyesi saniyesine aklımda. Nasıl oldu da bir sene geçi verdi bir anda insanın aklı almıyor. 2015'e geçmemize şurada kısacık zaman kalmışken bir kaç gündür 2014'ü düşünüyorum "nasıldı, neydi, kimdi, kimlerdi, güzel miydi, mutlu muydu, öğretti mi, üzdü mü, aldı mı, verdi mi" diye.
2014 şahane başladı aslında. Huzursuz geçen 2013'den sonra resmen su serpildi kalbime, ruhuma, bedenime. Çok keyifliydi ilk ayları. Kendi işimi yapıyor öğrencilerimle ilgileniyordum. Gelecek planları yaparken bütün taşlarım yerine oturmuştu. Dostlarım, sevdiklerim ve ailem ile geçen sahane yıldı. Bol bol at ile bol bol dostlar ve aile ile geçti. Yeni insanlar tanıdım. Evet, sevmediklerimi yarı yolda bıraktım sevdiklerim de oldu. Pek tatlı insanlar kattı bana bu yıl. Çok şeyimi yıllardır tanıyormuşum gibi paylaşabildiğim güvendiğim, sırtımı dayayıp sırrımı anlatabildiğim bir kaç dost edindim ki çok çok mutluyum bu durumdan.
Biraz daha sakindim bu yıl. Yaz tatilini saymazsak sakin ve dingin geçti. Dost sohbetleri büyük aile yemekleri ve hafif melankoli ile keyfimiz yerindeydi. Görmek isteyipde vakit ayıramadığım insanları gördüm. Bol bol dedikodu ve sohbetti bu yıl. Çok şey öğrendim. Çok şey anladım. Rahattım, hiç bişi için kasmadım kendimi. Neyse onu söyledim. Kimseden çekinmedim. Aman kırılacak incinecek diye ne düşünüyorsam onu saklamadım, az kibarlık fazla doğruydu bu yıl. Çok laf az hareketti. Hareket demişken, bol bol spor da yaptım tabi ki. Uzun eymir yürüyüşleri üstü kahvaltılar ve sonra güzel güzel uzun uzun uykulardı.
Kalp kırmadım hiç, kırdıysam da doğruları söylediğim içindir ki onları da saymıyorum. Üzgündüm belki ama herşeyin en doğrusunu söyleyip en doğrusunu anlattığım için de içim çok rahattı. Hala daha öyle. Kimseyi kıskanmadım, kimsenin sevgisinde gözüm olmadı, herkes mutlu olsundu, herkes huzurlu olsundu. Birine ihtiyacım olmadı, hayatımda biri olsun hiç istemedim. Zorlamadım hiç bişiyi, asla israr etmedim asla israrcı olunsun istemedim.Olmuyor ise olmuyordu 2014, biriyle anlaşamıyorsan anlaşamıyorsundu. Seni anlamıyorsa şimdi daha sonra da anlamayacaktı 2014. Anlayanlar ile herşey daha güzeldi :) Doğumgünüm çok tatlıydı. Sevdiklerimle biricik annemin beni 28 yıl önce dünyaya getirdiği gün her zaman ki gibi kalabalık ve çok güzeldi. 2015 için şimdiden planlarım mevcuttur duyurulur :)
2014'ün son aylarında yeni işime başladım. Tatlı çocuklarımla geçen ingilizce derslerinde kendimi buldum resmen. Onlarla çocuk oldum tekrar. Ufacık fıstıklara yeni bir dil öğretmenin keyfinin ne kadar da başka olduğunu tekrar anladım ve aşık oldum onlara tekrar tekrar her seferinde. Güzel geri dönüşler ve feedbackler aldıkça daha da çok sevdim işimi. Maddi tatmininden ziyade manevi anlam da ne kadar tatmin olduğunu gördüm gördükçe daha da zevk aldım. Ne şanslıyım öyle!
Son aylarda yine olmaz dediklerim oldu... Kızacak biliyorum bunu yazdığım için kendisi "özel hayat bu Damla" diyerek yine aynı nutukları çekecek ben de "haklısın" diyeceğim ama alışkanlıklar ve yazma hevesim işte... Malzemem benim çünkü tek malzemem kendi hayatım, duygularım ve hissettiklerim. Malzemeyi de iyi tanıyınca yazması o kadar kolay ve zevkli oluyor ki. Bir edebiyatçının hazin sonu diye de denebilir aslında bu durum :) Her ne ise; sonuç olarak kalbimin tekrar var olduğunu farkettim. Kalbimin atabileceğini ve aşıkolabileceğimi gördüm. Bir kalbim varmış ve aşık olabiliyormu! Hey! :) Burada "Hayırlısı Sendromu" yazımı tavsiye ediyorum size. Daha fazla "özel hayat" a girmeden 2014 ü burada bitiriyorum. Neler getirir daha bilinmez, neler götürür bilinmez, yol arkadaşlarımız ne kadar yanımızda olur ne kadar yanımızda durur bilinmez ama 2015'den çok umutluyum. Hani hikayenin "rising action" u olur ya ardından climax gelir ve hikaye en tatlı yerindedir en güzel yerinde. Şuan da oralardayım. Dilerim ki falling action hiç yaşanmaz ve THEY LIVED HAPPILY EVER AFTER diye devam eder herşey.
2015'den umutluyum, umudumu kaybetmişken tekrar bulabildiysem her yıldan da umutluyum demektir bu. Yani umut hala burada, Dünya'da yeryüzünde var olan bir duygu. Her ne kadar insanı öldürebilese de umut iyidir. Gelecek günlerden umutluyum. Keyfim yerinde, yol arkadaşlarım ve ailem ile daha yerinde. Elveda 2014!:)
Sevgiler
DY
Tuesday, 2 December 2014
-mu acaba?
gidip göremedikleri için üzülmüyor o
bekledikleri için üzülüyor.
boşuna yazdığı saçma sapan hikayeleri,
boşu boşuna kurduğu hayalleri
ve aslında bütün yorumlamaya çalıştığı rüyaları için üzülüyor.
hep olmayanı istediği için belki,
hep imkansızı dilediği için,
kim bilir belki de tahmin edemediklerine üzülüyor.
inceden kırgınlıklarına ağlıyor,
ağladıklarına bile üzülüyor belki.
sen söyle;
hayal kurmak hala umursamazlığa yeniliyor mu?
Sevgiler DY
bekledikleri için üzülüyor.
boşuna yazdığı saçma sapan hikayeleri,
boşu boşuna kurduğu hayalleri
ve aslında bütün yorumlamaya çalıştığı rüyaları için üzülüyor.
hep olmayanı istediği için belki,
hep imkansızı dilediği için,
kim bilir belki de tahmin edemediklerine üzülüyor.
inceden kırgınlıklarına ağlıyor,
ağladıklarına bile üzülüyor belki.
sen söyle;
hayal kurmak hala umursamazlığa yeniliyor mu?
Sevgiler DY
Tuesday, 18 November 2014
Muhteşem bugünler;
"Umutsuz olduğunda sevmek isterse her insan birazcık şanslıysa neden olmasın, kendinden emin değilsen sevme" diye başlıyor eskiden en sevdiğim şarkılardan biri. Ne kadar güzel anlatıyor bazı şeyleri bazı şarkılar ve tabi ki bazı mısraları güftelerinin.
Şarkı aslında bir yerde haklı değil. Umutsuz olduğunda evet sığınacak liman arıyor insan ama umutsuz olduğunda aşık olup sevmiyor. İmkansız birşey bu bence. İmkansız! Aksine; insan umutla dolduğu kalbi tertemiz ve huzurlu olduğunda düşlediklerine ulaşıyor. Aşık olup sevebiliyor düşünülenin aksine. Umutsuz bedbaht ve hayattan nefret eder haldeyken kalbin nasıl diğer yarısını bulsun ki? Sen kendinden vazgeçmişken birinin seni sevmesini ya da sana aşık olmasını nasıl beklersin? Geçmişi geride bırakıp, kendinle yetinmeyi öğrenip, dost meclislerinde keyifli vakit geçirip ailene bağlandığın anda oluyor böyle şeyler, böyle güzel şeyler. Sen kendini sevmezken, sen hayata güzel bakmazken kendine yetemezken nasıl bekleriz böyle şeyleri? nasıl umarız güzelliklerin gelmesini? Değil mi?
Dünyanın en güzel şeyidir iki insanın birbirine bağlanması, aşık olup sevmesi. Öncelerde sevgiyle aşkı fazlasıyla ayırırdım.Yani şöyle ki; önce aşık olursun klasik sonra zaman geçtikce, fedakarlıklar vs vs girince işin içine sevmeye başlarsın diye düşünürdüm. Şimdi öyle birşey geldi ki başıma ikisinide birbirinden ayıramıyorum. Onu gördüğümde ki gülümsemem ikisine de denk geliyor. Tartılar terazilerin hepsi anlamsız gelmeye başladı. Yine Einstein'ın izafiyet kanununa geri geliyorum işte. Zaman o kadar göreceli ki, bazen zaman zaman gibi geçmiyor bazen saniyeler öyle bir geçiyor ki paylaşım yıllara bedel oluyor. Öyle şeyler oluyor ki bir kaç gün aylara yıllara tekabul ediyor ve öyle hissettirip öyle sevdiriyor. Ne büyük konuşmalı ne de "asla" demeli bir de onu öğrendim. Asla asla deme gibi bir söz çıkıyor ağzımdan bazen. Hiç ummadığın anda Tanrı sana öyle bir şey yaşatıyor ki bütün tabuların bütün büyük konuştukların ve bütün kuralların yıkılıyor. Kuraldan ziyade aslında bütün görüp geçirdiklerin, duyup dinlediklerin hepsi yıkılıyor. Yerine güzel tap taze meşe ormanları alıveriyor. Hani bazı ağazlar yangınlardan sonra büyürmüş ya, tohumları yandıktan sonra toprağa tutunup ağaç olurlarmış ya işte tam da onun gibi... Yağmuru beklememek lazım bazı durumlarda. Ateşte yanmış anılarını korlarda kavrulmuş kalbin için üzülmemelisin. Mis gibi çam ormanlarının kokusu, meşe palamutları ve çınarları düşünmelisin dostum. Kalıcı olan onlar... Yangınlar söndürülür elbet söner elbet geçer gider, ama gür ormanlar, dereler ve dağlar asla yerinden oynamaz. Oynasa da seninle gelir her gittiğin yere. Haksız mıyım?
Beraber eğlenebilmelisiniz, beraber gülebilmeli herşeyden önce. Sonra zaman geçtikçe (kısa zamanlardan da bahsediyorum) beraber de ağlayabilmelisiniz. Sen bilmelisin kahveyi nasıl içer, "o kahvesini sade içer" diyebilmelisin. Öğrenmelisin, bilmelisin... Bir bakışıyla ne demek istediğini anlayabilmelisin. O ağlarken için acımalı, o gülerken kalbin gülmeli, o iyiyse sen de iyi o kötüyse sen de kötü ama dimdik olmalısın ki başını omzuna yaslayabilsin... İyi gün de değil bir tek kötü günde de yanında olmalısın. Mutluluğuna mutluluk hüznüne hem omuz hem de huzur ve sakinlik olmalısın. Ve en güzeli bunları karşılıksız yapmalısın dostum. Karşılık beklediğin her durumda mutlaka acımasızlık da vardır ve acımasızlık dünyanın en kötü hissidir. Birinden bişi beklemeden bişiler yapabilecek kadar yüce gönüllü olmaslısın ki aşk sevgi bunları gerektirir. Yoksa alışverişten ne farkı var? İyileri sırf seninkiler de paylaşılacak diye paylaşırsan ya da kötüleri sırf senin kiler de paylaşılacak azaltılacak ileride diye paylaşırsan nasıl İNSAN olabilirsin. İllaki kız erkek ilişkilerinden bahsetmiyorum aslında. Aklı olan her koşulda bunu yapar. İyi insan bu dediklerini her koşulda uygular ve işte o zaman İYİ İNSAN olursun... "UNCONDITIONAL" kelimesi işte. Çok severim... Hele bir de karşındaki de senin gibiyse değmeyin keyfinize. O zaman her mutluluk bin kat artar her hüzn her zorluk her dağ beraber çokca kolay atlatılır çokca azaltılır. Biraz bu tür şeyleri desdur edinmek lazım ki gerçekten mutlu olabilesin. Sonunda mutlu olmuyorsan sorun da sen de değildir'i düşünmelisin. İçin rahattır kalbin tertemiz. Ben elimden geleni yaptım heo iyi niyetliydim dersin ve kolayca çıkarsın işin içinden. Tereyaşından kıl çeker gibi kendini o kaosdan kurtarırsın. İçin ve aklın rahattır. Mis!
Tabi ki temennimiz bunlar değil; temennimiz huzur, temennimiz keyif, temennimiz mutluluk ve en güzeli uzun sürelerce yaşanacak tatlı anılar. Hepsinin içinde huzur hepsinin içinde iki isim ve en sevdiklerimizin olduğu muhteşem anılar.
MUHTEŞEM BUGÜNLERE MUHTEŞEM YARINLARA SEVGİLERLE!
Ve bu haftasonunun en sevdiğim şarkısı;
DY.
Monday, 10 November 2014
kısa kısa AŞK
Aşk dostum, hiç beklemediğin anda hiç beklemediğin ummadığın zaman başına gelir. Birden ne olduğunu anlamazsın. Sanki bütün ömrün boyunca bu an için yaşamışsın gibi hissedersin, ve bundan sonra da bu duyguyla ölecekmişsin gibi gelir. Kocaman bir şehrin en yüksek ucunda sanki sadece ikiniz oturuyormuşsunuz gibi olmaz mıAllah aşkınıza? Başka kimse yoktur ki o anda. Midende ki kelebekler efsanesinin efsane olmadığını anlarsın. Ne yapacağını bilemezsin, ne desen saçmalayacaksın çünkü :) Sonra en güzeli ne biliyor musunu? Beraber saçmalarsınız... O yaşadıkların, üzüntülerin, pes ettiğin anlar, çektiğin acılar, bütün mutsuz anıların siliniverir bir anda! Olacaksa beraber olsun dersin bundan sonra. Üzüleceksem de bu adam üzsün! Nasıl ne zaman nerde olduğunu bile anlamazsın. Kocaman bir kelebeğin üstünde çooook yukarılarda gibisindir. Öyleki hani salıncakta sallanırken midene bişiler olur ya aynen o olur işte. O seni itiyor sallıyor sen de tatlı gülme ile karışık çığlıklar ile sallanıyorsun gibi. O gün orda öylece kala kalır. Takılırsın orda. Sonra ya herşey daha iyiyye gider. O günden daha iyisine ya da daha kötüsüne doğru yolculuk başlar. Ben hep iyiyye gideceğine inananlardanım.
Uzun zamandır inancımı yitirmişken ne güzel tekrar inanmam ne güzel "aşk" kelimesini güzel bir cümlenin içinde kurabilmem...
Uykumdan uyanmadım, aksine esas şimdi rüyadayım.
Sevgiler DY
Monday, 3 November 2014
Gök
Kocaman kanatları vardı.
Çok çok yüksekler de uçabilirdi.
Yukarılarda biriyle tanıştı.
Onun da kanatları var sandı...
nereden bilirdi aslında hayallerinde uçuyorlardı.
Zaman öyle çabuk geçti ki,
Birbirlerine öyle geç kalmışlardı ki...,
Bir daha kimseye yetişemediler.
Ayru ayrı rüzgarlarda,
Ama aynı gökyüzünde süzüldüler.
Gözleri kapalıydı.
Sevgiler DY
Çok çok yüksekler de uçabilirdi.
Yukarılarda biriyle tanıştı.
Onun da kanatları var sandı...
nereden bilirdi aslında hayallerinde uçuyorlardı.
Zaman öyle çabuk geçti ki,
Birbirlerine öyle geç kalmışlardı ki...,
Bir daha kimseye yetişemediler.
Ayru ayrı rüzgarlarda,
Ama aynı gökyüzünde süzüldüler.
Gözleri kapalıydı.
Sevgiler DY
Sunday, 26 October 2014
tuzluk
ömründe hiç sevmemiş birine sevgiyi nasıl anlatırsın? anlatamazsın. ömründe hiç alışmamış birine alışılmış olduğunu nasıl anlatırsın? imkansız. kimseye değil lafım sadece yine aklımda çok soru var. Mesela herşeyini kaybetmiş birine nasıl onun senin herşeyin olduğunu anlatırsın? ANLATAMAZSIN! belki anlar ama en ufak bir fırtınada unutacaktır. En küçük esintide hemen mantığını öne sürüp her zaman yaptığı gibi elinde olmayanlara sarılacaktır. Yanlızlığında boğulurken öldüğünün farkında bile değildir. ne yapsa da anlatamaz bunu sana. Sense papatlalar çiçekler böcekler derken zaman o kadar hızlı geçmiştir ki artık çok geçtir. Aslında geç diye bir şey var mı? Biz insanız yani düşünebilen hayvanlarız. En büyük özelliğimiz adaptasyon. Adapte olabilme yeteneği ve bunu bilmeden yapıyoruz. Bünyemiz yaşamaya o kadar hevesli ki herşeye alışıyor. O bahsettiğim tuzluğun yerine hemen başka bir tuzluk koyuyor. Arıyor tabi ki, nerede bu tuzluk diyor. Ben bunu buraya koyarım hep ve bu uzun zamandır (kimine göre) burada. Şimdi nerede? Yok. Yoksa ok. Aradan zaman geçer. Tuzluk ve yer arasında ki bağ yavaş yavaş kopar. bazı durumlarda bir kaç saat bazı durumlarda yıllar ve bazı durumlarda bir ömür. Ama dediğim gibi insanız! Yaşamak içimizde var. İçgüdüsel yapıyoruz bunu. Yaşamaya programlıyız. Ruhumuzu kaybetmediğimiz sürece de sanırım insanoğlu YAPAMAM ASLA OLMAZ İMKANSIZ dediklerini yapmaya ve bunları sonra düşündüğünde kendine şaşırmaya mahkum.
Güzel mahkumiyetler mi bilmiyorum. Mahkumiyetlerin hiç biri güzel değildir. Ama işte "hayırlısı" var ya o "hayırlısı" bir çok lafı bir çok sesi susturur. Kocaman susturur hem de.
İyi geceler, mahkumiyetlerimizin olmadığı tuzluğumuzun hep yerinde kaldığı günler.
Sevgiler DY.
Güzel mahkumiyetler mi bilmiyorum. Mahkumiyetlerin hiç biri güzel değildir. Ama işte "hayırlısı" var ya o "hayırlısı" bir çok lafı bir çok sesi susturur. Kocaman susturur hem de.
İyi geceler, mahkumiyetlerimizin olmadığı tuzluğumuzun hep yerinde kaldığı günler.
Sevgiler DY.
alış-ma
alışmak dünyanın en büyük özürü.
elini kolunu bağlıyor.
zamansa bu durumda anlamsız.
masada ki tuzluğun bile yeri değişince yadırgarken,
bu anlamsız alışkanlıklar neden?
kurtul,
elini kolunu özgür bırak.
başka alışkanlıklar yerine,
kalbin ile yürü,
henüz yerini unutmamışken.
Sevgiler DY
elini kolunu bağlıyor.
zamansa bu durumda anlamsız.
masada ki tuzluğun bile yeri değişince yadırgarken,
bu anlamsız alışkanlıklar neden?
kurtul,
elini kolunu özgür bırak.
başka alışkanlıklar yerine,
kalbin ile yürü,
henüz yerini unutmamışken.
Sevgiler DY
umut
gelirler, giderler.
görürler, severler,
aşık olur unuturlar.
kış gelse bile yavrum,
umuttan bunalırlar.
Sevgiler DY
görürler, severler,
aşık olur unuturlar.
kış gelse bile yavrum,
umuttan bunalırlar.
Sevgiler DY
İyilik güzellik
heves dostum,
kendine yapabileceğin en kötü şey.
hayal çocuk,
ruhuna edebileceğin en büyük eziyet.
çünkü insansın,
hata yaparsın.
sonrası iyilik güzellik işte anlarsın.
Sevgiler DY
kendine yapabileceğin en kötü şey.
hayal çocuk,
ruhuna edebileceğin en büyük eziyet.
çünkü insansın,
hata yaparsın.
sonrası iyilik güzellik işte anlarsın.
Sevgiler DY
konuş!
insan kendi kendine konuşmaz aslında
içinde ki biri ile konuşur
hani herkesin içinde biri vardır ya...
ta derinde ruhunda biri.
kalır ya hani orada.
fikirdir, gönüldür, rüyadır, masaldır,
uzak bir şehirdir, kocaman bir hayaldir anlattıkları.
konuşurz da susar.
konuşur konuşur da susar.
konuşmanın bir işe yaramadığı zaman susar.
gelse çıksa karşısına o,
ne diyeceğini bilemeyecekken,
ne çok şey anlatırsın ona.
günün nasıl geçti,
hasta mısın iyi misin değil misin?
aşık mı oldun yoksa?
herşeyi anlatırsın,
duymayacağını bile bile onunla konuşursun.
deli saçması,
aptallık,
ne dersen de,
söylediklerin bir çok şeyden gerçektir aslında.
SEvgiler DY
içinde ki biri ile konuşur
hani herkesin içinde biri vardır ya...
ta derinde ruhunda biri.
kalır ya hani orada.
fikirdir, gönüldür, rüyadır, masaldır,
uzak bir şehirdir, kocaman bir hayaldir anlattıkları.
konuşurz da susar.
konuşur konuşur da susar.
konuşmanın bir işe yaramadığı zaman susar.
gelse çıksa karşısına o,
ne diyeceğini bilemeyecekken,
ne çok şey anlatırsın ona.
günün nasıl geçti,
hasta mısın iyi misin değil misin?
aşık mı oldun yoksa?
herşeyi anlatırsın,
duymayacağını bile bile onunla konuşursun.
deli saçması,
aptallık,
ne dersen de,
söylediklerin bir çok şeyden gerçektir aslında.
SEvgiler DY
Wednesday, 22 October 2014
Affetmek
MErhaba;
Tatlı bir çarşamba akşam üstünden yazıyorum. Hava klasik Ankara havası; sabah eksilerde akşama doğru ile 16'nın üstünde. Sabah giydiklerinle akşama terliyorsun :) İşte Ankara... Ama hep seviyoruz!
Daha önce affetmek ile iligli yazı yazdığımı hatırlıyorum ama tekrar yazmak geldi içimden. Yazdığım konuları tekrarlamaktan sıkılırken "şiirlerin temaları hep aynı Damla" derseniz haklısınız. Onlar şiir :) Onlatra laf yok! :)
Konum affetmek. Hiç kimeyi affettiniz mi? yani gerçekten affettiniz mi? Herşeyi unutup özürünü kabul ettiniz mi? Ama oyun bozanlık yok, yıllar sonra bile hatırlamayacağınız gibi? Ne büyük erdem ne büyük yücelik... Affediyor insan, affetmeden yaşanmıyor hayat. Affetmek hem kendi içini rahatlatıyor hem de karşı tarafın huzurlu bir şekilde hayatına devam etmesine yarıyor. Kin de besliyoruz... Affedemediklerimiz de var. Olacak! Olmalı! Ama yıllar geçtikten sonra kalp ve ruh bir şekilde bakıyorsun ki affetmişssin.. İstemeden, içinden gelmeden zaman silmiş hepsini. Hatırlamıyorsun bile. Hatta "ben sana neden kızgındım?" diyorsun. Ne garip... O nefret o unutulmamışlık o affetmemişlik bakıyorsun ki çoğu akşamlar uykusuz bırakan şey seni, sebebini bilemediğin iç buruklukların olmuş. YAPMA! çok ciddi durumlar yok ise affet gitsin... Diğer türlüsünüde Allah'a havale et. Et gitsin... Halbu ki insanlar ne büyük hatalar yapıyorlar değil mi? Öyle.
Unutma, sen de insansın, sen de hata yaparsın. Kimsenin lkusursuz olmadığını unutma! Yarın bir gün aynı hatayı ya sen yaparsan? Ya sen aynı durumda olursan? Tamam hadi karşında ki senin yapmadığın gibi affetti seni. Ya sen? Ya sen kendini affedebilecek misin? Hadiiiii sonra arayıp durduk yere "affettim seni" de. Olur mu hiç? Zor.. Saçma olur biraz.
Affetmek güzeldir. Kalbi ruhu temizler. O insan eğer geçmişte kaldıysa bile affet! O senden özür dilememiş olsa bile affet! Affet ki kalbin temizlensin ruhun bedeninden ayrı yürümesin. "Ne bu iç sıkıntısı" dedirtmesin sana bu affetmemişlik ve kin ve tabi ki öfke. Boşver. Boşverin.
Affedilecek hiç birşey yapmamak dileği ile.. kimsenin iç sıkıntısı olmamak dileği ile...
Affedin gitsin.
Sevgiler DY.
Sunday, 19 October 2014
temiz sayfa
temiz sayfalar hep defterlerde olmaz
temiz sayfalar bazen ellerde,
yüzlerde, insanın gözlerinde olur.
tertemiz sayfalar için sevgili,
ne bir şansa ne de bir ihtimale gerek olmaz.
gel dedim geldin.
istedim ve oldun.
buna kim ne diyebilir...
SEvgiler DY
temiz sayfalar bazen ellerde,
yüzlerde, insanın gözlerinde olur.
tertemiz sayfalar için sevgili,
ne bir şansa ne de bir ihtimale gerek olmaz.
gel dedim geldin.
istedim ve oldun.
buna kim ne diyebilir...
SEvgiler DY
Burası
kalabalık burası
burası çok konuşur
burası çok huzursuzdur
umutsuz,huysuz ve bir o kadar da gergindir.
gel gör ki,
başımı omzuna yasladığımda,
burası sevgilim,
en korunaklı siperdir...
Sevgiler DY
burası çok konuşur
burası çok huzursuzdur
umutsuz,huysuz ve bir o kadar da gergindir.
gel gör ki,
başımı omzuna yasladığımda,
burası sevgilim,
en korunaklı siperdir...
Sevgiler DY
Tuesday, 14 October 2014
elbet :)
Elbet gelecektir çocuk;
ellerini koklayarak öpen;
gözlerine dokunarak seven;
kalbini duyarak sessiz kalan biri.
mavi kapıların ardından biri çıkacaktır elbet.
yüzünde ki tebessüme;
kalbinde ki yaraya,
göğsünde ki ağrıya ömrünü verecek biri.
menekşe kokan biri,
elbet bulacaktır seni.
yağmurlar ile gelsin bırak.
dert etme sen bunları.
yazın sıcağı,
güneşin sarısı gibi olmasa da,
sonbaharda da aşık olunur çocuk.
unutma
:)
Sevgiler DY
ellerini koklayarak öpen;
gözlerine dokunarak seven;
kalbini duyarak sessiz kalan biri.
mavi kapıların ardından biri çıkacaktır elbet.
yüzünde ki tebessüme;
kalbinde ki yaraya,
göğsünde ki ağrıya ömrünü verecek biri.
menekşe kokan biri,
elbet bulacaktır seni.
yağmurlar ile gelsin bırak.
dert etme sen bunları.
yazın sıcağı,
güneşin sarısı gibi olmasa da,
sonbaharda da aşık olunur çocuk.
unutma
:)
Sevgiler DY
Thursday, 9 October 2014
tartı
hem kaale alınmaz,
hem de pek çok ciddiye alınır.
tartıya nasıl koyduğun ile değil,
ne zaman koyduğun ile alakalıdır.
yağmurlu bir hava da farklı,
kuru Ankara sıcağında bambaşkadır
gidilen yollar ile ölçülür bazen.
tartını da yanına almışsındır üstelik,
bir orada tartarsın bir burada.
yazarsın not alırsın,
sonra okuduğunda,
yıllar geçmiş olsa bile aynı tebessüm,
aynı keyif vardır bazen.
bazen de yavrum,
pek çok farklıdır.
gözyaşların da vardır tartının bir kenarında.
ağırlık yapan onlardır aslında.
Aşk yavrum,
her zaman her yerde aynı değildir.
göz görür,
kelimeler anlatamaz.
mavi mavi hayallerin içinden,
koşa koşa gelmek ister.
atlayıp boynuna,
tam o kokuda ağlamak ister.
Bakarsın yıllar sonra,
aynı kareye aynı şekilde,
kalbini tutarsın,
yerinden çıkmasn diye...
o kadar sakindir ki ortalık,
şaşarsın,
yaşadığın onca şeyi bir türlü telafuz edemezsin.
sonra çekilip bir kenara,
tartıyı param parça edersin.
üstelik çokça gülümsersin.
Sevgiler DY
hem de pek çok ciddiye alınır.
tartıya nasıl koyduğun ile değil,
ne zaman koyduğun ile alakalıdır.
yağmurlu bir hava da farklı,
kuru Ankara sıcağında bambaşkadır
gidilen yollar ile ölçülür bazen.
tartını da yanına almışsındır üstelik,
bir orada tartarsın bir burada.
yazarsın not alırsın,
sonra okuduğunda,
yıllar geçmiş olsa bile aynı tebessüm,
aynı keyif vardır bazen.
bazen de yavrum,
pek çok farklıdır.
gözyaşların da vardır tartının bir kenarında.
ağırlık yapan onlardır aslında.
Aşk yavrum,
her zaman her yerde aynı değildir.
göz görür,
kelimeler anlatamaz.
mavi mavi hayallerin içinden,
koşa koşa gelmek ister.
atlayıp boynuna,
tam o kokuda ağlamak ister.
Bakarsın yıllar sonra,
aynı kareye aynı şekilde,
kalbini tutarsın,
yerinden çıkmasn diye...
o kadar sakindir ki ortalık,
şaşarsın,
yaşadığın onca şeyi bir türlü telafuz edemezsin.
sonra çekilip bir kenara,
tartıyı param parça edersin.
üstelik çokça gülümsersin.
Sevgiler DY
izninle
yollar yavrum,
yollar değil insanları ayıran.
onlar harita üzerindeler sadece.
şehirler de aynı şekilde.
insanları ayıran kalpleri.
kalplerinin arasında ki mesafe
bahaneler ile bezeli,
umut ile süslenmiş,
muhteşem mesafeler...
hepsine lanet ediyorum.
topuna da sövüyorum.
izninle...
Sevgiler DY
yollar değil insanları ayıran.
onlar harita üzerindeler sadece.
şehirler de aynı şekilde.
insanları ayıran kalpleri.
kalplerinin arasında ki mesafe
bahaneler ile bezeli,
umut ile süslenmiş,
muhteşem mesafeler...
hepsine lanet ediyorum.
topuna da sövüyorum.
izninle...
Sevgiler DY
baştan
silip silip baştan yazıyorum,
sonra tekrar yazıyorum.
ve yine siliyorum.
sonunda hiç bir yere varamıyorum.
olduğum yerde,
aklımda anlatamadığım tonla kelime ile,
kala kalıyorum.
biliyormuydun?
Sevgiler DY
sonra tekrar yazıyorum.
ve yine siliyorum.
sonunda hiç bir yere varamıyorum.
olduğum yerde,
aklımda anlatamadığım tonla kelime ile,
kala kalıyorum.
biliyormuydun?
Sevgiler DY
Monday, 6 October 2014
Ahmet Kaya'dan
Damla! sen Ahmet Kaya dinlemezsin ki, hatta duyduğun yerde kapatttırırsın! dediğinizi duyuyorum :) Evet sevmezdim, taa ki alakasız bir şekilde bu parça ile karşılaşıncaya kadar. Hala Ahmet Kaya'dan dinlediğimde beğenmiyorum ancak bu albüm ve seslendiren Gece Yolcuları sanırım bu şarkıyı bana sevdirdiler. Son bir haftadır başka bir şey dinlemiyorum. "Bir eksiğiz" albümünde Ahmet Kaya şarkılarını çeşitli ve aykırı sanatçılar seslendiriyor. Teoman, Gripin ve ya Gece Yolcuları gibi. Hepsi teker teker şahane coverlar olmuş. Hem hayran kaldım hem de bağımlısı oldum. Ahmet Kaya'nın şarkılarının bu kadar derin ve bu kadar anlamlı, düşünülmüş şeyler olduğunuhn farkında değildim sevdiğim insanlardan dinleyinceye kadar.
Bu paylaştığım parça ayrıca sevdiğim bir tanesi oldu... SÖzleri inanılmaz ve öylesine paylaşılan duygular ki... Adam bir kardeş selamında sevdiğini arıyor ve ardından soruyor; bu hep böyle gider mi? Su akar yatağını bulur diyor, beni düşünme kendine iyi bak diyor. Nasıl bir sevgi bu? Gel yanıma demek yerine; seni arıyorum evet arıyorum ama sormuyorum, gel demiyorum...Fırtınam kör kurşun ile bitmez diyor. Nasıl nasıl anlamlı! Kahbe dünya diyor, seni bana düşman eder mi? Ben bu kadar bedbaht ve bu kadar hüzünlü parçalar artık dinlemesem de ve bu kadar arabesk laflar artık beni açmasa da şarkı insanı nasılda içine alıyor, hem müziği hem sözleri ile. Birden düşünüyorsun; evet bırakayım kendine iyi baksın, su aksın yatağını bulsun, beni düşünme, ben seni aramaya devam edeceğim ama gel demeyeceğim dediğim kim var diye... Ve EVREKAAAA! buluyorsun... unuttuğun her ne ise ya da attığın aklından her ne ise birden bire ortaya çıkıyor. Çok acımasız değil mi:) Sonra bütün sözleri ona söylemeye başlıyorsun. Onu aradığın ama bulamadığın tüm zamanları, hatırladığın zamanları düşünüyorsun. Yan yana geçirdiğiniz zamanların nasıl da unutulduğunu düşünüyorsun. BU HEP BÖYLE GİDER Mİ! diyorsun. Ne acı, ne acımasız diyorsun bu dünya... Menekşeleri görüyorsun, kokluyorsun, tanıdık kokular geliyor.. Gözlerin doluyor. Bakıyorsun şarkı bitmiş, sonra başa alıyorsun. Gayrı-ihtiyari bir sigara yakıyorsun, içecek birşeyler arıyorsun ya da kendini dışarı atıyorsun. Dost sohbetlerinde, aile saadetinde ya da yanlız geçen bir günde kendini arındırmaya çalışıyorsun isimlerden, günahlardan, geçmişten ya da anılarından. "Lanet olsun! bu ne zamana kadar böyle olacak" diyosun. Kızıyorsun...Kızdıktan sonra, öfken yatışınca gözyaşlarını silerken buluyorsun kendini... Siliyorsun, o çokça sevilen gülümsemeni tebessümlerini takıyorsun yüzüne ve dostum, hayata devam ediyorsun...
Sevgiler DY
PS: Ahmet Kaya, teşekkürler.... ve ayrıca özür dilerim uzun uzun zamanlarca seni reddettiğim için.
Thursday, 2 October 2014
şimdi
çok konuşuyorsun diyorlar.
sussam da anlatamadığım şeyleri,
konuşarak anlatmaya çalışıyorum
düşün durumun vahimliğini.
bulutu görüp yağmur yağacak sanarsın ya
işte öyle susuyordum.
şimdi;
şimdi fazla konuşuyorum.
fazla sustuğumdan,
şimdi çok konuşuyorum.
boş değil karlı, kış, yağmurlu, soğuk konuşuyorum.
su akar yatağını bulur derken,
o saçma sapan duyguların içinde boğuluyorum,
gel gör ki çocuk,
sen hala oradasın,
ben hala yol gidiyorum.
Sevgiler DY
sussam da anlatamadığım şeyleri,
konuşarak anlatmaya çalışıyorum
düşün durumun vahimliğini.
bulutu görüp yağmur yağacak sanarsın ya
işte öyle susuyordum.
şimdi;
şimdi fazla konuşuyorum.
fazla sustuğumdan,
şimdi çok konuşuyorum.
boş değil karlı, kış, yağmurlu, soğuk konuşuyorum.
su akar yatağını bulur derken,
o saçma sapan duyguların içinde boğuluyorum,
gel gör ki çocuk,
sen hala oradasın,
ben hala yol gidiyorum.
Sevgiler DY
beni?
duyuyor musun beni?
dost meclislerinde ki adında,
rakı masasında ki kokunda,
taze bir simidin tadında,
babamın omzunda ağladığımda ki sessizliğimde,
sarhoşken yürüdüğüm sokakların ıslaklığında,
koşup koşup çarptığım o kocaman duvarlarda,
kaçtığım bizim şarkılarımızda,
sesini duyduğumu sandığım o telefonlarda,
elimin titrediği saçma şiirlerimde,
bağıra bağıra "özledim" dediğimde,
duyuyor musun beni?
SEvgiler DY
dost meclislerinde ki adında,
rakı masasında ki kokunda,
taze bir simidin tadında,
babamın omzunda ağladığımda ki sessizliğimde,
sarhoşken yürüdüğüm sokakların ıslaklığında,
koşup koşup çarptığım o kocaman duvarlarda,
kaçtığım bizim şarkılarımızda,
sesini duyduğumu sandığım o telefonlarda,
elimin titrediği saçma şiirlerimde,
bağıra bağıra "özledim" dediğimde,
duyuyor musun beni?
SEvgiler DY
Adam
Nedendir insanın bu israrı?
nedendir kendine isyanı?
bilmezmisin be adam,
sen de yağmuru seviyorsun,
sen de hep koşuyorsun pencereye.
işte aynısınınız be adam!
sıradan cümlelerin arkasına sığınmaktan vazgeç
sıradan korkaklıklar ile olma yan yana,
hali hazırda ki anılarını kullanıp durma.
sıradan yollarda yürüyorsun zaten,
biraz yenilerine koş be adam!
bu hep böyle mi gidecek diye soruyorsun ya;
sen aynı adımları attıkça,
sen aynı isimlere kadeh kaldırdıkça,
sen aynı suda boğuldukça;
Evet!
Özlediklerina asla kavuşamadan,
o nefis şehirde adım atamadan,
o tatlı yağmurlarda gülümseyerek dolanamadan,
hayat senin ayağına dolanacaktır,
hep mutsuz olacaksındır be adam!
Sevgiler DY.
nedendir kendine isyanı?
bilmezmisin be adam,
sen de yağmuru seviyorsun,
sen de hep koşuyorsun pencereye.
işte aynısınınız be adam!
sıradan cümlelerin arkasına sığınmaktan vazgeç
sıradan korkaklıklar ile olma yan yana,
hali hazırda ki anılarını kullanıp durma.
sıradan yollarda yürüyorsun zaten,
biraz yenilerine koş be adam!
bu hep böyle mi gidecek diye soruyorsun ya;
sen aynı adımları attıkça,
sen aynı isimlere kadeh kaldırdıkça,
sen aynı suda boğuldukça;
Evet!
Özlediklerina asla kavuşamadan,
o nefis şehirde adım atamadan,
o tatlı yağmurlarda gülümseyerek dolanamadan,
hayat senin ayağına dolanacaktır,
hep mutsuz olacaksındır be adam!
Sevgiler DY.
Wednesday, 24 September 2014
kısa kısa ne zaman...
Ne zaman aşk acısı çeker olduk arabada uyuma numarı yapıp kucakta eve taşınırken ya da misafirlikte iki koltuk birleştirilmiş yataklarda uyurken... Ne ara ne zaman bu kadar incindik? Ne zaman hangi ara bu kadar gözlerimiz dolar oldu? Hangi gün hangi zaman Fikret Kızılok dinleyip efkarlanır olduk? Ne zaman bu kadar büyüdük de 30'a gün sayar olduk... Yaşı geç ne zaman bu kadar huzursuz olduk...
Tuesday, 16 September 2014
Cunda dönüşü
Merhaba;
Bugün çok keyifsizim çünkü dün gece 3 civarlarında astım krizi geçirdim ve hastanede sabahladık babam ile. Acil kötü bir yer zaten, nefes alamamak daha kötü hele bir de babanın üzüntülü gözleri varsa. Çokca kötüydü. Resmen oksijen açlığı tam anlamıyla tanımı bu durumun. Üşüttüğümü ya da bir virüs kaptiğimi düşünüyorum ki bu da astımımı tetikledi çünkü normalde kontrollü ve bilinçliyimdir astım ataklarımın geldiğini hissettiğim zaman. Taaa 2010'da başıma gelmişti tekrar. Londra'dan Ankara'ya tatile geldiğimde, şu h1n1 virüsünü kapmıştım o tetiklemişti. Feci bişi... Neyse uzun süreler daha başıma gelmemesini ve kimsenin başına gelmemesini diliyorum. Sigarayı bırakıyoruz içmiyoruz kesinlikle! daha fazla spor ve daha az stres, daha az kafa doluluğu, daha az gerginlik... Formülü bu.
Esas konuşara gelmemiz gerekirse; Perşembe günününen itibaren çok tatlı bir tatil geçirdim. Önce babam ile Bursaya gittik babannemi aldık. Bir gece kaldık. Gitmeden yolda tabi ki köftemiz piyazımızı da yedik, şıramızı da içtik. İnsanın toprakları, memleketi gibi yok... İnsan kendini hiç olmadığı kadar evinde hissediyor. Hiç olmadığı kadar. O tatlı erik bahçeleri, o güzel bağlar, o yukarıda ki köy. Herşey sanki senin kolundan parmağından gözlerinden bedeninden bir parça. İnanılmaz bir duygu. Neyse memleket hasreti giderdikten sonra kuzenim Çiğdem ablamın düğününe doğru yola koyulduk. İki İstanbullu Cunda Adasında evleniyordu ki çokça tatlı ve keyifliydi herşey. Tatlı bir çift, güzel ailem ve tatlımı tatlı insanlar. Çok cici insanlar ile tanıştım ve çok keyifli zaman geçirdim babam, babannem ile halam ile Uğur amcam ile ve diğer akrabalarımız ile. Herşey mükemmeldi. Keseyi taşıyan kişi olarak gelin ve damadın peşinden yaklaşık 30 masa gezdim. Evet yoruldum ama şahane bir görevi başarı ile bitirmiş bulunuyorum :) Aferim bana. Düğün kısmı güzeldi, aile ve tatlı insanlar kısmı çok güzeldi... Ancak;
Cunda'nın bende yeri çok farklıdır. Çok kıymetlidir bir o kadar da kıymetsiz ve anlamsızdır. İki gün bir kere güneş doğar doğmaz taş kahvedeydim, düğün günü de aynı güneşi doğurdum. Gözleri insanın nasıl dalıyor o denize o koya o maviye. NAsıl büyülüyor insanı inanılmaz bir şekilde. Belki size çok alelade geliyor. Sıradan bir ada işte diyorsunuz ama sanırım kişiler ve anılar ile mekanları çok birleştiriyorum ve bu yüzdende fazla fazla anlam yüklüyorum. Keyfim yerinde benim bu durumlarda, kendime zarar vermiyorum. Yüklediğim anlamları yeri zamanı geldiğinde iki elimle kocaman kalbim ile öyle bir kazıyıp atıyorum ki denize görseniz inanamazsınız. Ve bu sefer son kaleyi de temizlemiş bulunuyorum. Çok güzel ve "neath" oldu herşey. Artık orası sevdiğim insanlar ile severek ve gülümseyerek gideceğim tatlı bir ada. Üstelik muhteşem anılarda bıraktım yine :) çok güzel çok çok keyifli ve çok çok eğlenceli. Kafanı tırmalayan anılar yerine belki bir daha görüşemeyeceğin insanlar ile tatlılarını bıraktım. Tekrar gittiğimde tatlı tebessümlerim olacak, buruk, sıkıntılı ve sürekli saklamaya çalıştığım gözyaşlarım değil. Attım hepsini gitti! Geçmişler olsun.
Evet, zaman ve yer kavramlarını biraz irdeledim bu aralarda. Einstein'nın izafiyet teorisini kurcaladım. Mesela uzayda ki astronotlar ile Dünya'da ki biz ile zaman kavramı o kadar farklı ki... Döndüklerinde bu kadar yıl geçtiğini duyunca şaşırıyorlar... Haksız mıyım Allah aşkına? Bir düşünn; bazı durumlarda zaman nasılda hızlı akıyor geçiyor, ama bazı durumlarda dakikalar aylar yıllar gibi sanki üstünüze üstünüze geliyor. Mesela first date'inizi düşünün :) Evde hazırlanırken zaman nasıl yavaş geçer. Boş boş işler yaparsınız, zaman geçmez bir türlü :) O saat gelmez. Beklerken daha fazla heyecanlanırsınız, o yavaş akan zaman geçerken daha fazla kalbiniz çarpar ve zaten o heyecana bile aşık olursunuz. Haksız mıyım :) Sonra buluşursuuzi güzel sophbet tatlı sohbet bir şişe şarap sonrası eğlence vs vs derken sabah olmuş! Ya da 12 olmadan evinizdesiniz. Çok hızlı geçer o keyifli o tatlı zaman... Algınız algıladımız zaman kavramı çok ilginç... O ada'da geçmek bilmeyen zaman bu sefer nasıl geçti anlamadım... Sonuç olarak bence zamanın hızlı mı yavaş mı geçtiği değil; doğru insanlar ve doğru zamanlarda geçmesi önemli. Pişman olunmuş 1 dakika bile çok yazık, çok çok yazık...
Dinleniyorum ben, kafamı, ruhumu ve bedenimi dinlendiriyorum... Zaman nasıl akarsa aksın.
Sevgiler DY
Monday, 8 September 2014
Gel
yaşamışsındır,
aşkın en güzelini,
huzurun keyfin en alasını,
sakinlik ararsın ya hani,
işte gel diyorum...
gel diyorum.
Sevgiler DY
aşkın en güzelini,
huzurun keyfin en alasını,
sakinlik ararsın ya hani,
işte gel diyorum...
gel diyorum.
Sevgiler DY
Saturday, 6 September 2014
Derken
Ben olduğun yere gelemiyorum,
seviyorum ama söyleyemiyorum
alışıyorum ama kalamıyorum
özlüyorum ama koşamıyorum
yalanı sevmesemde,
"iyiyim" diyorum
düşünüyorum ama çabalayamıyorum
bekliyorum ama duramıyorm
görüyorum ama söyleyemiyorum
dinlesemde duymuyorum
sarılsamda ağlayamıyorum
sarhoş oluyorum ama arayamıyorum
gülsem de aslında daha çok üzülüyorum
mutsuz olsamda gülebiliyorum ya!
derken uyuya kalıyorum...
Sevgiler DY.
seviyorum ama söyleyemiyorum
alışıyorum ama kalamıyorum
özlüyorum ama koşamıyorum
yalanı sevmesemde,
"iyiyim" diyorum
düşünüyorum ama çabalayamıyorum
bekliyorum ama duramıyorm
görüyorum ama söyleyemiyorum
dinlesemde duymuyorum
sarılsamda ağlayamıyorum
sarhoş oluyorum ama arayamıyorum
gülsem de aslında daha çok üzülüyorum
mutsuz olsamda gülebiliyorum ya!
derken uyuya kalıyorum...
Sevgiler DY.
O'na
kelimelerim sana uçuyor sürekli.
bütün özlemlerim sana.
bütün anılarım aslında seninle sanki.
bıraktığım şehirler,
aklımın kaldığı bütün yerler...
aşk sandıklarım bile sensin.
kaçtıklarım, kovaladıklarım.
kaçamadıklarım ve yakalandıklarım.
hepsi sensin...
yılları bile saymadığım bu günler,
hele hele bazı günler,
o kadar bendesin ki,
sanki ben ben değilim.
başka biriyim.
gürültülü küçük bir kız gibi,
bazen de çok sessiz 50'lerinde bi kadın.
kurutulmuş çiçekler buluyorum,
kitapların arasında,
albümlerin sayfalarında.
hangisiydi? neydi diyorum.
çok soruyorum
çok cevaplayamıyorum.
çok koşuyorum hızlı yoruluyorum...
biliyorsun.
sen de biliyorsun.
kocaman kahkahalarımın arındakinin sen olduğunu
çok iyi biliyorsun keyfimin arkasındaki,
huzursuzluğumun sen olduğunu.
asla veda etmedim ben.
veda edilmez herkese herşeye
edilemeyenlerdeniz biz.
aşk'lı şiirlerimi tekrar yazdıran,
gözyaş'lı mısraları özleten SEN;
mağlup olduğunu düşünme,
kazandık biz aslında...
baksana...
ayrı odalarda,
ayrı kokulara uyanıyoruz belki.
kim bilir rüyalarımızda isimlerimizi sayıklıyoruz.
hani o terleyerek uyandıkların,
hani o anlamsız bi tadın olduğu ağzında...
hepsi benim aslında.
hepsi sensin aslında.
tebessüm et sevgilim,
yaşandı diye mutlu ol.
yaşadıklarımızı yaşamak için dualar edenler varken,
biz nasılda asil bıraktık oracıkta herşeyi...
o küçük ada,
o tatlı şehir,
o tatlı şarap peynir.
o güzel şarkılar...
hep biziz aslında.
Allah'a emanetsin hep...
Sevgiler DY
Uzun zamandan sonra O'na...
bütün özlemlerim sana.
bütün anılarım aslında seninle sanki.
bıraktığım şehirler,
aklımın kaldığı bütün yerler...
aşk sandıklarım bile sensin.
kaçtıklarım, kovaladıklarım.
kaçamadıklarım ve yakalandıklarım.
hepsi sensin...
yılları bile saymadığım bu günler,
hele hele bazı günler,
o kadar bendesin ki,
sanki ben ben değilim.
başka biriyim.
gürültülü küçük bir kız gibi,
bazen de çok sessiz 50'lerinde bi kadın.
kurutulmuş çiçekler buluyorum,
kitapların arasında,
albümlerin sayfalarında.
hangisiydi? neydi diyorum.
çok soruyorum
çok cevaplayamıyorum.
çok koşuyorum hızlı yoruluyorum...
biliyorsun.
sen de biliyorsun.
kocaman kahkahalarımın arındakinin sen olduğunu
çok iyi biliyorsun keyfimin arkasındaki,
huzursuzluğumun sen olduğunu.
asla veda etmedim ben.
veda edilmez herkese herşeye
edilemeyenlerdeniz biz.
aşk'lı şiirlerimi tekrar yazdıran,
gözyaş'lı mısraları özleten SEN;
mağlup olduğunu düşünme,
kazandık biz aslında...
baksana...
ayrı odalarda,
ayrı kokulara uyanıyoruz belki.
kim bilir rüyalarımızda isimlerimizi sayıklıyoruz.
hani o terleyerek uyandıkların,
hani o anlamsız bi tadın olduğu ağzında...
hepsi benim aslında.
hepsi sensin aslında.
tebessüm et sevgilim,
yaşandı diye mutlu ol.
yaşadıklarımızı yaşamak için dualar edenler varken,
biz nasılda asil bıraktık oracıkta herşeyi...
o küçük ada,
o tatlı şehir,
o tatlı şarap peynir.
o güzel şarkılar...
hep biziz aslında.
Allah'a emanetsin hep...
Sevgiler DY
Uzun zamandan sonra O'na...
Thursday, 4 September 2014
öp
kimsenin kimseye gel diyesi yok
herkes mi yorgun?
herkes mi bıkmış birşeylerden?
ya da herkesin mi ufak tefek yaraları var?
bu kadar yalniz varken neden bu kadar yalniz var?
bu kadar iyi niyet varken neden bu kadar çok kötülük var?
sor! sormaktan korkma.
içini dök çekinmeden korkmadan.
kandırmak ile başlar,
kocaman boşluklar ile biter hikayelerin çoğu
sen beyazı seç, sen maviyi...
kocaman boşluklar yerine çocuk,
sen inadına görerek bas toprağa.
bilerek isteyerek
istemediğini de kırmadan dökmeden yolcula
herkes yorgun,
herkes anlamsız bakıyor hayata.
bişeyleri anlamlı kılmaya uğraşma.
anlamlı ise zaten ellerinle tutabilrisin,
dokunabilir öpebilirsin parmak uçlarını
bekletme kimseyi,
göz göre göre acıtma bedelerin içindekileri
emin ol çocuk,
senden büyük değil hayat.
korkuların senden acımasız değil.
insanlar senden kötü ya da senden iyi değil.
varışı bildikten sonra,
rotanın ne önemi var.
tut elinden birinin.
korkmadan utanmadan.
mutlu et mutlu ol çocuk.
bırak tesadüfler kovalasın seni.
düştüğünde emin ol elinden tutup çekeceklerdir.
bil ve unutma,
güneş doğduğunda,
her ülkeye her şehire aynı doğmaz.
sana güneş doğuyor diye,
ona da doğmuş demek değil.
iyi bak iyi izle.
sana öyle bakan gözleri farkedersen çocuk,
bırakma!
öp parmak uçlarından,
öp soluğundan,
öp korkularından,
öp uzaklıklarından,
öp duvarlarından,
öp kalbinden...
Sevgiler DY
herkes mi yorgun?
herkes mi bıkmış birşeylerden?
ya da herkesin mi ufak tefek yaraları var?
bu kadar yalniz varken neden bu kadar yalniz var?
bu kadar iyi niyet varken neden bu kadar çok kötülük var?
sor! sormaktan korkma.
içini dök çekinmeden korkmadan.
kandırmak ile başlar,
kocaman boşluklar ile biter hikayelerin çoğu
sen beyazı seç, sen maviyi...
kocaman boşluklar yerine çocuk,
sen inadına görerek bas toprağa.
bilerek isteyerek
istemediğini de kırmadan dökmeden yolcula
herkes yorgun,
herkes anlamsız bakıyor hayata.
bişeyleri anlamlı kılmaya uğraşma.
anlamlı ise zaten ellerinle tutabilrisin,
dokunabilir öpebilirsin parmak uçlarını
bekletme kimseyi,
göz göre göre acıtma bedelerin içindekileri
emin ol çocuk,
senden büyük değil hayat.
korkuların senden acımasız değil.
insanlar senden kötü ya da senden iyi değil.
varışı bildikten sonra,
rotanın ne önemi var.
tut elinden birinin.
korkmadan utanmadan.
mutlu et mutlu ol çocuk.
bırak tesadüfler kovalasın seni.
düştüğünde emin ol elinden tutup çekeceklerdir.
bil ve unutma,
güneş doğduğunda,
her ülkeye her şehire aynı doğmaz.
sana güneş doğuyor diye,
ona da doğmuş demek değil.
iyi bak iyi izle.
sana öyle bakan gözleri farkedersen çocuk,
bırakma!
öp parmak uçlarından,
öp soluğundan,
öp korkularından,
öp uzaklıklarından,
öp duvarlarından,
öp kalbinden...
Sevgiler DY
Gün geçtikçe
Kaçarmış gibi yaşıyorsun
korkarak
sanki her yer sokak lambasız
koşar adımlar bizim ayrılıklarımız
kavuşmalarımız ise yavaş aheste adımlar
biz demek için bile çok erkenken
ne saçma bu beklemek
büyük şairlerin şiirleri gibi
ilk başta anlamsız
gün geçtikçe,
mısraları kafandan geçirdikçe,
o kadar anlamlı ve okadar dokunaklı ki
ağlayasın geliyor.
şehirler çok uzak
mevsımler çok kısadır
o koşar adımlar hep dönüş yollarınadır.
ilk başta heyecanlı,
gün geçtikçe olmadığı kadar dokunaklı.
Sevgiler DY
korkarak
sanki her yer sokak lambasız
koşar adımlar bizim ayrılıklarımız
kavuşmalarımız ise yavaş aheste adımlar
biz demek için bile çok erkenken
ne saçma bu beklemek
büyük şairlerin şiirleri gibi
ilk başta anlamsız
gün geçtikçe,
mısraları kafandan geçirdikçe,
o kadar anlamlı ve okadar dokunaklı ki
ağlayasın geliyor.
şehirler çok uzak
mevsımler çok kısadır
o koşar adımlar hep dönüş yollarınadır.
ilk başta heyecanlı,
gün geçtikçe olmadığı kadar dokunaklı.
Sevgiler DY
Thursday, 28 August 2014
Sushi üzerine akla gelenler;
normalde bu kadar duygusal şarkılar dinlemiyorum bu ara hatta hiç türkçe dinlemiyorum. Dinlersem işte Yalın falan dinliyorum hareketli olanlarını. Ama bugün nedense canım hiç sevmememe rağmen Pilli Bebek dinmek istedi; olsun demek de yok artık şarkısını üstelik. Çok komik... Nakaratı inanılmaz dokundu. "sanki yıllardır uzaktayım ben özlemlerim hep sessiz derinden ama yalanlar görürüm hala burdan bakınca, şu sonsuz dünyaya... olsun demek de zor artık, çocuk düşlerimiz yok artık". Öyle mi dersiniz? Olsun boşver bile diyemiyor muyuz? diyemiyoruz sanırım.. Takılı kalıyoruz, aşık oluyoruz, milyonlarca anlam yüklüyoruz, özlüyoruz, gülümsemelere gülümsemeler bekliyoruz...Ne saçmalık.. Yavaş yavaş bir çok şeye inancımı yitiriyorum. Bakmayın, bir kaç ay sonra yine tam tersi şeyler yazıyor olacağım çünkü aptalım ve unutuyorum aptalım ve inanıyorum! öğrenemiyorum! akıllanamıyorum.
Ne zaman akıllanır insan? ne kadar canı yanınca akıllanır insan? Pes ediyorum arada sadece. Kalbimi yerinden söküyorum arabesk tabiri ile, yerine başka bişiler dolduruyorum. At biniyorum, dostlar ile keyifli zaman geçiriyorum ama o lanet olası tesadüfler silsilesi yine bana herşeyi unutturuyor. Ettiğim yeminleri, töğbeleri herşeyi!
Size de oluyor mu....
Bence büyüyoruz aslında, büyümenin rotasında yer yer küçülüyoruz. Bu küçülme aşktan... Aşk bizi küçültüyor. Olur olmadık insanların önünde küçülüyoruz. Size göre küçülmek, herkese göre küçülmek ama bir de yaşayana sor... Aşk dostum dünyanın en doğru en güzel duygusu. Yaşayabilyorsan hala, hala yaşıyorsun demek. Ve üzülüyorsan dostum, yanlış insana aşık olmuşsun demektir. Net...
Kocaman teleskoplara ya da ufacık büyüteçlere gerek yok, yanlış ise bir şey yanlıştır. Gelişi güzel öyle güzeldir ama bir tek göz yaşın akıyor ise yanlıştır. Bakma ufaklık, arkana bile bakma.
Sevgiler DY.
Ne zaman akıllanır insan? ne kadar canı yanınca akıllanır insan? Pes ediyorum arada sadece. Kalbimi yerinden söküyorum arabesk tabiri ile, yerine başka bişiler dolduruyorum. At biniyorum, dostlar ile keyifli zaman geçiriyorum ama o lanet olası tesadüfler silsilesi yine bana herşeyi unutturuyor. Ettiğim yeminleri, töğbeleri herşeyi!
Size de oluyor mu....
Bence büyüyoruz aslında, büyümenin rotasında yer yer küçülüyoruz. Bu küçülme aşktan... Aşk bizi küçültüyor. Olur olmadık insanların önünde küçülüyoruz. Size göre küçülmek, herkese göre küçülmek ama bir de yaşayana sor... Aşk dostum dünyanın en doğru en güzel duygusu. Yaşayabilyorsan hala, hala yaşıyorsun demek. Ve üzülüyorsan dostum, yanlış insana aşık olmuşsun demektir. Net...
Kocaman teleskoplara ya da ufacık büyüteçlere gerek yok, yanlış ise bir şey yanlıştır. Gelişi güzel öyle güzeldir ama bir tek göz yaşın akıyor ise yanlıştır. Bakma ufaklık, arkana bile bakma.
Sevgiler DY.
iyiydi.
göremediklerimizin kurbanıyız
tezahür edemediklerimizin esiri.
beklemediklerimizin saçma sapan umutsuzluğuyuz işte.
reddettiklerimizin ardında,
keşkelerimizin ilerisindeyiz.
umut çocuk,
umut iyidir.
var ise yaşıyorsundur.
kalbin çarpıyorsa yaşıyorsundur.
mu dersiniz...
hayat o kadar salakça ki.
istediğin olmuyor,
istemediğin ise tamda istemediğin zamanda,
tamda olmaması gereken yerde duruyor.
hele o şehirler yok mu.
ah o yollar...
ah o bitmek bilmeyen mesafeler
eski dost onlar.
bilindik tanıdık öğrenilmiş.
ne saçma...
öğrenilmil olmasına rağmen hala yabancı.
hala canını acıtmasına izin verecek kadar yakınında.
yine ankara!
ankara eski dost!
anıların en tatlı defteri.
saçma sapan bir sürü yazı var aslında her sokağında.
yürümeseydik,
oturmasaydık,
konuşmasaydık,
bilmeseydik iyiydi...
çok iyiydi çocuk.
Sevgiler DY
tezahür edemediklerimizin esiri.
beklemediklerimizin saçma sapan umutsuzluğuyuz işte.
reddettiklerimizin ardında,
keşkelerimizin ilerisindeyiz.
umut çocuk,
umut iyidir.
var ise yaşıyorsundur.
kalbin çarpıyorsa yaşıyorsundur.
mu dersiniz...
hayat o kadar salakça ki.
istediğin olmuyor,
istemediğin ise tamda istemediğin zamanda,
tamda olmaması gereken yerde duruyor.
hele o şehirler yok mu.
ah o yollar...
ah o bitmek bilmeyen mesafeler
eski dost onlar.
bilindik tanıdık öğrenilmiş.
ne saçma...
öğrenilmil olmasına rağmen hala yabancı.
hala canını acıtmasına izin verecek kadar yakınında.
yine ankara!
ankara eski dost!
anıların en tatlı defteri.
saçma sapan bir sürü yazı var aslında her sokağında.
yürümeseydik,
oturmasaydık,
konuşmasaydık,
bilmeseydik iyiydi...
çok iyiydi çocuk.
Sevgiler DY
Sunday, 24 August 2014
Looooooooop (just the tittle is in English:))
Bazen sana da oluyor mu? sanki dünya dönmüyor gibi geliyor mu? saatler duruyor mesela. geçmiyor hiç bir dakika. hiç bir mevsim hatta hiç bir gün. Duruyor öylece olduğu yerde. Beklediğin şeyleri bile unutuyorsun.
Bütün şifrelerin aklından uçup gidiyor. Sonra dakikalarca hepsini sıfırlamaya çalışıyorsun. İşini yaparken bile "ben ne anlatıyordum" diyor musun? Gece uykuya dalarken aklının kaldığı şehirleri ve insanları düşünerek uyuyormusun? Tatilde içtiğin şarapların tadı geliyor mu ağzına? Peki burnuna Bozcaada'nın yada Cunda'nın mis kokuları? İçtiğin sigaranın bile bazen tadı olmuyor mu? Yani çoğunlukla içinde olduğun kalabalıklardan biranda kaçmak istiyor musun yada?Geçmişte yaptığın seçimler mesela... Onlara dalıp gidiyorum bazen. Bunu yapsaydım yada bunu seçseydim daha farklı mı olurdu diyor musun? Hepsinden kaçıp Big Kenny Under the sun şarkısını dinliyorum kafamda bazen. Somewhere under the sun there is love for everyone! Peki aşk? İnsanı ne kadar mutlu eder yada ne kadar mutsuz? Ettiği mutsuzluk kadar mutluluk ve huzur verir mi dersin? Yada belki aşk ideal birşeydir. Yani geçrke olmayan? Hep inandığım şeylerin bazen gerçekliğine kendim inanasım gelmiyor ki başkalarını inandırayım öğüt vereyim yada mutsuz olduklarında teselli edeyim? İnsan nasıl bu noktaya geliyor acaba? Ruhlarımız kirlenmeden biran önce çözmek lazım bunu. Kime sorsam "eh işte" diyor... İnsanlar evleniyor ve ardından "tavsiye etmiyorum" diyorlar.. Delirdik mi ki acaba? Yoksa normali mi bu? Böyle bir dünya'da mutluda olunur hatta çok da mutlu olunur ama bakarsan çok da mutsuz olunur. Seçim senin ve kalbinin büyüklüğü ile alakalı. Yada kendini ne kadar "stick to it" yapabildiğine bağlı... Motivasyon herşey! Keep yourself motivated for the World! Çünkü Dünya mutlu olmak isteyenler için cennet mutsuz olmaya planlanmış huysuzlar için cehennem... Herşey sende dostum.
O zaman bu hal neden? Bu bir kaç günlük umutsuzluk neden? Ben yazarım çizerim okurum düşünürüm öğretmenim ve kafam çok dolu. Çok düşünüyorum çok konuşuyorum kendi kendime. Hatta bu ara kendi hakkımda insanlarla çok az konuşur oldum. Hep dinliyorum hep gözlüyorum ve izliyorum... Kendime uyarlıyorum bazen. Ben olsam... diyorum. Ve sanki güzel bir deneyim yaşıyorum kafamda. kitap okumak gibi insanları okumak ve dinlemek. Yaşamadığın şeyleri deneyimliyorsun. Tabi ki herkes aynı değil ve hiç bir şey başına gelmeden bilinmiyor. Bilinir mi yoksa? Yoksa bişileri öngörmek diye birşey var mı? Öngörüler inanılmaz kararlar aldırır mı insana? Umutsuzluğun kaynağı olabilir mi? Yada geri çevirmenin bitirmenin veyahut uztmanın?
Çok soru var bu ara kafamda.Oradan oraya gidiyorum sürekli. O soru o kapıyı açıyor. Bu cevao öbür kapıyı kapatıyor. Sonra mecburen dışarı çıkıp yürüyorsun yada güzel bir whisky koyuyorsun kendine.
En güzeli :)))
Sevgiler DY.
PS: Belki paylaştığım şarkı biraz kafa rahatlatır :) denensin!
Monday, 18 August 2014
"hayırlısı" sendromu
Merhabalar;
Bu "sendrom" başlıkları sıkıcı mı oldu ki bu aralar? Bunların sebebi bence hep öğrenilmiş ve edinilmiş korkular ya da eğilimler. Daha önce bahsettiğim ıssız adam sendromu ve pollyanna sendromu da tıklanmalarından ve aldığım yorumlar itibari ile gördüm ki ciddi şekilde yaygın ve bilindik. Çok uzak ve anormal şeylerden bahsetmediğimi ve etrafımı ve kendimi analizde o kadar da kötü olmadığımı gördüm.
Kızlar ve aile konuşmalarımızda sohbetlerimizde hep işin içinden çıkamazdığımız zaman "hayırlısı" demeye çok başladık bu ara. Acaba yaşımız ilerledi ondan mı? Sohbetlerin sonu hep "evlilik" ile mi devam ediyor yoksa ondan mı acaba :)
Mesela biri yeni bir ilişkiye mi başladı, bütün geçirilen zaman detaylı bir şekilde elden geçirilir, her detay analiz edilir. Ne kadar keyifli olduğundan ve ne kadar etkilenildiğinden bahsedilir. Çok tatlı tatlı üstüne konuşulur, konuşmalar incelenir arkadaşlardan fikir alınır, gözlemleri sorulur vs vs gibi gibi şeyler. Klasik "after date" dedikoduları. Ama bunlar çok güzeldir yani beninm göremediğimi arkadaşım görür ve olumlu yada olumsuz söyler. Burçlardan bahsedilir uyumdan bol bol bahsedilir. O burçdan eskiden tanıdık var ise o kıyaslanır :) çok gülünür çok keyiflidir...
Sohbet devam eder eder eder ve eder sonunda biraz yavaşlar iç çekilir karşılıklı anlattığın dostun, annen,baban yada arkadaşın ile "eeee yani" diye bir soru gelir, sonra dersin ki "hayırlısı".... :) o hayırlısının içinde bir çok şey vardır. Ama artık son 4-5 senedir sıkça kullandığımı farkettim ve kullanıldığını farkettim. Çünkü artık hiç bir şeye ve hiç kimseye alışmıyoruz dostum... Alışmayıp aşık olmuyoruz. Aşık olmaktan ve alışmaktan korkuyoruz. O kadar kötü deneyimlerimiz oldu ki yani -ler eki belki bir kişi iledir ama sonuç olarak yaşanmıştır ve kötüdür. Alışmışsındı ve aşık olmuşsundur ve şimdi tekrar olurda üzülürüm diye korkuyorsundur. İşte o hayırlısı kelimesinde bunlar yatar... "Bakıcaz" yatar "bakılsın" yatar.. "Bilmiyorum" da yatar... Halbu ki çok etkilenmişsindir aşık olmana ramak kalmışken kendini tutuyorsundur. Çok sıkıcı değil mi. Ama öncesinde de söylediğim gibi edinilmiş ve öğrenilmiş karakter özellikleri bunlar. Günümüzün üzücü ve acı durumu... Kimse istediği gibi olamıyor, kimse içinden geçeni yapıp söyleyemiyor!!!! çok çok sıkıcı...Yine tek dişi kalmış canavar olarak hep olumlu bakıyorum ama içim deki korkuların olmadığı ve safiyane halde kendim olabildiğim anlamına gelmiyor bu. %30'luk bir dilim hep korkuyor hep dur yapma etme söyleme sorma diyor...
Çözümü? Bilmiyorum. Belki düşünürsünüz siz de... bulursanız söyleyiniz...
Sevgiler DY.
Tuesday, 12 August 2014
Dahi anlamında ki DE ayrı yazılır
ufak yaralar ile sıyrıldığın hikayelerin de olmalı
yaralarını saracak hikayelerin de
yanlız kaldığın gün doğumları da olmalı
o'nun omzunda gözlerinden uyku akarken izlediklerin de.
konuşmaktan korktuğun şeyler de olmalı
rahatça anlattıkların da olmalı.
gülümsemelisin,
hayatına yeni girenlere ve kolayca çıkarttıklarını da
bilmelisin çocuk,
bir çok şey bilmelisin.
neyin doğru neyin yanlış olduğunu,
ne istediğini bilmelisin.
yaşın farketmez.
kendin için en doğruyu yazmalısın hep.
doğru bildiğinin de peşinden koşmalısın.
yanlışlardan da kaçmalısın hızlı hızlı.
ufak cennetinde mutlu olmayı bilmelisin.
dışarıda ki kocaman cehennemden kaçmak için bile olsa.
içtiğin bütün şarapların tadını hatırlamalısın.
tadlar bir çok şey hatırlatacaktır sana ileride.
gittiğin bütün yerlerin en güzel yemeklerini yemelisin.
en güzel sahillerinde güzel şaraplar içmelisin.
o gün bu gündür diye yaşamalısın.
sorumluluklarını bilerek ama günü yaşayarak.
içinden geleni yapmalısın.
inan içinden gelen senin için doğrudur.
içinden gelmiyorsa zaten hata ve yanlıştır.
sonra pişman olacaksındır.
yaptığın hiç bir şey için pişman olmamalısın.
inan hepsi sana olumlu geri dönecektir.
olumsuz olsalar bile.
arada bir gözlerini kapatmalısın.
herşeye!
herkese!
görmemelisin bazen.
duymamalısın hatta.
gitmemelisin, kalmamalısın.
biraz da düşünmelisin bazen.
düşünmek iyidir çocuk.
sevdiğin şeyleri yapmalısın.
babanın ya da annenin olmanı istediği insan ile,
kendi kalbin arasında ki kişi olmalısın.
sorumluluklarını bilmelisin çocuk.
aşık olmalısın,
en yanlış insana bile bazen.
en doğru insan zaten bir gün karşına çıkacaktır.
işte o zaman çocuk,
güzel bir tebessüm edeceksin.
ve diyeceksin ki;
biliyordum...
bilmek iyidir.
bildiğinde herşey iyidir.
Sevgiler DY.
yaralarını saracak hikayelerin de
yanlız kaldığın gün doğumları da olmalı
o'nun omzunda gözlerinden uyku akarken izlediklerin de.
konuşmaktan korktuğun şeyler de olmalı
rahatça anlattıkların da olmalı.
gülümsemelisin,
hayatına yeni girenlere ve kolayca çıkarttıklarını da
bilmelisin çocuk,
bir çok şey bilmelisin.
neyin doğru neyin yanlış olduğunu,
ne istediğini bilmelisin.
yaşın farketmez.
kendin için en doğruyu yazmalısın hep.
doğru bildiğinin de peşinden koşmalısın.
yanlışlardan da kaçmalısın hızlı hızlı.
ufak cennetinde mutlu olmayı bilmelisin.
dışarıda ki kocaman cehennemden kaçmak için bile olsa.
içtiğin bütün şarapların tadını hatırlamalısın.
tadlar bir çok şey hatırlatacaktır sana ileride.
gittiğin bütün yerlerin en güzel yemeklerini yemelisin.
en güzel sahillerinde güzel şaraplar içmelisin.
o gün bu gündür diye yaşamalısın.
sorumluluklarını bilerek ama günü yaşayarak.
içinden geleni yapmalısın.
inan içinden gelen senin için doğrudur.
içinden gelmiyorsa zaten hata ve yanlıştır.
sonra pişman olacaksındır.
yaptığın hiç bir şey için pişman olmamalısın.
inan hepsi sana olumlu geri dönecektir.
olumsuz olsalar bile.
arada bir gözlerini kapatmalısın.
herşeye!
herkese!
görmemelisin bazen.
duymamalısın hatta.
gitmemelisin, kalmamalısın.
biraz da düşünmelisin bazen.
düşünmek iyidir çocuk.
sevdiğin şeyleri yapmalısın.
babanın ya da annenin olmanı istediği insan ile,
kendi kalbin arasında ki kişi olmalısın.
sorumluluklarını bilmelisin çocuk.
aşık olmalısın,
en yanlış insana bile bazen.
en doğru insan zaten bir gün karşına çıkacaktır.
işte o zaman çocuk,
güzel bir tebessüm edeceksin.
ve diyeceksin ki;
biliyordum...
bilmek iyidir.
bildiğinde herşey iyidir.
Sevgiler DY.
Saturday, 9 August 2014
2014 Yaz pardon 2014 Summer :)
Merhaba!
Uzun bir tatil arasından sonra üstümde ki yorgunluğu henüz atamamışken bilgisayarımın başına oturup biraz geçen haftalardan bahsetmek istedim :) hala etkisindeyim hala yorgunluğunda keyfinde ve özlemindeyim.
Tam da geçen sene ki gibi kız kıza tatildi kısmen. Tabiki ufak tefek yol arkadaşlarımız oldu olmadı değil ama "base" hep kız kızaydı :) Bodrum eski sevgilimiz bizim. Özellikle de benim. Eski sevgili gibi, olsada olur olmasada olur. Sanki herşeyini bildiğin arada bir görürsen heyecanlandığın ama olağan bir yer sanki. Tatlı ve alışılmış Türkbüküydü işte. Bu sene daha oradan oraya bir tatil oldu diyebilirim. Bir tık daha kalabalıktık ve Bodrum klasik bayram kalabalığını yaşıyordu. Bir İstanbul bir Ankara Bodrum'daydı hatta direk net Türkbükünde hatta uzatmayalım Maça kızındaydı :) Burasının benim için önemli bir yeri vardır aslında. Geçen sene tam bir sene önce Temmuz başında alıp başımı hiç düşünmeden "e hadi gelsene madem öyle" ye cevaben "e hadi geliyorum madem" ile başlamıştı.Ufak bir kaçıştı aslında geçen sene. Geri dönüşünde kocaman bir depresyonun içine düştüğüm bir tatildi. Ama o sırada hiç bir şey farketmemiştim acım günlük tazeyken basıp gitmiştim ve bu yüzden geri döndüğümde kocaman gerçekler beni bekliyordu. İşte tam da bununla alakalı olarak özel bir yeri vardır. Geçen sene hangi masada hangi rakı sofrasında hangi şişenin dibinde neyi düşünüğ neyi unutmaya çalıştığımı hatırladım. Ne ironik değil mi...Bu sene yine aynı yol aynı mekanlar belki aynı blush kadehi belki aynı rakı sofrasıydı. Çok garipdi... Kaçtıklarıma tebessümümün arkasında tekrar yakalandım. Yakalanmakta denemez akıl oyunları işte.. öyle ya da böyle seni bir şekilde kovalıyor bir yerlere kadar. ORADA DUR BAKALIM! Derken kalabalıkların arasında tanıdık bir yüz görüyorsun. Ufak bir tebessüm ile geçiştiriliyor ve ardından içi boş bir keyif geliyor. BAK YİNE BURDAYIM VE BAK YİNE MUTLUYUM DOSTLARIMLA dedirtiyor. Sıradan bir cevap geliyor ardından "iyiyim sen?" :) Ne garip ne garip neeeee kadar garip hayat. Sonra güneş batıyor işte ve bu şehirde güneş çok güzel batıyor. Deniz tekneler ve tatlı bir meltem. Bir de yanında dostların var ise değmeyin keyfinize. Hala bir kadeh daha bir şeyler içesininin olduğu o an işte :) çok tatlı çoook. Bol bol alkol bol bol bağıra bağıra şarkı söylemekti keywordlerimiz.
Bodrum'da başımıza gelen saçma sapan traji komik olayların ardından 48 saat uykusuz bir şekilde Çeşme yollarına düştük. Vito'mu otobüs mü karmaşasının ardından Çeşme'deydik. Ah Allahım... Resmen kader oyun oynuyordu. Dalyan ve o tatlı balıkçılar. Muhteşem kokusu ve atmosferi ile rakı ve mezeler. Derin sohbetimizi Allah'tan siyasete girmeden kapattık :) Hatta ayağımızın tozu ile ilk happy hourumuzu bile yapmışltık. Nasıl bir enerjimiz var ise kimse bayılmadı:) İlginç:) Çeşme her yeri ile özeldir benim için iki sene üst üste yapılan tatlı tatilimin anıları vardır her koyunda her plajında her happy hourunda. Aynı su aynı güneş aynı kokular... Çok keyifliydi yine kız kızatdoı bazımız tabi ki yine yol arkadaşlarımız vardı. Klasik benim için en keyifli yerler şifne ve 7800 idi ve klasik çokça keyifli geçti. Grubun uyumu inanılmazdı. Herkes eğleniyor ve herkes keyifliydi. Mırın kırın hık mık olmadan geçirdik. Belalar eksik olmadı tabi ki başımızdan ama onlardan bahsetmeyeceğim. Derken dip not söylemeden geçemeyeceğim; Şifne'de gece denize girmeyin :))))) sonunuz Çeşme devlet hastanesi acili olabilir aman dikkat!
Çeşme'den dönüş yine hüzünlüydü. Yine aynı bekleme noktaları aynı yol aynı şarkılar arka fonda. Çok sıkıcıydı geri dönüş. Ankara'ya dönemeyecek gibi geçmemişti tatil sorumluluklarımız hala üstümüzdeydi ama öyle keyifliydi ki herşey öyle komikti ki... Başak ile her akşam odaya gelince saatlerce bir şeye güldüğümüz de doğrudu :) ama saatlerce ağlayana kadar. Bir bakış bir laf yetiyor :) Başak "kültür şoku yaşamamamız dileği ile" dostum :)))
Neyseki ucuz atlatılmış sıkıntılar ve belalar ve full eğlence ile geçen şahane bir tatilinde sonuna geldik. Kürkçü dükkanının kapısından da adımımızı attık. Bir çok ders çıkarttım yien inanılmaz derecede sınandım. İnanılmaz şekillerde bir çok şey deneyimledim. Her şeye rağmen inanılmaz gün batımları ve gün doğumları seyrettim. Yanımda olan ve tatilimi güzelleştiren dostlarıma teşekkür ederim. Seneye lütfen "all the single ladies" olmayalım artık!! rica ediyorum :) Hı bir de detox için feslepenli ayran kararının ardından "e gün çok güzel batıyor birer tequila shot yapmasak mı kızlar" lafı gelmesin kararlı olalım! :)))
Sevgiler...
PS: Tebessümlerim ve hafif buruk bir tavırla atlattım geçmiş anılarını. Bana yardım ettiğini de farkettim uzaktan... içimde hissettim ve eminim o da aynı şeyleri düşündü ve hissetti. Herkes mutlu olsun...
Son bir şey daha; bu yazın iki şarkısı vardı "milky chance stolen dance" ve tabi ki "daftpunk instant crush:)"
Thursday, 24 July 2014
equestrian - binici
binicilik spor mu?
orada sadece oturuyorsunuz
at koşuyor sen nasıl yoruluyorsun
at atlıyor sen duruyorsun
ne kadar zor olabilir ki?
verdiğin paraya değmez
gereksiz
arada bir yapılır evet
diyenler için ufak bir video;
izlemenizi tavsiye ederim;
orada sadece oturuyorsunuz
at koşuyor sen nasıl yoruluyorsun
at atlıyor sen duruyorsun
ne kadar zor olabilir ki?
verdiğin paraya değmez
gereksiz
arada bir yapılır evet
diyenler için ufak bir video;
izlemenizi tavsiye ederim;
aptal
bol bol Sezen Aksu dinlemek lazım
arada bir de Fahir Atakoğlu.
Ardından belki biraz Fazıl Say.
Hani şu "ilk şarkılar" ı
sormalı hangi kırlangıç küs
sormalı hangi aşklar filimlerde böyleymiş
kim hala dolaşıyormuş avare?
kimmiş o eni konu divane olan.
sorun ona kimi unutamamış!
sorsunlar.
nasıl yazılır ki duygular böyle
neden yazılır ki
bu kadar mı acı çekiyor insan
bu kadar mı özlüyor, özleniyoruz
nasıl bir dünya ki bu,
kapıyı kapatan,
kalemi kıran,
kalan kadar cesur sayılıyor!
hayır efendim!
kalan her zaman daha cesurdur
geceyi ona sorun bir bakalım
denizi,güneşi,karı, kışı soğuğu
aynı mı bakıyorsunuz sanıyorsunuz dünya'ya
"yaz mezarına gömsünler sizi" nasıl der bir insan
o şarkıyı dinlerken aynı mı bakıyorsunuz sanıyorsunuz
Aptalsınız!
kalem kıranlar, kapıyı kapatanlar kadar aptal
üşümek bile farklıdır.
güneşte yanmak,ısınmak bile farklıdır.
istediğiniz olmaz ya hani
alamamışsınızdır ama çoktan alınmış ve satılmışsınızdır.
aptallık...
kış mezarına gömülür onlar,
"aular gibi sevişir" onlar...
kadındır bazıları gitsede kalırlar.
erkektir bazıları asla olmamışlardır buralarda.
fazla hüzün iyi değildir derler.
o yüzden insanlar şiir yazarlar,
şarkı yazarlar, kitap yazarlar.
yazarlar ki isteyenler sadece hissetsin, bilsin.
gelsin benim gözümden baksın.
gelsinler bir de kendilerine benim gözümden baksınlar...
nerelere gömüldüklerini,
ya da nerelerde hala yaşadıklarını görsünler.
benim kışlarım,yazlarım nasılmış bir denesinler.
fazla hüzün iyi değildir.
ancak ve ancak kocaman bir kapanmış kapın yoksa.
en iyi dosttur aslında şarkılar.
arabeske bağlamadan içini çıkartır.
kaşık ile verip kepçe ile alır.
güvenirsin, kendini bırakırsın.
kırık kalemler ile doludur odalar ya hani
nasıl bileceksiniz siz...
aptal olan biziz.
bakmayı görmek sanan,
öpmeyi sevmek sanan.
nasılda kandırıldık çocuk.
nasılda elimiz başımızda öylece kaldık.
kimmiş cesur tekrar düşün!
çıkışlarını öyle bir kapatırlar ki,
delirmemek için zor tutarsın kendini.
şarap ve müzik yeterlidir oysa ki.
sokaklarda boş boş yürümek kadar kolaydır.
siz nereden bileceksiniz.
dua ederken bile ağlarız biz.
hala dualarımızda yer alanlar için,
hala üzüldüklerimize üzüldüğümüz için.
siz hiç aptal oldunuz mu...
bu kadar aptal oldunuz mu?
İnanılmaz resimler vardır kafanda.
o tarihte o saatte baktığın ve kafanda satırlarca kalan resim.
silinmez ki..
bazı kalemler hiç silinmez.
öylece sonsuza kadar o resim oralarda kalır.
o ev yıkılır.
o şarkı eskir.
o adam gider,
o kadın bile yoktur artık.
ama o resim hep kalır.
aynı suda bir daha yıkanamamak gibi işte.
olmayacak çocuk.
bir daha olmayacak.
sen hiç "soluğundan öpüldün"mü...
"soluğundan öptüm seni" çocuk...
Cemal Süreya sen heo varsın
Sevgiler DY.
*Fazıl Say - Serenad Bağcan Dört Mevsim (Cemal Süreya'nın şiiri)
*Cemal Süreya - Soluğundan öptüm seni
arada bir de Fahir Atakoğlu.
Ardından belki biraz Fazıl Say.
Hani şu "ilk şarkılar" ı
sormalı hangi kırlangıç küs
sormalı hangi aşklar filimlerde böyleymiş
kim hala dolaşıyormuş avare?
kimmiş o eni konu divane olan.
sorun ona kimi unutamamış!
sorsunlar.
nasıl yazılır ki duygular böyle
neden yazılır ki
bu kadar mı acı çekiyor insan
bu kadar mı özlüyor, özleniyoruz
nasıl bir dünya ki bu,
kapıyı kapatan,
kalemi kıran,
kalan kadar cesur sayılıyor!
hayır efendim!
kalan her zaman daha cesurdur
geceyi ona sorun bir bakalım
denizi,güneşi,karı, kışı soğuğu
aynı mı bakıyorsunuz sanıyorsunuz dünya'ya
"yaz mezarına gömsünler sizi" nasıl der bir insan
o şarkıyı dinlerken aynı mı bakıyorsunuz sanıyorsunuz
Aptalsınız!
kalem kıranlar, kapıyı kapatanlar kadar aptal
üşümek bile farklıdır.
güneşte yanmak,ısınmak bile farklıdır.
istediğiniz olmaz ya hani
alamamışsınızdır ama çoktan alınmış ve satılmışsınızdır.
aptallık...
kış mezarına gömülür onlar,
"aular gibi sevişir" onlar...
kadındır bazıları gitsede kalırlar.
erkektir bazıları asla olmamışlardır buralarda.
fazla hüzün iyi değildir derler.
o yüzden insanlar şiir yazarlar,
şarkı yazarlar, kitap yazarlar.
yazarlar ki isteyenler sadece hissetsin, bilsin.
gelsin benim gözümden baksın.
gelsinler bir de kendilerine benim gözümden baksınlar...
nerelere gömüldüklerini,
ya da nerelerde hala yaşadıklarını görsünler.
benim kışlarım,yazlarım nasılmış bir denesinler.
fazla hüzün iyi değildir.
ancak ve ancak kocaman bir kapanmış kapın yoksa.
en iyi dosttur aslında şarkılar.
arabeske bağlamadan içini çıkartır.
kaşık ile verip kepçe ile alır.
güvenirsin, kendini bırakırsın.
kırık kalemler ile doludur odalar ya hani
nasıl bileceksiniz siz...
aptal olan biziz.
bakmayı görmek sanan,
öpmeyi sevmek sanan.
nasılda kandırıldık çocuk.
nasılda elimiz başımızda öylece kaldık.
kimmiş cesur tekrar düşün!
çıkışlarını öyle bir kapatırlar ki,
delirmemek için zor tutarsın kendini.
şarap ve müzik yeterlidir oysa ki.
sokaklarda boş boş yürümek kadar kolaydır.
siz nereden bileceksiniz.
dua ederken bile ağlarız biz.
hala dualarımızda yer alanlar için,
hala üzüldüklerimize üzüldüğümüz için.
siz hiç aptal oldunuz mu...
bu kadar aptal oldunuz mu?
İnanılmaz resimler vardır kafanda.
o tarihte o saatte baktığın ve kafanda satırlarca kalan resim.
silinmez ki..
bazı kalemler hiç silinmez.
öylece sonsuza kadar o resim oralarda kalır.
o ev yıkılır.
o şarkı eskir.
o adam gider,
o kadın bile yoktur artık.
ama o resim hep kalır.
aynı suda bir daha yıkanamamak gibi işte.
olmayacak çocuk.
bir daha olmayacak.
sen hiç "soluğundan öpüldün"mü...
"soluğundan öptüm seni" çocuk...
Cemal Süreya sen heo varsın
Sevgiler DY.
*Fazıl Say - Serenad Bağcan Dört Mevsim (Cemal Süreya'nın şiiri)
*Cemal Süreya - Soluğundan öptüm seni
tabi ya
biliyorsun söyleyemiyorsun
kibarlığından
sırf kibarlığından
bırakıyorsun kendilerini "öyle" sanıyorlar
kendini unutup onu hatırlamıştın aslında
kendini güçsüz hissetmesin diye,
güçsüzdün ya hani...
tabi ya.
nasılda susuyorsun hala
umutsuzca ama.
biliyorum! diyemiyorsun ya...
aferim sana!
Sevgiler DY
kibarlığından
sırf kibarlığından
bırakıyorsun kendilerini "öyle" sanıyorlar
kendini unutup onu hatırlamıştın aslında
kendini güçsüz hissetmesin diye,
güçsüzdün ya hani...
tabi ya.
nasılda susuyorsun hala
umutsuzca ama.
biliyorum! diyemiyorsun ya...
aferim sana!
Sevgiler DY
Wednesday, 23 July 2014
Zaman - değişim -
Yine kendimi tutamadım birşeyler yazmak istedi sevgili kalbim :) Bugün biraz geçen zamandan bahsedeceğim yine. Örnekler kendimden olacak. Yani methodology kısmında "first person" durumu uygulanacak diye yazmama gerek olmadan direk söyleyeyim :) Tez yazasım mı var acaba tekrar :) Doktora'ya inşallah bu heves. Hayırlısı...
Bakıyorum kendime yine, çok uzun değil geçen seneye bakıyorum. Çok kötü bir yaz dönemi geçirmiştim, ama yine muhteşem kız tatilimiz kalbime bedenime ve aklıma su serpmişti. Kendime tam gelemeyeceğim derken yeni işime girmiştim ve herşey daha kolay olmuştu. Şimdi yine bir duraklama dönemindeyim. Hazırlandığım sınavlar beklediğim açılacak olan kadrolar vs vs bir sürü plan program. Ama yine de geçen seneye göre kendimi daha büyümüş hissediyorum. Kalsik "biz büyüdükçe hayallerimiz de küçülür mü?" sorusu ile devam edilmeli bence bu durumda. Evet hayallerimiz küçülüyor ama dostum hayallerimizin niteliği artıyor. Daha ayakları yere basan hayaller. (hayalin ayakları yere basanı mı olur?). Evet oluyor aslında... Daha akılcı daha mantıklı şeyler istiyorsun hayattan. Güzel dostlarıın hayatında kalması, ailenin hep sağlıklı olması ve aileni kurabilmenin yanı sıra daha derin şeyler bekliyorsun hayattan. Mesela doğru insana aşık olmak gibi. Daha önce sadece aşk bekliyordu kalplerimiz değil mi? Sadece aşk... Adı sanı önemli değil. Kimin nesi hiö önemli değil. Deli mi değil mi? hiç önemli değildi yeter ki işte bu aşk diyebilmekti. Şimdi daha gören gözlerle bakıyor insan. Daha en en çok doğruyu arıyor insan.
Doğru insan tanımı herkese göre değişiyor. Aslında zaman ile de değişiyor bu tanım. Geçen senelerde ya da geçmişte doğru insan bence "yanında huzurlu olabildiğim" di sadece ama artık yanına bir sürü şey eklendi. Bir çok key word eklendi. Akıl, zeka, özgüven, sorumluluk, cesaret ve kıymet bilme eklendi mesela. Vefa da cabası... Vefa dostum çok önemli. Bununla ilgili saatlerce yazı yazabilirim. Ben vefalı bir insan olduğumu düşünüyorum ama yaşadığım gördüğüm deneyimlediğim o kadar çok ve can yakıcı vefasızlıklar gördüm ki. Duydumda aslında, yaşamasamda yine ordan burdan duyuyorsun. Evet hem birinci ağızdan hem de ikinci ağızdan ki hepsi de senin vefa ile iligli deneyimini arttırıyor.
Doğru insanı bulduğunda anlarsın diyorlar. Ben aslında hala Pollyanna kafa yapımla buna inanıyorum. İşte bu dediğimde doğru insan oluyor. Yani sanırım :) Hope so.. En azından ufak bir süzgeç geliştiriyorsun kendine. Hani şu French pressde filtre kahve yaparken ki fsüzgeçlerden. Büyük parçaları tutup önemli olanları geçiriyor ya hani. Gereksizler orada kalıyor. atıyorsun sonra çöpe. Onlardan işte. Tatlı bir akıl süzgeci bu. Akıl ile beyin aynı anda çalışıyor yer yer. Bir çok soru var bu süzgeçte. Cevabı "evet" olamayanlar geride kalıyor. Sonra bakıyorsun bardağına içilir mi diyorsun. İçilirse "merhaba" diyorsun. Daha önce öyle miydi? Yağmur yağarken seni mi bekledi kapıda şemsiyesi ile! ah iş bitti arkadaş! kapını mı açtı! Aman Tanrı'm! Aptal kızlar.. aptalız biz... cidden bak. Hemen salak gibi "ayyyyy nooldu biliyor musun" diye msjlar saatlerce telefon konuşmaları kızlarla vs vs. Salağız.. Neyse yeni süzgeçler ile daha doğrusu eski süzgeçlerde ki yeni sorular ile 2014 yazından selamlar o zaman...
Salaklık konusuna gelince; bir kaç ay önce ismi lazım değil biriyle kötü olmak konusunda konuşuyorduk. Bana durdu dedi ki "sen istersen çok kötü biri olabilrisin". Önce karşı çıktım hatta küfür saydım kızdım ne saçmaladığını sordum durdum. Sonra düşündüm. Biraz uyudum uyandım. Sonuç; evet çok kötü biri olabilirim ama ancak ve ancak canım çok yanarsa. Aileme sevdiklerime değer verdiklerime zarar verilirse işte o zaman korkulası bir insan olabilirim. Pek az oldum, pek az oturup düşünüp kötü biri olmaya karar verdim. Umarım olmaz bir daha...
Mesela bunların hepsi bizi çocuk ruhumuzdan ayıran meziyetler. Tabi ki meziyet olarak ne kadar kabul edilirse. Ben içimde ki çocuğu kaybetmemeye çalışıyorum. Pollyanna ile sıkı fıkı olup, bol bol oyun oynayıp bol bol şeker yiyerek ve sevdiklerime şımarıklık yaparak birazcıkda olsa onu buralarda bir yerlerde tutmaya çalışıyorum ve bundan da çok mutluyum.
Malzemem tükendi annem sürekli telefon ile konuşuyor ve bütün konsantrasyonu şuan kayboldu! sonra devam edeceğim zaman içinde değişen ruhlarımız ve aklımız ile :))))
Sevgiler DY.
Bakıyorum kendime yine, çok uzun değil geçen seneye bakıyorum. Çok kötü bir yaz dönemi geçirmiştim, ama yine muhteşem kız tatilimiz kalbime bedenime ve aklıma su serpmişti. Kendime tam gelemeyeceğim derken yeni işime girmiştim ve herşey daha kolay olmuştu. Şimdi yine bir duraklama dönemindeyim. Hazırlandığım sınavlar beklediğim açılacak olan kadrolar vs vs bir sürü plan program. Ama yine de geçen seneye göre kendimi daha büyümüş hissediyorum. Kalsik "biz büyüdükçe hayallerimiz de küçülür mü?" sorusu ile devam edilmeli bence bu durumda. Evet hayallerimiz küçülüyor ama dostum hayallerimizin niteliği artıyor. Daha ayakları yere basan hayaller. (hayalin ayakları yere basanı mı olur?). Evet oluyor aslında... Daha akılcı daha mantıklı şeyler istiyorsun hayattan. Güzel dostlarıın hayatında kalması, ailenin hep sağlıklı olması ve aileni kurabilmenin yanı sıra daha derin şeyler bekliyorsun hayattan. Mesela doğru insana aşık olmak gibi. Daha önce sadece aşk bekliyordu kalplerimiz değil mi? Sadece aşk... Adı sanı önemli değil. Kimin nesi hiö önemli değil. Deli mi değil mi? hiç önemli değildi yeter ki işte bu aşk diyebilmekti. Şimdi daha gören gözlerle bakıyor insan. Daha en en çok doğruyu arıyor insan.
Doğru insan tanımı herkese göre değişiyor. Aslında zaman ile de değişiyor bu tanım. Geçen senelerde ya da geçmişte doğru insan bence "yanında huzurlu olabildiğim" di sadece ama artık yanına bir sürü şey eklendi. Bir çok key word eklendi. Akıl, zeka, özgüven, sorumluluk, cesaret ve kıymet bilme eklendi mesela. Vefa da cabası... Vefa dostum çok önemli. Bununla ilgili saatlerce yazı yazabilirim. Ben vefalı bir insan olduğumu düşünüyorum ama yaşadığım gördüğüm deneyimlediğim o kadar çok ve can yakıcı vefasızlıklar gördüm ki. Duydumda aslında, yaşamasamda yine ordan burdan duyuyorsun. Evet hem birinci ağızdan hem de ikinci ağızdan ki hepsi de senin vefa ile iligli deneyimini arttırıyor.
Doğru insanı bulduğunda anlarsın diyorlar. Ben aslında hala Pollyanna kafa yapımla buna inanıyorum. İşte bu dediğimde doğru insan oluyor. Yani sanırım :) Hope so.. En azından ufak bir süzgeç geliştiriyorsun kendine. Hani şu French pressde filtre kahve yaparken ki fsüzgeçlerden. Büyük parçaları tutup önemli olanları geçiriyor ya hani. Gereksizler orada kalıyor. atıyorsun sonra çöpe. Onlardan işte. Tatlı bir akıl süzgeci bu. Akıl ile beyin aynı anda çalışıyor yer yer. Bir çok soru var bu süzgeçte. Cevabı "evet" olamayanlar geride kalıyor. Sonra bakıyorsun bardağına içilir mi diyorsun. İçilirse "merhaba" diyorsun. Daha önce öyle miydi? Yağmur yağarken seni mi bekledi kapıda şemsiyesi ile! ah iş bitti arkadaş! kapını mı açtı! Aman Tanrı'm! Aptal kızlar.. aptalız biz... cidden bak. Hemen salak gibi "ayyyyy nooldu biliyor musun" diye msjlar saatlerce telefon konuşmaları kızlarla vs vs. Salağız.. Neyse yeni süzgeçler ile daha doğrusu eski süzgeçlerde ki yeni sorular ile 2014 yazından selamlar o zaman...
Salaklık konusuna gelince; bir kaç ay önce ismi lazım değil biriyle kötü olmak konusunda konuşuyorduk. Bana durdu dedi ki "sen istersen çok kötü biri olabilrisin". Önce karşı çıktım hatta küfür saydım kızdım ne saçmaladığını sordum durdum. Sonra düşündüm. Biraz uyudum uyandım. Sonuç; evet çok kötü biri olabilirim ama ancak ve ancak canım çok yanarsa. Aileme sevdiklerime değer verdiklerime zarar verilirse işte o zaman korkulası bir insan olabilirim. Pek az oldum, pek az oturup düşünüp kötü biri olmaya karar verdim. Umarım olmaz bir daha...
Mesela bunların hepsi bizi çocuk ruhumuzdan ayıran meziyetler. Tabi ki meziyet olarak ne kadar kabul edilirse. Ben içimde ki çocuğu kaybetmemeye çalışıyorum. Pollyanna ile sıkı fıkı olup, bol bol oyun oynayıp bol bol şeker yiyerek ve sevdiklerime şımarıklık yaparak birazcıkda olsa onu buralarda bir yerlerde tutmaya çalışıyorum ve bundan da çok mutluyum.
Malzemem tükendi annem sürekli telefon ile konuşuyor ve bütün konsantrasyonu şuan kayboldu! sonra devam edeceğim zaman içinde değişen ruhlarımız ve aklımız ile :))))
Sevgiler DY.
Friday, 18 July 2014
Yaz 2014 ortası
Merhaba;
Biliyorum biraz erken yazıyorum "yaz 2014" ile ilgili ama kafam yine o kadar çok dolu ki... Bu sıcak yaz gününde yine böyle deli gibi yazmak anlatmak konuşmak istiyorum kafamdakileri. Kimsenin anlamayacağını kafamdakilere yetişemeyeceğini bildiğim için de daha yüzeysel yazıyorum herşeyi.
Yazın ortalarına gelmek üzereyken bile inanılmaz duygular yaşadım. Unutmak, aşık olmak, terketmek, kaçmak, özlemek, uzaklaşmak, insanları hayatından çıkartmış olamanın hem hüznü hem de keyfi.. Daha daha çoook duygu yaşadım ilkbahar ile beraber. İlk bahar çok kısa geçti. Nisan'ı beklerken birden Temmuz'un ortasını geçtik bile. Zaman ne kadar çabuk geçiyorsa yaralarda o kadar çabuk iyileşiyor. Kocaman tebessümlerim bir o kadar hızlı çoğalıyor etrafıma yayılıyor çevremi de gülümsetiyor. Ne büyük keyif...Ne diyordum; Temmuz geldi. Bütün yıl beklediğim doğumgünüm yaklaşıyor kısacık haftalar kaldı :) 26 Temmuz'unu şimdiden tüm Dünya'nın kutluyorum :) Kutlu bir gün tatlı bir gün. Beni sevenler ve sevdiklerim ile geçirmeyi en çok arzuladığım heyecan ile beklediğim ve keyif aldığım gün.
Bu üst üste gelen duygular gerek "ıssız adam sendromu" ile gerekse "pollyanna sendromu" ile alakalı bence. Herşeyi bir arada yaşıyorum. Kızlarla sonsuz sohbetler, dedikodularımız ve kahkahalarımızın arasında baktığımda aslında çevremde herkes çok mutlu şu ara. Allah bozmasın... Ailem ile şahane vakit geçiriyorum. Tatlı dedem ve anneannem ile daha çok... Tabi ki bu keyifin ve eğlencenin arasında hüzün eksik olmuyor. "kendi kendine yapıyorsun" dendiğinde sinirleniyorum! Nisan nasıl geçti anlmazken yıllar geçmiş resmen... Hem kalbim soğuyor hem de hevesim kaçıyor yavaş yavaş bir çok şeyden. İnsanları tanımak ve anlamaya çalışmak çok yoruyor beni.. Dostlarım ayrı ailem çok çok ayrı ama onun haricini anlamaktan sıkılıyorum. Herşeyi kafamda değerlendirip "acaba ne demek istedi" diye düşünmekten çok çok yoruluyorum. Çoğu zaman "bırakıyorum dağınık kalıyor". Haksız mıyım? bir süre sonra bir çok şeye hevesimiz kaçmıyor mu? Özellikle hayalini kurduğunuz şeyler zamanında gerçekleşmemişse ve bütün enerjinizi hayatınızı tek bir insana adamışsanız yıllarca? Aslında saçma ve karşına çıkan o güzel insanlara haksızlık ama insanız... İnsanım ve hep de öyle kalacağım için normal tepkiler bunlar hayata karşı.
Sigara çok içmeye başladım. Sabah gözümü açar açmaz canım istemeye başladı. Depresyon? dediğinizi duyar gibiyim. Hayır sadece kafam çok meşgul. Çok şey var kafamda. Güven ve aşk ile ilgili çok fikir var. Aslında bunların fikir haline bile dönüşmüş olması çok çok acı. Geçen gün Başak ile konuşurken şöyle bir sonuca vardık; biz yediğimiz kazıklardan atlattığımız onca şeyden sonra hala nasıl güveniyoruz? Hala nasıl sınıfrdan başlayabiliyoruz?. Durdum ve dedim ki; Dostum sen sınıfdan başladığımızı mı sanıyorsun....
Sınıfrdan başlayamıyoruz. Aşk ve güven bir fikir olmuşken hali hazırda bu statüko ile nasıl duygusal bir duygu durumu haline gelebilir? Hayır ıssızlık değil bu; körelmek, duygusuzlaşmak, taşlaşmak dostum.
Tedavisi var; tedavisi yine aşk... Tedavi süreci kısacık ufacık bir kaç salise. Eminim bundan. Çokça eminim.
Konuyu dağıtmadan devam ediyorum. Ardımda bıraktıklarım ile çok huzurluyum aslında. Sadece zaman geçtikçe üstünden yanlışlarımı ve hatalarımı daha kolay görüş daha kolay analiz edebiliyorum. Bu analizlerin sonucunda hayatımı ve kendimi değiştirmek çok kolay oluyor. Kendini değiştirmeye başladığında zaten kendiliğinden huzur ve keyif geliyor. Birazcık daha egonu bir kenara bırakıp dışarıdan en azından kendi pencerenin dışından kendine bakmalısın. Damla'ya baktığımda neşeli, keyifli ve umut dolu birini görüyorum ben. Hadi sen de dene şuan şimdi!!! İnsanların hakkında yaptıkları yorumları düşün, keşkelerini düşün, özür dileklerini düşün, tuttuğun dilekleri düşün.. İşte bunlarn hepsi sensin. Ama bazen öyle bir hale giriyorum ki resmen kaçasım geliyor. Herkes gibi...Kaçmak derken bu evrenden. Yani müziğimi alıp ufak bir çime oturmak bile kaçmak benim için. Kulübe gidip saatlerce at binip saatlerce atlar ile uğraşmak gibi. Ya da arabaya atlayıp şehrin en uzak yerine gidip derin nefes alıp Amelie dinlemek bile kaçmak benim için. İşte o aralarda geçirdiğim ilkbaharı ve yazın başını düşünüyorum bu ara. Hatalarım oldu olmadı değil. Yine dönüp dolaşığ güven konusuna geliyoruz. Dosta güvenmek, karşı cinse güvenmek konuşlarına geliyorum... Allah'a bin şükür az ezik büzük ile kurtardık bu sefer. Ama diğer bir başka sefer olduğunda yine aynı şeyleri yapacak mıyım? ASSSLAAAA!!!! Çünkü öğrendim, gördüm, yüzleştim ve artık biliyorum. Neyi yapıp neyi yapmamam gerektiğini.
Sen de dene...
İşin aslı şu ki; yakın bir zamanda şahane bir tatile çıkıyoruz kızlarla. Geçen sene ki tatlı tayfamız yerli yerinde. eksikler olacak elbet ama çekirdek değişmez! çekirdek olamamışlar ve çekirdekte kalamamışların ise artık bir anlamı yok. Değil mi? Sevdiğimiz insanlar ile sevdiğimiz şehirlerde olacağız. Dönüş biletlerimiz açık hem de çok açık! :) Tatlı Tuğba'cığım ve Başom'a program için şimdiden sevgilerimi teşekkürlerimi gönderiyorum. Çok eğleneceğiz ve çok rahatlayacağız. Öğlen Bellini'leri benden :)
Tatil iyi gelecek. Kafamı toparlamam ve ne istediğime karar vermem için güzel bir zamanda çıkıyorum kaçıyorum bu şehirden. güzel anılar ile geri dönmek dileği ile. Ayrıca 28 Temmuz'da ki blogum için şimdiden yerinizi ayırtın :) (neden mi 28? çünkü anca kendime gelirim doğumgünümden sonra :))
Sevgiler ve kendinize dışardan bakıp hatalarınız ile yüzleşmeniz dilekleri ile...
DY.
PS: Öneri: Ankara'da olanlar Cermodern'de şahane açık hava filmleri var. Takip ediniz :)
Friday, 27 June 2014
Ayın DY şarkısı
Yalın'ı hep sevmişimdir ama aylardır bu şarkıya takıldım kaldım.Belki diziyi hiç kaçırmadığımdan bu kadar anlamlı geliyor, ya da kavuşamayan ama sonunda kavuşan aşkı anlattığı için. Arabesk kafalar bunlar ama yinede şarkı muhteşem. Gözümde o kadar şey canlandırıyor ki. Aynı yerde oturanları görüyorum, aynı sokakta, aynı komşuları olan, merdivende oturup sohbet edenleri, gece yağmur altında edilen sohbetleri, dönmesinin beklenenleri....
Seversiniz belki.
Bir oğlum olursa adını Kuzey koyacağımı söylemiş miydim?
Sevgiler,
KOŞ
Nisan ayını atlatalım gerisi gelir derken,
herşey bir kahve üstüne ne de güzel oldu.
Yine yaz geldi,
yine o okuları alıyorum.
aynı deniz mi dersin?
aynı kum mu dersin?
korkmadan koşmak mı dersin?
sen hala duvarlarının ardında,
gözlerin bira daha anlamsız çocuk.
biliyorum.
görmesemde biliyorum.
anlatmak istediklerini yine,
yine yeniden kendi kendine konuşuyorsun.
olsun en azından içinde tutuyorsun.
bir yerlerde saklıyorsun.
içini bilen ben,
kalbinin atışından kelimelerini ezberleyen ben,
ne dersin,
belki bir gün konuştuğunu da duyarım.
işte o zaman çocuk,
senden fazla sevinirim.
senden fazla mutlu olurum.
sev! aşık ol çocuk!
gözlerini kısmadan bak.
yaşın 16'ymış gibi düşün.
öylesine konuş,
biraz öylesine yaşa...
hayat mide kıramplarının çok ilerisinde.
hayat o ciddi boyunun posunun da çok ilerisinde.
koş!
biraz daha hızlı koş!
SEvgiler DY.
herşey bir kahve üstüne ne de güzel oldu.
Yine yaz geldi,
yine o okuları alıyorum.
aynı deniz mi dersin?
aynı kum mu dersin?
korkmadan koşmak mı dersin?
sen hala duvarlarının ardında,
gözlerin bira daha anlamsız çocuk.
biliyorum.
görmesemde biliyorum.
anlatmak istediklerini yine,
yine yeniden kendi kendine konuşuyorsun.
olsun en azından içinde tutuyorsun.
bir yerlerde saklıyorsun.
içini bilen ben,
kalbinin atışından kelimelerini ezberleyen ben,
ne dersin,
belki bir gün konuştuğunu da duyarım.
işte o zaman çocuk,
senden fazla sevinirim.
senden fazla mutlu olurum.
sev! aşık ol çocuk!
gözlerini kısmadan bak.
yaşın 16'ymış gibi düşün.
öylesine konuş,
biraz öylesine yaşa...
hayat mide kıramplarının çok ilerisinde.
hayat o ciddi boyunun posunun da çok ilerisinde.
koş!
biraz daha hızlı koş!
SEvgiler DY.
Yaz'dan
günaydınlar güzeldir.
günaydınlar günü aydınlık eder.
yolları açar huzuru zorlar.
pencereleri açın
perdeleri kaldırın!
güneş girsin eve,
kalbine,
ruhuna.
Sen, sen o herşeyi bildiğini düşünen,
biraz daha sakinleş.
izin ver güzel şeyler dolsun kabine
sol yanına.
yeni günün şansları serilsin ayağının altına
sevin!
bugüne de uyandın!
sevin!
bugünde seviliyorsun
güneş gözlüklerini çıkart at,
arkalarına saklanma iki karanlık camın.
belki bugün de istediğini alamayacaksın,
bugün de o seni sevmeyecek ya da aşık olmayacak.
sen ol!
sen sev!
kalp senin huzuruda keyfide senin...
payaşana aşk olsun.
ama bil ki bunların hepsi YAZ'dan
Sevgiler DY.
günaydınlar günü aydınlık eder.
yolları açar huzuru zorlar.
pencereleri açın
perdeleri kaldırın!
güneş girsin eve,
kalbine,
ruhuna.
Sen, sen o herşeyi bildiğini düşünen,
biraz daha sakinleş.
izin ver güzel şeyler dolsun kabine
sol yanına.
yeni günün şansları serilsin ayağının altına
sevin!
bugüne de uyandın!
sevin!
bugünde seviliyorsun
güneş gözlüklerini çıkart at,
arkalarına saklanma iki karanlık camın.
belki bugün de istediğini alamayacaksın,
bugün de o seni sevmeyecek ya da aşık olmayacak.
sen ol!
sen sev!
kalp senin huzuruda keyfide senin...
payaşana aşk olsun.
ama bil ki bunların hepsi YAZ'dan
Sevgiler DY.
Wednesday, 25 June 2014
Pollyanna Sendromu
Merhabaaaaa!
Yine bir kız sohbetinden çıkan fikirler ile buralardayım. Yine kafam çok karışık yine dolu doluyum! bilmem iyi birşey mi acaba bu kadar düşünmek...
Bu sefer ki sevgili arkadaşım, dostum, ilkokul sıralarından beri hiç kopmadığımız dostum Merve. Saatlerce konuşmamızdan sonra bana "Damla Polyanna olmaktan vazgeçmen lazım" dedi. Ve sanırım bununla da ilgili birşeyler yazmam gerektiğini böylelikle düşünmüş bulundum. (Merve'm seni seviyorum, bana kızma:))
Bu gün ki konum; Pollyanna Sendorumu. Bu sefer ki örneklerimi kendimden vereceğim dolayısı ile quotation ya da bibliography ye ihtiyacım yok. Beni tanıyanların zaten "evet damla aynen!" diyeceklerini biliyorum. Ama bir kaç kere "damla çok mu safsın yoksa numara mı yapıyorsun anlamıyorum" lafını duydum :) Ağır oldu ne diyeceğimi bilemedim o yüzden belki onlara da cevaben bir yazı olur bu sefer ki "bilimsel makalem".
Evet, bu sendrom nasıl başlar, kimlerde olur, nasıl farekdilir ve nasıl zararları yararları vardır biraz bunların üstünde duralım.
Pollyanna bildiğiniz gibi Elenor H. Porter isimli yazarın elinden çıkmış bir kitaptır. Yazar 1868 doğumludur ve 1920 yılında vefat etmiştir. Kendisi New Hampshire'lı olup 1907 yılından beri sayısız kısa hikaye ve roman yazmıştır. Ancak biz kendisini Pollyanna ile tanıdık ki ne yazık... Diğer öykülemelerini ve keyifli kısa hikayelerininde okunması taraftarıyım. Pollyanna teenage diye nitelendirebileceğimiz yaşlarda öksüz bir kızdır ve roman boyunca onu tatlı şirin ve olumlu uyumlu bir kız olarak görüyoruz. Küçük kız başından geçen olaylara rağmen hep iyi kalabilmiş ve hep olumlu düşünebilmiştir aslında işin özü ve bu Pollyanna terimide dilimize bu şekilde pelesenk olmuştur.
Kısa bir "background info" dan sonra asıl konumuza geri dönelim.
Kişi bu sendroma aslında doğuştan yakalanır. Yakalanmaktan ziyade bu sendromun sebepleri şöyle sıralanabilir;
-muhteşem bir şekilde özverili bir aile
-olumlu ve iyimser bir aile
-hep destek tam destek dostluklar
-güzel bir kalp
İlk bakışta sebepler çok tatlı geliyor ancak kişi bu sendrom yüzünden devamlı ve devamlı kalp kırıklıkları yaşamaktadır. Şöyle özetleyelim isterseniz fazla karışmadan;
Kişi olgun ve hayatı ile "tatmin olmuş" bir şekilde büyür. Çok keyifli özverili ve iyimser iyi niyetli bir ailede büyüdüğü için herkesi öyle sanmaya başlar. Herkese güvenilecek potansiyel iyi insanlar olarak görür ve içeridek imesajları alamayacak kadar uyuşmuştur huzur ve mutluluk takıntısı ile. Karşısına çıkan kişileri ilk baştan "güvenilir" olarak tanımlar ki aslında çok çok pek çok yanlıştır bu kanı. Yüzde elli civarlarına dayanan yanılgılar "dream deffered ve frustration" getirir beraberinde. Neyse, devam edelim; Herkese potansiyel iyi insan olarak bakan bu kişi "saf salak" olarak algılanır aslında. Fazla gülümseyen aptal ve terbiyesiz şakaları bile alttan alabilecek kadar iyimser biri olarak tanınır. Hatta bazende "aysu" olarak da nitelendiriliebilir (Baknız: Damla Yılmaz TED yılları:)). Ancak kişi bu halinden memnundur çünkü sonunda o iyi olan olarak kalır karşıdakiler "kötü" olmuşlardır. Bu iç huzuru ile kişi hayatına bu Pollyanna hali ile devam eder.
Bir çok sefer bu güven meselesi ile mücadele eder. Kişi güvenir ama güvei sarsılır yarıda kalan yollar ve tutulmayan sözler ile, kişi inanır "iyi biri" der ve en olmayacak en yapılmayacak hata düşmanının bile yapmayacağı kötülükler ile karşılaşır. Yalan ve "nitelikli dolandırıcılık" bunlardan bir kaçıdır sadece. Herşeye iyi bir kulp bulur;
-aslında öyle demek istemedi biliyorum
-ama gerçekten ben bunu yapmak istediğini sanmıyorum
-ben onun kötü biri olduğunu düşünmüyorum
-çevresi etkilemiştir mutlaka
-hayır bence o iyi biri içinde
-özünde gerçekten iyi ve güvenilir biri
-hayat şartları onu böyle yapmış
Peki sorarım, hayat şartları ve çevre neden bu Pollyanna'yı değiştirmez. Güvenilir ve iyi niyetli olmaya devam eder??? Demek ki beceriliyor muş, demek ki olabilir birşey miş diye herkesi yine kendi gözlüklerinden nitelendirip bir yerlere oturtur. Çoğunlukla da haketmedikleri yerlere... Pollyanna sendromu devam etmektedir. Kişi insanlara güvenip ya da sırtını dayayıp yarı yolda kalsa da devam eder çünkü biliyordur ki hala kendisi gibi "iyi" insanlar var etrafında. Etrafında olmasa bile dünyanın bir yerinde bir yerlerde olmalı... Üstelik Fransa'yı ve İngiltere'yi de gezmiştir ve bulunduğu şehirde çok geniş bir arkadaş çevresi vardır ve tabi ki başka şehirlerde. Bu bahsettiğim insanlar illa ki "aşk" adı altında olmaz, olmamalı zaten. Arkadaş dost vs vs gibi sıfatlar altına saklanan insanlardan da kazık yer herkes gibi. Çevresini küçültür ama hala güvenmeye devam eder inanmaya ve iyi insanlar olduklarına.
İnsanların "güvenemiyorum" demelerine anlam veremez ya da baştan yüzde 10 güven ile başlayan insan ilişkilerine. Aptal mı acaba? Herkes tam güven ile başlasa belki karşısında kil de bir şekilde bunu haketmeye çalışacak ve bu olumlu hava herkesi etkileyecektir... Olmaz... Kalan tatlı Dostları ve ailesi dışında bir çok kişiden bunu duyamaz ve göremez. Kırılır incinir. Ama bizim inatçı Pollyanna sendromuna yakalanmış kişimiz hala "iyi insanlar" kulübünü aramaya devam etmektedir...
Sizce hangisi doğru? sıfır güven ile başlayan samimiyetsiz sohbetler ve ilişkiler mi yoksa baştan insanların birbirlerine açık samimi ve güvenilir davrandıkları durumlar mı? Sendroma yakalananlara sesleniyorum;
Çocuklar;
İnsanlara güvenmek kötü bir şey değil... Güvendiğin kişilerin güvenilir olmadığını gördüğünde evet üzülüyorsun ancak temiz kalbin ile eminim çevren 30'larına geldiğinde tamamen güvenilir ve tamamen gerçek insanlar ile çevrili olacak. Ki çok uzun zamandır çevremi böyle tanımlıyorum ben şahsen bizzat Sendroma yakalanmış kişilerden biri olarak.
Sendromu yine diğer yazım ile birleştirmeye çalışıyor beynim! Güven meselesi bir yana, başına gelen kötü olaylardan dolayı pes etmemekte aslında Pollyanna sendromunun bir belirtisidir. Bu belirtiler çok ciddi sıkıntılar ya da kazalardan sonra bile kendini göstermektedir.
-olsun her işte bir hayır vardır
-bunu yaşamasam iyilerin kıymetini nasıl bileceğim
-Allah beterinden saklasın
-daha da kötüsü olabilirdi
-olsun ben iyiyim ya
-Aman mutlaka iyi birşeyler olacak
Kelimeleri ile kendini göstermektedir. Kişi iyi birşeylerin olacağından umudunu asla kesmez asla "yok olmaycak ben pes ediyorum" demez taa ki karşısında ki engel ya da kişi pes edene kadar.
Çok uzatmadan yazımı bitirmek istiyorum çünkü yeterince kendim ile yüzleştim biraz da size kendi kendinizi bırakıyorum.
İyi düşünmek ve olumlu yanlarını görmeyi denemek etrafınızda ki dünyanın, kötü bir şey değil. Bunun kötü olduğunu sizi düşündürmeye çalışacaklardır belki de gerçekten öyledir, belkide dünya kötüler tarafından kontrol edilip kötülerin kazandığı bir evrendeyizdir kim bilir... Sen iyi olmaktan vazgeçme sen dostum iyi düşünmekten ve herkesin bir gün "iyi insan" olabileceği ütopyasından kopma....
Sevgiler Güneşli günler;
DY.
Yine bir kız sohbetinden çıkan fikirler ile buralardayım. Yine kafam çok karışık yine dolu doluyum! bilmem iyi birşey mi acaba bu kadar düşünmek...
Bu sefer ki sevgili arkadaşım, dostum, ilkokul sıralarından beri hiç kopmadığımız dostum Merve. Saatlerce konuşmamızdan sonra bana "Damla Polyanna olmaktan vazgeçmen lazım" dedi. Ve sanırım bununla da ilgili birşeyler yazmam gerektiğini böylelikle düşünmüş bulundum. (Merve'm seni seviyorum, bana kızma:))
Bu gün ki konum; Pollyanna Sendorumu. Bu sefer ki örneklerimi kendimden vereceğim dolayısı ile quotation ya da bibliography ye ihtiyacım yok. Beni tanıyanların zaten "evet damla aynen!" diyeceklerini biliyorum. Ama bir kaç kere "damla çok mu safsın yoksa numara mı yapıyorsun anlamıyorum" lafını duydum :) Ağır oldu ne diyeceğimi bilemedim o yüzden belki onlara da cevaben bir yazı olur bu sefer ki "bilimsel makalem".
Evet, bu sendrom nasıl başlar, kimlerde olur, nasıl farekdilir ve nasıl zararları yararları vardır biraz bunların üstünde duralım.
Pollyanna bildiğiniz gibi Elenor H. Porter isimli yazarın elinden çıkmış bir kitaptır. Yazar 1868 doğumludur ve 1920 yılında vefat etmiştir. Kendisi New Hampshire'lı olup 1907 yılından beri sayısız kısa hikaye ve roman yazmıştır. Ancak biz kendisini Pollyanna ile tanıdık ki ne yazık... Diğer öykülemelerini ve keyifli kısa hikayelerininde okunması taraftarıyım. Pollyanna teenage diye nitelendirebileceğimiz yaşlarda öksüz bir kızdır ve roman boyunca onu tatlı şirin ve olumlu uyumlu bir kız olarak görüyoruz. Küçük kız başından geçen olaylara rağmen hep iyi kalabilmiş ve hep olumlu düşünebilmiştir aslında işin özü ve bu Pollyanna terimide dilimize bu şekilde pelesenk olmuştur.
Kısa bir "background info" dan sonra asıl konumuza geri dönelim.
Kişi bu sendroma aslında doğuştan yakalanır. Yakalanmaktan ziyade bu sendromun sebepleri şöyle sıralanabilir;
-muhteşem bir şekilde özverili bir aile
-olumlu ve iyimser bir aile
-hep destek tam destek dostluklar
-güzel bir kalp
İlk bakışta sebepler çok tatlı geliyor ancak kişi bu sendrom yüzünden devamlı ve devamlı kalp kırıklıkları yaşamaktadır. Şöyle özetleyelim isterseniz fazla karışmadan;
Kişi olgun ve hayatı ile "tatmin olmuş" bir şekilde büyür. Çok keyifli özverili ve iyimser iyi niyetli bir ailede büyüdüğü için herkesi öyle sanmaya başlar. Herkese güvenilecek potansiyel iyi insanlar olarak görür ve içeridek imesajları alamayacak kadar uyuşmuştur huzur ve mutluluk takıntısı ile. Karşısına çıkan kişileri ilk baştan "güvenilir" olarak tanımlar ki aslında çok çok pek çok yanlıştır bu kanı. Yüzde elli civarlarına dayanan yanılgılar "dream deffered ve frustration" getirir beraberinde. Neyse, devam edelim; Herkese potansiyel iyi insan olarak bakan bu kişi "saf salak" olarak algılanır aslında. Fazla gülümseyen aptal ve terbiyesiz şakaları bile alttan alabilecek kadar iyimser biri olarak tanınır. Hatta bazende "aysu" olarak da nitelendiriliebilir (Baknız: Damla Yılmaz TED yılları:)). Ancak kişi bu halinden memnundur çünkü sonunda o iyi olan olarak kalır karşıdakiler "kötü" olmuşlardır. Bu iç huzuru ile kişi hayatına bu Pollyanna hali ile devam eder.
Bir çok sefer bu güven meselesi ile mücadele eder. Kişi güvenir ama güvei sarsılır yarıda kalan yollar ve tutulmayan sözler ile, kişi inanır "iyi biri" der ve en olmayacak en yapılmayacak hata düşmanının bile yapmayacağı kötülükler ile karşılaşır. Yalan ve "nitelikli dolandırıcılık" bunlardan bir kaçıdır sadece. Herşeye iyi bir kulp bulur;
-aslında öyle demek istemedi biliyorum
-ama gerçekten ben bunu yapmak istediğini sanmıyorum
-ben onun kötü biri olduğunu düşünmüyorum
-çevresi etkilemiştir mutlaka
-hayır bence o iyi biri içinde
-özünde gerçekten iyi ve güvenilir biri
-hayat şartları onu böyle yapmış
Peki sorarım, hayat şartları ve çevre neden bu Pollyanna'yı değiştirmez. Güvenilir ve iyi niyetli olmaya devam eder??? Demek ki beceriliyor muş, demek ki olabilir birşey miş diye herkesi yine kendi gözlüklerinden nitelendirip bir yerlere oturtur. Çoğunlukla da haketmedikleri yerlere... Pollyanna sendromu devam etmektedir. Kişi insanlara güvenip ya da sırtını dayayıp yarı yolda kalsa da devam eder çünkü biliyordur ki hala kendisi gibi "iyi" insanlar var etrafında. Etrafında olmasa bile dünyanın bir yerinde bir yerlerde olmalı... Üstelik Fransa'yı ve İngiltere'yi de gezmiştir ve bulunduğu şehirde çok geniş bir arkadaş çevresi vardır ve tabi ki başka şehirlerde. Bu bahsettiğim insanlar illa ki "aşk" adı altında olmaz, olmamalı zaten. Arkadaş dost vs vs gibi sıfatlar altına saklanan insanlardan da kazık yer herkes gibi. Çevresini küçültür ama hala güvenmeye devam eder inanmaya ve iyi insanlar olduklarına.
İnsanların "güvenemiyorum" demelerine anlam veremez ya da baştan yüzde 10 güven ile başlayan insan ilişkilerine. Aptal mı acaba? Herkes tam güven ile başlasa belki karşısında kil de bir şekilde bunu haketmeye çalışacak ve bu olumlu hava herkesi etkileyecektir... Olmaz... Kalan tatlı Dostları ve ailesi dışında bir çok kişiden bunu duyamaz ve göremez. Kırılır incinir. Ama bizim inatçı Pollyanna sendromuna yakalanmış kişimiz hala "iyi insanlar" kulübünü aramaya devam etmektedir...
Sizce hangisi doğru? sıfır güven ile başlayan samimiyetsiz sohbetler ve ilişkiler mi yoksa baştan insanların birbirlerine açık samimi ve güvenilir davrandıkları durumlar mı? Sendroma yakalananlara sesleniyorum;
Çocuklar;
İnsanlara güvenmek kötü bir şey değil... Güvendiğin kişilerin güvenilir olmadığını gördüğünde evet üzülüyorsun ancak temiz kalbin ile eminim çevren 30'larına geldiğinde tamamen güvenilir ve tamamen gerçek insanlar ile çevrili olacak. Ki çok uzun zamandır çevremi böyle tanımlıyorum ben şahsen bizzat Sendroma yakalanmış kişilerden biri olarak.
Sendromu yine diğer yazım ile birleştirmeye çalışıyor beynim! Güven meselesi bir yana, başına gelen kötü olaylardan dolayı pes etmemekte aslında Pollyanna sendromunun bir belirtisidir. Bu belirtiler çok ciddi sıkıntılar ya da kazalardan sonra bile kendini göstermektedir.
-olsun her işte bir hayır vardır
-bunu yaşamasam iyilerin kıymetini nasıl bileceğim
-Allah beterinden saklasın
-daha da kötüsü olabilirdi
-olsun ben iyiyim ya
-Aman mutlaka iyi birşeyler olacak
Kelimeleri ile kendini göstermektedir. Kişi iyi birşeylerin olacağından umudunu asla kesmez asla "yok olmaycak ben pes ediyorum" demez taa ki karşısında ki engel ya da kişi pes edene kadar.
Çok uzatmadan yazımı bitirmek istiyorum çünkü yeterince kendim ile yüzleştim biraz da size kendi kendinizi bırakıyorum.
İyi düşünmek ve olumlu yanlarını görmeyi denemek etrafınızda ki dünyanın, kötü bir şey değil. Bunun kötü olduğunu sizi düşündürmeye çalışacaklardır belki de gerçekten öyledir, belkide dünya kötüler tarafından kontrol edilip kötülerin kazandığı bir evrendeyizdir kim bilir... Sen iyi olmaktan vazgeçme sen dostum iyi düşünmekten ve herkesin bir gün "iyi insan" olabileceği ütopyasından kopma....
Sevgiler Güneşli günler;
DY.
Tuesday, 17 June 2014
21. Yüzyılda Issız Adam Sendromu
Günaydın;
Bugün gece çok geç yatmama rağmen erkenden gözümü açtım. kahvaltı bile yapmak istemeden detox çayımı koyup yazı yazmak istedim. Yeni aldığım yazı defterim elimden düşmezken bu ara inanılmaz yazasım içimi dökesim var. Madalyon vakti geldi demek ki:)
Aylardır kızlarlar çözmeye çalıştığımız bir konu var. Yani aslında çok çok uzun süredir kafa yoruyoruz bu mevzuya ama bu ara çok sık bir şekilde duymaya başladık ve çokça başımıza gelir oldu. (Başako söz verdiğim gibi yazıyorum:))
İzninizle konuyu irdeleyip içimi dökmek istiyorum:) Konuya çok bilimsel yaklaşıcam ama tabiki yazarken kahkahalarla yazıyorum ama konu derin ve ciddi ilgi istiyor. Bilimsel ve deneysel araştırmaların sonucunda elde edilmiş bulgular ile birinci ve ikinci ağızdan örneklerle konunun üstünden geçeceğiz. Lütfen! sessizlik!
Issız Adam Sendromu:
Issız adam nedir, kime denir, nasıl yaşar, hangi özellikleri taşır, ne yer ne içer, sendroma nasıl yakalanır, yakalandığını nasıl anlarsın biraz bunlardan bahsedelim.
Issız adam yüksek ihtimal 30 lu yaşlarındadır ya da otuzuna yaklaşmıştır. 26'larda başladığını düşünüyoruz bu durumun. Adam ya üniversite ya da sonrasında ki döneme kadar sakin sessiz keyifli gençliğini aşayan aşık olan hop orda hop burda yaşının gerektirdiği gibi gezen tozan eğlenen bir adamdır. Üniversiteyi bitirince ya da eğer biraz daha zeki ise masterını falan bitirince veyahut iş hayatına atıldığında bu sendroma yakalanıldıldığı düşünülür. Neden?
Nedeni çok basit, sevgili hemcinslerimden (bizde bir ıssız adam bırakmışızdır arkamızda kabul ediyorum olabilir mümkün) inanılmaz bi kazık yerler bu adamlar daha henüz ıssızlaşmamışken. Ya aldatılırlar, ya aşık olur sürünürler, ya reddedilirler, boşanırlar, aşık olup karşılık alamazlar ki biz buna pre-ıssız adam sendromu diyoruz. Gözle görülür bir şekilde "ben geliyorum" der bu durum. Güvenleri sarsılır, bildikleri yıkılır, önce insanlara sonra kendilerine güvenleri kırılır, uçmak isterken uçamamak gibi bişi olurlar işte. Ardından post-ıssız adam sendromu başlar. Bu ayrılık ,ya da her ne ise, sonrasında yakın arkadaşlarıyla gezerler tozarlar yerler içerler ki genelde bu zaman bekar mümkünse kızarkadaşı olmayan erkekarkadaşlar ile geçirilir. Genelde konuşmalar şu yöndedir;
-aman oğlum salak mısın?
-amaaaan sal gitsin ya
-takıl oğlum artık aşk neymiş?
-ciddi ilişkimi ha ha ha deli miyiz biz?
-hayır zaten nolcaktı ki evlenicek miydiniz?
-evlilik "game over"
-hadi rakı balık!
-sana kız mı yok takıl geç!
-bağlanmak gereksiz neden bi kıza bağlayasın ki kendini
-hepsi aynı bunların güvenilmez
-kızlara asla güvenilmez
-ilişki saçma bişi zaten
Gibi cümleler döner çoğunlukla. Birbirlerini ultra gaza getirip hooop ordan oraya gece moduna geçilir. Tatiller, gece muhabbetleri, rakı balıklar, kalabalık erkek masaları ve tabi ki bol bol kahkaha. Aslında fena değildir hayat pre-ıssız adam sendromu döneminde. Keyiflidir yani. Adam aldığı darbeyi kompanze etmek için hayatı kaale almamaya karar verir. Mutsuzluğunu keyif ve sefa tabiki bir de dostlarla örtmeye çalışır. Issızlığını gece yatağına yattığında farkediyordur. Sevdiği gerçekten aşık olduğunu düşündüğü kızın kokusunu, gölgesini bile arar kimseler yokken. Belki ağlıyordur da? kim bilir... Duvarlar örülür, sıkı ve sağlam duvarlar bu zaman içerisinde. Kimse girmez uzun bir süre hayatlarına varsa yoksa eğlenelim gezelim araba alalım içelim keyif edelim.
Ardından tesadüfler silsilesi içinde uzun zamandan sonra biri girer hayatlarına. Yani uzun zamandan sonra ilk defa birinden "günaydın" mesajı almak hoşlarına gider. Kendinelerine hafifi hafifi güvenleri gelmeye başlar. Ama daha henüz adını koymak istemezler. Karşıda ki dişi de zaten bu durumu farkeder hemen gözündennnnnn :))) Hafif hafif yaklaşır tebessüm ederler beraber. Arkadaşlardan birazcık uzaklaşılır bu dişinin hayatlarına girdüğü dönemde. Hoşlarına gitmiştir kız çünkü ve onunla vakit geçirmek ister. Kendini rahat hissediyordur. Kızın kendine güveni onları etkiler, hoşlarına gider keyifli ve iyi biri olması. Bol bol vakit geçer. Sohbetler yemekler vs vs. Zamanın nasıl geçtiği anlaşılmamıştır. Adam hala güvenmemektedir kızlara ama bir yanıda "ya bu kız tatlı şirin iyi bir kız. acaba denesem güvensem mi?" diye düşünür. Zaman geçer...
Adım adım gerçek ıssız adam yaklaşmaktadır bu aralarda. Kız hali ile aranmak sorulmak merak edilmek ve "erkekarkadaşım" demek ister yavaştan bu adama. Çünkü beraberlerdir beraber güzel vakit geçiriyorlardır ve aşık olmaya alışmaya başlamaktadır. Kızın ağzından, yani bizim ağzımızdan ne düşündüğümüzü böyle durumlarda ifşa etmicem ama klasiğin biraz dışındayızdır ben ve çevrem karıştırılmasın... Farklı tepkiler ve farklı beklentilerimiz vardır evlilik ve ciddi ilişki dışında. Huzur ve güvendir asıl olan... Neyse adamımıza geri dönelim.
Kız yavaştan adamın ağzını aramaya başlar. Aptal ise "biz neyiz" ile girer cümleye ama yok gerçekten merak ediyorsa ne olacağını daha tatlı cümleler ile gerçekten ne düşündüğünü, kendisini onun erkek arkadaşı olarak kabul edip edemeyeceğini emek harcayıp harcamaması gerektiğini öğrenmek ister. Çünkü insanız aşık oluyoruz... Normal tepkilerdir bunlar. Kısacası iş ciddiye binmeye başladığında kız kem küm mırın kırın ık mık etmeye başlar. Bunu adama belli eder "eeeee? yani? ok midir? oldu mu?" diye resmen.
Ama adam ıssızdır. Adam güvenemez, adam sorumluluktan kaçar, adam "ilişki"den korkar, adam aşık olmaktan korkar. Çünkü bir kere yaşamıştır ve yeterince görüp yaşayıp incinmiştir. Duvarları vardır geçilmez erişilmez. Hayat sanki kendi etrafında döner, birini mutlu edecek kadar bile mutlu değildir. Birine alışmaktan bile korkacak kadar sevgiyi aşkı tekrar yaşamak istemeyecek ve bundan çok korkacak kadar "bahtless"dır (Başako'nun lafı:)). Ve ıssız adamın cümleleri genelde, yüzde 90 şöyle sınırlanabilir;
-ilişki istemiyorum
-bir ilişkiye hazır değilim.
-sorun sende değil bende
-sen iyi birisin
-daha iyilerini hak ediyorsun (which is my fav.!)
-sorun sende değil bende
-sen iyi birisin
-daha iyilerini hak ediyorsun (which is my fav.!)
-böyle iyiyiz
-takılıyoruz işte
-sorumluluk istemiyorum
-nerdesin kimlesin diye hesap sorulsun istemiyorum
-bağlanmak istemiyorum
-kızlara güvenmiyorum
-sana güvenemem
-ben bile ne istediğimi bilmiyorum
-sen daha iyilerine layıksın
-ben işe yaramam
Ve türevleri bir çok kelime üretebilirsiniz kafanızdan. Emin olun hepside bu konuşma pencerelerinin içine yerleşecektir. Tam oturacak ve mutlaka birimizden birinin duyduğu bir laf olup "hıh evet bunu da söylemişti".
Arkadaşlar biraz daha yaratıcı olsanız? Azıcık daha çaba sarfedip birazcık daha yaratıcı olsanız? Yani kızlar birbirlerini dinlerken zaten arkadaşının anlattığı hikayeyi biliyor oluyor ve cümlenin sonunu bazen dinleyen arkadaş tamamlıyor çünkü çok klişesiniz. Çok klişe.
Ardından ıssız adamımız hayatına giren, güvenmekten korktuğu, aslında çokca keyif aldığı, muhteşem sarılıp koklayabildiği ve gerçekten belkide onun için "doğru" olan kızı hayatından böylelikle çıkartır. Çünkü kimse ama kimse böyle bir durumun içinde daha fazla yer almak istemez. Biz kadınlar duygusalız, tabularımız var, duymaya bile tahammül edemediğimiz cümleler var. Değer verdiğimiz varlığa saygı duymak isteyip onun en az bizim kadar yüksek EQ'ya sahip olmasını arzu ediyoruz. Var, böyle durumlara gelen hemcinslerimde var. Onlar ruhlarını ve bedenlerini kirletmekten başka bir şey yapmıyorlar... Ve bu ıssız adam sendromu bu hemcinslerim ile büyüyor çoğalıyor. Çünkü kız bi gün onunla bi gün bununla. Umrunda değil ondan bişi kopartıyor bundan bişi kopartıyor. Ödenen bir hesap bile bazen onlar için kar kalıyor yanlarına. Biz güçlü kadınlar, hissettiklerimizin doğrultusuna gideriz tabiki, kalbimiz kıymetlidir ve onun ne söylediği. Ancak ve ancak, bu durum bizi yormaya bizi sıkmaya başladığında, karşımızda ki adamın "güven eksikliği" nin olduğunu anladığımızda çokça tatlı bir şekilde kendi tatlı mutlu hayatımıza geri döneiliriz. Biraz üzülünür alışmışlıklar silinir ama mutlaka keyif yerine gelir :)
Issız adamlar doğru insanlar dğeildir diye birşey yok... Sadece sen onun için doğru insan olmuyorsun bazı durumlarda. Adam elbet birine güvenecek adam elbet biriyle hayatını paylaşmak isteyecek ama seninle olmuyor ve duvalarını sana açmıyorsa sen doğru insan değilsindir... Belkide öylesindir ama bunu kimse bilemeycektir. Sonsuza kadar "duvarlarını yıksaydı" belki iyi bir çift olabilirdik soru işaretinin cevabını kimse bilmeyecek.
Böyle hikaye o kadar çok var ki... Kimse üstüne alınmasın, illa yaşamış olmam gerekmiyor benim. Çok kızarkadaşım var onlarında çok kızarkadaşı var. Duyuyorum görüyorum ve yaşıyorum... Böyle durumlarda sakin olup derin bir nefes çekip çantanı alıp masadan kalkmalı :)
Ve şimdi biraz size sesleniyorum.
Sevgili ıssız adamlar;
Her kız onun gibi değil. Her ilişki zor sıkıcı ve bunaltıcı değil. Hayatlarınızdan sizinle olmak isteyen insanlar geçiyor, mutşaka biri sizin zincirlerinizi kıracak ve sonsuz mutlu edecektir. Bu kadar abartmayın durumu ya da en iyi tavsiyem; Madalyon Klinik. :)))))
Sonuç olarak güvenmekten başka çare yok. Hı "hayatım boyunca böyle olucam ve ben kendi kendime yeterim, dostlarım var" diyorsanız o ayrı... Ama en kötüsü en yakın arkadaşınızın evliliği olacaktır :) Unutulmasın :))))) O gün gelmeden bence aşık olun o gün gelmeden birinin elini korkmadan utanmadan çekinmeden gocunmadan yarını düşünmeden tutun!!! Aşk sevgi dünyanın en güzel şeyleri...
Benden bu kadar bugünlük. aylardır konululanları aylardır kız meclisinde tartışılanları yazmak istedim. Hepsi teker teker kimden kimlerden bahsettiğimi biliyorlar :)
Quotation aldığım yerleri ve isimleri yazmak çok isterdim. İsim vererek örneklendirerek anlatmak deli gibi isterdim ama mümkünatı yok :) Bibliography sayfam olsaydı keşke keşke soyadlar ve tarihler verebilseydim. Ama beni ve çevremi tanıyanlar zaten etrafımda olan bitenide tahmin ederler.
Sizi çok seviyorum kızlar iyi ki hayatımdasınız
Not: bu bir bilimsel yazıdır!!! :)
:)
Sevgiler
DY.
Subscribe to:
Posts (Atom)