DY

DY

Monday, 16 November 2015

geçmiş zaman

çabalıyordu,
koşuyordu,
yürümekten ziyade koşmayı tercih ediyordu.
eskiyi hatırlamaktansa,
önüne bakıyordu.
zorlanmıyor değildi.
kolay olmuyordu hiç bir şey.
ölmek bile bu kadar kolay değilken,
yaşamak nasıl kolay olsundu.
merhabalar tükenirken,
kalbini sıcak tutmak ne kadar zordu.
başlardan başlamak,
uzaklardan yürümek,
adım atamazken,
koşuyordu!
denemekten ziyade yapıyordu.
söz verip sözünde duruyordu.
vücuduna değildi eziyeti,
kalbineydi,
tam da sol yanına...
umudunu kaybetmemek için,
yeni umutlar türetiyordu,
tükendikçe bir yenisi daha,
onlar olmazsa başka bir tane daha.
bir tane daha,
sonra bir tane daha...
sonsuza kadar masallara inanacaktı.
sonsuza kadar prensin gelip,
uzun saçlı güzel kızı kurtaracağına inanacaktı...
inanıyordu...



Sevgiler D.Y.

Wednesday, 4 November 2015

"UZAK"

Uzak kelime anlamı ile ;

  1. Gidilmesi çok süren, çok ötelerde bulunan, ırak, yakın karşıtı
    Örnek: Mualla, uzaklardan bir ses duyar gibi oldu. P. Safa
  2. Arada çok zaman bulunan.
  3. Eli, gücü veya hükmü yetişmez.
  4. İhtimali az olan.
  5. Ayrı, birbiriyle yakın ilgisi olmayan
    Örnek: Ne iyi! Sizinle birlikte uzak şeylerden bahsedebileceğiz. P. Safa
  6. Yer.
  7. Uzak yer.  
olarak geçiyor. Ancak "uzak" benim için biraz daha farklı... İsmi belli, sıfatı ezberimde, sesi kulağımda, sevgisi gözümün önünde, kalbimin yarısı ellerimde ve geleceğim muammasında. Bu ara ve uzun zamandır yazı veya şiir yazamamın sebebi, belirsiz ve tasalı bir yandan da endişeli ancak umutlu ve aşık halimden. Yoksa hayat aslında ne kadar da güzel ve umut dolu. Biraz daha çekmeli içine nefesi, azıcık daha umutla dolup göyüzüne daha çok bakarken daha fazla kuş saymalı. Demedi demeyin...


SEVGİLER
DY

Wednesday, 9 September 2015

Anlam

"derin bir kalbe sahip olmak
 çoğu zaman lanet gibidir"

İki dize ile başladım bu sefer yazıma. MERHABA!

Bu ara çok sık düşündüğüm bir konu bu aslında. Derin bir kalbe sahip olmak ya da olmamak...Olmamayı sevgili ve değerli çalışma arkadaşım Arda Hoca "tek çekirdekli olmak" olarak tanımlıyor. Öyle ise; konuya şöyle gireyim; birden fazla çekirdekli bir bünyeye, kalbe sahip olmak bir lanet midir? hayatı zorlaştırır mı yoksa kolaylaştırır mı? 

Kolaylaştırmadığı kesin.. Bunu tartışmayacağım bile aslında. Tartışıp sizi sıkmayacağım, boğmayacağım tanımalamara ve "case study"lere. Zorluklarında ise kendimi şekil 1A olarak gösterebilirim. Derin bir kalbe sahip olmak bence kısaca; derin düşünmek, çok soru sormak, her kelimeyi sorgulamak, her cümlede gerçek manalar aramak, sanki her kelimede veya eylemde gizli resimler aramak gibi değil midir? Gerçek anlamların dışında daha derin derin derine inmeye çalışmak, hayatı daha anlamlı kılmaya çalışmak, sığ yaşamaktan kaçınmak? Böylece hayattan daha keyif almak! Asli amacının bu olması gerekir değil mi derin bir kalbe sahip olmanın...ah dostlar... Gerçekler böyle ama pratikde o kadar da sandığımız kadar parlak değil tablo. Herşeyi düşünmek, sorgulamak, kalpsel anlamlar katmak hayatı zorlaştırıyor aksine. Zevk almaktan ziyade çoğu zaman hayatı işkenceye çeviriyor. Çünkü nenden??? Çünkü dostlar herkes böyle düşünmüyor. Kelimeleri ya da eylemleri herkes çok kolay israf ediyor. O kadar çok öylesine yaşıyorlar o kadar çok öylesine konuşup o kadar çok öylesine yapıyorlar ki herleyi. Anlamsız manasız ve içi boş kelimeler havada uçuşurken atılan anlamsız ve içi boş adımlar hayatta üstünden ya da arkasından yürümek istediğin ayak izlerini takip etmeyi imkansız kılıyor.

Sanki Amerika daha önce keşfedilmemiş gibi yaşıyorum ben, çünkü herkesin Amerikası farklı, herkesin bir kelimeyi sarfederken farklı anlamlar yükleyerek söylediğini, adımlarını herkes gibi atmadığını farzediyorum. Çabuk, acele ve duygusuz yapılan işler, bunlardan yoksun adımlar ve eylemler beni rahatsız ediyor. Tamam hayatı şiir gibi de yaşamayalım ama, en azından "seni seviyorum"larımızı içten söyleyelim. Boşa sarfetmek günah bunları... El ele yapılan bir yürüyüşü öylesine bir şey olarak almak, öylesine anlamlandırmadan yaşamak ne kadar büyük hiyanet değil mi hayata? Aldığın nefese? Harcadığın zamana? Sebep olduğun umuda?

Belki de aldığım eğitimden dolayı bu haldeyim. Deformasyonum belki de lisede Dil bölümünü, İngilizce edebiyatı seçerek ya da Cemal Süreya okumaya başladığımda başladı. Belki her kelimenin anlamını araştırırken, sairin özgeçmişini okuyup, zamanını değerlendirirken kayboldum oralarda bir yerlde. "Bu iki kelimeyi nasıl bir araya getirmiş? Neden getirmiş? Ne demek istemişs aslında?" derken kaldım oralarda bir yerlerde... Fanusumdan çıkınca da, sığ (yanlış anlaşılmasın) insanlar ile karşılaşında, benden farklıya takılınca belki de bıraktım ruhumu oralarda... Onları anlamaya çalışırken, sığ kelimelerine anlam vermeye çalışıp bunun aslında nasıl olması gerektiğini anlatmaya çalışırken kaybettim kendimi... İşte burda beklenti başladı. Beklentinin ardından tatminsizlik ve VOİLA!!! mutsuzluk! Huzur kaybettiğin an orası işte dostum. Sen derin bakarken, sen derini en derini beklerken boy hizzasında yüzenler ile karşılaşırsın ya işte, işte tam orası kaybolduğum yer... Bekliyorsun, o da senin gibi olsun istiyorsun, dediğini gerçekten söylesin, içine kalbini ruhunu katsın istiyorsun, kelimelerin gücüne inansın, beden dilinin kıymetini anlasın, 3 saniye bir insana sarılmanın aslında milyonlara bedel olduğunu anlasın ve öyle yaşasın.. İmkansız... Arda hocamın söylediği de gibi; tek çekirdekli yaşam belki daha kolay belki daha az üzülüyorsun çünkü daha az beklentiye giriyorsun EVET çok doğru! çok çok doğru... Keşke değişebilsem,keşke anlamlardan manalardan ve güzellemelerden uzak bir hayatım olsa diye düşünürken HAYIR! Damla'yı Damla yapan bu diyorum üzgünüm... yine üzgünüm ki ben böyleyim. Nasıl düşünü nasıl hissettiğimi değiştirmem imkansız. Bu duygusuz ve anlamsız dünyaya anlam katmak ve duygu katmak benim de görevim! Kimseye olmasa bile kendimi böyle iyi hissetmem önemli. Ağladığım geceleri es geçiyorum, en azından dünyaya böyle bakarken ben mutluyum.

Elime konan bir uğur böceğini nasıl anlamlandırıyorsam sarfedilen her kelimeyi her cümleyi de öyle anlamlandırıyorum. Çünkü bu hayat anlamsız olmak için çok kısa ve fazla güzel... Daha yazmak istediğim çok şey var ama herkesler nasıl mutlu ise öyle yaşasın diyerek bitiriyorum çünkü bitiremeyeceğim başka türlü. Pek çok şey var yine aklımda. Az düşünmek az sorgulamak bana göre değil, duygu katıp yaşamak, manevi anlamlar yüklemek benim görevim bu dünyada belki. Belki de bunun için yaşıyorum, kendimi üzüp tek çekirdeklileri eleştirmek ve onların cümlelerini anlamlandırmaya çalışırken delirmek için....

Sevgiler DY


Saturday, 5 September 2015

Sol yan

huzuru aradığın doğru.
nerede aradığın önemli değil mi?
peki ararken geçtiğin yollar?
hepsini temiz mi bıraktın?
durup düşünmeye zamanın oldu mu?
sevdiklerin yolun sonunda diye düşündün belki,
arkasından ağladığın oldu mu?
durdun...
çok konuşmadın.
belki kocaman ağladın.
ömrünün geçtiği günleri sayarken,
ölmeden son nefesinde,
hangi yanına baktın?
sağına mı
soluna mı...

Sevgiler DY

Söyleyin

geçiyor öyle ya da böyle günler.
öylesi böylesi sana kalıyor sonunda.
aklın yolu bir,
kalbin yolu çok oluyor.
sen kaldırımda yürüyemezken,
bazıları uçmayı teklif ediyor.
kaçıyorsun.
sonra sen uçabilecekken,
bir eş ararken,
onlar kaldırımları sayıyorlar.
hayat hep ya bir geride,
ya da bir ileride.
belki milyonlarca geride,
milyonlarca ileride.
güzel günleri kovalıyor belki,
o kaldırımları sayanlar.
ya yalnızken?
kırdığı kalpleri düşünür mü bunlar?
kaçtıklarını yakalar,
koştuklarından kaçarlar mı?
yakaladıklarında sever,
kaçtıklarında huzur bulurlar mı...


Sevgiler DY

Thursday, 20 August 2015

Is there a life after College?

Merhabalar;

Yine biliyorum uzun zamandır yazmıyorum...Başlığı TED mezunları bilirler. Okulumuz mezunlarının mottosudur. Is there a life after College? - Kolejden sonra bir hayat var mı? 1992-2004 yılları arası bütün okul hayatımı neredeyse tek bir kurumda geçirmiş ve bu kuruma ölesiye bağlı olan biri olarak yıllar yıllar sonra, sene 2015'de bu soruya farklı bir cevap veriyorum "hayır yoktur!" dışında; varmış....

Şiirlerim bile biraz sığ geliyor bu ara, ben bile beğenmiyorum bu suskun halimi. Ama olsun, yine de yazmak istediğim hala bir dolu şey var. Meşguldüm uzun zamandır hala da meşgulüm. Ne mi oldu? Yeni okulumda İngilizce öğretmeni olarak işime başladım. "Damla okullar açılmadı ki!" diyorsunuz. Biliyorum, açılmadı. Biz açtık! Kalbimizi, yüreğimizi, zihnimizi, ufkumuzu, geleceğimizi, sevgimizi, kollarımızı, ruhumuzu ve hayalgücümüzü...

Eğitimdeyiz bütün Keşif Koleji ekibi olarak. Yönetim kadromuzdan tutun her bir öğretmenimize kadar eğitim alıyoruz çok kıtmeyli çok yetenekli, birlgili, görgülü ve engin kişilerden. Eğitimler "Kolaylaştırıcı" olmamız için bize sağlanan kolaylıklar aslında. Kolaylaştırıcı sıfatımıza alışıyoruz...Gereklerini öğrenip benimsiyor ve özümsüyoruz. Eğitimimizin ilk günü, herkes birbiri ile neredeyse yeni tanışıyor. Uzun zamandan beri çoğumuz bir sırada oturup öğrenci olmamışız, ders dinlemeyip sadece vermişiz. İlk ders, ilk söz "Seçilmişlik"... Bir çok şeyi anlatıyordu bu kelime, bir çok soru işratini siliyor bir çok korkuyu endişeyi ya da önyargıyı atıyordu çöpe en uzak köşeden bile hem de. Ardından edindiğimiz bilgiler bizi zamanın ötesine götürdü. Tılsımlı kapılardan geçip sihirli cümleler öğrendik. Aslında yaptıklarımızın ve yapabileceklerimizin farkına vardık. Bana tekrar güleceksiniz ama "farkındalığımızın farkına vardık" ve işin en güzel tarafı belki yeni farkettiğimiz bu hal ve durumun bir ömür sürecek farkındalığımızın ilk günü olduğunun farkında değildik. Artık farkındayız, farkındalığımızın, potansiyelimizin, yaptıklarımızın kıymetinin, yapacaklarımızın değernin ve lezzetinin.. hepsinin.

Muhteşem insanlar bir araya tesadüfen gelmezler. Bunu bir kere daha gördüm. "Tesadüfler" şansa dönüşünce hayatta olduğunun ve gerçekten kıymetli olduğunu bir kere daha anlıyorsun. Akıllı, işinde profesyönel, eli açık, kendinden emin, istekli, hevesli ve kusursuzluğa bu kadar yakın bu kadar çok insanı ben ilk defa bir arada görüyorum ailemden ve dostlarımdan sonra. Ve hep olduğum gibi yine, belki son kez, doğru yerde olduğumu ve diğer herkesin de doğru yerde olduğunu düşünüyorum. Biz bu işe evet maddi kaygılar işe başladık belki. Bilmeden, çok da düşünmeden geldik o salona. Bilinçsiz başvurularımızı yaptık, "belki" diye. Şimdi ise tüm kaygılardan uzak doğru yerde doğru insanları, doğru felsefeyi ve doğru markayı beimsediğimizi ve taşıdığımızı biliyoruz.

Hep söylerim, güzel insanlar güzel şeyler yaşarlar ve güzel insanlar güzel işler yaparlar. Yarınlara bu güzelliği bu açık gönüllülüğü taşımak bize verişmiş görev. Çocuklarımız çok şanslı, biz de öyle. Burada buluşmak için seçildik, burada olmak ve fayda sağlamak için geldik.

Şansımız ve hevesimiz baki olsun. Herkese teşekkürler. 

PS: Önce Türkçe ve Edebiyat hocalarımdan ve diğer bütün hocalarımdan olası anlatım bozukluklarım ve dil bilgisi hatalarım için şimdiden özür diliyorum :)  Hatta "Sorry" :)))

Cheers!



Sevgiler DY.

Sunday, 16 August 2015

Başka bir dünya

tam da inançlarımı kaybediyordum bir çok şeye.
sonra biri çıkıyor tekrar inandırıyor.
ellerimden sıkıca tutuyor; "inan, gerçek bu" diyor.
zaman geçiyor,
şu hani bildiğimiz klasik hikaye vardır ya;
kavuşamazlar bir türlü...
o zaman aşk olur derler ya hani...
aşk olmasın o zaman!
biz kavuşalım!
olmasın aşk!
kaybedeyim ben tekrar inancımı,
sen tekrar çık o zaman...
dalgalar bile yoruyor şimdi,
arsız okyanuslarda hayatta kalmışken.
ne diyeceğimi bilmeden,
yarını düşünmemem gerekerek yaşıyorum.
biliyorum....
sende ki yerimi,
bende ki hayalini görmemezlikten gelemiyorum..
ama başka bir dünya da yok gidemiyorum.
imkansıza bağlanmış olmak korkusundan uyuyamıyorum...


Sevgiler DY


kafiye

herşeyin bir arada olduğu bir gün olur mu?
bütün keyiflerin bir arada?
bütün hüzünlerin uzakta?
olur mu öyle bir gün?
beklemek dert değil...
olacağını bilirsen.
yürümek zor değil sonunda varacağından eminsen.
bir düşün;
yağmura kızılır mı hiç yağıyor diye?
rüzgara öfkelenilir mi esiyor diye?
ben de sana kızamıyorum işte,
yoksun diye...

Friday, 31 July 2015

farklılıklara değinmek!

Merhaba;

Farklılıklar diyorum... Ne kadar önemlidir? Din, dil, ırk, mezhep, kültür, geçmiş, ülke, aile, düzen, karakter? Nereye kadar önemlidir? Önemli midir ya da? Hangileri hangi sınırlara kadar önemlidir peki? Beni tanıyanlar son 3 aydır neden bunları düşündüğümü bilebilirler... Kafam karışık değil sadece bunları anlayıp saygı gösterebilecek düzeye nasılgelinecek. Endişem bu yönde sadece. Bir İtalyan ve bir türk bir gün bir uçakta... ile başlayan fıkralar gibiyiz aslında :) "hayır bunu böyle söyleyemezsinnnnnnnn:)))" -"nedeeeennn????" :)) çünkü söyleyemezsin söylememelisin vs vs :) Çok "get over" edilemeyecek durumlar değil tabi ki ama inanılmaz özveri isteyen şeyler olduğunu düşünüyorum. Eğer karşında ki eğilmez bükülmez birisi ise zor ama eğilebilir kırılmadan şeklinde ise sana saygı gösterirken bu farklılıklarınızı göz önünde bulundurarak davranır ya da davranmaz her ne ise.

"Casaret edemem" dediğinizi duyar gibiyim :) Bana sorsan ben de edemezdim... Hayat zaten bu büyük konuştuklarını sana bir bir yedirmiyor mu? Sana biiiir biiiir "bak işte hani yapamazdın naaaber cicim" diyerek hem de. Alay geçerek ve bildiğin ciddi ciddi dalga geçer gibi seninle yapıyor bunları. Devrik cümlelerimin farkındayım, hızlı yazıyorum çünkü ve bir şairin düz yazı yazması inanın bir çok kişinin yazmasından daha zor :) Düşündüklerimi yazıya dökmem, o kadar hızlı yazmamın imkanı yok ve böyle çıkıyor bazen kusura bakmayın :)

Hani derler di ya "İtalyanlar Türklere benzer" evet, bazı konularda evet kesinlikle. Ancak inanın İtalyan, Amerikalı vs vs farketmiyor biz Türk olduğumuz için ve Müslüman olduğumuz için inanılmaz farklılıklarımız var. Bağnaz biri olmadığımı herkes bilir. Gayet de çoğunlukla modern düşünceliyimdir ancak buna rağmen ayıplamadan " inanamıyorum nasıl yani gerçekten mi" dediğim durumlar oluyor... Dinimizden gelen bir korumazı kollamacı hal, bir erkek egemen hegamonyası izleri hepimiz taşıyoruz. Elimiz mahkum, çünkü istersen Ted mezunu ol istersen Bilkentlerde oku yine Türkiye de Müslüman bir ülkede yaşadığımız için kodlanmış bazı geleneksel davranışlarımız var.  Misal, sen, evet sana soruyorum, ne kadar modern olursan ol, sevdiğin kızarkadaşının eski erkek arkadaşı ile el sıkışabilir misin? Yada erkek arkadaşının eski kızarkadaşı ile? İmkansız... Yapılır ama offfff sonrasını seyir eyle :) kafanda kurarsın vs vs gelir de gelir :) O yüzden modernliğimizin altında ki Müslüman Türk'ü yok edemezdiğimiz ve çoğunlukla da bükülemediğimiz için farklılıklarımız önemli.

Sevgin, saygın ve özverin ile bunlar aşılacak şeyler ancak sorun denemeyecek kadar küçük olsalar da, kısmen sıkıntı olduğunu ve alıma sürecinin de uzun olacağını ütüraf etmemiz gerekiyor. "orada kızlar teklif ediyormuş" un ortasında kalınca sen "ama benn benn şeyyy" diye kekeliyorsun işte :) Komik değil mi :) bir düşün... Bir türk erkeği ya da türk kadını olmanın haklı gururnu yaşarken yaşam tarzımızın mutaassıp asla olmadığını ancak "dikkat" içerikli öpeler taşıdığının farkına varmış bulunmaktayım. işte böyle böyle uzuyor konu....

Hepimiz farklıyız, hepimiz değişik hepimiz ayrı ayrıyız zaten bu ülkede. Bir de işin içine başka farklılıklar girince puzzle biraz daha büyüyor. Ama zaman ve sabır ile duvarınıza çerçeveletip asacağınız şahane bir puzzle yaratacaktır. Aşkı da unutmamak lazım :))) 

PS: bir kaç gün önce, bir rakı sofrasında aynen bu konuları konuşurken dünyalar kadar sevdiğim biri, elinde çatalı ile rakı sofrasını mezeleri rakıyı işaret ederek "Damla sen buna alışıksın" dedi. Haydariye, ezine peynirine, rakı sodaya, arada rakı çayına, acılı ezmesine, kuzu şişine :)) Gülmekten öldüm :) Haklıydı. O zaman Türkçe öğrenilmesinden önce bence Rakı 101 alınmalı :) Yaz kızım... :)


Kendime Not! :)



Sevgiler DY.

Tuesday, 28 July 2015

Sabah lafları

uzun zamandır sabah güneşini görmemiştik.
şiir yazmayı bile unutmuşken,
gözlerim şiş uyandım yataktan.
uzun düşünülmüş bir gecenin ardından,
nasıl güzel geldi gün.
sana yazmaya çekindim.
uyuyorsundur belki...
"kart atarım"dedim.
Sevgiler...
diye eklerdim.
adresler vardı aklımda.
hangisine atacaktım peki?
ne zaman nerede olacaktın?
koşmak gerek bazen biliyorum.
yollar var aklımda.
saatler.
hani paylaşamadıklarımız.
Shakespeare bile anlatamıyor bazen,
diyeceklerimi.
susmanın bana yakışmadığını düşündüğüm o an,
kendi kendime konusuyorum,
hep çok konuşmuyor muyum zaten?

o kadar çok mektup yazdım ki sana.
bazıları hala aklımda.
her satırı.
bir çok lafı sözü, hepsi.
beklediğim onca andan birinde,
bir gün daha iç çekiyorum.
çok içten.
sayfalara sığmıyorum ben.
Anla!
anlamak aynı dili konuşmaksa,
sen gel,
gözlerinden öpeceğim en yakın zamanda.
kuşları uçurup,
susacağım,
o kadar çok şey var ki aklımda....


Sevgiler DY


Sunday, 26 July 2015

30'a 1 kala'dan sevgilerle

Merhaba!

Biliyorum uzun zamandır yazmıyorum. Sanırım birşeyler olmasını bekliyorum. Ve oldu da! Artık 29 yaşındayım! 30'uma 1 sene kaldı... Kendimi 30 yaşımda bambaşka düşünürdüm ve ne kadar uzun gelirdi. Şuan halimden memnun olmadığım anlamına gelmez ama ben hala hayallerimin peşinden koşuyorum. Koşuyorum!! Kimse bilmese görmese de koşuyorum.

Vel hasıl kelam; yine güzel bir doğumgünü geçirdim ve yine bir çok güzel insan varken çevremde olmasını istediklerim yoktu aslında. İnsanız... doyumsuzuz işte. Ne kadar açık değil mi? Ailem, dostlarım ve bol şarap ile geçti doğumgünüm yine bu sene. Güzel dilekler, güzel düşünceler ve muhteşemanılar ile bitirdim bir yaşımı daha. Geride çok güzel anılar bıraktım ki ben artık kötü anıları görmüyorum. Onlar benim için yoklar. İyileri hatırlamak güzel değil midir? Mantıklı olanı bu değil midir? Neden kendimize kötü anıları hatırlayarak acı çektirelim ki? Değil mi ama... Mantık mı dedi biri? :))) ben dedim! ve hemen geri alıyorum! :) Ailem ile geçirdiğim sakin bir yaz tatilinden sonra yeni okuluma başlamak için sabırsızlanırken bir yaşımı daha bitirdim. Damla bir yaş daha büyüdü! Bir yaş daha yaşlandı ve bir yaş koskocaman bir yıl daha olgunlaştı. Bir yaş daha hissizleşip bir yaş daha acımasızlaştı... Bu yazdklarımı keşke uygulayabilsem.. Keşke bir çok insan gibi ben de bencil olabilsem, keşke ben de bir çok insan gibi acımasız olup bir tek kendimi düşünebilsem. Kendimi anlatmaktan ve MUTLU OLURSAM DÜNYALARI MUTLU EDİYORUM gerçeğini bir anlatabilsem. Sıkılıyorum kendimi anlatmaktan insanlara. İnanmıyorlar bazen, anlamak istemiyorlar ve böylece daha çok hırçınlaşıp daha fazla agresifleşiyorum! Ah doğru bir yaş daha büyümüştüm! Bir yaş daha olgunlaştım.. Doğru.

Herşey anlattığım kadar karanlk değil tabi ki. Bunlar sadece benim kendi iç dünyamda bocaladığım saçmalıklar. Keşke kendimi bu kadar dinleyen biri olmasan. Keşke bu kadar duyguları ile boğuşan ve onlar ile yaşayan biri olmasan. Ah keşke... Deniyorum. Diğerleri gibi biraz daha taş kalpli olmayı deniyorum. Ağlarken sırf kendimi değil de karşımdakini düşünmemeyi deniyorum. Anlatırken kendimi ASLINDA SENİ DE SANA ANLATIYORUM ÇOCUK!'u dinletebilsem... Ah bir dinletebilsem. Ben babamın, annemin ve tüm ailemin sevgi yumağında büyüdüm. Kucaklarında uyudum, her gece babamın başını severek uyuttuğu küçük kızım. Dolayısı ile sevgi ve şefkat benim için kaçınılmaz. Ne kadar gösteriyorsam en az onun kadar geri almak da hakkım diye düşünüyorum. İnsanların bencilliklerinden ve anlayışsızlıklarından bu yaşımda sıkıldım. Bir yıl daha sıkıldım! Bir yıl daha bu dünyayı kötü yapanların insanlar olduğunu anladım. Biziz kötüleştiren, biziz zorlaştıran, biziz içimizden geleni yapamayan korkan! BİZİZ ASIL KÖTÜ! 

Dediğim gibi hayatım o kadar da kötü değil. Sevdiğim işi yapıp çocuklarıma ingilizce öğretiyorum. Ailem ve ben sağlıklıyız, çok şükür istediğimiz herşeyimiz var ve ayrılmaz bir aileye sahibim. Güzel ve keyifli dostlarım var. Herşeyimi anlatabildiğim ve herşeyimi korkmadan paylaşabildiğim. Ne mutlu bana! Ne kadar şanslıyım. Özlediğim şehirler ve insnlar olsa da hayatımın bir çok köşesinden çok memnunum. Arabamı yenileyemedim ya da neden boyum biraz daha uzun değil diye üzülmüyorum :) En azından sağlıklıyım ve en azından hayattayım! Ve bir yaşımı daha kazasız belasız atlattım :) kimseye bilerek isteyerek zarar vermeden kimseyi bilerek isteyerek incitmeden ve eğer yaptıysam bundan pişman olup özür af dileyip haklarını teslim ederek bir yaşımı daha bitirdim. İnsanların dillerinde iyi anılarak, asla kimseye kazık atmadan kimseye boyun eğip kimsenin günahına girmeden bitirdim bir yaşımı daha. Kimseye kendime laf söz ettirmeden ailemin boynunu kimseye karşı eğmeden bitirdim! Bir yaşımı daha bitirdim! 

İşte asıl huzur bu olsa gerek...

Ve bu sene öğrendiğim tek bir şey var; gerçek huzuru ancak ve ancak kendi içinde bulabilirsin. Başka birilerinde aramaya başladığın zaman onlarda kaybolup kendini kaybedersin. bulayım derken kaybettiğin huzuruna tekrar kavuşmak için kendini tekrar bulup kendine tekrar yetişmen gerekir. Ki çoktan senden önce yolda yürüyordur. Koş yakala! Zaman geçiyor. kimseye bağlama mutluluğunu huzurunu ve kendin ile mutlu ol! Ne kadar doğru değil mi? Bu büyümek mi dersiniz? Bu kocaman olmak mı dersiniz.... Ben hala babamı bir kaç gün görmesem özlüyorum, ben hala abimin yanında çocuk olup hala dedemden harçlık bekliyorum. Ben hala karpuzu elimle yiyorum, ben hala denizden korkuyorum, ben hala aşktan korkuyorum, ben hala aşık olduğumnda dönüştüğüm kişiden kokruyorum. Ben hala büyümekten korkuyorum... Daha önce de dediğim gibi "korkuların seni cesurlaştıranlardır"... Öyle mi dersiniz? korktuğumuz herşey başımıza mı gelir? Gelir... İşte o zaman kocaman olursun. Korktuklarını yaşarken kendini aslında olmak istemediğin yerlerde bulup çıkmaya çalışırken yorulursun. Yoruldukça büyür büyüdükçe korkarsın. Korktukça aslında hem büyür hem küçülürsün. Sonra bu kadar ironi ve paradoksun içinde boğulur kalırsın. Durup dersin ki " damla'cım bu kadar düşünüyorsun da ne oluyor? varabiliyor musun bir sonuca? varabiliyor musun bulabiliyor musun çıkış yolunu?". Çoğu zaman hayır. İşte filozofların ve yazarların da yaptımları budur. Şairlerin bil-hassa. Düşünmek ve düşündürmek... Çıkış yolu bulmasak da olur. Her zaman bulunur mu? arada kalamaz mı insan? Kalır... Kalmalı da. Merdivenleri çıkarken yorulmalı, karşısına bu yolda çıkanları iyi tanıyıp iyi analiz ederken insan oğlunu tanımalı ki kendinin de onlardan olduğunu ve aslında İÇLERİNDE EN DEĞERLİSİ OLDUĞUNU anlamalı...

Kendimi hem 14 yaşında hem de 40 larında hissediyorum çoğu zaman. Koşmaktan yorulmuş ama eve koşar adımlarla hala koşabilen bir çocuk, bastonuna zar zor dayanabilen bir yaşlı teyze. Yollar belli dostlar, hangilerini seçeceğiniz size kalmış. Zaman geçiyor. Bugün bir daha gelmeyecek. Yanlış insanlar ile yanlış yerlerde olmak ve BOŞ şeyler için özür dilemek için hayat çok kısa. Bodruma taşınıp organik tarımla uğraşın demiyorum; keza Bodrum keyif ve eğlence yeridir :); demek istediğim birbirinizi anlayın. Bencil olmaktan vazgeçin! Kendinize doğru olun, kendinize bile yaşan söylerken insanlar ile nasıl anlaşıp onaların size güvenmesini nasıl bekliyorsunuz? Comooooonnnnnn!:) imkanı yok!

Böyleyken, böyle. Hayat kısa, çılgınlar gibi yaşamak da bir çözüm. Sırt çantanı alıp ayağına en rahat ayakkabıularını giyip dünyayı otostop ile dolaşmak da var, aradığın şey her ne ise, kendi içinde bulup bunu seveceğin ve sevdiğin insanlara sıvamak da var. en güzeli aşk, en güzeli sevgi. Sen sev.. yeter ki severken kendin ol, yeter ki severken incitme yeter ki severken kırma. Yeter ki her yaşını doldurduğunda kimseyi bile isteye kırmış olma. Bu sıcak Temmuz akşamında olduğu gibi sıcaksa sıcak arkadaş! takma! soğuksa soğuk söylenme! keyfini çıkart her anın her dakikanın... Bir daha aynısı olmayacak...

Hayat çok kısa! Yanlış yerlerde olma!

Doğumgünümde yanımda olan ve olamayan herkese tekrar teşekkürler. Muhteşem dilekler ve muhteşem sevgi sözleri duydum yine. Demek ki güzel şeyler yapıyorum, demek ki insnları üzmüyorum. bu demek oluyor ki genel de üzülen kırılan ben oluyorum :) Hop fakir edebiyatı! :) tabi ki hayır. Yaşadığın herşey senin seçimin. Dolayısı ile kendi degerini bil ve yaşadığın herşey için sonunda "hakettim bunu" diyebil... Ne büyük huzur...


İyi geceler ve;

Sevgiler;

DY






Monday, 29 June 2015

bu kadar

elimden geldiğince seviyorum ben
elimden geldiği kadar da affediyorum.
yolun sonunu görmeden çıktığım yollar,
arkama bakmadan gittiğim şehirler var.
yaş ile ilgili sıkıntım yok....
hep çocuğum, hep büyük...
geç kaldıklarımı yakalamaya çalışmıyorum.
biraz gözyaşı ile sineye çekiyorum.
yanılıp, aldanıp çok kolay ayapa kalkıyorum.
uyuyup uyandığımda,
bir bakıyorum ki,
aslında üzüldüklerim,
aslında gözyaşı döktüklerim,
ne kadar da ufakmış.
kalbimde büyütüp aklımda çoğaltmışım.
şimdi daha basit yaşıyorum.
mesela bir kadeh şarap ile sevinip,
sevdiğim şarkı bitince üzülüyorum.
bu kadar işte hepsi.
sadece bu kadar....

Sevgiler DY

Wednesday, 17 June 2015

dünler bügünler

Merhabalar;

Ne zamandır yazamadığımın farkındayım... Ben yazılarımı çok mutsuz olduğumda ya da mutluluğumu paylaşmak istediğimde yazıyorum :) Bu ara o kadar mutluyum ki hem nazar değsin istemiyorum hem de dillendirip büyütmek istemiyorum. Çok tatlı şeyler oluyor etrafımda. En yakın arkadaşlarımdan biri Gökçe evleniyor :) Hatta bugün düğün davetiyelerinin bir kısmını Duyguş, ben ve Gökçe tamamladık :) Çok keyifliydi dostunun iyi gününü paylaşmak ve bunun bir parçası olmak. Başoş İstanbulda o yüzden bu çoşkuya uzak kaldı. Seyfi ve Gökçe'ye mutluluklar şimdiden. DDBG yavaş yavaş bekarlığa elveda diyor :)

Onun dışında beklemediğim gelişmeler oldu. Olmadı değil...Geçmişin hayaletleri buralarda... İstemesemde buralarda hem sinir bozucu hem mutlu edici hem de yorucu birşekilde. Kapanan kapıları açmaya çalışmak ne zor, ne anlamsız ne acı verici. Kapanmış kapı bir kere, kalp kırılmış bir kere, güven yitirilmiş... Ne gerek var zorlamaya kapıları? Tıklatmak bile zamanındakinden daha fazla acı veriyor. Yerimde başka biri olsa içinin yağları eriyerek duruma müdahil olurdu, ben? Asla... Herkesin mutlu olmasını isterim. Asla kimsenin mutluluğunda, beni üzselerde gözüm yoktur. Ne canları yanında sevinirim ne de mutluluklarına mutlu olurum. Nötr... Allah herkesi mutlu etsin, huzursuzluk ve yalan dolan benden ve çevremden uzak dursun. Durumla ilgili en ufak bir tereddütüm yok... Hayatımdan o kadar mutlu ve okadar keyifliyim ki. Dünyanın en mükemmel adamı ile tanıştım bir ay önce. Hayatıma ufak bir kuşun kanadında geldi ve girdi. Başımın tacı kalbimin ilacı oldu. Olmaya da devam ediyor hep de öyle olacak. Dokunduğu ellerim yanaklarım değil dokunduğu kalbim, ruhum... Aynı dili bile paylaşmıyoruz ama sevginin ve aşkın dili var mıdır? Bir bakışın yeter ne demek istediğini anlatmak için. Güzel çizgilerde yürürken güzel şarkılar mırıldanıyoruz. Onca zamandan onca keyifsizlikten sonra hakeden hakettiğini alıyor... Allah'a inancım bir kat daha arttı. Hep söylerdim, doğru yerde doğru zamanda doğru insan. Hoşgeldi hayatıma kalbime ve ruhuma... Yağmuruyla, mutluluğu, sakinliği ve huzuruyla geldi girdi yaşantıma. Birbirimizi tamamlarken, açık noktaları kapatırken, ortak noktalarımızı sevip farklılıklarımızı dengelerken gerçek huzuru bulabilmek ne güzel... Omzunda uyurken güveni hissedebilmek ne büyük mucize Allah'ım...

Herşeyin hayırlısı ve güzel günler hakettiğin sürece seninle, benimle bizimle. Haketmek için yaşa, iyi olmak için büyü.Geçmişin hayaletlerine saygım sonsuz, geçmişteki Damla'ya ve çevresine inancım büyük... Hepsi benim.. Ancak yerim yok. Mucizelerle bezendim, hayallerde yaşıyorum. İşte tam da bu yüzden geçmiş pişmanlıkların acılarının çıkartılması için doğru insan ben değilim...Özürler bir kenara dursun, özlemler bile manasızken BUGÜNÜME ŞÜKÜR! DÜNÜME SEVGİLER...



Sevgiler

DY

Friday, 5 June 2015

Çıkarımlar

Merhaba;

Ne zamandır yazmadığımı farkettim ve sanırım bişiler yazmam gerektiğini düşündüm. Evet, tamam yazmak istedim :) 

Bu ara düşündüklerimi sıralamam gerekirse şöyle;

- insan her zaman da hüzünle beslenmiyormuş
- beklediklerin beklediğin zamanda değil ummadığın zamanda geliyormuş
- iyi insanlar her zaman olmasa bile iyi insanlarla da karşılaşıyormuş
- Tanrı'ya dua ettiğin ve içinde ona sevgini hep uyanık tuttuğun zaman seni duyuyormuş.
- güzel ve olumlu düşünürsen hepsi ama hepsi başına geliyormuş
- farketmeden içinden geçirdiklerini bile duyan birileri varmış yukarıda...
- her zaman verdiğini alamıyorsun diye birşey yokmuş
- hatta ve hatta verdiğinin fazlasını beklemediğin kadarı bile alınıyormuş
- sen iyi olup iyi niyetini koruduğun sürece insanlar ne düşünürse düşünsün senin için hep rahat oluyormuş
- aşk tüm söylenenlere rağmen dünyanın en güzel şeyiymiş.
- doğru insana duyulan aşk ise bir çok şeyi silebiliyormuş.

Haklı değil miyim? Eğer bu yazdıklarıma "damla pollyanna olmaktan artık vazgeç" diyorsanız lütfen tekrar okuyup sürdürmeye devam edin bazı davranışları çünkü hepsi gerçek. Çünkü hayat bazı şeylere sıkışığ kalmak için çok kısa... Ruh eşi diye birşey vari bunun ne zaman nasıl nerede olduğunu kimse bilemiyor. Çektiğin acılara ve gösterdiğin dirayete göre bence zaman ya yaklaşıyor ya da uzaklaşıyor. Geçen zaman seni büyütüyor ve olgunlaştırıyor ise dostum, yaklaşıyorsun demektir. Yani hakettiğin seni bulmaya hazır demektir... İnan bana. Durumları büyütmek ve abartmak benim en sevdiğim iş aslında ama büyütmek ve abartmak yerine uzun zamandır olmadığım kadar keyifli olduğum gerçeğinin keyfini çıkartıyorum. 

Bir yandan kadere inanıyorum bir yandan da şansın kaderimiz üstünde aklımız fikrimiz seçebilme kabiliyetimiz kadar büyük rol oynadığını düşünüyorum... Hüzün mü? O hep orada... Hep orada kalacaktır tabi ki.... Sadece ortaya çıkıp gözlerini doldurma sıklığı ve araları açılır o kadar. Gerçi bir zaman sonra bir bakmışsın o kadar açılmış ki aranız o hüzünle, küçük ufak anlamlı şarkılardan ibaret kalmış. Hem buna üzülürsün "ben unutmak istemedim" dersin hem de "Tanrı'm sana şükürler olsun, artık yanında korkmadan ben olabileceğim birini tanıdım" dersin. 

Hayat vazgeçmek, hep daha fazlasını istemek ve başını dik tutmamak için çok kısa... Sev, gözün kör olurcasına sev, aşık ol, kalbinin ağrıdğını hissedene kadar aşık ol, söyle, yanlış olsa da söyle düşündüklerini, duygularını göster, anlayan anlayacaktır anlamayan ise zaten hayatından kısmen de olsa birşeyler götürerek çıkacaktır. Ve inan bunların hepsi seni büyütecek, seni hakeden insana ve duruma hazırlayacaktır. 

Yeterince büyümüşüm, yeterince hazırmışım ve yeterince iyi niyetliymişim diye düşünüyorum. Haketmek diye bir gerçek var çünkü bu dünyada herkes hakettiğini yaşıyor öyle ya da böyle. Başınıza kötü bir şey geldiyse iki şey düşünmeli ; ya gerçekten onu hakedecek bir şey yapmışsınızdır ve dünyada ki cehennemde bunun bedelini ödüyorsunuz dur, ya da güzel bişiler yapıp güzel yaşamışsınızdır ve dünyada ki "cenneti" haketmişsinizdir... Her iki koşulda da kendinize bakmalısınız. Ben ne yaptım? diye sormalısınız... Sizi büyütecek yaşadığınız hayatı daha anlamlı kılacaktır bu basit sorular ve en güzeli ise, siz büyüdükçe, olgunlaşıp daha iyi bir insan oldukça hayat ve Tanrı size en doğru olanı hazırlamakla meşgul olacaktır.... 

Ciao :)


Sevgiler DY.






Sunday, 31 May 2015

Gibi

neden sözcüklere bu kadar takılıyız ki,
neden biraz daha sol yanımızla konuşmuyoruz?
sessizlik en güzel cevap en güzel soru iken.
çatılardan atlamak yerine sokaklarda yürümek,
bağırmak yerine susmak mesela,
beyaz şarap yerine,
sıcak bir kahve gibi...
kocaman sözler yerine,
uzun ve güzel uykular...
hayat bazı şeyleri konuşmak,
ve üstüne anlaşamamak için çok kısa.
sadece sevsek ya,
sadece sarılıp koklasak ya.
herşey öyle düzelir gibi,
bir çok şey sadece severek olacak gibi.
öyleyse sev çocuk!
son sözüne kadar sev,
son nefesine kadar sev,
vazgeçme ki,
gönlün hep sıcak kalsın.
soğursa senin olmaz,
senin olmazsa nasıl yaşarsın sen çocuk!


Sevgiler DY

Friday, 8 May 2015

Masal'ın sonu

Evvel zaman içinde, İstanbulun tatlı bir bahar ayında tanışan iki kişi varmış. Birden aşık olmuşlar. İkiside aynı şehrin insanıyken o masallar şehri İstanbulda tanışmışlar... Boş bulunup aşık olmuşlar işte. İlaç olmuşlar, tatlı bahar ayları olmuşlar, beraber ısındıkları kışlar olmuş. Kısa zamanda kalpleri olmuşlar birbirlerinin. Zaman mekan tanımadan sevmişler birbirlerini, öpmüşler, sarılmışlar, koca şehir onları tanımış. Ayrı gidilen yemekler bile eziyet olmuş, ayrı uyunan geceler bile keyifsiz ve huzursuz. Sonra hayat kötü bir oyun oynamış. Hiç bir şeyi bilemez olmuşlar, elleri ayakları kolları bağlanmış... Bir yandan ölüm vurmuş en acımasız silahı ile ardından değişen kalpleri, bedenleri, ruhları...

Sonra zaman geçmiş... Mevsimler geçmiş hızlıca. Ge.en zamanda birbirlerine tutunmaya çalışırken bahar yağmurları ve öncesinde o soğuk kız koparmış iplerini. Ufak bir rakı bardağının dibinde bitirmişler herşeyi. Hoşçakal demek hiç bu kadar zor olmamış. Gitmişler artlarına bakmadan. Başka ruhlarda başka diyarlarda yaşamışlar aynı şehirde. Belki onun rakı kadehi diğerinin önüne gelmiş, aynı bardağı belki kimse görmeden sormasınlar "neden? kime?" diye masaya vurup bir kere öyle almışlar yudumlarını. Kim bilir belki...

Yıllar geçmiş aradan. Çok zaman geçmiş, bir gün o gürültülü yerde karışılaşmışlar. Duydukları boş insanların uğultuları ve gürültülü bir müzikten başkası değilmiş. İkiside birbirine gülümseyebilmişler. Tekrar sarılınca "olur..." diye düşünmüşler, ama o köprüleri var ya hani bir kıyıdan öbür kıyıya geçiren, hepsi aslında baktıklarında dönüp, yıkılmış. Yıkmışlar, kendi elleriyle ne çok yazık etmişler. Sabah olmuş, nefesleri berabermiş o sabah. Gözleri bir, ruhları bir. Ayrılmışlar, "kendine iyi bak"lar ile. Ama İkisi de biliyormuş bir daha kimseye böyle saf temiz güvenemeyeceklerini, ikisi de biliyormuş aynı şekilde kimsenin omzunda ağlayamayacaklarını, ikisi de biliyormuş bir daha kimse için "o" olmayacaklarını. Hayat işte... Ayırmış kıyıları, hayat işte yıkmış o güzelim köprüleri, yolları.. Ne yapsınlar, yine ayrılmışlar çaresiz. Çare bile bulunamayacak durumlar ne acıdır. Düğümlenir sözler boğazına, dilin dönmez "gel" demeye, korkar cevabından, duyacaklarının acımasız doğruluğundan...

Evvel zaman içinde kalmış, evvel çoktan geçmiş aslında. Zaman yutuvermiş bütün evveli. Hikayeleri o tatlı Mayıs akşamında düşündükleri gibi bitmiş. Elvedalar, hoşçakallar hiç bu kadar buruk ve çaresiz olmamış...Sonra kız bir söz vermiş kendine, beklemeyecekmiş onu artık. Hayatının kalbinin en orta yerinden almnış o gece onu. Kenara koymuş. Çocuğun yazdığı güzel notları kutusuna geri kaldırmış. Umudunu almış pencereden fırlatmış. Ama öfke ile değil, mutluluk ve huzur dileği ile. Ne güzel sevmişler birbirlerini... Kim bu kadar güzel veda eder ki artık sevmediğine...


Bu son masalı bitirmiş yazar burada. Masalın mutlu sonu yokmuş aslında. Nice daha güzel sevmeler dilemiş ona, olmayacağını bilerek "kendine iyi bak" demiş. Bu hikaye, bu masal da burada bitmiş...

Ve 4 senenin en büyük "hoşçakal" ını demiş kız.



Sevgiler DY.




Wednesday, 6 May 2015

Yaz gelmeden;

Merhaba;

Biliyorum bu ara şiirden başka bir şey yazamıyorum. Kalem kırık :) sayfalar ıslanmışşşşşş :)))) Çünkü aklımda çok şey var,nasıl yazıya döksem, nasıl yanlış anlaşılmasa diye de düşünüyorum bir yandan. Kim üstüne alınır, kim alınmalı ya da alınmalı mı gibi gibi bir ton düşünce var herşeyin yanı sıra. Ne doluyum! ne yorgun! 

Kafam çok karışık bu ara... Yani şöyle ki; doğru bildiğini mi yapmak lazım körü körüne, o yolda mı yürümek lazım yoksa "akıl var mantık var" çerçevesinde mi davranmak lazım? Bu ikisinin arasında inanılmaz ince bire çizgi var. Esas o keskin çizgi çok extreme durumlarda ortaya çıkıyor. Bir şey için israrcı olmalı mıyım? Olmamalı mıyım? Diye düşünürken üstelik... Çabalarsam olur diyorsun ama bir yandan da "benim çabam ile olacaksa olmamalı" diyerek kendi gururnu ya da kendi özgüvenini korumaya çalışıyorsun mantıklı mantıklı. 

Ne yapılmalı böyle durumlarda bilmiyorum. Tek çözüm yolum ya da tek destekçim "içimde kalmasın" ve yahut "ben elimden geleni yaptım" diyerek kendimi rahatlatmak oluyor. Yastığa başımı koyduğumda da bunlar beni huzurlu ve mutlu olmadam bile rahat ettiriyor. Mantık... Ah bu mantık... Kalbimizi ezen geçen mantık, ah bu affedilemeyenler, ah bu mutluluğa konan sınırlar ve öfkeler kinler. Ben de kin tutarım ama karşımdakinin iyi niyetinden ve özründen şüphe etmezsem cidden affedebilir ve gerçekten de tekrar güvenip hayatıma sokabilirim. İşte burada benim sevgim devreye giriyor.... Sevgim affediyor aslında, ben değil. Benim kendimin yani kişiliğimin gururumun bile kabul etmediklerimi kalbim eder genelde. Hem de öyle bir eder ki... Mantık falan kalmaz. Ama insanlar mantıklarını nasıl bu kadar hayatlarında en ortaya koyabiliyorlar aklım almıyor. Aslında şöyle ki, çok da gönlüm olmayan, çok da risk almak taraftarı olmadığım konularda ben de mantık abidesiyim ama bazı "keyword"ler benim sözlüğümde mantıık ötesi-beyond my logic...in my heart...

Taş olmak için çok genciz, sevgimizin peşinden koşmamak için çok erken yaşlarımız... Henüz hiç bir şey bitmemiş henüz kalbimiz atar ayaklarımız tutar durumdayken neden sevgiyi ezip geçelim.. Ne saçma ne akılsızlık!!!:))) Mantıksızlığın içinde mantık var işte! Kalplerimizin içinde ise kocaman bir boşluk.. Dolsun boşluklar. Doldurulsun, eskiden oldukları yerde mutlu huzurlu oldukları yerde olsunlar...

Herşeye rağmen yaz geliyor :) yaz planları yapılıyor. Önümüzde iki düğün var güzel dostlarımızın. Tatlı kızkardeşlerimin ikisi evleniyor. Ne mutlu bize. Tuğba'cım ve Gökçe'cim! Nasıl keyfiliyiz aslında ve nasıl heyecanlı. Ne giyeceğiz, hangi ayakkabı hangi çanta, kız tarafı nasıl olmalı vs vs gibi çok keyifli konularımız var bu ara bir yandan :)  Dedim ya, yaz geliyor, hava ısındı, havuz ve deniz, kum güneş blush mevsimi yaklaşıyor. Keyifler sırf bunun için bile yerinde olmaslı aslında. Değil mi? O zaman ENJOY THE FINE WEATHER AND BE THANKFUL THAT YOU ARE STILL ALIVE!

Sevgiler DY.

Tuesday, 5 May 2015

Şiir

koşmuyorum.
kovalamıyorum.
yorulmuyorum.
bilmiyorum.
bilmek de istemiyorum.
gelse kollarımı açarım.
şimdi sadece bekliyorum.
olduğum yerde.
bir günbatımı geçiyor,
diğeri başlıyor.
bilmem duyuyor musun...
her seferinde sana sesleniyorum.
sakin ve sessizce.
kalbim uçuyor,
sana dokunup öyle geri geliyor.
anlıyor musun...


Sevgiler DY



PS: bugün Hıdırellez, herkesin dileklerinin dualarının kabul olması dileği ile. umarım herkesler mutlu herkesler istedikleri yerde istedikleri ile olurlar. mecburiyetlerden ve yetinmekten uzak huzurun bulunduğu güzel dünyalar. sevdiğimiz işleri yapıp sevdiğimiz adamları kokladığımız güzel günler güzel ömürler dileği ile...



Saturday, 2 May 2015

seni arıyorum

seni arıyorum,
duyuyor musun?
her güneş doğuşunda,
her nefeste,
her adımda.
bu böyle gider mi?
diye düşünürken,
uyuya kalıyorum.
rüyalarımda bile seni arıyorum çocuk
neredesin...
seni bekliyorum.

Sevgiler DY

Thursday, 30 April 2015

sıradan

gün geçmiyor ki daha çok benimlesin.
kaç sene oldu sensiz, derken,
ilk gün ki gibi seviyorum seni.
kokun ilk gün ki gibi aklımda.
gün nereden bilecek ki,
benim derdim gece ile...
yenilmiyoruz ki maziye,
geçmiş kovalıyor habire.
onca yer,onca şehir,
onca anı,onca sohbet...
kovalıyor bizi sevgilim.
haklı haksız yok artık.
kocaman sevgimiz var.
inansan..
biraz daha inansan keşke bize.
hesap sormamak üzere,
sadece sarılmak adına,
bekliyorum olduğum yerde...
sözlerim aklımda.
nerede hangi sözü verdiğimi bile hatırlıyorum.
sen yeter ki adımlarını at.
bana, bize,
resimlerimiz hala aklımdayken henüz,
gel tut kanatlarımdan.
uçurtmalarımız gibi...
beraber uçsak ya...

Kabbalah

Merhaba;

Bugün ne yazacağımı bilmeden başladım yazmaya. Blogumu açtım, klasik yine kim nereden kaç kere bakmış, hangi yazılar kaç kere okunmuş, google da nasıl aranmışım diye baktım. Ardından bişiler yazmak geldi içimden ama ne yazacağımı bilmiyorum aslında. sanırım kendiliğinden gelişecek...

Biraz yine egoistik bir yaklaşım olacak ama, benim sağ bileğimde ki ipi kimse farketmemiştir sanırım etrafımdan. Eskiden sol el bileğimde olan kırmızı ipi sağ ayak bileğime taktım. Üstünde Fatma Ana'nın eli bulunmakta, bu da, Kabbalah öğretisinin ya da Jewish mistisizm'inin simgesi. Biraz bundan bahsedelim o zaman.

Sol el bileğinde görünen, özellikle Madonna, Justin Timberlake veyahut Sezek Aksu'da bulunan bir simge. Bu simge kalbe yakın olması nedeni ile sol elde ve "Evil eye" manasında takılır. Kırmızı rengi şeytan kovucu ve amacı hatırlatıcı bir işleve sahiptir. (Şuan hiç Kabbalah ile ilgili yazı yazmadığımı farkettim, üzücü).. Kabbalah diğer dinler ve mistisizimler gibi Tanrı'ya ulaşmak ve Tanrısal erdemlere sahip olma ilimidir. Bir öğreti ve hayat biçimi olarak görürürm ben. Bu hayat tarzı ile tanışmam çok tesadüf oldu. Madonna'nın bir konser kaydını izlerken bileğinde ki kırmızı ipi (Red Strip) farkettim ve araştırdım. Ardından kendimi eğitici videolar izlerken ve günlük eğitimler alırken buldum. Sene 2008 bu arada. Ardından defterler kitaplar ile baya sardım bu öğretiye. En ince ayrıntısına kadar öğrenmeye çalıştım, çok keyif aldım ve ilginç geldi. Hemen internet sitesinden kırmızı bilekliği sipariş edip sol bileğime taktı. Bana öğrendiklerimi hatırlattı bütün günler boyunca ve beni (so-called) nazardan korudu. Çok geçmeden Londra'ya masterımı yapmaya gittim. Londra'nın kozmopolit ve keyifli yapısından tahmin ettim olacak, illaki bir Kabbalah grubu vardır dedim ve London Kabbalah Center ile tanıştım. İlk tanışmam çok eğlenceli değildi biraz korkunç biraz çekingendi. Sonra alışmaya ve keyğfi almaya başladım derslerden. Jewish ilim adamlarının gelip derslerinmi ve Kabbalah derslerini dinledim. Onlar ile tanıştım ve bundan çokca keyif aldım keşfettikten sonra 1 sene boyunca derslerime devam ettim. Core bölümünü kapıp kavradıktansonra işin içine İbrabice girmeye başladı, ki o dönemde tez yazarken bu dili öğrenmemin mümkün olmadığını ve bir başka bilim ya da ilime kafa yoramayacağım kanısına vardım. Bıraktım.. Defterlerim ve notlarım ile sene 2015 hala bu senede bile aynı notlar ile bu yaşam biçimine yakınım... Benimsemiş durumdayım. Konunun özeti şu; (güzel bir örnek vereceğim size konuyu anlamanız için);

İki kişi ele alalım. Biri x olsun biri y. x kişi y kişisine onun tam istediği gibi bir sofra hazırlar. Müzik ortam ambians yemekler kokular sofra düzeni vs vs herşey y kişisinin istediği biçimde. Tam olarak olay onun istediği ve arzu edeceği biçimde. Y kişisinin ilk tepkisi - yo bu çok fazla ben bunu kabul edmeem olur (ki pahalı bir hediye aldığımızda da aynı tepkileri veririz). Ardından y kişisinin ikiknci tepkisi, insan egosu ile klasik olarak -hepsi benim olmalı, hepsini yemeliyim, hepsi benim! şahane!  olur. Üçüncü faz olarak y kişisi x kişisini düşünerek  - bunlar çok fazla, ben bunları kabul edemem teşekkür ederim olur. Sonrasında, x kişisi der ki -y, ben bunlar senin için yaptım, senin için hazırladım, sen yersen ve sen keyif alırsan ben mutlu olacağım, der. işte burdan sonra y kişisi bu sofradan zevki sadece y kişisi verdiği ve o mutlu olacak diye alır. Şimdi, x kişisi Kabbalah öğretisinde Tanrı, yaradan ve onların değimi ile "The Light" ve "The Creator" olarak bahsedilir, y kişisi ise Ego içinde boğulan maddi tatminlerin arasında sıkışmış insandır.

Öğretinin amacı, egomuzdan vazgeçip Dünyevi zevklerin ve materyalistik nimetlerin keyfini çıkartırken manevi değer katıp yaradana şükretmek. Yani sırf kendi egonu beslemek, bedenini tatmin edip keyif almak yerine Yaradana ya da her ne isim koyuyorsanız O'na şükrederek bunları kabul etmektir. Bu sayede, insann en büyük zaafı egosundan vazgeçip Tanrısal (ki en zor vazgeçilen durum) erdemlere ulaşmak, O'nun özelliklerinden birine daha yaklaşırken O'na yaklaşmaktır. Aslınd bütün dinlerin, spritual öğretilerin temeli olan Tanrı'ya yaklaşma eğiliminin farklı bir versiyonudur. İnsanlık çağlar boyu farklı yöntemler denemiştir. Bu bir gerçek... Bu da farklı bir yöntemdir. Bu bir din değil bu bir öğreti ve yaşam biçimidir. Egondan sıyrılarak bir çok kötü özelliğinden vazgeçebilirsin. Kendi içinde bu öğretiyi geliştirip büyütüp "iyi insan" olabilirsin... Kaynakların İbranice, kişilerin Musevi olması sizi yanıltmasın. Bu bir yaşam biçimi ve hayat bıyu süren bir mücadeledir..

Umarım keyif almışsınızdır ve umarım birşeyler katmışımdır :) Ve umarım bu öğretiye dair size birinci ağızdan olumlu birşeyler katmışımdır.

Şimdilik Sevgiler ve iyi geceler....


Sevgiler DY









Monday, 27 April 2015

Sol yanım

hep bir sigara fazlam,
bir kadeh dahamsın.
soğukta kalbimin eldiveni, atkısısın.
sıcakta soğuk ülkelerin hayali,
ağladığımda en güzel omuzumsun.
sevgin yaz yağmurlarım,
özlemin burun sızlamasından fazlası.
yürüdüğümüz yollar bizi unutsa da,
altında uyuduğumuz gök bizi hatırlamasa da,
evim senin göğsün,
yatağım nefesin.
duymasan da adını her söylediğimde,
alışıla gelmiş tüm doğrulardan öte,
sen benim kalbimsin.


Sevgiler DY

Olmazsan olmaz - Güliz Ayla

Merhaba,

Normalde çok şarkı paylaşmıyorum şarkılar hakkında da fazla yazmıyorum ancak, spotify da random bir eşkilde şarkilarımı dinlerken araya giren reklamda keşfettim şarkıyı. Yeni çıkanlardaydı ve sanırım 100 kere dinledim bir kaç saat içinde. Aşkı, sevgiyi, özlemi, muhtaçlığı ve bağlılığı çok güzel anlatmış bence. birden sevdim şarkıyı... Olmazsan olmaz. Olmazsa olmuyor bazıları. Bazıları olmayınca herşey eksik, "ateşim dinsin diye okyanusa sığınamam ki"gibi mesela... sözleri çok cici ve tam yaza yakışan melodilerde, hem hüzünlü hem keyifli...

Keyifle dinlemeniz dileği ile.

Benim bura afet yeri
Yangın da var, deprem de
Hangisini anlatayım ki?
Kimmiş beni söndürecek?
Ateşim dinsin diye okyanusa sığınamam ki...
Sarılırım,
Sarılırım,
Bırakmam.
Çağırırım,
Çağırırım,
Daha da sensiz yatmam.
Olmazsan, olmaz.
Büyümez çiçeklerim.
Toprağım havalanmaz, kurur gider bahçelerim
Olmazsan, olmaz.
Büyümez çiçeklerim.
Toprağım havalanmaz, kurur gider bahçelerim
Ah, başıma gelen benim.
Aşk oyun, ben oyuncak.
Söyle emrine amadeyim.
Kimmiş beni susturacak?
Duysun dağlar, taşlar.
Çok seviyorum demiş miydim?
Sarılırım,
Sarılırım,
Bırakmam.
Çağırırım,
Çağırırım,
Daha da sensiz yatmam.
Olmazsan, olmaz.
Büyümez çiçeklerim.
Toprağım havalanmaz, kurur gider bahçelerim
Olmazsan, olmaz.
Büyümez çiçeklerim.
Toprağım havalanmaz, kurur gider bahçelerim


 

Sevgiler DY


Sunday, 26 April 2015

öp

bükemediğin sevgiyi öpmeli
bedenlerinden daha büyük kalpli insanlara,
diz çökmeli.
sevgiye küstahlık kimin haddine?
sevgiye sırt çevirmek kime düşer?
hele bir de sırt çevirene sevgisini bahşedeni,
alnından öpmeli.
hayatın koşturmasında,
kalbimize yapışan göğsümüzü,
biraz olsun rahatlatsak ya...
güneşin doğduğunu bilip,
yüz çevirmek neden...
gel öp işte.
tam kalbimden öp.
gel.


Tuesday, 21 April 2015

in the memory of that day

you are my soul
you are my tears
you are my joy
you are my never and forever
you are mine
and I am your.
we will meet in another life
and we will love eachother more then thousand times
stay with me till the end of time boy.


DY

PS: my new and first tattooe (three dots and a drop of water - in the memory of 18.04.2015)



Monday, 20 April 2015

uzun uzun...

özlüyorum.
herşeyi özlüyorum.
boşa geçiyor sanki zaman.
yanında uyanmayıp,
yanında uyumadığımda.
zor geliyor uykuya dalmak.
gücüme de gidiyor.
sensiz geçen mevsimler,
sensiz suladığım çiçekler.
dizinde okumadığım her kitap,
göğsünde dalmadığım bütün uykular...
arıyorum...
elim gidiyor.
terliyorum ansızın.
sensizliğe alışıyorum en kötüsü.
her rakı soframdasın çünkü,
sıradan oldu adının geçtiği sohbetler.
seni soranlara verdiğim klasik cevaplar dudaklarımı çatlatıyor.
her gün daha çok.
acı çekerken sana şiirler yazıyorum.
görüyor musun?
ama sonra mutlu oluyorum kendi kendime.
biliyor musun?
ince çizgilerde gezerken,
senin de en az benim seni sevdiğim kadar sevdiğini,
en az benim kadar özlediğini,
en az benim kadar çaresiz olduğunu,
en çok da benim kadar yalnızlığını biliyorum.
sonsuzluk sevgilim...
sonsuzluk bu...
belki bir gün,
belki bir zaman,
tekrar hayal kurarız beraber.
umut etmek ne güzel seni...
hayallerime sığmıyoruz bile bazen!
taşıyoruz!
taştıkça çoğalıyor,
çoğaldıkça benimleşiyorsun.
sonradan değil bunlar,
hep şimdi,
hep her zaman,
hep sonsuza kadar.
boşluğun senin kadar büyük.
sevdiğim adam ile gurur duyduğum kadar güzel.
anlatmaktan usanmadığım kadar herşey.
aşık olmaktan bıkmadığım,
özlemekten usanmadığım kadarsın.
kocamansın!
en güzeli ölene kadar benimlesin...


Sevgiler DY



bile bile

söyleyemiyorum bir şey,
çaresizliğin her kelimemi bağlıyor.
bu kadar çok severken,
bu kadar çabuk umut kesmek...
kime yakışır ki pes etmek?
sabahın o sessizliğinde,
sana uzun süredir bakmamışken,
gözlerinin rengini nasılda ezberimdeymiş,
nasılda benmişsin aslında sen...
kime yakışmış ki ayrı kalmak bize yakışsın?
baktın...biliyorum...
giderken arkamdan baktın.
dokunduğum duvarlara tekrar dokundun,
gözyaşlarımın düştüğü yerleri,
yüzümün değdiği yastığını tekrar öptün.
biz böyleyiz işte çocuk...
bu kadar sevecek kadar yürekli,
ama birbirimizden kaçacak kadar korkak.
sen, tanıdığım en cesur adam,
vazgeçmeyeceğimi bile bile,
hala sevmeye devam et...
kime yakışır ki vazgeçmek...


Sevgiler DY

Sunday, 19 April 2015

masal

kendini kandırma.
siz size iyi geliyorsunuz.
elleriniz birlikte olmak,
göğsünüz birlikte atmak,
gözleriniz aynı yere bakmak,
adımlarınız aynı yolda yürümek,
ve en güzeli siz birbirinizi sevmek için yaratılmışsınız....

kim koydu bunları kafana?
nasıl girdi gözlerine korku.
en yüksek çığlıklarımızda bile yokken,
nereden girdi kalbine geri adımlar?
kalbinin sesini duyabiliyorum,
adımların bir ileri iki geri.
önüne bakma,
beraber yürümek içiniz.
tam yanındayım.
onca yıldır,
ve bir ömür...


Sevgiler DY


gecenin geçi

gecenin çok geçiydi.
sabaha çalıyordu.
hep beklediğim yerdeydim.
bu sefer sen de benimleydin.
sen hep gel çocuk.
ben hep beklerim seni.
her seferinde bana böyle bak,
her seferinde böyle kok yeter ki...


Sevgiler DY

Thursday, 16 April 2015

dans etmeli

dans etmemiz lazım.
kimseyi görmeden,
kimseyi dinlemeden.
kimseye bakmadan.
koşmadan, kaçmadan.
belime sarılmalısın.
elini tutmalıyım.
yanağına değmeli yanağım.
benimle olmalısın.
tam olarak benimle.
eskisi gibi,
adımlarını takip etmeliyim.
adımların adımların,
sesin sesim,
ritmin ritmin.
sanki beraber doğmuşuz,
aynı anda atmaya başlamış kaplerimiz.
aynı anda hızlanmış,
sanki beraber ölecekmisiz gibi,
benimle olmalısın.
dedim ya,
dans etmeliyiz çocuk...


SEvgiler DY

Wednesday, 15 April 2015

Belkilerim

başka bir hayatta yeniden buluşacağız çocuk.
ve o zaman birbirimizi daha da çok seveceğiz.
sen o zaman atları seversin belki.
ayakkabına bulaşan çamurdan,
ve elimdeki at kokusundan nefret etmezsin belki.
hevesle dinlersin maceralarımı.
korku ve bütün gücünle koşarsın belki gözyaşlarıma.
çayını şekerli içersin,
yemekleri tuzsuz yersin.
ayaklarını uzatıp film seyretmek yerine,
pazar yürüyüşerini seçersin belki.
güneş açtığında,
güne kahve içerek uyanırsın.
hep üşendiğin spora başlarsın.
uzun büyük masalar yerine,
Fransa'da ki o restoranı ararsın.
yüksek müzik yerine,
jazz dinlemekten hoşlanırsın belki.
belki sevgilim başka bir hayatta,
beni ben olduğum için sever,
beni olduğum gibi kabul eder,
yanağımda ki benden korkmadan öpersin.
avuçlarımdaki kekik kokusunu,
daha derin çekersin içine.
biriktirdiğim şarap mantarlarına,
daha çoğunu katarsın...
kendi ellerinle biriktirip,
kendi ellerinde içine atarsın.
gittiğimiz onca yer,
once şehirden sonra,
dizlerimde huzur bulduğunda,
içinde hiç bir şüphe olmadan,
uykuya dalarsın.
en güzeli sevgilim,
en umut ettiren,
en ütopik rüzgarlarda yüzdürense,
o uçurduğumuz uçurtamalar kadar özgür olup,
sonunda ipi yetmeyince bıraktığımız gibi,
bulutların üstünde bir yerlerde yaşamaya devam ederiz...
belki...
belki sevgilim.

 Sevgiler DY

Monday, 13 April 2015

Biriktirmek sonra da damlamak

Merhabalars, saçmalamama hoşgeldiniz;

Yine aynı konular ile yine "klişeler" ile yazıyorum birşeyler. Aşk diyeceğim yine. O kadar çok soru var ki kafamda bu "fenomen" ile ilgili aklımda. Aslında çok düşünmemek daha iyi hatta en iyisi bu konuda. Mesela; insan bir kere mi aşık olur hayatı boyunca? Bir kere mi o kelebekleri hisseder? Hisseder tamam ama bu hayatı boyunca sürer mi? Sonra gelenler ilk aşkın gölgeleri midir? 

Ben aşka inananlardanım ve insanın hayatı boyunca bir kere bilemedin iki kere aşık olacağı taraftarıyım. Hele bir de ilkinden bile isteye vazgeçtiysen o muhteşem mantığın ile kalbinden silip bir ikincisine yelken açmak ne zordur Allah'ım. Hissedersin "aşık oldum sanırım" dersin ama en ufak bir hata en ufak bir sana ters gelen durumda anında o kelebekler hooop kaçı verir çünkü gerçek değildir o duygu, o aşk diye nitelendirdiğin şey. Sadece ufak ir heyecan, ufak bir yanılgıdır. Birine geç kalmışsındır zaten sonra kimseye acele etmezsin ya hani... 

Hayat boyu süreceğini düşündüğün ve yanında olmayan birine aşık isen, ardından yıllar geçse de hala adını duyduğunda kalbin çarpıyor ise dostum, işin zor... Burada mantığını kullanıp akıllı olmaktan başka yapacağın bir şey yok. Ya ikinci kere aşık olmayı bekleyeceksin ya da muhteşem mantığınla birini SEVECEKSİN. Mantıklı sevmek... O da ne demekse artık.. Mantık var mıdır bu işte? Mantık aranır mı? Mantığınla mı aşık olmuştun? kalbin mantığının etkisiyle mi atmıştı? Beraber ilk içtiğiniz şarabın tadı hala aklının oyunları mı? Onu ilk gördüğünde üstünde ne vardı? Bunlar mantığınla mı aklında hala? Hala ezberinde kokusu? Hala ellerinde elleri? Saçmalama...Tabi ki aşk...

Yaşanırsa yaşanır, yaşanmaz ise bir daha canımız sağolsun dostum. Onu yaşadığın için durur duy kendin ile! onca üçkağıt onca yalan dolanın arasında aklın olmasa bile kalbin birine sadık. Yalnızca bir isime gülümser. Sen doğru olanı yap, sen kalbini hiçe sayma. Umut etme, umutlarını tüketme geri gelmeyeceğini bilerek o günlerin o kelebeklerin. Bir daha olmaya da bilir ama aklın yerinde kalsın. Ona ihtiyacın olacak ömrü hayatın boyunca ona güveneceksin. Kalbin mi? O, o'nda kalsın... O baksın saklasın o koklasın o söylesin kendinde olanın ismini. 

Aşk hem kendine yapabileceğin en kötü şey hem de şu dünya üzerinde başına gelebilecek en asil en mükemmel şey. Sen ona sadık kal, kalbin huzur içinde ölecektir. Kalbin onun adını sayıklayarak duracaktır. Abartı mı? Bunu düşünüyorsan hiç aşık olmamışsındır :) Dene bir gün...

Aşk o iyi olsun ister aslında ama bir yandan benim yanımda iyi olsun der! O mutlu olsun ama benimle mutlu olsun der bir taraftan. Bir yanı "hayırlısı buymuş" der bir yanı ise "ne hayır var bu işte!" der. Kısacası aşk akıllı işi değildir. Biraz deli olmak lazım hatta kısaca aşk deliliği getirir, kendini kaybedersin. Hiç bir şeyi görmek olursun. En mükemmeli de gelse mutlaka bir hata bulursun ondan sonra; "olmayacak benden pes" dersin yüzü gözünün önünde. Ona baktığın gibi baktığında birine bir gün, tut ki ona sarıldığın gibi sarıldın birine bir gün; o zaman dostum tekrar aşık olmuşsun demektir. İşte orada kal...O limanda kal çünkü bir daha olmayacak. Milyonda biri bulmuşsun demektir. Yakma yazdığın mektupları, silme yazdığın şiirleri. Bırak ilk kelebeklerin orada dursun. Sana nasıl aşık olunacağını ve aslında nasıl biri olduğunu hatırlatsın.

Ne ince çizgilerdir bunlar... Çizginin öbür tarafından yazıyorum size bunları. Belki bir gün sizin olduğunu tarafa geçerin. ."damla kendini tamamlayınca damlar"yani damlamak için birikmek lazım... Biriktiriyorum...Biriktirdiklerimin üstüne daha çok biriktiriyorum. 

Ya da; "Kendini okyanusta bir damla sanma, Bir damlanın içinde kocaman bir okyanussun..." 

Hz.Mevlana.


Sevgiler DY.







kendinde

beklemeyeceksin.
duymayacaksın.
görmeyeceksin.
bilmek istemeyeceksin.
yapmayacaksın!
Ancak öyle mutlu olacaksın.
Gel sen beni dinle,
huzuru bir kendinde bulacaksın.

Sevgiler DY

Thursday, 9 April 2015

Esmer Günler'im

Nasıl bir şarkıdır... Nasıl sözlerdir. Nasıl bir serzeniştir, nasıl bir ağıt... Nasıl hüzünlü nasıl burun direği sızlatır. Bugün paylaşmazsam olmazdı. Ben bu şarkıyı Nilüfer'den seviyorum ama esas Kayahan'dı sanırım. Kime tüm sözlerine katılarak söylediğim bellidir...

Eyvah!


çok kez

gittim geldim çok kez.
döndüm baktım binlerce kez
nefes aldım nefesimi tuttum.
gözlerimi kapattım, dinledim.
ellerimi uzattım.
tutunmaya çalıştım.
mesafeler hep çok uzak,
yemekler hep tatsız,
günler anlamsız,
keyifler sıkışık kaldı.
en sevdiğin parmaklarım,
çok kez seni aradı.
sesim sesini,
kalbim omzunu,
yüzüm yüzünü,
ayaklarım senin yolunu,
güneşim geceni,
gecem gündüzünü.
sohbetlerim de bir köşedeydin hep.
kendime senin gözünden bakarken yorulur,
yoruldukça sana koşar oldum.
koştukça yoruldum,
yoruldukça koştum.
nasıl birşeydir bu bile bile...
gelsen beni bulur musun?
bulsan durur musun?
dursan kalır mıyım?

Sevgiler DY

Dener misin?

yeniden başlamayı düşünüyor musun?
yeniden sevebilmeyi?
yeniden aşık olabilmeyi?
gücün var mı?
ya korkuların?
hala duruyorlar mı başucunda öylece?
silebildin mi aklından şarkıları?
silebildin mi sözcükleri, kelimeleri?
yaşamak güzel olurdu elbet hiç başlamamışssan.
başladık, sürdü, uçtuk, yürüdük, gittik...
ama bitiremedik.
hala sesinde o mutsuz adam var mı?
yanıma gelebilsen bir daha gitmeyeceksin biliyorum.
bir kalksan o korkularının içinden,
bir baksan pencerenden tekrar
göreceksin güneş batsa da,
yağmur yağsa da tekrar güneş açıyor.
sesler yükselip gün başlıyor.
başlarsın belki tekrar...
dener misin?

Sevgiler DY

onlar

sevmekten korkuyorlar
hele sevilmekten....
aşık olmaktan kaçıyorlar.
hele aşık olunmaktan.
özlenen olmaktan,
özlemekten bıkıyorlar.
ardından benim bile bilmediğim yerlere,
yüzlerinde asık suratlarıyla saklanıyorlar.
saklanmayı öğrenemedim bir türlü.
hep yeryüzündeydim.
ayaklarım çoğu zaman yere basmasa da,
havayı koklar, güneşi görürdüm.
hiç kaçmadım.
hiç saklanmadım.
uyurken bile özlüyordum.
sadece yorulduğumda, biraz soluklanıyordum
şimdi, sadece bekliyorum.
o herkesin bildiği doğru mevsimi

Sevgiler DY

Keşke

görüyor musun hala rüyanda beni?
hala mırıldanıyor musun şarkımızı?
aklında mı kaçtığımız yerler?
sahi, aşık olabildin mi bensiz?
iyi uyanabiliyor musun sabahları?
kahvaltın hazır olmadığında peki?
ya yalnız kaldığında?
o zaman diyor musun; keşke olsaydı...

Sevgiler DY

Tuesday, 24 March 2015

çoktan

herşey ne kadar hızlı,
herşey ne kadar acele.
çok olmaya bile vakit yokken
varsın insanlar acele etsinler,
ben hala küçük adımlarımlayım.
sen çoktan yarışı kazanmışken. 
ama bazı kadınların gölgeleri uzun,
hatıraları ağır olur....


Sevgiler DY

Tuesday, 17 March 2015

sende.

uzakları yakın edemiyor insan.
yakınları uzak ediyor ya bazen...
kaçıyor, saklanıyor.
o pervane gibi ışığa uçmak yerine,
ışıkları kendi kapatıyor.
kocaman ayak izlerini takip etmek yerine,
insanız ya,
ufak kuşları pusula yapıyor.
uzak düşmek en kötü,
kendine hem de.
ayak izleri silinir bir dalga ile,
ufak kuşlar da göç eder kışı görünce,
sen kendini dinle,
en içini dinle çocuk.
en güzel yol sende.

Sevgiler DY

Tuesday, 10 March 2015

Bende Hüküm Sür :)


Sibel Alaş'ın 1995'de çıkarttığı Adam albümünden en en sevdiğimiz şarkılardan birisi. Özellikle benim! Resmen tekerleme gibi ve çokca keyifli. Hala eskimedi. Kime söylesem sanırım 10 yıldır dinlemiyorum diyor. Ne zaman bir canlı müziğe gitsem mutlaka söyletiyorum. Hatırlatmak istedim unutanlar için şarkıyı. Resmen dansetmeyi sevmeyen ben dansedesim geliyor:) Ayrıca Adam'da güzeldir tabi ki, şakıda ağlamışlığım bile vardır :)

Sevgiler :)

Gönlümü çeldi edası hoş sedası
Koydum aklıma benim olacak
Durmadı gidiverdi bilmez
Bütün yolları bana çıkacak 


Gel sormama kimler öpmüş dudaklarını
Gel bir dokunuş unutturur günahlarını
Gel sen benim ol
Gitsen hüzündür
Bir gülüşüne kurban
Al ben seninim
Bende hüküm sür
Koynuma giriver aman





Wednesday, 4 March 2015

pervane'ye ışık

pervane gibiyim.
ışığa aşık.
ufak çelimsiz kanatlarıyla,
ışığın peşinde.
her ışığı kapattıklarında,
bir yere saklanıyorum.
sonra tekrar açıyor biri.
sonra aynı hikaye işte...




Sevgiler DY

Tuesday, 3 March 2015

güzel insanlar güzel atlar

çözmek değil ki bu,
çözsen ne işe yarar ki.
olay yalnız kalmak bile değil,
olay iyi ile kötü arasında ki saçmalık.
nasıl insanlar nasıl insanlar ile karşılaşıyor.
nasıl en karşı olduklarını yaşatıp,
nasıl en olmaz dediklerini olduruyorlar.
hayret!
sıradan diye düşünürken,
nasıl da depremlerle sallanıyorsun birden.
özleminin içine bir daha özlem ekleniyor.
üstüne alınma!
keşke sen olsan dert.
çok kolay çözülür.
daha öncekini çözmemişken,
yeni bir bulmaca değilsin sen.
ufak bir bilmece sadece.
iki kelimelik,
herkesin bilebileceği.
kolaylıklar ile dolu,
zorlukların yanında tüy kadar hafifsin.
şimdi,
düşündüğümde,
benim sıradanlığım bile,
bu dünyaya fazla.
azlarını alsınlar gitsinler.
o güzel insanlar zaten o güzel atlara binip çoktan gitmişler.



Sevgiler DY.

Saturday, 28 February 2015

İstek parça

"insanlarin hic mi hic degismeyecegine; degistirmeye calismanin yersiz oldugunu; kabul edebiliyosan oldugu gibi kabul edebilecegine iliskin ama edersen de senin mutlu olamayacagin bir yazi talep ediyorum ve yazinin sonunda da gene nalet (lanet diil) kalbimizi dinleyerek gene uzulecegeimizi de belirt ama pismanlikolmayacagi icin sonra mutlu olllabilecegimiz avuntusu eklemeyi unutma. Evet boyle bi yazi istiyoruuuummm!"

Onur benim Londra'dan arkadaşımdır. Bir çok zamanımızı beraber geçirdik. Belde ve Apo'cuk hep beraber kalıyorlardı. Ben tek başıma kaldığım için genelde çoğu vaktimi onların evinde geçirirdim :) Gecenin bir körü "hadi ben gidiyorum" diyip yalnız yalnız çok evime dönmüşlüğüm vardır. Sene 2009 diyorum, sen düşün... Ailenden, ülkenden, dostlarından uzakta biz birbirimizin ailesi olmuştuk, ki hala da ufak bir aileyiz. Birbirimizin sevinçleri ile sevinip çoğaltır mutsuzluklarını paylaşıp azaltırız. Belde ve Apo'cuk uzaklarda olsalarda biz Ankara'da kiler ve İstanbuldakiler çok sık görüşemesek de biliriz bir yerlerde küçük ailemizin varlığını. Sıkıntılar, yalnızlık ve bir dolu şey paylaştık beraber Londra'da. Şehri güzel yapan dostlardır anılardır, işte bu yüzden orada ki dostlarıma çok bağlıyımdır, en az o isli puslu şehire bağlı olduğum kadar. Kim bilir belki hep beraber yine bir gün Covent Garden'da güzel bir şişe kırmızı şarap ve pizza makarna yaparız? Kim bilir...

Başta paylaştığım serzenişten yola çıkarak ve ardından gelen yazıyı düşünürsek, serzenişin kime ait olduğunu tahmin edersiniz. Dostlarımın ricası benim için bir emirdir :) There you go Fella!

Ne demişler; insan 7 sinde neyse 70'inde de odur. İnsanın psikolojisini 7 yaşına kadar yaşadıkları oluşturuyor aslında. Yani kıskançlık, öfke, umarsızlık, kötülük, iyilik, cimrilik vb bir dolu huy ve kişilik özelliği 7 yaşına kadar yapışıyor insanın üstüne. Yani 70 yaşında da olsa o yaşta ki hal ve durumların gelişmişini yaşıyor insan. 

Şimdi bu ufak pedagojik ve psikolojik açıklamadan sonra konumuza geri dönebiliriz. İnsanlar değişir mi? Değişebilirler aslında... Çok sevdikleri çok istedikleri sürece bazı huylar törpülenir. Karşısındakini ne kadar mutlu etmek ve ne kadar mutlu olmak istediği ile doğru orantılıdır aslında. Bizim düştüğümüz "trap" tam olarak burada aslında. İnsanları değişmez olarak görüyoruz... Evet 60% değişmiyor ise geri kalan kısmı değişebiliyor. Aslında buna değişmek demiyorum ben,işte  huyu törpülemek ve hafifletip zayıflatmak diyorum.Törpülemek ve hafifletmek yeter ise aslında karşındakini bir tık tatmin edebilirsin. Yani ben şahsen memnun olurum bu durumdan ama eğer ki en ufak bir çaba sarfetmiyor ve en ufak bir iyileşme belirtisi ya da en azından isteği göstermiyorsa oradan hızla uzaklaşmak lazım. 

Haksız mıyım? Allah aşkınıza karşınızdakini seviyorsanız ona kıymet veriyorsanız fedakarlık yapabilir ve bunu içten taaaaaa içten yaparsınız. Ama yok yapmıyorsanız SEVMİYORSUNUZ! Ben böyleyim arkadaşım! diye birşey yok! İlişkiler emek ister ilişkiler özveri ister gibi cümleler çok banel farkındayım ama öyle değil mi? O zaman herkes olduğu yerde dursun bencil ve egoist bir şekilde karşısındakinin değişmesini beklesin kılını kıpırdatıp poposunu yerinden oynatmasın. Bu ilişki değil bu RUH HASTALIĞI! BENCİLLİK VE BİNİMUM KÖTÜ MEZİYETLER!

Durumun bir de karşı taraf hali var. Yani o hani kişinin değişebileceğine inananlar var... Değişmeyeceğini içten içe bilip hala bile isteye yanında olan, yanında olmayı sırf sevgisi ve belki de aşkı yüzünden yürütmek isteyen insan... Ne güzel geliyor değil mi kulağa, ne kadar insancıl ne kadar iyi niyetli bir yaklaşım bu. Kıymet bilmek lazım cidden böyle insanların. Çok da rahat söyleyebilirim ki eğer kıymet bilinmiyor ise çok çok hızlı bir şekilde masadan kalkmak lazım. Öyle hüzünlü şarkılar dinleyip melankoli yapılacağına işe güce bakıp yeni açılan kapılara buyur demek lazım. 

Dostum, sana sesleniyorum :) Sen tanıdığım en iyi adamlardan birisin. Ve ben de aynı fikirlerde olduğum için ben de iyi bir insan olduğuu düşünüyorum. İyi insanlar her zaman iyi şeyler yaşamazlar ama yaşadıkları kötü şeyler de onlara hiç bir şey öğretmese de "NEYİ İSTEMEDİĞİNİ VE KİMİNLE MUTLU OLAMAYACAĞINI" öğretirler. Ve inan iyi insanlar hep olmasa bile iyi insanlarla da karşılaşırlar:) Karşılaştıklarında da birbirlerini tanırlar. Ne şanslıyız ki güzel dostluklarımız şahane anılarımız ve daha uzun uzuuuun yenilerini ekleyecek zamanımız ve sağlığımız var. Şükretmek lazım... Elinden geleni yaptıysan aynı hataya tekrar tekrar düş ama en sonunda yorul! En sonunda anla! Emin ol bir gün hiç uğraşmadan kendiliğinden mutlu olacağız :) İnan bana! Yıllar sonra bu yazımı okuyup, "silsek mi artık yeterince mutluyuz" diyeceğiz.

Headzaaaaaaaap! 


Hala ateşim var, hala her tarafıma iğneler batıyormuşcasına ağrıyor heryerim. Ölüyorum sanırım yavaş yavaş:))))) Şaka bir yana, yazımı bitirmem gerektiğini düşünüyorum. Yeterince konuşup kafa ütüledim yine. Kimseye laf sokmuyorum. Kimseye bir şey söylemeye çalışmıyorum. Direk söylüyorum ve direk anlatıyorum. Gerekeni gerektiği yerde de söyledim zaten. 

Uzun zamandan sonra bir cumartesi evdeyim ve Kardeş Payını seyredeceğim :) Saçmaladıysam kusura bakmayın lütfen 38 derece ateşim var halüsinasyonlar falan bile görüyorum bazen :) Belki bu yazıyı da yazmamışımdır hiç :)


Sevgiler DY.

konu ile ilgili komiklikli video: :)







inadınıza

daha yazacağım çok şey var.
seninle, onunla, bununla, kendimle ilgili.
bana "sus" derken konuşmayı unutanların aksine,
hep!
inanmak, güvenmek ve iyi niyet,
benim ayıbım olsun,
diğerleri sizin marifetiniz.
sonra hep beraber alkışlarız,
ayakta hem de.
sizin inadınıza!


Sevgiler DY.

Wednesday, 25 February 2015

.

-nasılsın? iyi misin?
-eh sayılır. have seen better days tabi ki
-unutma hayat kısa ve devekuşları uçamıyor
-çok haklısın :)

(Boğaç'a teşekkürler bu teselli için:))

 

Monday, 23 February 2015

Kuş'un rüzgarları

her yere ulaşamaz ellerim
her kadere dokunamam,
elimden geleni yaparım ama...
benim boyum bile kısa,
kalbim derin ve büyük olmuş ne farkeder.
ellerim küçük,
baksana yetişemiyorum hiç bir şeye!
kar yağarken bile gökyüzüne bakabilirken,
şimdi güneşi görecek halim bile yok.
elimden geleni yaparım ama...
benim kanatlarım var!
uçarsan yetişebilirim sana ancak,
yürüdüğün yollar benim yollarım değil.
rüzgarlarım var benim.
bazen hafif meltemlerim
bazen de kocaman poyrazlarım var!
öfkem sonbahar,
mutluluğum yaz!
yeryüzüne sadece nefes almaya iniyorum,yoksa hep nefesimi tutuyorum,
Benimle uçar mısın?
Korkma düşersen tutarım...


Sevgiler DY











Sunday, 22 February 2015

akıl vs kalp / peri masalları vs hayat

İyi geceler;

Geleneksel olarak yine yazımı gecenin bir körü uyumak istemediğimde aklıma gelen saçma sapan sorulardan kurtulamadığımda yazıyorum. Vereceğim rahatsızlıktandolayı özür dilerim şimdiden. Ayrıca bugün yazımı bir "telaş" ile değil de sakin sakin hatta Amelie soundtrack dinleyerek falan yazıyorum. O derece sakinim yani.

Haftasonu çok sakin başlamadı, güzel insanlar ile güzel sohbetler bol kahkaha bol sohbet ve bol hüzün vardı aslında. Herkes döküldü birer birer, herkes bir şeyler anlattı, çünkü herkes dertliydi. O kalabalık, sigara dumanı yerde bütün şarkılar birilerine söylendi. Birbirimizin gözüne bakıp kimi nasıl düşündüğünü anlayıp bir kere daha gözlerimiz doldu, ağladık bile. Salak biz... Sonrası haftasonunun sakin geçti, konuşulanlar, düşünülenler ve akılda kalanlar kafada döndü durdu hep. Senin eklediklerin, yaşamadan alman gereken hayat dersleri ve diğerleriydi haftasonunun diğer bölümü. Sakindi bir o kadar da düşünceli. 

 Aklımda çok soru var. İlla ki kendi hayatımla ilgili olması gerekmiyor, her yazımda dediğim gibi, duyduklarım ve şahit olduklarım da olabilir. Unutulmasın.Sorular aslında zincirleme gidiyor. Şöyle ki; mutluluk nedir? Mutluluk aslında nedir? Mutluluğumuzu biz mi yaratıyoruz? Mutluluk iki tarafın çabası ile mi olur yoksa tek taraf yeterli midir? Gibi...

Daha önce yazdığım "mutluluk" yazısını quote almıcam ama büyük ihtimalle ona yakın birşeyler yazıyorum şuanda, kontrolü size bırakıyorum. 

Mutluluk heryerde aslında; sevgilinin omzunda, yakmayı başardığın bir şöminede, dostlarla açılan güzel bir şişe Şili şarabında, annenin sıcak sohbetinde, babanın tatlı dilinde, en sevdiklerinin olduğu bir odada, başarılarının eserlerini astığın duvarında, isteyerek aldığın o tshirtde, severek yediğin o bir buçuk iskenderde :)  haksız mıyım? mutluluk görmek istediğimiz her yerde. Her anında hayatın, istedikten sonra yaratılmayacak yer yok. Eminim işler kötü gitsede sokakta sandwichinizden bir parça verdiğiniz o kedinin tatlı gırıldamasında, ağlarken bile "nerdesin hemen geliyorum" diyen dostun tatlı mesajında, canın yandığında "yarın geçececek" dediğin Polyanna kafanda... Mutluluk görmek istedikten sonra heryerde! Her halının altında, her masanın bir çekmcesinde, her bardağın dibinde ya da her şişenin son yudumunda. Yeter ki iste! Yeter ki mutlu olmayı iste... O yüzden bazen Polyanna sendromuna yakalanmış görüyorum kendimi. Ama başka çare var mı? Hayatımında bu kadar anlamsızlık bu kadar mutsuzluk bu kadar YOK OLAMAZ ARTIK lar varken Allah aşkınıza haksız mıyım? O zaman hepimiz kafaları yeriz, her birimiz teker teker intiharın eşiğine gelip mantığımızı yitirip birer birer cehennemi boylarız. Ya da hayatımızın sonuna dek hiç bir şeyden zevk almadan keyifsiz bir şekilde mantıklı mantıklı tatlı tatlı yaşarız. Anlamsız ve ünlemsiz hayatlarımızda ölüp gideriz. Evet belki cennete gideriz ama orada buluşur muyuz onu bilemem :)))

Her ne ise; mutluluğu biraz tanımladıktan sonra bence artık boş boş konuşmama devam etmeliyim :) Evet, mutluluk diyordum, iki kişinin mutlu olması için ne gerekli? Çünkü çoğumuz hayatımızın bir çok evresinde yanlız değiliz ve yanlız da olmayacağız, en kötü bir apartman görevlimiz olacak ya da en kötü bakkaldan çikolata alırken bir sohbete gireceğiz :) Abarttım tamam, ama gerçekten yanlız değiliz. Hele bir de aşık olduysak eyyyvahhhlar olsun! işte o zaman hiç yanlız kalamayız. Yanlızlık zaten anlamını yitirmişti çoktan değil mi? Aptallık diyenleri duyar gibiyim... Bilmem... Konuyu saptırıp yine aşka bağlamıcam. Tamam ok. OK:) Şöyle ki; yanlız değiliz, tamam, peki bu yanımızda ki erkişi ya da hatunkişi ile nasıl mutlu olacağız? Hadi tut ki bir de kişilileriniz çok farklı ise.Ne olacak o zaman? Nasıl mutlu olunacak. Sen beyaz diyorsun adam/kadın siyah diyor. Her zaman herşeyde ortası gri olmuyor. Ne olacak? Bir daha görüşmeyelim bir mutlu olamıyoruz mu demeli yoksa doğru olduğunu düşündüklerinin peşinden kendi kişiliğinden kısmen de olsa ödün vererek ve alttan alarak mı koşmalı? Koşmalı mı? Yoksa o muhteşem mantığımızı mı öne sürmeli? O hani övüne övüne insanlığımızın en önemli ve özel özelliğini kullanarak herkes yoluna mı denmeli? 

Peki ya kalbimiz? Kalp ile aklın savaşı çağlar boyudur devam ediyor. Her konuda her anlamda ve her duvar arkasında! Hiç düşündünüz mü Tanrı bize kalbimizi verdiyse aklımızı neden vermiş? Ya da aklımızı verdiyse neden kalbimizi vermiş?

Kalbimizle mutlu olalım aklımızla mutlu edelim diye....



Sorularımın bütün cevabını sanırım yazımı yazarken buldum.... Biraz da siz düşünün bakalım. Aklınız ile kalbinizi yanyana koyun....

Ben peri masallarına inanıyorum hala, ben o filmlerde ki aşklara ve o hikayelerde ki beyaz atlı prenslere. Ya sen? Herşey inanmak ile başlıyor, unutma....



Sevgiler DY.

Ve Yann Tiersen (Erik Satie ya da Einaudi de olur) dinlenebilir düşünürken;


Friday, 13 February 2015

Aklımın sol tarafı

aç gözlerini
uyuyorsan bile aç
gerçekten bağır bağırmak istiyorsan
koşmak mı istiyorsun,
daha hızlı koş,
hiç koşmadığın kadar hızlı.
aç kollarını.
bahar yakında.
pembe meyve çiçekleri,
tatlı güneş ve güzel havalar pek yakında.
ellerini uzatsan tutamazsın belki,
evet, ama yastığa başını koyduğunda,
için rahatsa, asıl bahar orada,
tam gözlerinin yanında,
boynunun biraz üstünde,
aklımın sol tarafında....

Sevgiler DY

Tuesday, 10 February 2015

Yaz çocuğu

mevsime göre giyinmekten sıkıldım
kar yağarsa çizmelerin,
yağmur yağarsa şemsiyen.
hep güneş gözlüklerimiz olsa,
hep güzel elbiselerimiz,
hep boynumuzda rengarenk fularlar,
ben yaz çocuğuyum,
alışamadım gitti şu kışa...

alışmak demişken;
sahi alışmak neydi...
hatırlayan var mı?
kalın kazaklarımızdan sıyrılıp,
kocaman atkılarımızdan kurtulur gibi kurtulabiliyor muyuz?
alıştıklarımızdan bu kadar kolay vazgeçebiliyor muyuz?



Sevgiler DY

Sunday, 8 February 2015

Kiraz mevsimi

Merhaba;

Kiraz mevsimini bilir misiniz? Nisan ayındadır, kirazların toplandığı mevsimdir... Anne dedeminde baba dedeminde yani Ertürk dedem ve Hasan dedemin hatta hatta anneannemin ve babannemin doğduğu köyümüz; Şehitler köyünde; İnegöl Bursa, her Nisan ayında kiraz bahçelerimizden kirazlar toplanır. Traktörlere binilir herkes ağaç tepelerinde hem yer hem de kirazları toplar. Çok keyiflidir... Her Nisanda köyden telefon gelir bize; haydi gelin de kiraz toplayın. Keza aynı şekilde İncek'te ki evde ki kiraz ağaçları için de babam aynı şekilde arar beni; hadi gel kiraz toplamaya! diye. Ne keyiflidir. Ama esas bu mevsimin hüzünlü olmasının sebebi, çok kısa sürer... Çokca kısa sürer hem de. Bir aydan daha kısa sürer. Kirazlar toplanır sandıklara konur; reçel, şerbet, meyve suyu ve benzeri işlerde kullanılır ve o sonsuz keyifli mevsim bitiverir biranda. Toplanınca kirazlar ağaçlardan, o mis kokulu şeylerin toplanması bitince keyif de biter. Mevsimi biter meyvenin...Sonra gelenler hep "mevsimi değil" dedirtir.

Hayatlarımızda kiraz mevsimleri olmuyor mu sanıyorsunuz? Metaphorlar ve simili ler ile dolu hayatlarımız! bir kiraz mevsimine bir bahar kokusuna benzer bazen hayatlarımızın bazı evreleri. Kısadır tatlıdır mis kokuludur heyecanlanırsın, koşup koşup o kukuyu içine çekmek istersin. Saate, güne, tarihe bakmadan. Ama hayat yine en övündüğü huylarıyla hooop diye seni indirir o ağaçtan. "bitti kiraz mevsimi" diye... Sonra ki mevsimi beklersin, yaz gelir ardından, hala o kirazları yiyebilirsin ama tadı tuzu olmaz. Güzel plajlarda muhteşem dostlar ve güzel bir şişe blush ile tadını alabileceğini düşünürsün o dalından kopardığın meyvenin. Ama dostum! alamazsın. Üzülürsün, dudaklarını büzüştürürsün, çenen hafif titrer. Ağlamak istersin ağlayamazsın bile, bir kadeh daha şarap koyarsın, zaten bir kaç kadeh sonra herşey kiraz kokar herşey o ağaçtayken dalından kopardığın kiraz tadındadır...

Bilmem anlatabildim mi....


Sevgiler DY.








Thursday, 29 January 2015

Dünyayı iyilik kurtaracak-mış

Melaba!!!!

Geçen gün bir laf duydum bir yerde okudum ya da hatırlamıyorum; DÜNYANI İYİLİK KURTARACAK. Üstüne düşündüm biraz. Saçmaladım tabi bu arada. Klasık Damla düşünmesiydi işte. Nerelere gittim geldim anlatamam... Anlatmayacağım detaylı ama kısaca; iyilik yapıp kötülük bulduklarımı, iyi düşünüp ne kadar da kötü çıkanları, vefasızları, kötü niyetlerinden ölenleri, ölmektenbeter olanları, kötülüklerinden hep hep ama hep yanlız kalanları, bunları gördükçe hala üzülen aptal beni, iyi niyetimi ve nasıl suistimal edildiğini... Sonra uyandım birden ve tekrar aynı şeyi söyledim; İYİ OL! SEN İYİ OL YETER Kİ!  İyi düşün, ki iyiler seni bulsun... Hep böyle olmuyor tabi ki pratikte ama inan o yastığa başını mutlu ve huzurlu koyduğun an yok mu... Allah bütün KÖTÜlere bunu nasip etsin.. Kötülük yapmadığın gün kazanmışsındır, iyilik yaptığın gün ne kadar teorikte kazanmış pratikte kaybetmiş olsanda ruhun kazanmıştır mutlaka. Karşında ki de mutlaka kaybetmiştir pratikte kazanmış görünse de. Yıllar geçtikten sonra görebilinir bazen, olsun.. Olsun çok sonra anlaşılsın iyiliğin temizliğin ve iyi niyetin sorun değil ki bu. Önemli olan dediğim gibi yastığa başını mutlu ve huzurlu koymuş olmak. Ne yaparsam yapayım "bunun bana kötülüğü dokunur" diye düşünmekte çok çok güçlük çekiyorum. Günü yaşıyorum hep. o an keyifli ve huzurlu ise, iyi ise geçiyor işte.. Sonrasını düşünmüyorum. Kötü düşünemiyorum ne yaparsam yapayım. Ama öğrendim ki; kötü düşünmesen bile tedbiri elden bırakmayacaksın.. Hele bu devirde biraz da olsa korumacı kollamacı olacaksın ki kötüler sana senin haberin bile yokken zarar vermesin. Bazı insanlara; ki bunlardan biri benim, Allah bir sürü melek verir. Koruyucu melekleri vardır bazılarının. Ailesidir, sevgilisidir, dostlarıdır. Ben de hepsinden var. Hem sevdiğim adam hem ailem hem dostlarım benim koruyucu meleğim, benim uyarı ikaz lambalarım ve benim hayat koçlarım... iyi ki varlar ve iyi ki İYİLER! 

İyilik ile kalın ve unutmayın DÜNYAYI İYİLİK KURTARACAK!

GÖRÜRSÜNÜZ...

sevgiler DY